29 Eylül 2024 Pazar

Aslan: Terör adı altında devrimci avukatlığı mahkum etmeye çalışıyorsunuz

ÇHD davasının 3'üncü oturumunda konuşan HHB avukatı Oya Aslan, iktidar ve devletin sömürü ve şiddet politikaları karşısında avukatların devrimci bir çizgiyi giderek pekiştirdiğini kaydetti ve kendilerinin de halkın avukatlığından başka bir göreve soyunmadıklarının, pişman olmadıklarının altını çizdi.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi 22 avukatın yargılandığı davanın 3'üncü oturumu Silivri Hapishane Kampüsü 18'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve avukatlar Oya Aslan ile Barkın Timtik'in tutuklu yargılandığı davada, 3'üncü oturum Avukat Oya Aslan'ın beyanlarıyla başladı.

'BU ÜLKE KOŞULLARI AVUKATLARI DEVRİMCİLEŞTİRDİ'
Mahkemenin "terör soruşturması" adı altında devrimci avukatlığı mahkum etmeye çalıştığının altını çizen Aslan, halkın avukatlığı, devrimci avukatlık pratiğinin ülkenin politik-ekonomik koşullarında doğduğunu söyledi. Halkçı, demokratik, sosyalist bir iktidar için silahlı ya da silahsız mücadeleyi benimsemiş pek çok örgütün olduğuna işaret eden Aslan, iktidara hakim olma mücadelesinin esasen sınıf mücadelesi olduğunu kaydetti. Ülkede silahlı mücadele yükseldikçe devlet şiddetinin de yükseldiğini belirten Aslan, böylece hak mücadelesi kapsamında yapılan tüm etkinliklerin, demokratik kitle örgütlerinin yasadışı örgütlerle ilişkilendirildiğini ifade etti. 

Devletin topyekun bir kesime, mahalleye, alana saldırdığını söyleyen Aslan, "Bu koşullarda hak alabilmek için verilen her eylem, yasa dışı örgütlerin işine yarar diye şiddetle bastırılmaktadır. Hukuk ilkeleri, devletin istediği zaman eğip büktüğü; kimi zaman yok saydığı, kimi zaman 'Ben yaparım, hukuk arkadan gelir' anlayışı ile davrandığı kavramlar olmuştur" dedi.

Türkiye'de avukatların hak ve özgürlük mücadelesi vermek için hukuksuzluklar karşısında direnmesi gerektiğini kaydeden Aslan, bu koşulların avukatları devrimcileştirdiğini kaydetti. Ülkede hukukun halk üzerinde baskının aracı olarak kullanıldığını ifade eden Aslan, halkın yanında saf tutan avukatlarınsa cezalandırıldığını belirtti.

'SINIFSAL ÇATIŞMA DEVAM ETTİKÇE AVUKATLAR DA YARGILANMAYA DEVAM EDECEK'
Yargılanan son avukatlar olmayacaklarını dile getiren Aslan, şöyle devam etti: "Sınıfsal çatışma devam ettikçe sermayenin ve egemenlerin yanında duran avukatlar olduğu gibi, arada durmaya çalışan, çelişkiler yaşayan avukatlar da olacak, halkın yanında yer avukatlar da. Biz hukukun halkın aleyhinde ve gericilerin hizmetinde, sermayenin emrinde kullanılmasına karşıyız. Gerçeği yasalara sığdırmaya çalışanlardan değiliz. Yasaların gerçeğe göre düzenlenmesini savunuyoruz."

Kentsel dönüşüm adı altındaki rant projelerine, güvencesiz ve esnek çalışma modeline, KHK'lere karşı halkla, işçi ve emekçilerle mücadele ettiklerini, AKP'nin Suriye politikasına, Kürt halkına dönük saldırılara karşı çıktıklarını belirten Aslan, "Hukukun tarafsız olmadığı halde tarafsız gösterilmesine, ideolojik tahakküm ve baskı aracı olmasına karşıydık. Hukuk ideolojisiyle yaratılan kırılgan ve zayıf dar bilinci aşmayı hedefledik" dedi.

Demokrasinin temeli olan sendikaların, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin iktidar tarafından "şer odağı" olarak görüldüğünü belirten Aslan, "İşbirlikçilik yasası bizim için toplumsal ahlaksızlığın ve hukuksuzluğun temelidir, sizin için muhalifleri cezalandırma fırsatı ve imkanıdır. Kar hırsı bizim için büyük suçların kaynağıdır, sizin için geleceğin teminatıdır" ifadelerini kullandı.

'HAK KAZANMANIN ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA YOLU YOKTUR'
Sözlerinin ve pratiklerinin özünün halkın isteklerini dile getirmek olduğunu vurgulayan Aslan, hukukun kendiliğinden oluşmadığını, egemenler oluşturduğu için siyasi nitelikte olduğunu belirtti. Bu nedenle hukuksal alanda örgütlü olmayı önemsediklerini, hukuksuzluklara karşı mücadele için örgütlü olmanın zorunluluk olduğunu söyleyen Aslan, şöyle devam etti: "Nicel birikimin niteliğe dönüşmesi, pratiğin geleneğe dönüşmesi devrimci bir bakış açısıyla örgütlü olmaktan geçer. Örgüt; güven ve sadakat üzerine kurulmuş, ilke ve kurallarla birbirine bağlı ortak bilinç ve değerler oluşturmuş bir yapıdır. Bu yapı, emekle, eleştiri ve özeleştiri ile eğitimle pratikle yani mücadele ile kendini yeniler, güçlenir. Meslek örgütlerimiz, barolar, hukuk örgütlerimiz bu noktalardan uzaklaştıkları oranda güçlerini ve etkilerini kaybedeceklerdir. Oysa hak kazanmanın başka bir yolu yoktur."

Avukatların hak ve özgürlükleri kazanmak için örgütlü mücadele etmek zorunda olduklarının altını çizen Aslan, daha örgütlü bir hukuk örgütü yaratma iddiasında olduklarını söyledi. Ebru Timtik'in yazılan hak mücadelesi tarihinin en önemli yerinde anılacağını ifade eden Aslan, insan onurunun Ebru Timtik ve onun gibi direnenlerle tanımlanacağını kaydetti. İnsanların kendi tarihlerini sahip oldukları bilinçle yazdıklarını söyleyen Aslan, "Bilincimizin oluşturduğu sorumluluk duygumuzdur bizi harekete geçiren" dedi.

'TARİHİ İZLEMEKLE YETİNMİYOR, YAPIYORUZ'
Tarihin ona kulak verme yeteneğinden yoksun olanlara kefaletini ödeteceğini söyleyen Aslan, "Dilsiz tarih yoktur, ne kadar yaksalar, ne kadar yırtsalar ne kadar yalanlasalar da halkların tarihi çenesini kapamayı reddeder" ifadelerini kullandı. Tarihi izlemediklerini, tarihten beslenerek tarih yapmaya devam ettiklerini dile getiren Aslan, "Bir taraf yaşarken, diğer taraf eziliyor. Bunu görmezden gelerek avukatlık yapabilir miyiz? Halkın onurunu, değerlerini, inançlarını ve kültürünü yaşamını savunmayan hukuk olur mu" dedi.

Avukatlık Kanunu'nu hatırlatan Aslan, adalet ve hakkaniyete uygun olarak mesleklerini sürdürdüklerini, dava dosyasında bunun aksini ortaya koyacak tek bir delil bulunmadığını kaydetti. Aslan, şöyle devam etti: "Ama isterseniz, gelin adaleti ve hakkaniyeti tartışalım. Adalet, devletin çıkarlarını korumak adına halka eziyet etmek değildir. Adalet, siyasal düşüncelerini koruyan tutsaklara işkence etmek değildir. Adalet, hapis cezasını bir intikam aracı olarak uygulamak, tecrit yöntemleri ile ıslah etmek değildir. Adalet, inançlarına uygun olarak yaşayan, kültürünü korumaya, etnik yapısını savunmaya çalışan, hak talep edenlere baskı uygulanması değildir. Adalet, hukukun iktidarın istediği gibi uygulanması değildir. Adalet, önlenebilir ölümleri kaza olarak, kader planı olarak tarif etmek değildir. Adalet, bir zengin ile bir yoksulu eşitlemek değildir. Fırsat eşitliği adı altında, sosyal, ekonomik, tarihsel durumları dikkate almamak değildir. Biz böyle bir adalete karşıyız."

'TERÖRÜN NE OLDUĞUNU AKP İKTİDARI BELİRLİYOR'
Ülkede terörün ne olduğunu belirleyenin AKP iktidarı olduğuna işaret eden Aslan, terör kavramının iktidarın politikalarını desteklemek için sırtını dayadığı bir payanda olduğunu belirtti. Adaletsizliğin arttığı oranda terör ifadesini daha çok duymalarının sebebinin de bu olduğuna dikkat çeken Aslan, "Dolayısıyla adaletsizliği pratiğe döken ve onunla yaşayan iktidarların bütün gözeneklerinde sadece şiddet akar" dedi. Ekonomik ve siyasi krizin halka karşı savaşın bir biçimi olduğunu kaydeden Aslan, bu kriz döneminde yasaların sustuğunu ve "terör" politikalarının devreye girdiğini, özgürlük yerine güvenlik önlemlerinin arttığını belirtti.

"Siyasi bir kavram olan terörü hukuki bir kılıfla ceza yargılamasına sokmaya çalıştığınızda ortaya, kaypak, belirsizlik, ölçüsüz, keyfi bir alan ve ona uygun bir soruşturma biçimi çıkıyor" diyen Aslan, terör soruşturmalarının tümünde sınırsız bir keyfilik olduğunu kaydetti. Bugüne kadar hiçbir terör soruşturmasında hiçbir usule uyulduğunu görmediğini söyleyen Aslan, bu soruşturmalarda hakim ve savcının da özel yetkilerle donatıldığını ifade etti.

"Delile dayanmayan, gizli tanıklara gereğinden fazla önem atfedilen hızlı yargılamalar bu soruşturmada baş tacı edilir. Polisin hazırladığı evraklara kesin hükümle bakan, araştırma ve incelemeye dayanmadan yapılan akıl yürütmeler ve ön yargılarla dosyaları inceleyen savcıları gördük hep" diyen Aslan, savcıların yükselme hırsı ya da kin duygusuyla hareket ettiğini söyledi.

'TERÖR SORUŞTURMASI ADI ALTINDA BİR ŞİDDET POLİTİKASI YÜRÜTÜLÜYOR'
"Halka, insanlığa, ahlaka, tarihe, doğaya, halkın birliğine karşı cani nitelikte örgütlü ve sistematik bir biçimde pek çok suç işlenmektedir. Bu suçların ortaya çıkardığı tahribatı, yıkımı ve ölümü ölçmenin bile mümkün olmadığı kanısındayım" diyen Aslan, adli nitelikte sayılan bu suçların failllerinin aldığı cezalarla siyasi tutsakların aldığı cezaların arasındaki uçuruma işaret etti.

Terör soruşturması adı altında bir şiddet politikası yürütüldüğünü kaydeden Aslan, devlet ve iktidar karşıtı her eylemin sonucuna bakılmaksızın en ağır şekilde cezalandırıldığını vurguladı. Avukatlık pratiklerinin gözaltı ve ceza davalarının takibini, hapishane ziyaretlerini, hak ihlallerine ilişkin incelemeleri, direnen işçi ve emekçilerin yanında olmayı içerdiğini belirten Aslan, iddianamede yer alan Halkın Hukuk Bürosu'nun "DHKP-C örgütünün gözaltı ve davalarını takip etmek için kurulduğu" iddiasını hatırlattı. Müvekkillerinin DHKP-C örgütüne üyelikle suçlanmalarının ve gizli tanık beyanlarının bu iddiaya delil olarak gösterildiğini söyleyen Aslan, "Avukatlık ihtisas alanıdır, zaman isteğinizden bağımsız olarak hukuk alanlarının birinde yoğunlaşmanızı sağlar. Büromuzun iş yükü kamu hukuku alanındadır. Bunlar arasında ceza davaları daha ağır bir iş yüküne sahiptir" dedi.

'UYUŞTURUCU VE ÇETE DAVALARINDA AVUKATLARIN YARGILANDIĞINI HİÇ GÖRDÜNÜZ MÜ?'
Mahkemenin avukatla müvekkili özdeşleştirdiğini ve siyasi davalarda bu durumun her zaman yaşandığını söyleyen Aslan, "Devletin kendi niteliğinden doğan uyuşturucu ve çete davalarında bir avukatın baktığı müvekkiller nedeniyle yargılandığını gördünüz mü? Tarih boyunca yargılanan avukatlar hep siyasal dava avukatları olmuştur. Devletin haklara saldırıları karşısında etkin olan tüm avukatlar, bu tür yargılamaların parçası olmuştur" ifadelerini kullandı.

İddianamede hasta tutsak Güler Zere'ye ilişkin belgeselinin de yer aldığını hatırlatan Aslan, Güler Zere'nin ihmaller nedeniyle hapishanede kansere yakalandığını, sevki yapılmadığını için geç tedaviye başladığını ve en sonunda Zere'yi kaybettiklerini anlattı. Bugün onlarca kişinin cesedinin aynı sebeplerle hapishaneden çıktığını belirten Aslan, "Ölüm sınırına giderek daha hızlı bir biçimde yaklaşan insanların duvarların arasında, hastalıklarıyla baş ederek yaşıyor olmalarını anlamıyorum. Bunları normal gören zihniyetle mücadele ediyorum. Elbette ben Güler Zerelerin belgeselini çekecektim" dedi.

Tecritin bir işkence biçimi ve devlet politikası olduğunu kaydeden Aslan, halka gerçeği anlatarak bu politikaların son bulması için uğraştıklarını söyledi. Bu politikadan vazgeçmeyen devletin kendilerini susturmaya çalıştığına dikkat çeken Aslan, devletin ortaya koydukları gerçeklerin aksini ispat edemediğinin altını çizdi.

'HER ZAMAN DAHA FAZLASINI YAPMAYA YEMİNLİYİM'
"Akın Gürlek, bakan yardımcılığı ile ödüllendirildiğine göre, size de benzer bir görev önerdiklerini düşünmemiz akla uygun olandır. Ne uğruna bize uygun görünen cezaların altına imzanızı atacaksınız. Neyin uğruna bunu yaptığınızı yakın zamanda anlayacağız" diyen Aslan, kendisinin ise sokakta baskı ve şiddet varken üç kuruş adına olanları görmezden gelemeyeceğini dile getirdi. 17 yıldır HHB'de olduğunu ve 17 yıldır yaptıklarından hiçbir pişmanlık duymadığını kaydeden Aslan, "Her zaman daha fazlasını yapmaya da yeminliyim" diyerek beyanlarını sonlandırdı.

Duruşma, Avukat Özgür Yılmaz'ın beyanlarıyla devam ediyor.