4 Aralık 2024 Çarşamba

Domates zırvalığıyla kabartılan cinsiyetçilik

Emine Merve Akyüz, tesettür giymeyen kadınları "soyulmuş domatese" benzetti. Kadını sebze, satılığa çıkarılan 'mal? düzeyine indirgeyen benzetme, bir o kadar seviyesiz ve cinsiyetçi tepkilerle karşılık buldu. Politik İslam'ın kadın düşmanlığı, aynı cinsiyetçilik ve kadın düşmanı söylemle karşılanması hangi akıl ve mücadele argümanıyla açıklanabilir?
Sosyal medyaya bir görüntü düştü. Emine Merve Akyüz, tesettür giymeyen kadınları "soyulmuş domatese" benzetti. Görüntüler hızla yayıldı...
 
Emine Merve Akyüz'ün gündem yaratan "Müslüman kadınında bir tesettür olmalıdır. Başları biraz açılmış, kabuğu soyulmuş domatesi kimse almak istemez. İşte bu anlamda tesettür de kadını mahfezin içine alır onun manasını ve suretini korur" sözleri, sosyal medyanın temel gündemi haline geldi.
 
Akyüz bu sözleri, Akademya Dergisi ve Üsküdar Belediyesi tarafından, 24-25 Haziran 2016 tarihlerinde İslamcılığı Türk milliyetçiliğiyle sentezleyerek politik İslamcı zihniyeti yayan Necip Fazıl Kısakürek'e atıfla düzenlenen "Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu"nde dile getirmiş.
 
Bir yıl sonra gündeme oturan cinsiyetçi, kadını sebze, satılığa çıkarılan 'mal’ düzeyine indirgeyen benzetme, bir o kadar seviyesiz ve cinsiyetçi tepkilerle karşılık buldu.
 
Kadın düşmanlığı, politik İslam'ın temel argümanı. Her fırsatta algılara boca ediliyor. Sıradanlaştırılıyor, normalleştiriliyor... Toplumda var olan cinsiyetçiliği yeniden kurarken, dozunu ve şiddetini artırıyor. 
 
Erkeklerin kadınlara yönelik adı konulmamış savaşında ideolojik arka plan oluşturuluyor, meşrulaştırılıyor. Son örneğini erkekleri kadınlara ve kadın örgütlerine şiddete çağrı yapan Fatih Tezcan'da gördüğümüz gibi, açıktan aleni savaş çağrısı yapılıyor.
 
Peki bu düşmanlığa karşı ortaya konulan argümanları nereye koymalı? Politik İslam'ın kadın düşmanlığı, aynı cinsiyetçilik ve kadın düşmanı söylemle karşılanması hangi akıl ve mücadele argümanıyla açıklanabilir?
 
<i>"Kabuğu soyulmuş domatesi kimse almak istemez" sözlerine verilen yanıtların da bundan aşağı kalır yanı yok.
 
"Kabuksuz domates polemiğinden sonra arabanın tepesine makinalı tüfek yerleştirip katliam yapma isteğim git gide artıyor."
 
"Kahvaltıda soyulmuş domates ihtiyacımı eşimle karşılıyorum."
 
"Başı açık kadın kabuğu soyulmuş domatestir, kimse almak istemez diyen yaratık kendini satmak için mi domates çuvalına girmiş?”
 
"Sıfatına tükürdüklerim... Bunların beyni çürük domates..."
 
"Soyulmuş domates sensin karafatma"
 
"Erkek adam böyle tivit atar mı be, domates misin?"</i>
 
Binlerce paylaşımdan sadece bir kaçı bunlar. Kadın veya erkek, çok sayıda kişinin yaptığı paylaşımlarda benzer yaklaşımlar hakim. 
Sözlerdeki kadın düşmanlığından daha çok ilgilendikleri şey, söyleyen kişinin pozisyonu oluyor. Cinsiyetçiliğe tepkisini, sözdeki kadın düşmanlığını anlayarak ve bilince çıkararak gösterse, aynı cinsiyetçilikle yanıt veremez. 
Kendisine sol, laik, eğitimli, modern, bilinçli vb. sıfatlarını yakıştıranların en sorunlu yaklaşımlarından biri kadının ezilmişliğinin nedenlerine ilişkin yaklaşımlarda kendini gösteriyor. Bu konuda erkek gerici işbirliği ve cinsiyetçi yaklaşımın kadınlar üzerindeki etkisini de hesaba kattığımızda, kadın düşmanlığının, sadece İslam ile özdeşleştiren ya da sadece eğitim sorununa odaklayarak 'eğitim şart'a bağlayan veya kimi sol görüşlü kişilerin ifade ettiği gibi temeline yalnızca sınıfsal ayrımları koyarak kolaycılığa kaçan yaklaşımlarla açıklanamayacağı ortada.
 
Kadının ezilmişliğinin özünde sömürü vardır. Bu sömürü ilişkisinde sömüren, birey olarak erkek iken, bunun toplumsal hali de erkek egemen kapitalist sistemdir. İşte yukarıda bahsettiğimiz kişiler cinsiyetçiliğe karşı söz söylerken bu bilinçten uzak tartışıyorlar. Kölenin kendi köleliğinin farkına varamaması, varmak istememesinde olduğu gibi, kadının da kendi ezilmişliğini kabul etmemesi veya bu ezilmişliğe 'rıza' göstermesi söz konusu tartışmaları haklı çıkarmaz.
 
Kadın emeğinin ve bedeninin sömürüsü konjonktürel veya 'kötü, vicdansız, cahil, eğitimsiz erkekler'in niyetleriyle açıklanamaz. Kendini 'kötüler' arasında görmeyenlerin de dahil olduğu toplumsal cinsiyetçiliğin 'nimetlerinden' yararlanan çok sayıda 'eğitimli', 'varsıl', 'vicdanlı' erkeklerin veya 'çağdaş' kadının bir şekilde fail olduğu şiddet olgusu başka türlü açıklanamaz. Kadına yönelik şiddet ve kadının cinsiyetçi rollerinin sürgit devamında suç ortağıdır.
 
'Ama bunları böyle eğiten de kadın', 'kadınlar da küfrediyor ama', 'bunlar kadın değil', 'aynısını yaşasınlar da görsünler', 'hala yok olmadınız mı' diyenler, kadın düşmanlığından, ayrımcılık ve nefretten azade mi?
 
Emine Merve Akyüz de 'cahil' olduğu için değil politik İslam'ın fikirlerini benimsediği için bu sözleri sarf ediyor. Yani fikri bir aitlik var pozisyonu itibariyle ve bu aidiyetliğin getirdiği 'bilinçle' davranıyor. Rıza gösterdiği 'biat' veya kabul ettiği 'nesne' olma durumundan hareketle yola çıkıyor. CHP Milletvekili Mahmut Tanal'ın sosyal medya hesabından yaptığı "Atatürk olmasaydı ne olurdu biliyor musun? Annenin kim olduğunu bilirdin babanın kim olduğunu bilemezdin" paylaşımından farksız değil.
 
Cinsiyet ayrımcılığına ve kadın düşmanlığına karşı mücadelede öncelikli referans kadın özgürlük hareketinin deneyimleri ışığında aklı ve bilgisi olmalıdır. Kadın özgürlük hareketinin birçok bileşenin ortaya çıkardığı devasa deneyimi sahiplenme, bilince çıkarma, başvuru kaynağı haline getirme erkek egemenliğiyle mücadelenin aracına dönüştürülmeli.
 
Bu yapılamıyorsa eğer söylenecek tek söz kalıyor: Gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz.