28 Eylül 2024 Cumartesi

Dicle Rêwî yazdı | Yürünecek yol

Eylemlerinin gerçekleştiği gün de bu satırları yazarken de aynı şeyi düşünüyorum. Nasıl oldu? Üslerinin kuşatıldığını anladıkları ilk anda ne hissettiler? Kapının arkasına barikat kurarken ne düşünüyorlardı? Berçem yoldaş "ölümümüzü de düşlediğimiz gibi yaratmalıyız" dememiş miydi? Ekin yoldaş, partiye yol açtığının gücüyle mi mevzilendi? Evet bu soruların cevaplarının, yoldaşların fedai eylemleriyle koydukları son noktada olduğunu biliyorum. İçimi bir coşku kaplıyor. Ölümü güzellemek değil bu, ölümü sıradanlaştırmak. Yenmek ölümü.

"Ölüm denilince ben ne hissediyor ve yaşıyorum. Öyle dingin ki ruhum bu düşünce karşısında. Öyle hazır ki bilincim. Ama ölmeyi bile en iyi şekilde başarmak; işte kafa yorduğum şey bu. Ölmeyi de bilmek yani. Ölümün de hakkını vermek. Öyle sıradan bir şekilde değil, dövüşe dövüşe, ideallerimizi bayraklaştıra bayraklaştıra, diktatörlüğe-düşmana en büyük zararı vererek ölmek. Yoldaşlarıma layık olan adımlar ata ata ölümün üstüne yürümek. Ölümlerden ölüm beğeniyorum değil mi... Yaşamını bilinçlice ören biz komünistler için bu bana öyle doğal geliyor ki, çünkü biz ölümümüzü de örgütleyebilme iradesini taşıyoruz. Nasıl ve ne zaman öleceğimizi düşleyebiliyor, düşlemekle kalmıyor pratikleştirebiliyoruz. Ölümsüzleşip ölümsüzleşmeyeceğimizin iradesine sahibiz yani. Demircioğlu, Tuncay, Işık, Yasemin, Sibel ve daha niceleri gibi..." (Özgür Kadının Ölümsüz Şarkısı- Yeliz Erbay)

Yazı yazmanın zorlu bir görev olduğunun farkındaydım. Nasıl anlatılır iki kadın devrim savaşçısı, iki komutan, iki yoldaş... Kelimeler dönüp dolaşıyor aklımda ama bir türlü yan yana getiremiyorum.

Berçem ve Ekin dediğimizde aklımıza ilk ne geliyor? Sanırım yoldaşların söz ve eylemleri arasındaki birlik oluyor yanıt. İçinden geçilen süreçlerden bağımsız düşünülemez Berçem ve Ekin yoldaşların eylemleri. Zorlu dönemlerden geçiyoruz. Eylemsizliğin dayatıldığı, küçük eylemlerin büyük anlamlar taşıdığı, bedeller gerektiren bir süreç. 2015 yılının Temmuz ayından itibaren yeniden tırmanan savaş süreciyle birlikte, atılan her adım, söylenen her söz devrimci mücadelenin tarihinde büyük anlamlar kazanıyor. İşte yoldaşların eylemi de kendi döneminin işaret fişeklerinden biri oldu.

Erkek egemenliği ile mücadelede kadın devrimimizin militanı oldular. Kadınların devrimci mücadele ve zor araçlarıyla daha güçlü bağ kurmalarının emekçileri oldular. Kadın devrimini yaratmanın silahlı mücadeleyle olacağının farkında olan iki kadın yoldaş olarak sadece eylemleriyle değil fikirsel olarak da kadın devrimi teorisinin yapıcıları arasında yer aldılar. Eylemleriyle bunu başardıkları gibi güçlü emekleriyle yol açanlar arasında yer aldı onlar.

Kadın yoldaşlığını ilmek ilmek ördüler. Tartışmaları hep ileriye, yeniye dairdi. Geri olanla uzlaşmaz bir yaklaşımın sahibiydiler. Devrimin ve partinin ihtiyaçlarını her şeyin üzerinde gördüler. Devrimden başka bir hayatın hayallerini kurmadılar.

Berçem yoldaş, 1998 yılında tanıştığı devrimci mücadelede tereddütsüz bir ömür geçirdi. Gençlik mücadelesiyle başladığı yolda, ihtiyaç ne ise o göreve koştu. İhtiyaçları kendisine zul görmedi, büyük bir mutlulukla payına düşeni omuzladı. Uzun bir dönem yeraltında, gizli parti faaliyetlerinde görev aldı. Bir yandan öğretmenlik yapması gerekiyordu. Hep daha fazlasını yapmak içindi tartışmaları fakat her şeye rağmen de sorumluluk bilinciyle hareket etti. Zamanı geldiğinde hayallerinin peşinden koştu ve dağlara gitti. Eğitim aldı, eğitim verdi. Yoldaşa eğitim verenlerin ona duydukları hayranlığın yanı sıra, Berçem yoldaşın komutasında eğitimden geçen yoldaşların duyduğu bağlılık, verdiği emeğin kanıtı oluyor. Değişime olan güveni, emek vermekteki sınırsızlığı, yoldaşlık sevgisi ve devrime olan inancı aşılamasıyla nice devrimciyi ileriye taşıdığı açık bir gerçekliktir.

Kadın devrimine olan inancı, özlemi ve katkıları ise hepimize örnektir. Erkek egemenliği ve geleneksel kadınlık rolleriyle mücadelede uzlaşmayan bir pratiğin sahibidir. Değişimi bir zorunluluk olarak görüyor, aynı zamanda bu mücadeleyi büyük bir incelik ve beceriyle örgütlüyor ki, hep gelişimi yaratıyor.

Kadının zor araçlarıyla kurduğu ilişkinin hep eksiyle başladığını ve bu yüzden daha büyük ve iradi adımlar atılmasının gerektiğini söyleriz. Ekin Su yoldaşın devrimci tarihi zor araçlarıyla kurduğu güçlü ilişkide somutlanır. Milis çalışmalarında büyük bir ısrar ve iradeyle yer alır. İşçi sınıfına mensup, Kürt ve Alevi bir kadın olarak, devrimci mücadelenin gerekliliğinin de özgürleşmesinin silahlı mücadelede yattığının da farkındadır. Hep daha iddialı adımlar atar. O'nun literatüründe "yapamam" diye bir şey yoktur. Olması gereken bir şey, yerine getirilmesi gereken bir görev, çözülmesi gereken bir sorun varsa Ekin yoldaş çözümün peşinden koşar. Ekin yoldaş tüm duygularıyla gerçek bir insandır. Sevmenin güzelliğinin de farkındadır. Ekin'in düşünceleri özgürdür. Yoldaşlarıyla birlikteyken ki şen kahkahaları da düşmana olan öfkesi de onun duygularıyla birlikte alabildiğine insan olmasının bir göstergesidir.

İşte, Berçem ve Ekin yoldaşlar tüm bunlar ve daha fazlasıdır.

Eylemlerinin gerçekleştiği gün de bu satırları yazarken de aynı şeyi düşünüyorum. Nasıl oldu? Üslerinin kuşatıldığını anladıkları ilk anda ne hissettiler? Kapının arkasına barikat kurarken ne düşünüyorlardı? Berçem yoldaş "ölümümüzü de düşlediğimiz gibi yaratmalıyız" dememiş miydi? Ekin yoldaş partiye yol açtığının gücüyle mi mevzilendi? Evet bu soruların cevaplarının, yoldaşların fedai eylemleriyle koydukları son noktada olduğunu biliyorum. İçimi bir coşku kaplıyor. Ölümü güzellemek değil bu, ölümü sıradanlaştırmak. Yenmek ölümü.

Eylemleri tam da Berçem yoldaşın ölümsüzleşmeye dair yazdığı gibiydi: "Partim için, ezilenler için, işçiler ve emekçiler için, özellikle de kadınlar için ve devrim için harikulade sonuçları olmalı. Bir yol açmalı, yeni ve ışıltılı bir yol." (Özgür Kadının Ölümsüz Şarkısı- Yeliz Erbay)

Hayal ettiği ve istediği gibi de oldu. İki kadın yoldaşın direnişleri ve ölümsüzlükleri, hem komünist öncü hem de devrim tarihi açısından bir yol açtı. Onların ardından giden yoldaşlar da büyük bir onurla Berçem ve Ekin gibi yürüdüler ölümün üzerine. Düşmana teslim olmadılar, hiçbir yerde açılmadı kapılar düşmana.

Tarih 22 Aralık 2015, İstanbul'da iki komünist kadın kuşatıldıkları üslerinde bayraklaşıyor, yürünecek yolu gösteriyor. Yol belli, haydi yürüyelim.