29 Eylül 2024 Pazar

Sinan Baran yazdı | CHP'nin 'sol' tekeri ve ön dingil TKP

Pragmatist, düzen içi ve sosyal şoven olan bu yapılar; kimden koltuk kaparız, hangi belediyeyi 'kapatırız' ve devrimcilere yönelik baskıları nasıl ak-pak köşemizde izleriz hesabı yaparken, CHP şahsında burjuvazinin emekçi sol içerisindeki sözcülüğü nitelikleriyle eleştirilerimizin hedefindedir. Türk orta burjuvazisinin temsilcisi olan CHP stratejik olarak yalıtılmalı ve kitle tabanı koparılıp alınmalıdır. Fakat bu gün halklarımıza, kadınlara, emekçilere; bir tarafta pervasız faşizmin tek adamı, diğer tarafta seksen yıl boyunca yaşamış klasik düzen faşizminin tekrar paketleri dayatılıyor. Bu dingil ve tekerlek ise CHP'ye göre yol alıyor. Oysa devrimciler bu iki dayatmayı da kabul etmek zorunda değil. Kemalist faşizm mi yoksa politik islamcı faşizm mi sorusuna yanıtımız yeni "Gezi-Haziran"lar olacak.

Yüz yıllık burjuva Türk devleti daha iktidarını tam anlamıyla kurumsallaştırmamışken dahi; gerek Pontus katliamına, gerekse Mustafa Suphi önderliğindeki on beşlerin katledilmesine damga vuran kurucu kadrosuyla gericileşmiş, çeteciliği genlerine işlemiştir. Ancak coğrafyamız cellatlar ve celladına aşık kurbanlar ülkesi olduğundan; bu gericiliğin teşhiri bir tarafa, katliamların (Şefik Hüsnü TKP'si şahsında) muhatapları cellatlarına toz dahi kondurmaz derecede, kör kütük aşık olmuştur. TKP, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının mirasına ihanet etmiş ve daha ilk fırsatta CHP'nin ön dingili olarak emekçi kitleler içerisine (sosyal) şoven politikaların çekicisi-taşıyıcısı olmuştur. Kendisi kemalist diktatörlük tarafından yasaklı olmasına rağmen, başta Kürdistan kurtuluş mücadelesi gelmek üzere birçok temel ilkesel-politik gündem karşısında, CHP'nin (sosyal maskesi altında) şoven politikasını ulaşabildiği emekçi kitlelere zerk etmiştir. Marksist leninistlerin ulusal soruna ilkesel yaklaşımları ve bununla birlikte tüm marksist teori, ilkelerle beraber baypas edilmiş ve kemalizme ilericilik payesi biçilmiştir. Oysa gerek Şeyh Said isyanı gerek Xoybun önderliğindeki Ağrı isyanı; Kürt ve Türk halklarının mücadele birliğini yaratmak için birer açık fırsat iken TKP, bu ayaklanmaları ilkesizce gericilikle, emperyalizmin işbirlikçiliğiyle yaftalamıştır.

Bu şovenizm zehrini, emekçi kitlelere de zerk ederek, Kürt ve Türk işçi ve emekçilerinin arasındaki uçurumun bu kadar açılmasında önemli rol sahibi olmuştur. TKP tarihi bu ilkesiz duruşun ve (özellikle beka sorunlarında) CHP politikalarını emekçi kitlelere götüren bir ön dingil tarihidir. Zira TKP, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını "emperyalizme hizmet edeceği" gerekçesiyle reddetmekte beis görmemiş ve ilkesizce Türk burjuva devletinin bekası kaygısını gütmüştür.

Aynı sosyal şoven çizgide yürüyen bugünkü TKP'nin de Kürt halkına ve emekçilere dünden farklı tek bir vaadi bulunmuyor. Anadilde eğitim, Kürtçenin eşit ve resmi dil olarak kabulü, kendi kendini yönetme ve savunma hakkı konularında tek bir maddeyi dahi programına almamış; cemevlerinin statüsü ve zorunlu din dersleri konusunda gerçekçi bir programı bulunmayan; işçi ve emekçilere yönelik tüm vaatlerinin ise yalnızca kapitalist sistemi korumaya dönük biçimsel el değiştirmelerden ibaret olduğu bugünkü belediyelerinde (ve iktidarda olduğu dönemde ki pratiklerinde) görülen, CHP'nin şoven, emek düşmanı politikalarını emekçi kitlelere taşıyan ön dingil olmaya devam ediyor.

Aynı işlevi gören ve ön dingilden ayrı düşünmediğimiz, her ittifakta mutlak ilkesizlik ilkesi gereği TKP ortaklığı yapan Sol Parti ise; adeta tersine doğru evrimsel geri dönüşünde (diyalektiğe rağmen) emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Sol Parti köken olarak THKP-C, Dev-Yol gibi devrimci bir geleneğe dayansa da, Avrupa kaçkınlığının bayraktarlığını yaptıktan sonra devrimcilikle arasına mesafe koymuştur. Dünün devrimci eylemlerine; "maceracılık", "ayakları havadalık", "dünyaya namlunun ucundan bakma" vb. eleştiriler getirerek CHP'ye yanaşmış ve ön dingile, sol tekerlek olarak eklemlenmiştir.

Deniz ve Mahirlerin çıkışında kemalizm etkisi olmakla beraber, On'lar kavgada öğrenmesini ve darağacına "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının mücadele birliği" diyerek gitmesini bilmiştir. Ancak Sol Parti; BSP, ÖDP ve Sol Parti ile geriye doğru yürümüş; TİP reformizmini de geçerek TKP noktasına varmıştır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, dingilin döndüğü yöne gitmek dışında herhangi özgün bir işlevi olmayan Sol Parti, sosyal şovenizmin bayraktarlarından olmayı sürdürüyor.

Pragmatist, düzen içi ve sosyalşoven olan bu yapılar; kimden koltuk kaparız, hangi belediyeyi "kapatırız" ve devrimcilere yönelik baskıları nasıl ak-pak köşemizde izleriz hesabı yaparken, CHP şahsında burjuvazinin emekçi sol içerisindeki sözcülüğü nitelikleriyle eleştirilerimizin hedefindedir. Türk orta burjuvazisinin temsilcisi olan CHP stratejik olarak yalıtılmalı ve kitle tabanı koparılıp alınmalıdır. Fakat bugün halklarımıza, kadınlara, emekçilere; bir tarafta pervasız faşizmin tek adamı, diğer tarafta seksen yıl boyunca yaşamış klasik düzen faşizminin tekrar paketleri dayatılıyor. Bu dingil ve tekerlek ise CHP'ye göre yol alıyor. Oysa devrimciler bu iki dayatmayı da kabul etmek zorunda değil. Kemalist faşizm mi yoksa politik islamcı faşizm mi sorusuna yanıtımız yeni "Gezi-Haziran"lar olacak.

Sözün özü halklarımızın önünde iki seçenek duruyor; ya faşist bloklardan birine yedeklenecek ya da sokakta antifaşistlerin, devrimcilerin, sosyalistlerin saflarında mücadele büyütülecektir. Bu düzlemde Sol Parti ve TKP, CHP'yi taşımaktan ve ihanetten vazgeçer, emek ve özgürlük saflarına dönerse CHP ve sistem duvara toslayacak. Bu, devrim yürüyüşümüzü hızlandıracak ve belki Sol Parti ve TKP'nin dünü halkımız nezdinde affedilecektir.