27 Eylül 2024 Cuma

Ayinesi iştir Davutoğlu'nun programına bakılmaz

Davutoğlu, yeni kurulan 'Gelecek Partisi'nin tanıtımını gerçekleştirdi. Partisinin 'her kesimden insanı barındırdığını' iddia eden Davutoğlu, "Toplumun her kesimini kapsayan bir siyasi anlayışın ürünüyüz" ifadelerini kullandı. "Kürt" yok ama "terörist" var diyen Davutoğlu'nun "Gelecek"inde yeni bir şey yok. Ama Davutoğlu'nun bir söyledikleri, bir de unutturulmak istenen pratiği var.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, kurduğu Gelecek Partisi için yasal başvuruda bulunmasının ardından bugün Ankara Bilkent Otel'de gerçekleştirilen programda yeni partisini anlattı. Davutoğlu'nun sözlerinde tek bir kere dahi "Kürt" kelimesi geçmezken, "terör" dilinden eksik olmadı. Yani, Davutoğlu'nun "Gelecek"inde yeni bir şey yok.

Kurucular Kurulu'nda Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, eski AK Parti milletvekilleri Ayhan Sefer Üstün, Selçuk Özdağ, Karar Gazetesi eski yazarı ve Mavi Marmara yolcularından Hakan Albayrak, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, Nihal Olçok, Bayram Zilan, Etyen Mahçupyan gibi isimlerin bulunduğu Davutoğlu'nun partisinin sloganı, "Gelecek milletimizindir, gelecek Türkiye'nindir" oldu.

KORKU ATMOSFERİNDEN SANKİ HİÇ SORUMLU DEĞİL
Sözlerine, "İlk adımını samimiyetle ve kararlılıkla attığımız bu kutlu yürüyüşün halkımız, ülkemiz ve insanlık için hayırlı olmasını diliyorum. İnsanlığın ve milletimizin kritik bir süreçten geçtiği tarihi bir eşikte, benzer nice doğumlara şahitlik etmiş Anadolu'nun kalbi Ankara'da arkadaşımızla birlikte tarihin ve milletimizin huzurundayız. Bütün baskılara ve oluşturulmaya çalışılan korku atmosferine rağmen cesaretle, samimiyetle ve basiretle omuz omuza vererek, Cumhuriyetimizin 100. Yılına hazırlandığımız bu dönemde, ülkemize demokratik ve müreffeh bir gelecek ufku çizmek için bir araya geldik" diyerek başlayan Davutoğlu, yaratılan bu korku atmosferinden kendisinin hiç sorumlu değilmiş gibi konuştu.

Davutoğlu, "Yetmiş yıllık demokrasi tarihimizin sancıları içinden geçmiş üç nesil olarak buradayız. Aramızda demokrasiye geçiş sancılarını yaşadığımız kırklı yılların sonlarında doğup milletimizin tarihine bir kara leke olarak geçen 27 Mayıs'ı çocuk olarak yaşamış olanlarımız var. 1968 kuşağının idealist heyecanlarını yaşayanlarımız da var, 12 Eylül'ü farklı siyasi akımlarda ama aynı koğuşlarda geçirenlerimiz de var" diyerek, darbe mağduriyetinden siyasi rant üretmeye çalıştı.

Davutoğlu, bu cümlelerinin ardından direkt 15 Temmuz darbe girişimine geçerek, arada kendisinin doğrudan sorumlu olduğu dönemi es geçti.

DAVUTOĞLU'NUN SÖYLEDİKLERİ VE SÖYLEMEDİKLERİ
Davutoğlu, konuşması içerisinde bir dizi sözler sıraladı ancak AKP içerisinde siyaset yaptığı döneme ilişkin birçok gerçekleri görmezden geldi. Söyledikleri vardı, bir de söylemedikleri.

Siyasetimizin temel felsefesi, geleneğe saygılı özgürlükçülüktür. (Muhafazakarlıkla harmanlanmış liberallikle taçlandırılmış bir siyasi program sunuyor. "Gelecek"te yeni bir şey yok.)

Düşünce ve inanç hürriyetini kısıtlayarak bireyin özgür iradesini yok etmeye çalışan dinî veya seküler her akım ve rejim, insanın zihnen köleleştirilmesine yol açar. (Davutoğlu da "seküler" karşıtlığıyla laikliğe savaşa devam edecek gibi görünüyor.)

Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş demokratik bir toplumun temel ihtiyacıdır. (Davutoğlu'nun daha 3,5 yıl öncesine kadar Başbakan olduğu Türkiye'de halen 139 gazeteci tutuklu bulunuyor.)

Bütün kültürel kimliklerin kültürel miraslarını koruma ve kültürlerini geliştirme haklarını temel bir insan hakkı olarak görüyor ve devletçe desteklenmesini savunuyoruz. (Bugüne kadar hiçbir şey yapmamış olmanın gönül rahatlığıyla konuşuyor.)

Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına sokmamalıdır. (Kendisi, daha önce AKP'de değil miydi?)

Alevi yurttaşlarımızın inanç ve öğreti temelli taleplerine, geleneksel Mürşid, Pir ve Dede ocakları esas alınarak ve modern Alevi örgütlerinin talepleri göz önünde bulundurularak, eşit yurttaşlık hakkı ve demokratik uzlaşı temelinde çözüm bulunacaktır. (Kurucular listesine alınan AKD Genel Başkanı Doğan Demir'in gönlünün alındığı belli.)

Gayrimüslim vatandaşlarımızın talep ve sorunları, eşit vatandaşlık ve din ve vicdan özgürlüğü ilkeleri temelinde çözülecektir. (Bu sözler de Etyen Mahçupyan'a bir gönderme olsa gerek.)

Ülkemiz uzunca bir süredir terör tehditleriyle karşılaşmaktadır. Türkiye'nin hem yurt içinde hem de yurt dışında terörizmle güçlü bir mücadele yürütmesi bir zorunluluktur. (Kürt kelimesinin bir kez dahi geçmediği konuşmasında mesele 'terörden' ibaret görüldü.)

Hedefimiz; kadın ve erkeğin birbirine rağmen değil, birbirine güç veren destekçiler olarak hayatın her alanında yan yana ve birlikte yol almalarını sağlamaktır. (Kadını değil, aileyi savunuyor. Doktor olan eşinin kürtaj karşıtı olduğu da biliniyor.)

Yolsuzlukların kökünden engellenmesi için kamu adına yapılan her türlü işlem, kamu denetimine açık olmalıdır. Bu ancak şeffaflık ilkesi ile sağlanabilir. Hem devlet yönetiminde hem de siyasette şeffaflığı ve hesap verilebililirliği kamu ahlakımızın en temel ilkeleri olarak benimsiyoruz. (Hem şeffaflık diyor ama Erdoğan ailesinin mal varlığını bildiği halde açıklamıyor, şantaj aracı olarak kullanıyor. Öte yandan, Şehir Üniversitesi arsası ile ilgili olarak yapması gereken açıklama da duruyor.)

Toplumsal düzen ve devlet öfke ile değil, hakkaniyet temelinin üzerine oturtulmuş adalet terazisiyle hareket ettiği zaman ayakta kalabilir. (Vakti zamanda IŞİD'lileri 'öfkeli gençler' diye savunmuştu.)

Güç yozlaşması ve gücün tekelleşmesi birçok sapmayı doğurur. Buna karşı çare, güçler ayrılığı ilkesine dayalı demokratik hukuk devletidir. (Tek adam rejimine giden 16 Nisan halk oylaması döneminde başbakanlık koltuğunda oturuyordu.)

FETÖ gibi gizli yapıların, devlet gücünü gayrimeşru biçimde ele geçirmek amacıyla siyaseti vesayet altına almaya çalışması da, devletin sivil toplumu güdümü altına alarak araçsallaştırması da demokrasiye zarar verir. (Dışişleri Bakanı olduğu dönemde cemaat kadrolarıyla çalıştığı ve bu kadroların bazılarının hapis cezası aldığı biliniyor. Ayrıca, yeni parti kurma çalışmaları sırasında da Menzil tarikatıyla yakın ilişkiler kurdu.)

Mevcut haliyle baraj sistemi, seçim öncesi ittifakları zorunlu kılarak siyasetin dinamizmini yok etmektedir. (Başbakan olduğu dönemde de seçim barajının kaldırılacağını veya düşürüleceğini söylemişti.)

AYİNESİ İŞTİR DAVUTOĞLU'NUN
Davutoğlu, 2007'de AKP'de aktif siyasete başladı. 1 Mayıs 2009'da Dışişleri Bakanı olarak başladığı AKP'deki siyaset yolculuğu, 22 Mayıs 2016'da Başbakanlıktan istifa ettirilmesiyle son buldu. Bugün açıkladığı programın samimiyetsizliği de bu dönemdeki pratiğinde net olarak görülecektir.

'KOMŞULARLA SIFIR PROBLEM'DEN STRATEJİK YALNIZLIĞA...
1 Mayıs 2009'da parlamento üyesi olmamasına rağmen dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından Ali Babacan'ın yerine Dışişleri Bakanlığına atandı.

Bakan olarak yaptığı ilk açıklamada "Stratejik Derinlik" kitabında dile getirdiği görüşlerin yeni oluşturacağı diplomasinin temelini oluşturacağını şu sözlerle aktardı:

"Öncelikle komşularla sıfır problem ilişkisini maksimum çıkar ilişkisine dönüştürme gayreti içinde olmalıyız. Türkiye tek bölgeyle anılan bir ülke değildir. Balkan ülkesidir, Kafkas ülkesidir, Ortadoğu ülkesidir, Karadeniz ülkesidir, Akdeniz ülkesidir, Hazar ülkesidir, Körfez ülkesidir hatta etkileri itibarıyla. Bütün bu bölgelerde Türkiye düzen kurucu ülke rolü üstlenmek durumundadır."

Pratikte ortaya çıkan, tüm komşu ülkelerle savaş da dahil olmak üzere kriz üstüne kriz üretildi.

SURİYE POLİTİKASINDA "HESAP HATASI"
Türkiye, bu süreçte Arap Baharı sırasında Mısır'da Müslüman Kardeşler'e açık destek verdi.

Türkiye'nin Suriye'de Esad yönetimine baskısı da bu dönemde arttı. Davutoğlu'nun dış politikası, Suriye'yi iç savaşa sürükleyen ateşi harladı. Esad yönetiminin haftalar içerisinde yıkılacağı hesabıyla Suriye muhalefeti desteklendi, ülkeden kaçarak gelen üst düzey ordu mensuplarına rejime dönük muhalefet hareketlerini planlayabilmeleri için harekat merkezleri kurma izin verildi, Şam yönetimiyle köprüleri atıldı. 6 saatte Şam'da cuma namazı kılma hesapları yaptı. Sonuç olarak Suriye kan gölüne ve harabeye döndü. Milyonlarca Suriyeli ülkesine terk etmek zorunda kaldı, dört milyondan fazlası Türkiye'ye sığındı.

"IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu" dedi. Bu sözlerden sonra IŞİD, "öfkeli çocuklar" olarak anılmaya başlandı.

ÇÖZÜM SÜRECİ
Davutoğlu, 27 Ağustos 2014'te, AKP 1. Olağanüstü Büyük Kongresinde Genel Başkan seçildi.
11 Temmuz 2014'te TBMM'den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen "çözüm süreci" ile ilgili kanun, 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla Resmi Gazete'de yayınlanarak yasalaştı. Resmileşen "çözüm süreci", yasanın onaylanmasının hemen sonrasında Başbakan olan Davutoğlu döneminde sonlandırıldı.

7 HAZİRAN-1 KASIM ARASINDA YAŞANANLAR
Ahmet Davutoğlu, 2019'da Sakarya'da yaptığı açıklamada sarf ettiği "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran - 1 Kasım arasındaki dönem olacaktır" sözleri de bu günlere işaret ederek tartışma yarattı. Her ne kadar Davutoğlu daha sonra bu sözlerin hedefinde MHP ve AKP içindekiler olduğunu savunsa da bu tarihler arasında yaşananlar Davutoğlu'nun icraatleri arasında önemli bir yer tutuyor.

5 Haziran 2015: HDP'nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı düzenlendi, 5 kişi yaşamını yitirdi.

17 Temmuz 2015: Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı'nı tanımadığını söyledi.

SURUÇ KATLİAMI
20 Temmuz 2015: Suruç'ta Kobani'deki çocuklara oyuncak ve kıyafet götüren SDGF'li gençlerin açıklama yaptığı sırada bir IŞİD'li canlı bomba kendini patlattı, 33 kişi hayatını kaybetti, 100'den fazla kişi yaralandı.

22 Temmuz 2015: Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde görevli polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar uyurken öldürüldü. Failler daha sonra MİT'e kadar uzandı.

24 Temmuz 2015: Başbakan Davutoğlu'nun imzasıyla PKK ve IŞİD'e yönelik operasyonlar başlatıldı. TSK uçakları IŞİD hedeflerini ve Kandil'deki PKK kamplarını bombaladı.

9 Ağustos 2015: Davutoğlu, "IŞİD'e katılan oğlum eşini de götürdü" diyen anneye "İyi ki beraber gitmişler, birbirlerini desteklerler" yanıtını verdi.

11 Ağustos 2015: Erdoğan, çözüm sürecinin kaldırıldığını açıkladı.

12 Ağustos 2015: KCK'den "Demokratik özerklik ilan ettik" açıklaması geldi. Bölgedeki birçok ilçede "Demokratik özerklik başladı" açıklamaları yapıldı.

5 Eylül 2015: Cizre'de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 20'ye yakın sivil çatışmalarda öldü.

8-9 Eylül 2015: Ülke genelindeki HDP binalarına yönelik saldırılar gerçekleşti. Bu dönemde Davutoğlu'nun yaptığı, "Anketlerde yükseliyoruz" açıklaması büyük tartışma yarattı.

10 EKİM ANKARA KATLİAMI
10 Ekim 2015: Ankara'daki barış mitinginde iki ayrı bombanın patlaması sonucu 103 kişi hayatını kaybetti. Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırısından sonra Davutoğlu'ndan "kokteyl terör" açıklaması geldi. Davutoğlu, katliam için IŞİD ile birlikte PKK'yi de işaret etti. Katliam sonrası oylarının arttığını açıkladı.

"BEYAZ TOROSLAR DOLAŞACAK" TEHDİDİ
20 Ekim 2015: Davutoğlu, Van'daki mitinginde "AKP iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak" diyerek Kürt seçmeni tehdit etti.

"SUR'U TOLEDOO YAPACAĞIZ" AÇIKLAMASI
Cizre, Sur, Yüksekova başta olmak üzere yerleşim yerlerindeki askeri operasyonlar bir yıla yakın süre devam etti. Çok sayıda insan öldü, insan hakları ihlalleri yaşandı, mahalleler boşaltıldı, zorunlu göç yaşandı. Bu süreçte Davutoğlu'nun tahrip edilen Sur'u İspanya'nın tarihi Toledo kentine benzer şekilde yeniden inşa edecekleri açıklaması büyük tepki topladı.

TAHİR ELÇİ CİNAYETİ VE TUTULMAYAN SÖZ
28 Kasım'da Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, Sur'daki Dört Ayaklı Minare önünde basın açıklaması yaparken öldürüldü. Ahmet Davutoğlu "İki ihtimal var, birisi suikast" dedi. Ardından "Bu olay mutlak surette aydınlatılacaktır. Bizim dönemimizde faili meçhullere izin vermeyiz. Öyle bir durum varsa mutlaka araştırılacaktır, kim bunu yaptıysa ortaya çıkarılacaktır" sözünü verdi, hiçbir adım atmadı.