4 Aralık 2024 Çarşamba

Deniz Yılmaz yazdı | Cumhuriyeti savunanlara uyarı 'Bu silah sahibini vuruyor'

"… Halka kalkan polis copu, halkı vuran asker topu, Kemalizm dedikleri/Katlettiler on binlerce can, Kürt, Ermeni yoksul insan, ezilen herkese düşman, Kemalizm dedikleri/ Emekçilerin katili, yoksulun kanındadır eli, Kemalizm dedikleri…"

Faşist sömürgeci Türk burjuva devleti, kuruluşunun 97. yılını resepsiyonlar, aslanlı yol yürüyüşleri, ulusa seslenişler, protokoller ve bilindik bir dizi ritüel eşliğinde geride bıraktı. Cumhuriyetin sahibi olan egemen sınıflar ve devlet bürokrasisi, onun kurucu ideallerine bağlılık sözlerini yinelediler. Farklı siyasal nedenlerle de olsa devlet cephesinin bütün özneleri "Cumhuriyet Bayramı'na" kendi meşreplerince ortak oldular. Burjuva medyanın o çok kullandığı tabirle "cumhuriyet tüm yurtta coşkuyla kutlandı"!

Elbette, bu tabloda garipsenecek bir durum yok. Egemen sınıflar ve onların politik örgütlenmesi, büyük krizlere ve gelişkin devrimci mücadelelere rağmen kurmuş oldukları faşist sömürgeci burjuva devleti bugünlere kadar yaşatmayı başardı ve haklı olarak bunu kutluyorlar! Anlaşılmaz olan isimlerinde "komünist", "sol" ve "emek" ifadeleri yer alan ve her fırsatta Marksizm-Leninizme bağlılıklarını vurgulayan parti ve hareketlerin neyi kutladığıdır.

Daha da dikkat çekici olan, 29 Ekim etkinliklerine soldan iştirak edenlerin sayısının her geçen yıl artması. Kimi, bu işi eleştirel bir mesafe ve utangaçça yapıyor olsa da açıklamalar düzeyinde "cumhuriyet coşkusuna" katılanların çoğaldığı gözükmektedir. Bir anlamda sol içerisinde cumhuriyetin "yetmez ama evetçileri" türemeye başlamıştır. Liberallerin AKP'de demokrasi ve özgürlük bulması gibi şimdi bu çevreler de Kemalizm ve cumhuriyette ilericilik, halkçılık hatta devrimcilik buluyorlar! Cumhuriyetin başlattığı ileri yürüyüşü sosyalizme taçlandırma iddiası ise "yetmeyeni tamamlamak" olarak addediliyor. Ne tuhaf, yıllar önce DSİP'de önemli olanın "AKP'nin ileri demokratik çizgisi" olduğunu söylüyor ve kendi bağımsız eylem çizgilerini izlediklerini iddia ediyordu. 

SOLDA SAHİBİNİ VURAN PASLANMIŞ BİR SİLAH: KEMALİZM
Sol içerisinde Kemalizme ilericilik-devrimcilik atfedilen görüş bir hayli eski olmakla birlikte, 29 Ekim vesilesiyle yapılan açıklamalar ve bir dizi kemalizm- cumhuriyet güzellemeleri gelinen durumun vehametini gösteriyor:

"1923'te ilan edilen cumhuriyet, tüm eksikleriyle halkın egemenliğinin yolunu açıyordu." (EHP)

"Cumhuriyet kutlamalarına getirilen yasak da bu hedefle ilgilidir ve Türkiye'yi daha geriye götürmeyi amaçlıyor. Bu hesap tutmayacak." (EMEP)

"97 yıl önce Cumhuriyet bir gecede kurulmamıştı. Coğrafyamızın bu ilerici atılımı, yoksul halkların uzun soluklu mücadelesinin ürünü olarak doğmuştu." (TİP)

"Gericiliğe karşı en büyük tarihsel adım olan Cumhuriyet'in 97. yılındayız. Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kurucular olmak üzere, Anadolu'ya bağımsızlığını kazandıran kurtuluş savaşçılarını sevgi ve saygıyla anıyoruz"(SOL Parti).

"Ülkemizi, eşitliği, özgürlüğü, laikliği, cumhuriyeti savunmamızı kimse yasaklayamaz. Cumhuriyet insanların eşitliği için gereklidir." (TKP)

Tüm bu kutlama mesajlarının içerisinde TKP, eylemiyle de öne çıkmıştır. Faşist Saray rejimi karşısında sokağa çıkmaktan imtina eden ve icazetli alanlarda politik yaşamını sürdüren bu siyasal parti, "Yaşasın cumhuriyet" sloganıyla 29 Ekim'i kutlamayı ve devletin kolluk kuvvetleri karşısında devletin kurucu ideolojisine sahip çıkmayı kendisi için görev bilmiştir.

Kuşkusuz bu açıklamaların sahibi olan kişiler ve örgütler cahil değiller. Marksizm-Leninizm'i de okumuşlar ve hatta üzerine kitaplar yazıyor, akademilerde dersler veriyorlar. Yani ortada bilgisizlik ya da kavrayış sorunu yok. Tamamen bilinçli bir sınıfsal tercih var. Bu siyasal özneler için, işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesi, politik bir kenar süsü ya da popülaritesi yüksek sol söylem; CHP seçmeni orta sınıflar ise esas hedef olan toplumsal kesimlerdir. Söz konusu olansa burjuva sosyal reformcu bir ittifaklar dizilişi ve sınıflar kompozisyonudur.

Bu bakımdan "cumhuriyetçi solun" mantığı olabildiğine basit ancak Marksizm-Leninizm açısından çarpıtmalarla yüklüdür. Sosyalizmi işçi sınıfı önderliğindeki ezilenlerin devrimci iktidarından soyutlayan bu görüş, çağdaşlaşmacı ve ilerici bir siyasal düşünce olarak sosyalizmi benimser. Onlara göre "Mustafa Kemal ve silah arkadaşları", burjuva devrimini gerçekleştirdikleri için tarihsel anlamda 'ilerici' sayılmalıdırlar. Kemalizmi bir tür 'Türk Aydınlanması' olarak kabul eden bu zihniyete göre, Kemalist cumhuriyet, sosyalist dönüşüm için geçilmesi gereken zorunlu bir tarihsel aşamadır! Bu yüzdendir ki, Mustafa Kemal'e ve cumhuriyete sahip çıkmak, 'gericiliğe' karşı tarihsel ilericiliğin savunulmasıdır.

Aralarındaki nüansları ve utangaç ifade değişikliklerini bir kenara bırakırsak, "cumhuriyetçi solun" Kemalizm manifestosu öz olarak bundan ibarettir. TKP bir zamanlar "Gericiliğe karşı birleşelim, Kemalistlerle kozumuzu sonra paylaşırız" diyordu. Bugün gelinen noktada ise paylaşılacak koz kalmadı, ellerinde ise Kemalizm bayrağı dalgalanıyor.

CUMHURİYETİN KAZANIMLARI MI BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜ MÜ?
En temelinden başlayalım. Marksizm-Leninizmin abecesini bilen herkes için devlet sınıf diktatörlüğünün aygıtıdır ve proletaryanın ya da ezilen sınıflar ittifakının temsilcisi olmayan tüm cumhuriyetler son kertede burjuva diktatörlüğü demektir. Kemalist cumhuriyet de burjuvazinin önderliğindeki egemen sınıfların burjuva diktatörlüğüdür. Kemalizm, bu temelde şekillenen devletin resmi ideolojisidir.

Bu pusulanın ışığında şunu söylemek mümkündür. Kemalizm, hilafet ve saltanatın tasfiyesi bağlamında sınırlı da olsa ilerici bir rol oynamış, işgal karşıtı tutumuyla kadük bir antiemperyalizmi belirli süreye kadar içerisinde taşımıştır. Ancak bu tarihsel nesnellik, onun politik bakımdan ezilen sınıfların ve halkların düşmanı olduğu gerçeğini değiştirmez. Nasıl ki, dünyanın herhangi bir yerindeki burjuva diktatörlüğünden feyz almıyor ve onu savunulması gereken ilerici bir değer olarak görmüyorsak, kategorik olarak Kemalizmin ve cumhuriyetin de onlardan bir farkı yoktur. Dahası Kemalizmin ideolojik bir form kazandığı süreç, oldukça sınırlı bir demokratizme sahip olduğu 1919-1923 süreci değil, daha sonraki iktidar yıllarıdır. Kaldı ki bu yıllarda bile Kemalistlere atfedilen "ilericilik" alabildiğine tutarsızdır.

FAŞİST SARAY REJİMİ CUMHURİYETİN KENDİSİDİR
Türk burjuvazisinin ve devletinin temel kurucu ideolojisi olan Kemalizm ve her ideoloji gibi politikanın içerisinde hareket halindedir. Kemalist cumhuriyet de her politik konjonktürde ve tarihsel kesitte yeni biçimler kazanmıştır. Bu bakımdan 1920-30'lu yıllarda katliamcı bir Türk şovenizmini uygulayan, 30-40'lı yıllar boyunca nasyonal faşizm yönünde savrulan, 1945 sonrasında yeni sömürgecilik ilişkileri çerçevesinde dizayn edilen, 60'lı yıllarda Amerikancı emperyalist dünya ile tam bir uyum gösteren, 12 Mart ve 12 Eylül'de askeri faşist karakter kazanan, günümüzde ise faşist saray rejimi olarak karşımıza çıkan bütünsel yapı, cumhuriyetin ta kendisidir. Faşist saray rejimi, bu yapının arızi bir çıktısı değil günün politik ihtiyaçlarına uyarlanan doğal bir sonucudur.
Cumhuriyetin kuruluşunu, burjuva demokratik devrim olarak görenlerin en temel açmazı da buradadır. AKP'nin bütün iddiası ve çabası, Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatmak üzeredir. Bir iç savaş devleti olarak kurulan cumhuriyet, bir iç savaş devleti olarak faşist Saray rejimiyle güncellenmiştir. Demokratik devrimin temel güçlerine karşı savaşan ve işgalci hayallerle sınırları aşan faşist şeflik rejimi, 97 yıllık Kemalist cumhuriyetin bugünkü kostümüdür.

Kemalist orta sınıflar ve bürokrasi ise bu sürecin dışına atıldığı için tepkilidir. Kimi mırıldanmaları bir kenara koyarsak, benzer bir tepkiyi Kemalist burjuvazide göremeyiz. Zira bu kesim, faşist Saray rejimiyle birlikte çok iyi iş tutmuştur. Öyleyse, ortada elden giden bir cumhuriyet yoktur. Ve cumhuriyete sahip çıkma çağrıları "Devleti 'eski sahiplerine' iade edin" demekten başka bir şey değildir.

Elbette bugün politik mücadelenin esas hedefinde Kemalistler değil, faşist Saray diktatörlüğü bulunuyor. Bunu da yine en iyi onunla her cephede dövüşenler biliyor. Lakin ilerici cumhuriyet hülyalarına kapılanların, faşist Saray rejimi karşısında en sinik pozisyonu temsil ettikleri ve sokakta dövüşmek yerine, giderek burjuva muhalefet çizgisine doğru eğilim göstermeleri unutulmamalıdır.

Eğer bu kesimler, faşist şeflik rejimine karşı cumhuriyeti savunma çizgisinden tutarlı bir devrimci demokratik çizgiye geçmek istiyorlarsa, birleşik devrim kuvvetlerinin faşizme karşı mücadelesinden öğrenmek ve bu devrimci cepheye doğru ilerlemek zorundadırlar. Bu ise icazetli alanlardan çıkarak ateş altına geçmek demektir, kolay değildir.

Kemalizme dair görüşleri kökleşmiştir ve kısa sürede değişmeyecektir. Yine de dostane olduğu kadar oldukça pratik bir tavsiye yerinde olacaktır. Nazım Hikmet'in "Onbeşlere Ağıt"ını okuduktan sonra Ozan Emekçi'nin eski bir türküsünü dinleyebilirler:

"… Halka kalkan polis copu, halkı vuran asker topu, Kemalizm dedikleri/Katlettiler on binlerce can, Kürt, Ermeni yoksul insan, ezilen herkese düşman, Kemalizm dedikleri/Emekçilerin katili, yoksulun kanındadır eli, Kemalizm dedikleri…"