27 Eylül 2024 Cuma

Ronî Şafak yazdı | Tecrit ve ihanete karşı 'sıra neferi' olmak

İşçi sınıfının önderi Süleyman Yeter yoldaşın direnişinin bugünkü anlamı; sınıf mücadelesine, halkların onur ve özgürlük mücadelesine, birleşik devrime ihanet edenlere, düşmana diz çöküp teslimiyetin lanetli bayrağını tutanlara karşı onur ve özgürlük mücadelesinin, birleşik devrimin savunuculuğunun en önde bayrağını taşımayı gerektiriyor.

Komünist işçi önderi Süleyman Yeter 5 Mart 1999 tarihinde İstanbul'da sosyalistlere dönük yapılan polis operasyonunda gözaltına alındı. Gözaltında 2 gün boyunca faşist cellatların yoğun işkencesine uğradı. İşkenceyi her kararlı komünist gibi alnı ak biçimde karşıladı Süleyman Yeter yoldaş. İbrahim Kaypakkaya'dan, Adil Can'dan, Hasan Ocak'tan alınan 'işkencede ser verip sır vermeme' geleneğini bir onur nişanesi olarak yakasına iliştirdi.

7 Mart günü, işkenceyle katledilmeden hemen önce, işçi sınıfı davasına ve yoldaşlarına olan bağlılığını, son kez bu defa işkencecilerin yüzüne haykırdı Süleyman Yeter. Komünist parti içine düşman tarafından sızan işkencecisi olan MİT elemanına "Parti seni er geç açığa çıkartacak" der. Bu onun pürüzsüz inancının, duru bilincinin, partiye, mensubu ve önderi olduğu işçi sınıfına bağlılığının, 20 yılı aşkın dolu dolu devrimci komünist yaşamının anlamlı bir özetidir.

Süleyman Yeter'i direnişte sarsılmaz ve tereddütsüz kılan şey kuşkusuz işçi sınıfı ve ezilenlerin davasına bağlılığıydı. O, direnişçiliğini, işçi sınıfının zorluklara ve yoksunluklara dayalı yaşamıyla, işçi sınıfının burjuvaziye yönelik sınıf kini ve öfkesiyle besledi.

Erzincan'ın Refahiye ilçesinden olan Süleyman Yeter, Alevi inancından, ezilen Kürt ulusuna mensup bir komünisttir. Küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Kürdistan'dan İstanbul'a göç etmek zorunda kalır. İnkarcı sömürgecilikle erken yaşlarda tanışan Süleyman Yeter'in sosyalist kimlikle buluşması lise yıllarında başlar. Devrimci sosyalist kimliğinin bir Kürt komünisti yönünde gelişmesi burjuva Türk devletinin sömürgeci savaşı tırmandırdığı, Türk halkı üzerinden ırkçılığı kışkırtarak ezilen Kürt halkıyla Türk işçi-emekçilerini birbirine yabancılaştırma çabalarının arşa çıktığı bir dönemde belirginleşir. Bu dönemde Kürt ulusal özgürlük hareketi şahsında Kürt halkını teslim almak isteyen Türk burjuva devleti, saldırılarını Kuzey Kürdistan'da köy yakmalar ve yargısız infazlar biçiminde sürdürürken Türkiye metropollerinde ise Kürtlük ve Kürtçe'ye karşı şovenizmi körükleyerek, linçler örgütleyerek sürdürdü.

Türk burjuva devletinin hem geçmişten aldığı bir miras olarak hem de burjuva karakterinin bir gerekliliği olarak ulusal özgürlük arayışı içerisinde olan halklara saldırmak, onları teslimiyet çizgisine çekmek ve öncülerini tasfiye etmek iktidarını sürdürebilmesinin temel köşe taşlarından birisidir.

Süleyman Yeter yoldaşın katledilmesinin işçi sınıfını devrimin silahlı gücüne dönüştürme hedefinde olan bir partinin sınıfla bağlarını koparmaya çalışma, onu öncüsünden yoksun bırakma gibi hedeflerinin yanı sıra başka bir anlamı ise şudur: Bu saldırı, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası emperyalist komplo sonucunda esir edilmesiyle birlikte daha da yoğunlaştırılan devlet terörü ve saldırganlığına direnen, 'Sosyalist Özgür Kürdistan' fikrinin ve eyleminin sahibi olan komünist partiye karşı gerçekleştirilmiştir. Bu partinin önderlerinden birini hedef almak düşman bakımından aynı zamanda birleşik devrim fikrini hedef almak anlamına geliyor.

Dönem bakımından komünist partinin bileşeni olduğu Birleşik Devrimci Güçler Platformu (BDGP) bileşenleriyle birlikte geliştirdiği birleşik devrim çizgisi Türk burjuva devletinin kabusu olmuştur. Nasıl ki Hasan Ocak yoldaşın kaybedilip katledilmesiyle Gazi Ayaklanmasına önderlik eden komünist partiden intikam alınmak istendiyse, Süleyman Yeter yoldaşın katledilmesiyle Kürt halkının özgürlük talebinin tutarlı bir savaşçısı olmanın, Öcalan şahsında teslim alınmak istenen Kürt halkının onurlu direnişine omuz vermenin bir bedeli olarak komünist partiden intikam alınmak istendi. Çünkü bu çizgi işçi sınıfıyla, ulusal özgürlüklerini elde etmek için can feda direnişi sürdüren, bu uğurda evlatlarını toprağa vermiş Kürt halkının ulusal özgürlük mücadelesini birleştiren çizgi olduğu açıktır.

O günden bugüne karakterinde herhangi bir değişim olmayan sömürgeci faşist devlet terörü bugünde en yoğun halde sürüyor. Dün Süleyman Yeter yoldaşı işkenceyle katleden inkarcı sömürgeciler bugün özgür Kürdistan topraklarına saldırıyor.

Süleyman Yeter yoldaşın işkencedeki direnişi PKK şahsında Kürt halkını ve Kürdistani güçleri teslim almaya çalışan sömürgecilere verilmiş bir yanıttı. Bugün dört bir yandan kuşatmaya alınmış, topraklarından, kökünden söküp atılmak istenen Kürdistan gerillalarının özgür dağlara tırnaklarını geçirerek, kimyasal ve taktik nükleer silahlara ve teknik eşitsizliğe rağmen büyük bir kararlılık ve savaşma azmiyle sürdürdüğü direniş, aynı anlama gelmektedir. Boğulmak istenilen Rojava devriminin kazanımlarını can feda bir direnişle savunmak ve ona sınıfsal bir karakter kazandırmayı hedefleyen sosyalist yurtsever çizgisinin savunuculuğunu yapmak aynı anlama gelmektedir. İşçi sınıfının önderi Süleyman Yeter yoldaşın direnişinin bugünkü anlamı; sınıf mücadelesine, halkların onur ve özgürlük mücadelesine, birleşik devrime ihanet edenlere, düşmana diz çöküp teslimiyetin lanetli bayrağını tutanlara karşı onur ve özgürlük mücadelesinin, birleşik devrimin savunuculuğunun en önde bayrağını taşımayı gerektiriyor.

Süleyman Yeter yoldaşın bizlere bıraktığı mücadele bayrağını kaldırma görevi Kürdistan'da işgalci sömürgeciliğe ve onun tasfiye saldırılarına karşı her mevzimizi canımız pahasına savunmakta somutlanıyor. Ahmet Şoreşlerin, Baran Serhatların silahlarını kuşanmakta, boşalan nöbet yerlerini doldurmakta somutlanıyor. Her birimize düşen görev inkarcı sömürgeciliğe karşı Süleymanca direnmek, Ahmet ve Baranca önderleşmektir.