4 Aralık 2024 Çarşamba

Öncü politikada temel halka: Kitleler için kitlelerle birlikte

Faşist şeflik rejimine karşı ezilenlerin her düzeyde savunma ve saldırı gücü yaratılacaksa, kitlelerin varlığından güç alarak mümkün olacaktır. Saray diktatörlüğü ile karşısındaki en geniş kitlenin arasındaki çelişki çok güçlü devrimci dinamikler biriktiriyor. Bu devrimci enerjinin açığa çıkacağı nesnellik "faşist saray rejimine karşı antifaşist direnme eğilimi"dir. Bu direnme eğiliminin "eğilim" olmaktan çıkıp somut maddi güce dönüşmesi, saray rejimine karşı varlık gösterebilecek mücadele platformlarının oluşmasıyla mümkündür.

Faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin bütün cephelerinde öncü eylemin ve militan hareket tazının politik gerekliliği devrimci kuvvetler ve mücadelede samimi olan antifaşist örgütlerce kavranmış durumda. Son dönemlerde yükselişe geçen ve komünistlerin de özel bir devrimci çabasının bulunduğu öncü karakterli politik eylemler, çoğaldığı, yaygınlaştığı ve bir dönemin hareket tarzına dönüştüğü ölçüde devrimci demokratik kitle hareketinin ihtiyaç duyduğu yenilenmeyi de başaracaktır.

Bu konuda öncü eylemlerin rolünü belirginleştirmek için çok ağaçlar ve orman benzetmesine başvurabiliriz. Gün devrimci öncülerin, öncü eylemleriyle tek tek ağaçları oluşturmaya başladıkları dönemdir. Ve görünen o ki, dikilen her ağaç yani gerçekleşen her öncü eylem, sırada bekleyenlerin devrimci kararlığını ve mücadele azmini kuvvetlendiriyor.

Hatırlayalım, Dev-Lis'lilerin Taksim meydanındaki devrimci eylemi, ardından faşist şeflik rejiminin kolluk kuvvetlerine ve onun sivil faşist çetelerine inat meydanlarda isyan dansına duran kadınlar, hemen ardından bir kez daha Taksim meydanında dönemin politik ihtiyacına yanıt olmak isteyen Özgür Genç Kadınlar, üniversitelerde yükselen antifaşist direnişler, bir talan ve yağma projesi olan Kanal İstanbul'a karşı, kitlelere faşist partiyi işaret eden militanlık. Tüm bunlarla beraber devrimci kuvvetlerin güncel siyasi gelişmeler karşısında ısrar ve sebatla sürdüregeldiği politik faaliyetler. Açık ki, tek başına ve parçada kaldığı ölçüde küçük gözükebilecek olan bu direnişler, biriktiği ve çoğaldığı ölçüde bir direniş ormanına dönüşmenin izlerini ve olanaklarını barındırıyor.

Bu anlamda, mevcut öncü eylemliliklerin devrimci demokratik kitlelerde hiç olmadığı kadar sempati yarattığı ve onlara devrimci enerji taşıdığı açıktır. Faşist şeflik rejiminin baskı politikaları karşısında geri çekilen, ancak gözü-kulağı devrimci öncülerin hareketinde olan kitlelerin, mevcut öncü eylemleri bu kadar hızlı sahiplenmesinin ve mücadele bayrağına dönüştürmesinin en önemli izahı budur. Faşist şeflik rejimine karşı gösterilen her militanca devrimci çıkış, kendi çeperinin katbekat fazlasını aşacak etki uyandırıyor ve faşist şeflik rejimine karşı olan en geniş kitleler için adres olmaya başlıyor.

Ancak bu etki henüz topyekûn devindirici değil, daha çok uyarıcı niteliğindedir. Yine de öncü politik eylemin, kitle hareketinin üzerinde etkisini gösteren başarılı güncel örnekleri de vardır.

Örneğin sosyalist kadınların "Suç bende değil tecavüzcü devlettedir" diyerek ilk harekete geçmiş olması, diğer kadın örgütlerinde sürükleyici bir etkide bulunmuştur. Kitlesel olarak isyan dansına duran kadınlar, bu öncü tutumu güçlü sahiplenerek ve ondan güç alarak sokaklara çıkmıştır.

İstanbul Üniversitesi'ndeyse beslenme hakkının gasp edilmesine karşı Beyazıt Meydanı'nı dolduran ve uzun zaman sonra kazanımla sonuçlanan gençlik eylemi, bu anlamda iyi okunmalıdır. Öyle ki İstanbul Üniversitesi son yıllarda faşist şeflik rejiminin devrimci gençlik hareketini geriletmek için özel olarak hedeflediği yerlerin başındadır. Lakin söz-eylem ve örgütlenme hakkı üzerindeki faşist baskı politikalarına ve politik İslamcı faşist çetelerin saldırlarına rağmen devrimci gençlik hareketinin örgütsel ve siyasi var oluşundan vazgeçmemesi, kitle öfkesinin patladığı anda açığa çıkan hareketin devrimci öncülerin önderliği ile buluşmasını kolaylaştırmıştır.

Bilinmeli ki, devrimci-demokratik kitle hareketinin yükselişe geçtiği ve faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin daha sert merhalelere ulaştığı aşamalarda da öncü devrimci eylemlere duyulan ihtiyaç azalmayacak, aksine çeşitlilik kazanarak daha stratejik rollere bürünecektir. Ancak tüm bunlarda unutulmaması gereken şudur. Öncünün devrimci çıkışları, kitle hareketinin daha ileri çıkmasını sağlamak içindir. Faşist şeflik rejimine yönelen öncü akınlar, kitle selinin önüne çekilen bendin yıkılması uğrunadır.

ÖNCÜNÜN ATEŞ GÜCÜ KİTLELERDİR
Devrimci hareketin yükseliş döneminde oluşturulan ve devrimci öncülerin dikkatini kitleleri kazanmaya odaklayan bir kavramsallaştırma olarak "kitleler için, kitlelerle birlikte" tanımlaması her daim geçerliliğini koruyacaktır. Bu yüzden devrimci öncüler, savaşım içerisinde mücadelenin farklı araç ve biçimlerine başvuruyorlarsa da, bunların sonal amacı kitleleri devrimci öncünün önderliği altında birleştirmeyi başarmak içindir.

Bir benzetme yapılacaksa eğer, öncünün eylemi ile kitleler arasındaki bağ, motor ile bağlantı kayışları arasındaki ilişki gibidir. Bu bağlantının kopması ya da uzun süre boyunca sağlanamaması, ateşleyici güç olan motorun kendi kendine çalışması gibi bir durum doğurur. Üstelik (sınıflar mücadelesi söz konusu olduğunda) motorun dönmesini sağlayan gücün geldiği kaynak da kitlelerden başkası değildir. Bu yüzden kitlesini bulamayan öncü de, kayışları olmayan bir motor gibi kendi kendine dönmeyecek, bir süre sonra da duracaktır. Devrimci öncüler bakımdan bunun anlamı giderek genişleyen ve yaygınlaşan bir şekilde kitlelerin mücadelesini örgütleyecek bir yapılanışı var etmektir.

Bunun başarılması ise kitleleri siyasi aksiyona sokmakla mümkündür. Kitleleri devrim saflarına kazanmak, doğru siyasi çizgi ve onun etrafında oluşturulacak olan somut eylem bağı anlamında organik ilişkiler kurmaya dayanır. Yani sınıflar çatışmasının her alanında belirli bir politikaya uygun tavır almayı ve kitleleri bu politika doğrultusunda mücadeleye çağırmayı zorunlu kılar. Sadece sınıflar çatışmasının her alanında genel olarak mücadele çağrısı yapmakla büyük sonuçlar elde edilemeyeceği görülüyor. Eğer kitleler mücadeleye davet ediliyorsa, belirli bir mücadele ve örgütlenme tarzı da peşi sıra belirginleştirilmelidir.

Örgütlenme ise asla soyut şeyler üzerinde değil, ancak belli bir iş üzerinde, belirli bir mücadeleyi örgütlemekle mümkündür. Ve bu noktada hemen kadrolar sorunu gündeme gelmektedir. Kadrolar sınıflar çatışmasının her alanında (politik, ekonomik-demokratik, ideolojik çatışma alanlarında) belirli bir politika doğrultusunda mücadeleyi örgütleyen insanlardır. Devrimci mücadelenin ihtiyaç duyduğu nitelikli kadrolar da, kitle mücadelesinin ateşinde pişecek ayrıca devrimimizin yeni kuvvetleri de bu politik kitle çalışmasının sonucunda oluşacaktır. Kitleler, kadrolar ve devrimci mücadele arasındaki ilişki, birbirini güçlendiren canlı ve besleyici bir ilişki tarzıdır.

Bu anlamda politik kitle faaliyeti, siyasi iktidar mücadelesinde güç biriktirme ve hazırlanma süreci olarak da değerlendirilmek durumundadır. Bu kapsamda kitle faaliyetinde derinleşmek a) siyasi mücadelede kimi kazanımlar elde etme ve ezilenlerin savaşımını güçlendirmeye, b) doğru devrimci fikirleri geniş kitleler arasında yaymaya, c) siyasi mücadelenin sonal amacı olan devrim ve sosyalizm fikrini benimsetmeye, d) politik mücadelenin zorlukları içerisinde kitleleri eğitme ve yeni mücadelelere hazırlama, e) ileri kitleleri kazanarak devrim mücadelesinde kadrolaştırmayı da beraberinde getirecektir.

FAŞİST ŞEFLİK REJİMİNE KARŞI DİRENME EĞİLİMİ
Devrimci öncüler, devrimi zafere ulaştırmak için politik askeri varlığını ve eylem kapasitesini yükseltmenin yollarını arıyor. Tam da burada kitleleri kazanmanın önemi başkaca bir tarzda ve yine yakıcı biçimde öne çıkıyor.   

Niye mi? Çünkü silahlı mücadele aynı zamanda siyasi mücadelenin bir devamdır. Ve kitlelerin birleşmiş siyasi gücü sağlamlaştırılmadan, güçlü hiçbir devrimci savaşım sürdürülemez. Uzun ve zorlu devrimci mücadeleler gösteriyor ki silahlı mücadeleye hazırlanmak, daha sonra da uzun bir direniş savaşını sürdürebilmek sistematik propaganda faaliyetiyle, kitleler içinde çalışmakla, halkın çeşitli kesimlerinin faşist şeflik rejimine karşı birleştirmekle ve özellikle ezilenleri ve emekçileri direniş cephesinde birleştirmekle mümkündür. Faşist şeflik rejimine karşı ezilenlerin her düzeyde savunma ve saldırı gücü yaratılacaksa, kitlelerin varlığından güç alarak mümkün olacaktır.

Görülüyor ki, faşist şeflik rejimi giderek daha "saldırgan" bir savaş pozisyonuna geçiyor ve bu da onun kırılganlığını arttırıyor. Saray diktatörlüğü ile karşısındaki en geniş kitlenin arasındaki çelişki çok güçlü devrimci dinamikler biriktiriyor. Bu devrimci enerjinin açığa çıkacağı nesnellik "faşist saray rejimine karşı antifaşist direnme eğilimi"dir. Bu direnme eğiliminin "eğilim" olmaktan çıkıp, somut maddi güce dönüşmesi, saray rejimine karşı varlık gösterebilecek mücadele platformlarının oluşmasıyla mümkündür.

Bugünün mücadele esprisi, iki biçim üzerine oturtulmak durumunda. İlki sistematikleşmiş, günbegün örgütlenen ve dönüp dolaşıp faşist saray rejimine karşı mücadeleye işaret eden kitle çalışmasının örgütlenmesidir. Kitlelerin ekonomik-demokratik bütün taleplerinin örgütleyicisi olan, genel olduğu kadar yerel ölçekli istek ve taleplerini yanıtlamaya girişen ve her fırsatı Sarayla mücadele zeminine dönüştüren bir çizgidir bahsedilen. Bu çizgi öncü kuvvetlere dayanan çıkışlar kadar, en yakın kitleden başlanarak en geniş kitlelerle buluşmayı hedefleyen ve harekete geçirilen kitleyle birlikte küçük çaplı dahi olsa çarpışmalar örgütleyen bir görüş açısına sahiptir.

İkinci olarak ise, devrimci demokratik kitleleri çok hızlı harekete geçirebilecek olan kimi gündemlerin neredeyse "seferberlik" ruhuyla örgütlenmesi, hızlı gelişmenin ve kitleleri kazanmanın doğru devrimci yoludur. Örneğin Kanal İstanbul saflaşması, bunun somut bir örneğidir. Açık ki en geniş AKP karşıtı kitleleri saflaştıracak olan bu düzlem bir sıçrama eşiği olmanın olanaklarını taşıyor. Bu ve benzeri gündemlerin çoğalacağına şüphe yok. Mühim olan devrimci öncünün bu olanağın varlığını en erken duyumsayıp gerekli adımları atabilmesidir.

Militanlık ve hesap soran bir çizginin de bu süreçlerin her aşamasında ve mümkünse kitlelerle inşa edilebilmesi bir diğer temel meseledir. Öncü kuvvetlere dayanan, gündemi hızlıca yakalayan ve çok somut olarak faşist şeflik rejimine işaret eden eylemler bu tarzın başarılı örnekleridir ve de çoğalacaktır. Ancak bu örnekleri kitlelerin dahil olduğu çarpışmalarla büyütmek gerekiyor. Özellikle bu saflaşmaların en yerelden başlayarak örgütlenebilmesi önemlidir. Faşist şeflik rejimi ve onun temsilcileriyle devrimci öncünün karşılaştığı her yer, halk öfkesinin yükseltileceği, kitlelerin faşist rejimin temsilcilerine soluk aldırmayacağı ve kitlelerin de dahil olduğu biçimde onlardan hesap sorulacağı mücadele platformlarına dönüştürülmelidir.

Ancak kitle mücadelesinin gelişimi ve kitleleri kazanma iddiasının başarılması için burada belirtilenler meselenin yalnızca politik doğrultusudur. Doğru politik çizgi ve siyasi görevler belirlendi mi, örgütlenme sorunları, kitlelere yaklaşım, konumlanma, çalışma ve hareket tarzına dair tartışmalar da peşi sıra gelecektir. Bu ise kendi içerisinde bir dizi başlığı taşıyan ayrı bir tartışma konusudur.