4 Aralık 2024 Çarşamba

Ivana Benario yazdı | 'Tekelleri vergilendirmeyi talep edeceğimizi mi bekliyordunuz?'

Filipinler Yeni Halk Ordusu'nun (YHO) kuruluşunun 55. yıldönümünü kutlama etkinliğinde yayınlanan bir sinevizyon gösteriminde görüntüler etkileyiciydi ve daha da etkileyici olan mesele, YHO'nun yıldönümü kutlama etkinliğinde ekolojik mücadeleye geniş yer verilmiş olmasıydı. Elbette, Filipinler'in maden şirketleri sadece sermayenin pervasız kar hırsıyla doğayı ve yerli halkın yaşam alanlarını sınırsızca tahrip etmekle kalmıyor, aynı zamanda Filipinli devrimcilere karşı yürütülen amansız savaşın da bir parçası olarak devletin gerilla alanlarını ele geçirme stratejisine hizmet ediyor.

"Ne yani, ekolojik mücadelede tekelleri vergilendirmeyi talep edeceğimizi mi bekliyordunuz?" Bu soru, dünyanın en büyük devrimci gerilla ordularından biri olan Filipinler Yeni Halk Ordusu'nun (YHO) kuruluşunun 55. yıldönümünü kutlama etkinliğinde yayınlanan bir sinevizyon gösteriminde soruldu. Sinevizyonda Filipinler'in cangılında bir şirket kamyonu havaya uçar ve maden ocağı ateşe verilir. Devamında barikatlara karşı maden alanlarını basan kitleler gösterilir.

Görüntüler etkileyiciydi ve daha da etkileyici olan mesele, YHO'nun yıldönümü kutlama etkinliğinde ekolojik mücadeleye geniş yer verilmiş olmasıydı. Elbette, Filipinler'in maden şirketleri sadece sermayenin pervasız kar hırsıyla doğayı ve yerli halkın yaşam alanlarını sınırsızca tahrip etmekle kalmıyor, aynı zamanda Filipinli devrimcilere karşı yürütülen amansız savaşın da bir parçası olarak devletin gerilla alanlarını ele geçirme stratejisine hizmet ediyor.

Devlet güçleri (Filipinler Silahlı Kuvvetleri, Filipin Ulusal Polisi ve diğer paramiliter gruplar) tarafından işlenen kurumsal arazi gasbı, yabancı şirketlerinin madencilik faaliyetleri ve geniş tarım plantasyonları örneğin Mindanao adasında Lumad halkının yerinden edilmesi, yargısız infazlar ve insan hakları ihlalleri, yerli halkları Filipinler Komünist Partisi önderliğindeki silahlı devrimci harekete katılmaya iten faktörlerden biri. Dolayısıyla maden şirketlerinin gerillanın hedefinde olmaları hiç de şaşırtıcı değil.

YHO'nun yıldönümü kutlaması Filipinler Komünist Partisi'nin cephe örgütü NDFP'nin Hollanda'nın Amsterdam kentinde düzenlediği Emperyalizmin Ekonomik Krizleri konulu uluslararası teorik seminer esnasında gerçekleşti. 18 ülkeden farklı ideolojik akımlardan antiemperyalist iddialı partilerden 98 delege ve temsilciyi bir araya getiren konferans kapitalist aşırı üretim, finansal oligarşiler ve ticaret savaşları, robotlaşma ve üretici güçlerdeki değişimlerin sonuçları veya bugünün Çin'i üzerine hararetli tartışmalar yürütürken devrimci eylem ve program kapsamında emperyalist açgözlülük ve süper karlılığın neden olduğu gezegensel kriz ve ekolojik mücadeleyi de kapsadı.

Konferans boyunca özellikle genç dinleyicilerin, "Ezilen ülkeler ekoloji sorununu nasıl ele almalı?", "Sosyalistler fosil yakıt alternatiflerine geçişteki dezavantaj ve zorlukları nasıl çözmeli?" gibi bir dizi soruya etkin yanıt arayışları dikkat çekiciydi.

Filipinli devrimcilerin ekolojik mücadeleyi kitle mücadelesinin olduğu kadar devrimci şiddetin de konusu yapmaları dünyada özgün bir örnek oluşturuyor. Bu özgün örneği ve ekoloji mücadelesindeki devrimci yol arayışlarını paylaşmak amacıyla NDFP'nin bileşeni Devrimci Bilim İnsanları'nın (Orijinal adı Liga ng Agham para sa Bayan, LAB) konferanstaki, "İklim emperyalizmine karşı halk mücadelesi" başlıklı konuşmasını paylaşmak isteriz:

İklim emperyalizmine karşı halk mücadelesi
Küresel çevre krizi, ekosistemlerin tahribatını ve küresel ısınmanın tırmanışını kapsamaktadır. Başta fosil yakıt tüketimi ve çevresel tahribattan kaynaklanan karbon emisyonları 1800'lerin sonlarından bu yana artış göstermiştir. 2023 yılına gelindiğinde, sıcaklıklar sanayi öncesi seviyeleri 1,45°C aşarak Paris Anlaşması'nda belirlenen kritik 1,5°C eşiğine yaklaşmıştır. Orman yangınları ve seller gibi aşırı hava olayları daha sık ve şiddetli hale gelmiştir.

Ekosistemlerin birbiriyle bağlantılı olması, bir bileşenin zarar görmesinin basamaklı olumsuz etkileri tetikleyebileceği anlamına gelir. Kutuplardaki buzların erimesi gibi pozitif geri besleme döngüleri iklim değişikliğini şiddetlendirir. Tekelci kapitalizm, uzun vadeli sürdürülebilirlik yerine kısa vadeli karlara öncelik vererek çevresel yıkımı daha da arttırmaktadır. Emeğin ve doğanın sömürülmesi kirliliği, kaynakların tükenmesini ve eşitsizliği körükler. Neoliberal küreselleşme, özellikle 1980'lerden bu yana, kaynak çıkarımını yoğunlaştırarak ekolojik yıkıma yol açmıştır.

Emperyalist güçler, kaynak kontrolü için militarizasyon ve savaşlar yoluyla çevresel yıkımı sürdürmektedir. Dünyanın en büyük kirleticisi olan ABD, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana çok sayıda silahlı çatışma başlatmıştır. Askeri harcamalar 2022 yılında toplam 2240 milyar dolara ulaşırken, ABD, Çin ve Rusya küresel harcamaların yüzde 56'sını kapsadı. Ukrayna ve Güney Çin Denizi'nde olduğu gibi vekalet çatışmaları, emperyalist güçler arasında büyük çatışmalara dönüşme riski taşıyor.

İklim krizi marjinalleştirilmiş toplulukları orantısız bir şekilde etkilemekte, yoksulluğu ve eşitsizliği daha da kötüleştirmektedir. Tarım, tekstil ve diğer sektörlerde çalışan işçiler sıcak stresiyle karşı karşıya kalırken, kent yoksulları havalandırması yetersiz konutlarda aşırı sıcaklara ve sellere katlanmak zorunda kalıyor. Tekelci sermaye, hayati önem taşıyan endüstriler üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmak için krizi istismar etmekte, sosyal ve çevresel adaletsizlikleri şiddetlendirmektedir.

BM iklim konferansları gibi krizi ele almaya yönelik uluslararası çabalar, emperyalist ülkeler ve şirketler tarafından teşvik edilen yanlış çözümlerle gölgelenmiştir. Karbon ticareti gibi piyasa temelli mekanizmalar kirleticilere fayda sağlarken, yerli halkları yerinden ediyor ve biyolojik çeşitlilik kaybını daha da kötüleştiriyor. Zengin uluslar tarafından maniple edilen BM, krizin temel nedenlerini ele almak yerine emperyalist çıkarlara hizmet etmektedir.

Sonuç olarak, çevre krizi kapitalist sömürü ve emperyalist saldırganlıktan kaynaklanmaktadır. Gerçek çözümler, tekelci sermayenin kar odaklı güdülerine meydan okumayı, halkların ve gezegenin refahına öncelik vermeyi gerektirir.

İKLİM ADALETİNE ULAŞMAK İÇİN ULUSLARARASI DAYANIŞMAYI GÜÇLENDİRELİM!
Küresel iklim adaleti hareketi şu anda pek çok zorlukla karşı karşıya. Emperyalistler çevreye ve halklara karşı işledikleri suçları örtbas etmeye çalışırken, aynı zamanda iklim adaleti hareketini de yanıltıyor, rayından çıkarıyor ve yanlış yönlendiriyor. İklim krizi meselesini sınıflar üstü bir mesele haline getirmeye çalıştılar, yani sınıflar arasında bölünmemiş, sömürenler ve sömürülenler arasında çelişkilerin olmadığı bir toplumdan kaynaklanıyor ve müstehcen bir zenginlik içinde debelenen birkaç milyarder ile aşırı yoksulluk ve sefalet içinde kıvranan milyarlarca emekçi insan arasındaki keskin sınıf mücadelesini inkar ediyor. Tekelci sermaye ve onların uşakları, iklim krizinin sadece bireylerin ve büyük şirketlerin çevreye duyarlı davranması, modern teknolojilerin kullanılması ve hem ulusal hem de uluslararası düzeyde devlet kurumlarında reformlar yapılmasıyla çözülebileceğine dair fikirleri teşvik etmektedir.

Emperyalistler, iklim adaleti ve çevre hareketinin, iş güvencesi hakkı, daha yüksek ücretler, toprak reformu gibi halkın diğer demokratik hak ve taleplerinden ayrı olduğu şemalarını satarak emekçi halkın arasını açmaya çalışmaktadır. Ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin çevre ve iklim adaleti hareketiyle ilgisiz olduğunu öne sürüyorlar.

Emperyalistler, iklim adaleti hareketini karartmak ve sahte mücadeleler ortaya çıkarmak için ücretli sivil toplum gruplarını, STK'ları ve bazı durumlarda anarşistleri bile kullanmaktadır. Bazen en uç noktada, küresel hareketin yakın gelecekte iklim krizini çözememesi halinde insanlığın feci bir sonla karşılaşacağı ve toplumun yok olacağı gibi kaderci ve felaketçi bir kavram ortaya atarlar. Ayrıca iklim adaleti hareketinin birincil olduğu ve diğer halk mücadelelerini ya da ulusal hareketleri ikincilleştirdiği fikirlerini de öne sürüyorlar. Bazı kesimler ise iklim hareketinin 'zafere' ulaşabilmesi için merkezi bir küresel adalet hareketine sahip olması gerektiğini ileri sürüyor. Güçler dengesini halkın lehine değiştireceğini umdukları büyük bir küresel kendiliğinden hareket (devrim) hayal ediyor ya da bekliyorlar.

Tekelci kapitalizmin iklim ve çevre krizini ortaya çıkardığı ve daha da kötüleştirdiği göz önüne alındığında, krizin gerçek çözümü emperyalizmi yıkmaktır. Aynı zamanda Filipinler Komünist Partisi'nin kurucu başkanı Jose Maria Sison iklim adaleti mücadelesi ile emperyalizme karşı mücadele arasındaki ilişki ve bağlantılara açıkça işaret etti. Yerinde bir ifadeyle, "iklim krizi sadece geçici bir sorun değildir; emperyalist sisteme, finansal krizler, savaşlar, faşizm ve ulusal baskı gibi diğer temel çelişkileri kadar bağlı hale gelmiştir. Önümüzdeki dönemde emperyalizme karşı verilecek halk savaşlarında önemli bir alan olabilir... İklim adaleti için verilen küresel mücadele, iklim ve sosyal adaletsizliğin nihai nedenleri olan tekelci kapitalizm ve emperyalist güçlerdeki ortak düşmanla, sosyal adalet için verilen küresel mücadeleyle bağlantılıdır. İklim krizine ve onunla iç içe geçmiş olan ekonomik, finansal, siyasi ve sosyal krizlere gerçek çözümler, emperyalist hakimiyete ve dünyanın yağmalanmasına direnmek için mücadele eden ve küresel kapitalizmin çürümüş sistemine alternatifler arayan halkların ve hareketlerin elindedir".

Sison, "halklar emperyalizme karşı ve iklim adaleti, sosyal adalet ve demokrasi için tüm cephelerde mücadele etmelidir: Belirli hakları savunmak ve sistem içinde belirli reformları kazanmak için kitlesel kampanyalar ve seferberlikler yoluyla ve yeni hükümetler kurabilecek ve halkın demokratik gücüne dayanan alternatif sistemler inşa edebilecek ulusal kitle hareketleri yoluyla... Halkların ulusal kurtuluş ve toplumsal özgürleşme mücadeleleri ilerledikçe, birbirlerinin güçlerinden yararlandıkça ve zaferler kazandıkça, ekolojik ve toplumsal krizleri önemli aşamalarda çözme konusunda daha fazla zemin kazanıyoruz".

KRİZİN ÇÖZÜMÜ, SOSYALİST BİR GELECEK İÇİN MÜCADELEDİR!
Ekolojik krizimizi gerçekten kökünden çözmek istiyorsak sosyalist bir gelecek için çalışmalıyız. Emperyalizmin tamamen yıkılması için verilen mücadele uzun süreli ve çetin bir mücadele olmuştur. Yeni sömürgelerde, özellikle de iklim krizine karşı en savunmasız olanlarda, halkların ülkeleri üzerindeki emperyalist hakimiyete karşı mücadele etmekten başka seçenekleri yoktur. Halkların emperyalistlerden ve onların uşaklarından koparabildiği her toprak parçası, ekonomik ve siyasi güç, tekelci kapitalizmin zayıflatılmasına bir katkı ve yenilmesine doğru atılmış bir adımdır.

Proletarya ve işgal altındaki ulusların ve yeni sömürgelerin halkları, çevre ve iklim adaleti için mücadelede en yüksek paya sahiptir. Kapitalizm altında en çok sömürülen ve ezilen proletarya, iklim adaletinden en çok çıkarı olan kesimdir; çünkü bunlar, işçilerin kapitalistler tarafından dizginsiz sömürülmesine son vermek gibi toplumsal kurtuluş için mücadelenin, çevrenin pervasızca sömürülmesini ve tahrip edilmesini durdurmakla iç içe geçtiği anlayışını derinleştirecek ve aradaki bağı güçlendirecektir. İşgal altındaki uluslarda ve yeni sömürgelerde, iklim adaleti hareketi kendi kaderini tayin ve ulusal kurtuluş mücadelesini güçlendirmek açısından önemlidir. Çevre hareketi, kaynakların korunması ve emperyalist yağmaya karşı mücadelenin önemli bir parçasıdır.

Filipinler, Hindistan, Kürdistan ve Kolombiya'da komünist partiler uzun süreli halk savaşları yoluyla silahlı devrimlere öncülük etmektedir. Bu ülkelerdeki komünist partiler on yıllardır halklarını, demokratik hakları ve ulusal kurtuluşları için savaşmak üzere silahlandırıp örgütlediler.

Filistin, Myanmar, Peru ve Batı Papua halklarının ulusal kurtuluş ve kendi kaderlerini tayin için gerçekleştirdikleri silahlı devrim, aynı zamanda halkların ve ulusların kendi toprakları ve doğal kaynakları üzerindeki kontrolü yabancı işgalcilerden ve emperyalistlerden geri alma mücadelesidir.

Emperyalistler hala dünyaya hükmederken, Afganistan, Irak, Vietnam, Kore ve Küba halkları bize ABD gibi emperyalist güçlerin, yabancı saldırganlığına karşı ve ulusal kurtuluş için mücadelelerinde birlik ve kararlılık içinde oldukları sürece yenilebilecek kağıttan kaplanlar olduğunu göstermiştir. Bu zaferler, ABD emperyalizminin ülkelerindeki ve bölgelerindeki kontrolünü önemli ölçüde zayıflatmıştır.

Daha da önemlisi, bu zaferler hem yeni sömürgelerdeki hem de emperyalist ülkelerdeki halklara ve uluslara ayaklanmaları ve tekelci kapitalizme karşı mücadele etmeleri için ilham verecektir. ABD ve Çin gibi emperyalist güçlerin etkisi ve kontrolü zayıfladıkça, uluslara ve dünyaya hükmetme güçleri daha da aşınacaktır.

Jose Sison, "iklim adaleti, sosyal adalet ve emperyalizme karşı mücadele, nihayetinde dünya halklarının milyarları kapsayan emekçi kitlenin kurtuluşunu ve yeni sömürgeci sistem tarafından uzun süredir baskı altında tutulan ülkelerin ulusal kurtuluşunu merkeze alan alternatif bir sosyal sistem kurması içindir. Tekelci sermayenin gezegen ve insanların yaşamları üzerindeki egemenliğine son vermek, nihayetinde herkes için sosyalist bir gelecek inşa etmek anlamına gelir".

Proletarya önderliğinde sosyalizm, insanlığın çoğunluğunun ve çevrenin yararına olacak şekilde üretim sistemlerinin kamu mülkiyeti ve devlet kontrolü altında olmasını sağlayarak küresel çevre ve iklim krizi ile ilişkilenmenin alternatifidir.

Lenin ve Stalin önderliğindeki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve Mao Tse Tung önderliğindeki Çin gibi önceki sosyalist ülkeler, çevrenin korunması ve doğal kaynakların en iyi şekilde kullanılması konusunda önemli adımlar atmışlardır.

Sovyetler Birliği'nin ilk dönemlerinde çevrenin korunmasına büyük önem verilmiştir. Lenin döneminde ve ilginç bir şekilde devam eden bir iç savaş bağlamında, bazı önemli girişimler arasında toprak ve su kaynaklarının kamu mülkiyetinde olduğunun ilan edilmesi ve çevresel kaygıları ele alan özel komitelerin kurulması yer almaktadır. Zapovednik'in (araştırma için doğa rezervleri) kurulması, Sovyetler Birliği'nin çevreyi korumak adına yaptığı bir başka girişimdi. Zapovednik, kaynak çıkarılan alanların doğal hallerine geri döndürülmesi söz konusu olduğunda referans noktaları olarak hizmet etmiştir.

1960'larda Mao'nun önderliğindeki Çin, sel kontrolü, kuraklık ve ormansızlaşma gibi çevresel sorunları çözmek için kitlesel seferberlik kampanyalarının değerlendirmesini her zaman vurgulamıştır. Çin'de sosyalizmin ilk yıllarında bile, kuraklıktan etkilenen bölgelere sulama sağlamak için barajlar inşa edebilmiş, yerli malzemeler kullanılarak toprağın verimliliği artırılmış, dahası sadece birkaç on yıl içinde Çin'i 1970'lere kadar ilerici ve kendi kendine yeten bir ekonomi haline getirebilmiştir.

Geçmişin değerli tarihsel deneyim ve derslerine ve küresel iklim krizini hafifletebilecek modern teknolojilere sahibiz. İklim değişikliğinin etkilerini ele alırken, ekolojik restorasyon yaparken ve doğal kaynakları ulusun ve halkın yararına akıllıca kullanırken, sosyalizmi nihayetine erdirmeye öncülük edecek gerçek bir proleter parti olmalıdır. İster siyasette ister ekonomide olsun, her ulusal çabada, kitle seferberliği (halkın, halk tarafından ve halk için) başarının kılavuzudur. Ve bilim tüm eylemlerimiz için rehber olacaktır.

Bu şekilde, Marx'ın Kapital cilt III'te gelecek nesillere karşı sorumluluğumuz hakkında söylediklerini uygun bir şekilde uygulayabiliriz. "Bütün bir toplum, bir ulus veya aynı anda var olan tüm toplumlar, gezegenin sahibi değildir. Gezegenin sadece maliki, intifa hakkı sahibidirler ve meskenin dost canlısı sakinleri gibi gezegeni gelecek nesillere iyi durumda devretmeleri gerekir."