4 Aralık 2024 Çarşamba

Deniz Yılmaz yazdı | Neoliberalizme karşı mücadelenin kurucu dinamikleri - (1)

Neoliberalizmin gerçekleştirdiği sınıfsal dönüşüm sürecinin temel yönü proleterleşmedir. Bunun reeldeki karşılığı mülksüzleşen sınıfların büyük bölümünün işsizler, evde çalışanlar, ücretsiz aile işçileri, eksik biçimde istihdam edilenler, geçici işçiler ya da gündelik çalışanlar gibi önemli bir kesimin hizmet sektöründe yayılması ve büyük bir yoksullar kitlesinin oluşmasıdır.

Kitleler kendi istek ve özlemlerinin ifadesi olan her devrimci adıma kuvvetlice sarılıyor ve onun yanında saf tutuyorlar. Sosyalist gençliğin, "devrimciler konuşacak" haykırışının ardından, direnişçi bir işçi önderinin, "öyle mi alay komutanı?" sözleriyle yaptığı çıkış, soyut anlamda değil gerçek manada umut, mücadele ve haklılık aşılamıştır. İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinin hızlıca politik karakter kazanacağını gösteren ve faşist şeflik rejimine karşı süreklileşmiş bir hareketin ipuçlarını açığa çıkaran son işçi direnişleri, sınıfın tarihsel devrimci rolünü yeniden hatırlattığı için de sosyalistler bakımından ayrıca önemlidir.

Toplumsal hareketlerin genel seyri gösteriyor ki, kapitalizmin uzlaşmaz çelişkilerinin üzerini örten hale çoktandır yırtıldı. "Neoliberalizme karşı mücadele" bu perdenin final sahnesini yazacak olan temel dinamiklerden birisidir.

NEOLİBERALİZM VE TÜRKİYE'DE NEOLİBERAL İNŞA
Kapitalist toplumun ortaya çıkışından 1929 Buhranı'na kadar olan evre genel olarak "vahşi kapitalizm yılları" olarak adlandırılır. 1945-1973 yılları arasını kapsayan evre ise devletin piyasaya dolaysızca müdahale ettiği ve oyun kurucu olarak mali ve sınai sermayeye müdahil olduğu, Keynesyen ekonomi politikalarının hayata geçirildiği, tekelci devlet kapitalizmi evresidir. Bu dönem, emperyalist kapitalist dünyanın, sosyalizm, halk cumhuriyetleri ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin baskısını ziyadesiyle üzerinde hissettiği bir dönemdir. Egemen sınıfların, ezilen sınıflar karşısında savunma pozisyonuna geçtiği ve "nispi refah" politikalarının hayata geçirildiği bu döneme işçi sınıfı ve ezilenlerin temel ekonomik, sosyal ve siyasal haklarını kazanması damga vurmuştur.

Neoliberalizm ise emperyalist kapitalizmin kendisini yeniden yapılandırarak yayılmacılık ve saldırganlık çizgisine geçtiği sürecin adıdır. 1974 krizinin tetiklediği bu azgın saldırı dönemine en dolaysız giriş, tekelci devlet kapitalizminden tekellerin devletine geçiş sürecidir. Bu sürecin işçi sınıfı ve ezilenler nezdindeki karşılığı, emeğin esnek üretimi ve geniş ölçekli parçalanması, güvencesiz çalışma ve kuralsızlık, tarımın ve köylülüğün büyük oranda tasfiyesi, mülksüzleşme, kitlesel proleterleştirme, sömürü ve yoksulluğun genelleşmesi, kazanılmış hakların gasp edilmesi, kronik işsizlik, sendikaların geriye çekilmesi ve örgütsüzleşmedir.

Neoliberalizmin bir diğer yıkım politikası ise en genel anlamda doğanın bir meta olarak sermayenin bu yeni genişleme sürecine sınırsızca dahil edilmesidir. Toplumsal müşterek olan doğanın özelleştirmeler sonucunda şirketlerin faaliyet alanına dönüştürülmesi, başta enerji alanı olmak üzere büyük tekeller için önemli bir kar alanı açmıştır.

Kadın emeğinin ve kadın bedeninin piyasalaştırılması da neoliberal dönüşüm sürecinin temel politikalarından birisidir. Denilebilir ki neoliberal üretimin güvencesiz ve esnek karakteri, kadın emeğinin üzerinde yükselmiştir. Üretimin parçalanarak evlere kadar taşınması, ev içi emeğin yanı sıra kadınların meta üretiminde yer almasını ve kitlesel anlamda proleterleşmesini hızlandırmıştır. Bu tabloya neoliberal devletlerin erkek egemenliğini sürdürmek için kadınlara karşı tırmandırdığı politik saldırıları da eklemek gerekir.

Türkiye'de ise neoliberal dönüşüm, tarihe 24 Ocak 1980 Kararları olarak geçen ekonomi programının kabulüyle başlamıştır. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi, siyasi üst yapının alt yapıdaki neoliberal dönüşüme uygun hale getirilmesidir. Böylesi bir ekonomik yıkım politikasının hayata geçirilmesi, ancak askeri faşist rejimin yürürlüğe girmesiyle mümkün olmuştur.

Neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının ekonomik gelişimini kabaca iki ana döneme ayırmak mümkündür. Birinci dönem, "kuralsızlaştırma ve yıkım" politikalarının ön planda olduğu geçiş dönemidir. 1980'lerde çok boyutlu deregülasyon (kuralsızlaştırma) politikalarıyla başlayan neoliberal geçiş dönemi, 1990'lı yılların sonuna doğru tamamlanmıştır.

İkinci dönem ise esas olarak, AKP'nin kurmaylığında gerçekleşen neoliberal yeniden yapılanma ve genişleme dönemidir. Bu sürecin AKP öncesinde IMF, Avrupa Birliği, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası ile gerçekleşen ikili imzalarla temeli atılmış, uygulayıcılık görevi ise AKP'ye düşmüştür.

Lakin bu her iki dönemi, birbirinden bıçak gibi ayırmak mümkün olmadığı gibi yine her iki dönemin ortak özelliği olan ve ona karakterini veren genel çerçeve şu şekildedir.

1) Kamusal alanın tümüyle özelleştirilmesi ve piyasalaştırılması,
2) Tarımsal temelin tasfiyesi, sınai üretimde ithal ikameciliğin terk edilerek küresel piyasaların ihtiyacına uygun reorganizasyon,
3) Uluslararası mali sermayeye serbestlik ve ekonomik-mali bağımlılığın derinleştirilmesi.

NEOLİBERAL TROYKA: PİYASALAŞTIRMA, GÜVENCESİZLİK VE PROLETERLEŞTİRME
Neoliberal yeni sömürgecilik politikalarının Türkiye'de yol açtığı toplumsal ve politik sonuçlar, neoliberal saldırganlık altındaki mali ekonomik sömürgelerle paralellik içindedir. Öncelikle bu politikaların esas yönü, "küresel dünya piyasalarına entegrasyon ve tam uyum"dur. Neoliberal politikaların uzun dönemli en büyük sonucu, yoksulluğun genelleşmesi olmuştur. Düzenin halka sunabileceği gerçek hiçbir kazanım kalmazken, halkın genel yaşam koşullarında kamusal araçlarla sağlanan göreli kazanımlar geri alınmış, yoksulluk ve güvencesizliğin süreklileşmesinden kaynaklanan "umutsuzluk" toplumsal bir biçim kazanmıştır. Egemen sınıfların istikrar ve göreli "ekonomik büyümeye" dayanan hegemonyası, yoksulluk ve güvencesizliğin büyümesiyle zayıflamıştır.

Neoliberal politikaların sonucunda gerçekleşen toplumsal çözülme sürecinde, yoksul, küçük ve orta köylülük ile küçük burjuvazi ve diğer orta sınıfların toplumsal konum ve statüleri çözülmekte ve dönüşüme uğramaktadır.

1980'den itibaren tarım ve sanayi arasındaki makasın büyük bir hızla açılması, geçimlik tarım yapan küçük ve yoksul köylülüğü topraktan koparmıştır. Küçük ve yoksul köylülük için çözülmenin ana biçimi mülksüzleşme olmuştur. Bu grubun önemli bir bölümü büyük kentlerin kenar mahallelerine göç ederek, taşeron ya da "merdiven altı işyerleri" olarak anılan fason üretim süreçlerindeki ücretli işçiliğe uzanan bir proleterleşme sürecine sürüklenmiştir.

Kamusal alanda çalışan memurlar ve "beyaz yakalılar" da benzer bir dönüşümü yaşamışlardır. İlk etapta, kamusal hizmet üretimi süreci pazar için meta üretim sürecine dönüştürülerek geniş memur kesimleri proleterleştirilmiştir.

Neoliberalizmin gerçekleştirdiği sınıfsal dönüşüm sürecinin temel yönü proleterleşmedir. Bunun reeldeki karşılığı mülksüzleşen sınıfların büyük bölümünün işsizler, evde çalışanlar, ücretsiz aile işçileri, eksik biçimde istihdam edilenler, geçici işçiler ya da gündelik çalışanlar gibi önemli bir kesimin hizmet sektöründe yayılması ve büyük bir yoksullar kitlesinin oluşmasıdır. Bu başlıkta eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, haberleşme, barınma gibi temel hizmetlerin piyasalaştırılması, kamusal alanın devre dışı bırakılması ve tarıma dayalı geçimlik aile ekonomilerinin tasfiyesi belirleyicidir. Böylece yoksulların güvencesiz ve esnek çalışma dışındaki temel geçim olanakları ortadan kaldırılmıştır.

Benzer koşullar altında bulunan dünya halklarının neoliberalizme karşı mücadelesi, şu ana dinamikler üzerinden ilerliyor. Kitlesel hak mücadeleleri; Güvencesizliğe ve kuralsız esnek çalışmaya karşı yeni işçi hareketleri; Çözülen yoksul ve orta köylülüğün direnişleri; Yükselen kadın özgürlük mücadelesi; Ekoloji mücadelesi, Neoliberal yıkıma karşı direnişlerle bütünleşen ve genel anlamda hak mücadelelerinin siyasallaşma zemini olarak açığa çıkan politik özgürlüklerin kazanılması mücadelesi.

Devrimci pratik gösteriyor ki, isyan ve ayaklanmalar dünyası içinden devrimler çıkartmak isteyen tüm özneler dikkat merkezini bu başlıkların üzerinde yoğunlaştırmak durumundadır.