27 Eylül 2024 Cuma

Murat Çepni yazdı | Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Dayanışmayı büyüteceğiz. Yaraları birlikte saracağız ve yeni yaşamı birlikte inşa edeceğiz. Dayanışmayı büyütürken aynı zamanda bize bunları yaşatanlardan hesap sorma mücadelesini de örgütleyeceğiz. Devletin tüm olanaklarını halka karşı kullananlardan; emeği, doğayı bir avuç hırsıza yağmalatanlardan, kendilerine saraylar, halka ise mezar inşa edenlerden mutlaka hesap soracağız. On binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, hayatta kalanların yaşayan ölülere döndüğü bu günleri asla unutturmayacağız, sıradanlaştırmayacağız.

Ölümün en ağırlarını yaşamak bize düştü. Hiç kapanmayan yaralarımızı sarmaya, her ölümden yeniden doğmaya çalışıyoruz. Birer, onar, yüzer, biner ölmüyoruz, öldürülüyoruz.

Medeniyetlere beşiklik etmiş, halklar bahçesi Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası. Kadim toprakların, halkların kaderi ise maalesef tekçi, ırkçı çetelere teslim edilmiş durumda.

Özgür yaşamın eşitlik ve kardeşlik temelinde yeniden ve yeniden inşa edebileceği bu topraklar, soykırımlara, katliamlara tanıklık etti, ediyor.

Halkın kutsal gördüğü değerleri en kirli emelleri için pervasızca kullananlar, düzenin sürgit devamı için suç imparatorluğu kurdular. Bu imparatorluğu korumak için de yapamayacakları kötülük, işlemeyecekleri suç yoktur artık.

Bu anlayışın temsilcileri, depremde yüz binlerce insan göçük altındayken "devlet nerede" diyenlere parmak sallayan, hakaret eden, tehditler savuran AKP-MHP iktidarıdır.

Bilim insanlarının açıklamaları bir diyanet memuru ya da bir futbol yorumcusu kadar ciddiye alınmıyor bu ülkede.

Dün kara dediğine bugün beyaz diyen, dün hakaret ettiğine bugün övgüler düzen, tek adama her cümlede şükranlarını ileten, tek kutsalları para kazanmak olan, kirli, çürümüş bir siyasetle karşı karşıyayız.

Bilim insanları yıllardır seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Birçok bölgede yıkıcı depremlerin kapıda olduğunu anlatmaya çalıştılar. Sadece gününü, saatini söyleyemeyiz ama ne olur dikkate alın diye feryat ettiler.

Uyarıları değerlendirilmek bir yana ciddiye bile alınmadılar.

Dağı taşı, dereyi suyu, ormanı ağacı, tarlayı merayı maden ve inşaat şirketlerine peşkeş çektiler. Deprem vergilerini inşaat ve savaş baronlarına aktardılar.

Beton ekonomisi hızla büyüdü. Sarayın şirketleri kar rekorları kırdı. AKP'nin tosuncuk nesli büyüdükçe büyüdü.

Halk ise yoksullaştı. Bir ev sahibi olmak için ömür boyu çalışmak zorunda kaldılar. Gelecekten umutsuz, yarınını düşünemez hale geldiler, nesiller boyu borçlandırıldılar. Tüm bunlar bankalar kar rekorları kırsın diye oldu. AKP saltanat ekonomisi emeğin ve doğanın vahşice talanı üzerinden böylece inşa edildi.

Deprem İstanbul için konuşulurken 11 ilde birden yaşandı. Kentler, tarih yok oldu. Toz toprak haline gelen evler insanlara mezar oldu.

Acıyı daha da katlanılmaz yapan ise, milyonlarca insanın yıkıcı deprem karşısında kendi başının çaresine bakmaya terk edilmesi oldu.

İktidar ilk elden OHAL ilan etti. Çünkü suçüstünde yakalandı ve olası halk tepkisinin engellenmesi gerekiyordu.

Sosyal medyayı kısıtlamaya çalıştılar ve devlet kurumları dışında dayanışma organizasyonlarına izin vermeyeceklerini açıkladılar.

Yardım tırlarına el koydular, Pazarcık Koordinasyon Merkezine kayyum atadılar. İlk andan itibaren tüm deprem alanlarında, bazılarında tek başına, binlerce gönüllü ile çalışmaları örgütleyen HDP'ye türlü engeller çıkarttılar.

İnsanlar dondurucu soğukta çadır, yemek beklerken iktidar kendi otoritesini tahkim etmekle meşguldü!

Devletin önceliği kurtarmak değil, kendi otoritesine risk olarak gördüğü halk dayanışmasını engellemek oldu.

En trajikomik olanı da halkın bütçesini hortumlayan devlet kurumları ve şirketlerin TV'lerde yardım şovları yapmalarıydı.

Dayanışma hayat kurtardı.

Ülke içinden ve dışından hemen ertesi gün büyük bir dayanışma örgütlendi. Binlerce tır deprem bölgelerine seferber edildi.

Binlerce gönüllü de deprem bölgelerine yardım için koştu. Hem kurtarma çalışmalarına katıldılar, hem de gelen yardım malzemelerini halka ulaştırmaya çalıştılar.

Bütün bunlar olurken devlet 3 gün alanda yoktu. İnsanlar çıplak ellerle yakınlarını göçük altından kurtarmaya çalıştı.

Göçük altında kalanlar yardım isteyerek, donarak, yanarak hayatlarını kaybetti. 

İktidar temsilcileri muhalefete parmak sallamakla, hakaret etmekle meşguldü. En küçük bir üzüntü emaresi göstermeden herkese öfke kusuyorlardı.

Devletin tek bir hazırlığı yoktu. İçi boşaltılmış, itaatkar bürokratlarla doldurulmuş kurumlar dondurucu soğukta halka çadır bile dağıtamadı. İki hafta geçmesine rağmen sıcak yemek dahi sağlayamadılar.

Tüm bu karanlık içerisinde umut veren tek şey halkın halkla dayanışması oldu.

Sonuç olarak olağan bir doğa olayı felakete dönüştürüldü.

Sorumlular yaşananları fıtrat, kader diye açıklamaya devam ediyor. On binlerce insan hayatını kaybetmişken, 13,5 milyon insan depremden olumsuz etkilenmişken istifayı bırakın tek bir eksik açıklaması bile yapmadılar.

İktidar en iyi bildiği işi yapıyor yine.

Üçüncü haftada hala temel barınma, beslenme ve hijyen ihtiyaçlarını karşılamayan iktidar, hızlıca inşaat ihaleleri yapmaya girişiyor.

Bu inşaat sürecini de başarı hikayesi olarak pazarlıyor.

Saray müteahhitleri ellerini ovuşturuyorlar. Oysa hızlıca bilimsel etütlerin yapılması, temel ihtiyaçların giderilmesi ve halkın, bilim kuruluşlarının sürece doğrudan dahil edilmesi gerekiyor.

Dayanışmayı büyüteceğiz. Yaraları birlikte saracağız ve yeni yaşamları birlikte inşa edeceğiz.

Dayanışmayı büyütürken aynı zamanda bize bunları yaşatanlardan hesap sorma mücadelesini de örgütleyeceğiz.

Devletin tüm olanaklarını halka karşı kullananlardan; emeği, doğayı bir avuç hırsıza yağmalatanlardan, kendilerine saraylar, halka ise mezar inşa edenlerden mutlaka hesap soracağız.

On binlerce insanımızın hayatını kaybettiği, hayatta kalanların yaşayan ölülere döndüğü bu günleri asla unutturmayacağız, sıradanlaştırmayacağız.

Onlar kader diyecekler, yağma diyerek tepkiyi göçmenlere yönlendirecekler, devlet birliği diyerek dayanışma ağlarını suçlu ilan edecekler. Biz ise her gün yoksul kardeşlerimizle yaraları sarmaya çalışırken, aynı zamanda bizi öldürenin deprem değil sermayenin devleti olduğunu haykıracağız. Daha fazla siyaset yapacağız.

Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanarak, katillerden mutlaka ama mutlaka örgütlü mücadele ile hesap soracağız.

*HDP İzmir Milletvekili