27 Eylül 2024 Cuma

Asya Meryem Behrengi yazdı | Anne yoldaşa mektup

Bizim bir Firat'ımız vardı burada, yoldaşlarına ve partisine sevgisi suskun bir çağlayan gibi dövdü içimizin yeryüzünü. Bizim bir Firat'ımız vardı burada kara gözlerinden umut saçtı günümüze. Bizim bir Firat'ımız vardı burada baştan aşağı devrimdi, partiydi düşü, gülüşü. Ve onu bizle kavuşturan yolda emeğinle, sevginle, yoldaşlığınla ona kattıklarınla bu şehadet en fazla senin göğsünü kabartıyor biliyorum. En fazla senin başın dik olmalı. Benim diyenin harcı değildir böyle yoldaş olmak oğluna.

Merhaba Anne yoldaş,

Adını bilmiyorum bağışla. Firat, senden hep böyle bahsederdi. O yüzden yıllar içinde adın bizde böyle kaldı.

Açlık, yoksulluk, ezilen cinslerin çığlığı, zulmün, zorbalığın, küfrün bitmeyen saldırıları altındayız. Tüm bu saldırılara inat her köşede bir başka güzel açıyor sosyalizmin kızıl çiçeği. Biz yayılıp açtıkça yaklaşan sonu delirtiyor düşmanı, her alanda saldırmaya devam ediyor. Bir gün hemen yanıbaşımızda ölümsüzleşiyor yoldaşlar, bir gün çok uzak diyarlardan haberler alıyoruz. Daha ne kadar 'keşke ben olsaydım' diyeceğim bilmiyorum. Savaş daha da sertleşecek ve fırsatım varken sözümü yerine getirmeliyim.

Onları bir şölene gider gibi süsleyip hazırladıktan, uğruna savaştıkları insanların omuzlarında taşınıp, uğruna can verdikleri toprağa koyduktan hemen sonra; şimdi yapmalıyım bunu.

Ellerimde toprağının kokusu varken daha.

Her gün sulayıp özenle büyüttüğü gülleri gülüşün iki yanına asmışken, O'nu anlatmalıyım sana.

Kahkahasını, hayat ışığını, coşkusunu, umudunu... Hayallerini bir gemi gibi okyanuslarda yüzdürmesini, dağ gibi dimdik duruşunu, cesaretini, inancını, sevgisini, hasretini... Bir Firat'ımız vardı bizim, sana onu anlatmalıyım. Nasıl renklendi iç dünyası, nasıl açıldı, nasıl mutluluk saçtı cömertçe... Devrimciliğini çok anlatacağız, şehadetlerinin anlamını çok tartışacağız. Ama benim sözüm Anne yoldaşa Firat'ımızla nasıl yaşadık onu anlatmak. Neye güldü, ne yedi, neler yaptı burada.

Sayfalar yetmez bilirim. İnsan seçmeli anılarından. En güzellerini anlatmalı sana. Ama kötüsü yok. Ne mutlu ki bana onu tanıdım. Ne mutlu ki bana onunla aynı partinin saflarında buluştum. Sıkça beraber çalıştım, omuz omuza hayaller kurdum, halaylar çektim. Sinirlenip taşı tekmeledim yürürken, gülüşüp bakıştım, özleyip sarıldım, üzülüp ağladım yanında. Ne mutlu ki bana onunla yolda buluştum, yoldaş oldum. Bunca anı bir şeref madalyası gibi şimdi koynumda. Son anıma kadar yüreğimde yoldaşlığının sevgisini, aklımda bana kazandırdıklarıyla yaşayacağım.

Karın belimize kadar geldiği bir kış günü aniden çıktı karşımıza. Serüvenine yeni başlayan herkes gibi heyecanlı, ürkek ama kararlıydı. Anladık sonra, çok olmuştu o düşeli yollara. Partinin çocuğuydu Firat. İlk durağı değildi bu ve son nedir bilmeyecekti onun fırtına yüklü yüreği.

Suskundu. Çok emek verdi kendine. Çok çalıştı, pes etmedi. Yavaş yavaş aştı duvarlarını. O zaman suskunluğu merhem oldu bize. Dinginlik oldu. Yüreğimizin ferahlığıydı Firat, onu görünce serinler, sakinlerdik. Öyle bir kucakladı ki taşkınlığımızı tek damlamız değmezdi yere.

Herkese değildi belki ama anlatmanın uygun yolunu buldu, öğretmenin en güzel şeklini. Ve senden çok bahsetti. Bazen ilk ayrılığınızdan, bazen kolunun tedavi süreçlerinden, bazen elinin yastık altında bir silahla buluştuğu andaki hislerinden...

Yoldaşları uzun serüvenlere yolculayıp sıra beklemenin sabrı gerekirken düş kurmayı öğretti bize. Tıpkı çocukluğundaki gibi. Varmak için zaman isteyen yerleri beklemenin sabırdan yolunu anlattı.

Kardeşi olacağını ilk öğrendiği andaki duygularını içtenlikle anıyordu. Bazı kardeşler ilk çocuğu oluyor insanın. Size bir şey olursa seçtiği hayatta kardeşinin de kendisine benzer bir çocukluk yaşama ihtimalini düşünmesini 'çocuk aklım' deyip gülerek anlatıyordu. Kardeşine olan özlemini de övgüsünü de kahkahalar arasına sığdırıyor, hayallerinde büyütüyordu onu.

Yaşadıklarını birer 'anı' olmaktan çıkardı, her büyük devrimci gibi o da kendi tarihini yazdı. Bunu yaparken özellikle senden öğrendiklerini sana olan hasretiyle anlattı hep. Bir gözü hep seni aradı buralarda. Biliyorum onu burada böyle mutlu, neşeli görmeni çok isterdi. Ne çok güçlendi, nasıl açtı çiçekleri, nasıl kırdı zincirlerini bilmeni isterdi.

İnsan öncesinde ne kadar biriktirirse biriktirsin devrim toprakları onu yeniden büyütüyor. Bu yüzden biz de onunla beraber büyüdük burada. Devrimciliği, savaşçılığı tamamlayan yaşamı öğrendik beraber.

Koştuk mesela, ciğerlerimiz patlayana kadar koştuk. Damdan dama atladık, yumruklamaktan kum torbaları patlattık, yerlere düştük yuvarlandık. Bizim bir Firat'ımız vardı burada. Biz onun elini daha ilk günden unuttuk. Gelmezdi aklımıza arada sırada sporu fazla kaçırıp sarmış olmasa. Korkmadan sıkılmadan atıldı hayata, küçücük bir ayrıntı kaldı kolu burada.

Başka dillerde susmayı öğrendik. Dil öğrendik beraber. Memleket dilleri konuşmayı öğrendik, aynı dili konuşmayı öğrendik, yoldaşlığın dilini okumayı öğrendik.

Tamir tadilat inşaat ne varsa yaptık. Kapı, kaynak, boya, çimento. Yapmaktan çok yıkmayı öğrendik.

Araba kullandık beraber, kaza yapmayı öğrendik. Kestirmeden gitmeyi, gitmeden buluşmayı, bekleyip de kavuşamamayı öğrendik.

Ayrılıklar gördük, ihanetler, şehadetler... Her şeye rağmen umudu diri tutmayı öğrendik. Ve biz Firat'ımızdan en çok sabrı, dayanıklılığı öğrendik.

Yemek yapmayı öğrendik. Bizim bir Firat'ımız vardı, çeşit çeşit pasta yapardı bize. Tatlılar, turtalar... Aklımızdan tarifler uydurmayı öğrendik, uymasa da sunmayı öğrendik. Bulaşık yıkarken şarkı söylemeyi, şarkı söylerken söyletmeyi...

İştah moralin nişanesiydi. Yenilen yemek değil, hayattan zevk almanın belirtisiydi. Bizim bir Firat'ımız vardı, biz güzel yemek yemeyi ondan öğrendik. Geniş ve büyük sofralarda buluştuk, onun iştahından, neşesinden keyfe doyduk. Kırmızı ete alerjisi olduğunu sonradan öğrendik. Hastalıkla inatlaşmayı, bu inadı eğlenceye vurmayı ondan öğrendik.

İradeyi sınamayı öğrendik beraber. Bizim Firat'ımız vardı. En güçlümüz oydu. En ağır işleri o yapardı. Dağ olsa sırtlar kaldırır derdik, biz ondan dayanıklılığı öğrendik.

Makyaj yapmayı beraber öğrendik. Taşırmadan oje sürmeyi, rujun rengini doğru seçmeyi bir de Firat'ın uzadıkça kıvrılan kara saçını örmeyi...

Çok iyi voleybol oynardı. Topa vurmaktan kızaran ellerimize aldırmazdık.

Bizim bir Firat'ımız vardı, gülmekten gözümüzden yaş gelirdi onu izlerken. En güzel tiyatroları yapmayı, taklitleri öğrendik. Yoldaşları eğlendirebilmeyi biz Firat'tan öğrendik. Karnımıza ağrılar girdi kahkahalarımız geceyi yardı çoğu kez.

Büyük küçük kutlamalar yaptık. Yoldaşlarla buluşup uzayan geceler sabaha varana kadar Firat'ın sesinden türküler dinledik, şarkılar dinledik. Şiirler okudu bize. Bizim bir Firat'ımız vardı burada 'Kilis'i söylerdi bize, 'Sürgün'ü, 'Değmen benim gamlı yaslı gönlüme'yi illa söylerdi. Ve daha nice ezgiler döküldü dilinden yüreğimize.

Halay çekmeyi öğrendik. Arap kavimlerinin danslarını, Amed'liler gibi cida çekmeyi ya da horon vurmayı... Bizim bir Firat'ımız vardı burada, halay çekmez maraton koşardı. İki kişi koluna girer tutamazdık yerinde. Günlerce omzumun ağrıdığını bilirim onunla halay çekince. Omuz omuza verdik burada, omuz omuza dövüştük, hayaller kurduk omuz omuza.

Bizim bir Firat'ımız vardı burada, istesek uçan araba yapardı bize. Teknikte, teoride, bilimde, hakikatte, partide ve devrimcilikte biz ona çok güvendik.

Kadın yoldaşlarının üzerine ayrı bir titrerdi. Hele ki son yıllarda sevgisini hep hissettirdi. Senden daha fazla şey öğrenebileceğini, fırsatı iyi değerlendiremediğini söyler hayıflanırdı bu konuda. "Anne yoldaş bana şu eleştiriyi yapmıştı ama o zaman anlamamıştım" ya da "Evet anne yoldaş da bunu anlatmaya çalışıyormuş şimdi anladım" dediği çok oluyordu. Değişmek, aşmak için çabaladı, dikenlerini söktü birer birer. Rahatlamıştı son zamanlarda iyice. Öyle ki en son senin kulağını çınlattığımızda yine böylesi bir sohbet ortamındaydık. Kadın yoldaşlarına yeteri kadar zaman ayırmadığı için kızıyor, gizli saklı gönül işlerine bulaşmış olmakla 'suçluyorduk' onu. Hem utanıp kızarıyor hem de "Kısmetimi kapatmayın" diye şakalaşıyordu.

Son 10 Eylül kutlamasında da seni anmıştı yine. Geceyi uzatıp bir türlü dağılmak bilmeyen bir grup yoldaştık. "Parti tarihinde önemli bir an"ı anlatmak için şarkılara ara verdi Firat. Konuşurken kendini öyle bir kaptırdı ki bazen ayağa kalktı, bazen önündeki eşyaları kaldırıp indirdi ve çoğu yerde gülmekten konuşamadı. Onu dinleyen yoldaşlar muzipliğinden bihaber iyice heyecanlandılar. Sonra durdu ciddiyetle "Bu eylem tarihimizde çok önemli, çünkü anne yoldaşla baba yoldaş orada tanışmış ve tabi ben olmuşum" deyip kahkahalar saçtı etrafa. Aklına gelir miydi Özgür'ün böyle şakalarla yoldaşlarını güldüreceği. İlk yıllarda sorsan hiç birimizin aklına gelmezdi. Ama biz onu çok sevdik. Özledik. Görmediğimizde sorduk, yokluğunda aradık. Sevgiyle emekle ördük yoldaşlığını. Ve şimdi bir kez daha gördüm ki biz onsun bir tek hayal dahi kuramadık. Savaşın kızışacağını, zor zamanların daha da çoğalacağını biliyorduk ama onsuz düşlememiştik bu yolu. Hani dağ gibi dersin, sırtını yaslarsın, o varsa her şey çözülür... Bizim bir Firat'ımız vardı burada ve böyleydi, dağ gibiydi.

Yok olmaz ölünce bizimkiler. Var olurlar bu kez, daha önce hiç var olmadıkları kadar seninle. Ölümsüzleşince yoldaşınla bir olursun birlik olursun. Onu her hücrende kanının her damlasında her nefes alışında taşırsın, yaşatırsın. Sen, böyle sen olmaya devam edersin, sıran gelene kadar. Yine de alışmak zor olacak benim için. Boğazımda bir yumru var, içimde öfke seli. Daha ne gördünüz ki siz diyebilirsin, doğru daha çok yolumuz var öğrenmek için. Biz de konuşuyoruz bazen; düşününce sıradan insanların dayanamayacağı acılar yaşıyoruz. Aklını kaçırır belki başkaları bu kadar yakınından peş peşe kayıp verince. Ama sıradan değiliz işte. Sıradan hayallerimiz yok, sıradan hedefler koymadık önümüze, sıradan bir yaşam seçmedik. Yaşadığımız sevgi de bağlılık da sıra dışı bu yüzden. Acısı, öfkesi sıradan olmuyor. Ama biliyoruz ki biz bu zorlu günlere sınıf mücadelemizin haklılık bilinciyle hazırlandık. Baran Serhat yoldaşın, Ahmet Şoreş'ın emekleriyle büyüdük. Firat'ımızın kızıla kesen yüreğinde yoldaşlığa bulandık. Haklıyız, biliyoruz bu yüzden biz kazanacağız.

Ağlamadık biz ardından. Onun gibi metanetli, dimdik durduk törende. Ve eğilip kulağına onu çok sevdiğimizi söyledik. Sevdiği şarkılardan mırıldandık vedalaşırken. Emin oldum omuzlara alınınca bir kez daha: Nasıl yaşıyor, neye inanıyorsa öyle şehit düşüyordu bizimkiler. Yiğitlikleri inkara gelinmez, teke tek dövüşte yenilmediler.

Bir an zayıflığa düşmeden, bir an disiplinini bozmadan, yılmadan, pes etmeden umutsuzluğa kapılmadan yaşadı burada. Gözünden sakındı, hakkını verdi görevinin, Ahmet yoldaşın yanındayken. Bizim bir Firat'ımız vardı burada, yoldaşlarına ve partisine sevgisi suskun bir çağlayan gibi dövdü içimizin yeryüzünü. Bizim bir Firat'ımız vardı burada kara gözlerinden umut saçtı günümüze. Bizim bir Firat'ımız vardı burada baştan aşağı devrimdi, partiydi düşü, gülüşü. Ve onu bizle kavuşturan yolda emeğinle, sevginle, yoldaşlığınla ona kattıklarınla bu şehadet en fazla senin göğsünü kabartıyor biliyorum. En fazla senin başın dik olmalı. Benim diyenin harcı değildir böyle yoldaş olmak oğluna.

Ben yine gideceğim yanına. Diz çökeceğim toprağına, konuşacağım anlatacağım. Mektuptan bahsederim, kedisi Prenses'i şımarttığı için kızarım. Yarım kalan çalışmalarını tamamlamam lazım. En son Devrim Yılları'nı okutuyordu herkese. Bitirince konuşacaktık üstüne. Ama ben bir şey değilim, biz değiliz aslolan. Anneler gidecek başına; şehit anneleri. Yeni savaşçılar, gaziler, yaralılar. Yurdunu seven insanlar doluşacak başına. Gençler toplanacak illa ki. İntikam yemini edecekler bin kez. Yüzünü bile görmemiş çocuklar resmini öpecek yine. Eylül ayında bir kez daha büyüyecek partimiz, onunla geçireceğiz. Kasım'da, Newroz'da, 1 Mayıs'ta... Başındaki kalabalık bitmeyecek inan. Çok işi var daha onun. Bir devrimin şehidi olmak böyle işte. Ölümsüzleşmek böyle. Devrim toprağına düşmek böyle.

Sana onu daha güzel anlatmak isterdim. Ardından söyleyeceklerim onun yüreğinin ışıltısı yanında öyle sönük kalıyor ki zorlanmamak elde değil. Ama sen de bil ki intikamlarını almak boynumuzun borcu. Kavga ne yöne akar, mücadele içinde ne sürprizler saklar bilmem. Bir gün karşılaşırsak sana onu daha uzun anlatmayı, anlatabilmeyi isterim. O zaman karşında intikamlarını almış olmanın gururuyla dolu olacağım.

Seni sımsıkı kucaklıyorum. Bütün yoldaşlara sonsuz sevgilerimizi gönderiyorum. İyi ki partimiz var, iyi ki yoldaşlarımız var.