4 Aralık 2024 Çarşamba

Şubat'taki Lenin, Haziran'daki biz

Gezi Ayaklanması ve sonrasını takip eden herkes için burada bahsedilenler oldukça tanıdık. Saray diktatörlüğünün karşısında yılgınlığa kapılanların sesi yıllar öncekine oldukça benziyor. Kitle hareketinin bir dönemlik geriye çekilişini ebedi zannedip "bir daha Gezi olmayacak" diyenler ayaklanmanın hiç bir kazanımı olmadığını söyleyenler, "bu halktan bir şey olmazcılar", kapıldıkları anaforda toplumsal çelişkilerin keskinliğini de göremiyorlar.
"Devrimin bize ve halk kitlelerine öğreteceğine hiç kuşku yoktur. Fakat militan politik parti için şimdi sorun, bizim devrime herhangi bir şey öğretecek durumda olup olmayacağımız, devrimi sadece sözde değil gerçekten tayin edici zafere kadar götürmek için kullanacak durumda olup olmayacağımız sorunudur."
 
Lenin, 1905 Şubat Devrimi'nden yalnızca bir kaç ay sonra öncü partinin ayaklanma ile kuracağı ilişki biçimini bu şekilde tarif ediyor, devrimcilerin asıl meselesi olan değiştirmek eyleminin iradi yönünü bilinçli bir tercihle öne çıkartıyordu. Söylenebilir ki, Bolşevikler bu büyük halk ayaklanmasından ödev çıkartmayı ve bu ödeve uygun hazırlığı ihmal etseydi, Ekim'e giden yol çok daha meşakatli olacaktı.
 
Gezi Ayaklanması'nın altıncı yıl dönümüne girerken, benzer içerikteki görev ve soru(n)lar, bütün güncel yakıcılığıyla öncü kuvvetlerin önünde duruyor. Elbette ki burada kastedilen öğrenme eyleminin arkalanması değildir. Gezi'den ya da daha genel anlamıyla devrimci kitle hareketlerinden öğrenmek bir oldu bitti meselesi olarak düşünülemez. Aksine devrimci-demokratik kitle hareketi ve onun öncüleri her önemli dönemeçte Gezi'den öğrenmeye ve ondan ilham almaya devam ediyor.
 
Burada gözden kaçırılmaması gereken Gezi'nin mazide kalan donuk bir hatıra değil, hareket halindeki canlı bir varlık olduğudur. Kimi zaman yükselen, kimi zaman akış hızı yavaşlayan ancak  ileriye doğru gelişmini sürüdüren bir kitle hareketidir karşımızda duran. İşte bu canlılığın diyalektik yasası, ona müdahale edebilmeyi de olanaklı kılıyor. Öğrenmenin denek taşı değiştirme eylemi oluyor.
 
DEVRİM GÜNCEL AYAKLANMA MÜMKÜNDÜR
 
Kitle katliamları, idam edilen devrimci kadrolar, işkenceler, siyasi sürgünler, hak ve özgürlülerin yasaklanması, milletvekilleri dahil devrimcilerin tutuklanması, grev ve sendika yasakları, basın üzerinde yıldırıcı sansür... Şubat 1905 devriminin ardından gelen gericilik yıllarından bahsediyoruz. Bu yıllarda halk ayaklanması geriye çekilmiş, devrimin tunç yasası gereği "devrim, birleşik ve daha saldırgan bir karşı devrim hareketi yaratmıştır."
 
Gericilik yıllarının koyu baskı dönemine aldanan Menşevikler, Rusya'da bir daha devrimci kitle ayaklanmasının mümkün olmayacağını söylüyodu. Artık her şey bitmiş, kazanan Çarlık otokrasisi olmuştu. Menşeviklerin bu görüş açısı aynı zamanda her türden devrimci faaliyet ve hazırlığın reddiyesi demekti. Kısa bir zaman sonra da partinin gereksiz bir yüke dönüştüğünü ilan etmekte gecikmediler.
 
Ancak mücadele bolşevikleri ve Lenin'i doğruldı. Devrim önderinin dediği gibi "Toplumsal çelişkiler, Menşeviklerin uğursuz öngörülerinden yüz kat daha güçlü" idi ve devrim kısa bir geriye çekilmenin ardın yeniden atağa kalktı.
 
Gezi Ayaklanması ve sonrasını takip eden herkes için burada bahsedilenler oldukça tanıdık. Saray diktatörlüğünün karşısında yılgınlığa kapılanların sesi yıllar öncekine oldukça benziyor. Kitle  hareketinin bir dönemlik geriye çekilişini ebedi zannedip "bir daha Gezi olmayacak" diyenler ayaklanmanın hiç bir kazanımı olmadığını söyleyenler, "bu halktan bir şey olmazcılar", kapıldıkları anaforda toplumsal çelişkilerin keskinliğini de göremiyorlar.
 
Ama devrim düne göre daha güncel, ayaklanma daha mümkün. Bu yalnızca faşist diktatörlüğün içerisinde bulunduğu rejim krizinden ötürü değil genel anlamıyla emperyalist-kapitalist sistemin varoluşsal krizi ile de ilgili. Devrimin ve ayaklanmanın güncelliğini kavramak ona müdahale edebilmenin ilk şartıdır.
 
ZAFER HAZIRLIĞI SEVER
 
Lenin ve Bolşevikler, toplumsal çelişkilerin gelişim yönüne bakarak yakın gelecekte bir devrimci kitle hareketinin doğumunu duyumsar. Henüz Şubat devrimi gündemde değilken(1903), ayaklanma hazırlığı, bu görüş açısıyla karar altına alınır. Menşeviklerse devrimci hazırlığa gerek olmadığını, ayaklanmanın önceden planlanamayacağı için belirsiz bir tarihe hazırlanmanın da söz konusu edilemeyeceğini savunur. Lenin'in, kendiliğindeciliğe tapınan böylesi oportünist görüşler karşısında sözleri açıktır:
 
"Bir halk devrimi kararlaştırılamaz, doğru. Fakat gerçekten hazırlığını yapmışsak ve toplumsal ilişkilerde gerçekleşmiş olan altüst oluş sayesinde bir halk ayaklanması mümkünse, ayaklanmayı kararlaştırmak son derece gerçekleştirilebilir bir şeydir."
 
Burada tutunulacak teme halka "gerçekten hazırlığı yapılmışsa" ifadesinde gizlidir. Hatırlansın, Gezi Ayaklanması'nın başladığı ilk andan itibaren herkes "hazırlıksız yakalanmaktan" şikayet ediyordu.
 
Elbette ki hazırlık soyut bir kavram değildir. Lenin, bolşevik partinin ayaklanma ödevlerini somutlayıp sıralarken en üst sıralara "örgütlenmeyi" yazıyor ve ekliyordu.
 
"Geniş işçi kitleleriyle ve otokrasiden hoşnutsuz bütün kesimlerle kurulmuş olan bağları sağlamlaştırmak, bu ayaklanma için son derece önemlidir. En pratik plan acil günlük çalışmayı bir an bile unutmadan, her yandan ayaklanmanın hazırlanmasına derhal başlamaktır"
 
Öyleyse yeni ayaklanmalara hazırlanmak, her şeyden önce günlük olarak çalışmak ve kitlelere sıkıca bağlanmanın yollarını bulmaktır.  Farklı toplumsal kesimlerden ezilenlerin, kendiliğinden hareketine etki edebilmek ancak onlar arasında gerçek bir kuvvete dönüşmekle mümkündür. Ezilenlere sıkıca bağlanan ve kitlelerle organik bağlarını güçlendiren öncü kuvvet, ayaklanmanın seyrini bu şekilde belirleyebilir. Bunun yegane yolu da süreklileşmiş politik faaliyettir. Kitlelerin büyük mücadele anındaki ilk tercihi, o güne kadar deneyimlediği ve güvendiği kuvvetler olacaktır.
 
Bu hususta kitlelerle organik bağlar kurmak kadar önemli diğer bir başlık da onları ideolojik olarak kazanmanın gereklililiğidir. Yani propaganda çalışmasıdır. Öncü, en geniş kitleleri ideolojik olarak kazandığı ölçüde kendi kuvvetini aşacak tarzda ayaklanmanın sevk ve iradesini mümkün kılacak, ayaklanmanın içeriğine ve biçimlerine dolaysızca etki edecektir. Ayaklanmayı geri çekmek ve belirli sınırlara ve mücadele biçimlerine hapsetmek isteyen görüşleri mağlup etmenin en etkin yolu kitleleri doğru devrimci çizginin arkasında saflaştırabilmektir.
 
Ajitasyon ve şiarların önceden belirlenmesi ve bir çizgi olarak ayaklanma anından önce örgütlenmesi de ayaklanma hazırlığının temel konuları arasındadır. Doğrudur. Ki, ayaklanma kendi ajitasyon ve şiarlarını hareketin içerisinde oluşturur. Ancak o ana kadar kitlelerin istek ve özlemlerini kendi mücadele sloganına dönüştüren, kitlelerin taleplerini kavga bayrağına yazanlar ayaklanmada ilk adres olacaktır. Bu tıpkı bolşeviklerin sistemli olarak savaş karşıtığı ve poltik özgürlük taleplerini bayraklaştırması gibidir. Bu iki doğru devrimci şiar, bolşeviklerin önderleşmesine giden yolu kısaltan belirleyici etmenlerdir.
 
AYAKLANMANIN ÖRGÜTÜ OLARAK PARTİ
 
Şubat Devriminin İşçi Sovyetlerini doğurması gibi Gezi Ayaklanması da kitlelerin insiyatifi ve yaratıcılığını öne çıkartan sayısız örgüt biçimi yarattı. Ancak tıpkı 1905'in ardından olduğu gibi Gezi'nin ardından da "parti ve örgütlülük" tartışmaları peşi sıra geldi. Farklı çevrelerden, farklı liberal sesler "parti fikrinin güncel olmadığını, sıkı ve demir disiplinli bir örgütlenmenin gereksizliğini, kitlelerin öncü partileri istemediğini" anlatmaya koyuldu. Menşevikler de ayaklanmanın ardından partinin yük haline geldiğini, partinin yerine çeşitli yan örgütlenmelerin ikame edilebileceğini savunuyordu.
 
Ancak Gezi Ayaklanması tam tersini söyledi. Baştan aşağı disiplin ve şiddetle donanmış karşı devrimin karşısında ayaklanmanın zafere uzanması öncü partinin varlığıyla olanaklıydı. Yalnızca Gezi Ayaklanması değil zamandaşı olan bütün halk ayaklanmaları gösteriyor ki devrimci partinin gerekli etkinliği gösteremediği her durumda kalıcı kazanım ve başarılar zorlaşıyor. "Ayaklanmayı büyütmek" parti fikrini tavsatmakla değil, onun etrafında kenetlenmekle mümkündür.
 
DEVRİMCİ KİTLE ŞİDDETİ
 
"Marx'ın, oportünistlerin unuttuğu, ayaklanmanın bir sanat ve bu sanatın ana kuralının büyük bir cesaret ve kararlılıkla yürütülen saldırı olduğu yolundaki derin önermesini çarpıcı biçimde doğrulamıştır. Bu doğruyu yeterince benimsemedik. Bu sanatı, bu ne patlaşma olursa olsun saldırı kuralını kendimiz yeterince öğrenmedik ve bu konuda kitleleri yeterince eğitmedik. İhmal etiğimiz bu görevi şimdi tümgücümüzle telafi etmek zorundayız. Hayır, cesaretle saldırma ve silah elde hükümet birliklerine baskın yapma zorunluluğunu propaganda etmeli ve kitleleri buna ikna etmeliyiz."
 
Lenin, Şubat Devrimi'nin ardından geleceğe dönük yürüttüğü bütün tartışmalarının odağına bu görüşlerini koyar. Herşeyden önce Şubat Devrimi, karşı devrimci zorla geri çekilmeye zorlanmıştır. Öyleyse bir sonraki ayaklanmada devrimci kitle şiddeti daha örgütlü ve gelişkin olmak durumundadır. Yenilginin sebebini silahlara sarılmakta arayanlara Lenin'in "hayır, silahlara daha iyi sarılamadığımızdan yenildik" demesi bu yüzdendir.
 
Bir ayaklanma olarak Gezi, silahlı biçimler alarak devrimci iç savaş boyutlarına gelmedi. Ancak devrimci kitle şiddetinin açığa çıktığı her durumda, "aman yapmayın, ileri gitmeyin" diyenlerin sesi duyuldu. Ayaklanmanın azımsanmayacak ağırlıktaki bileşeni faşist diktatörlüğün her türden saldırısına karşı açıktan ya da utangaçca "hareketsizliği" önerdi. Lakin devrimci kitle şiddeti var olmasaydı, Gezi ve diğer tüm meydanlar özgürleşemeyecek ve halk ayaklanması daha erken geriye çekilmek zorunda kalacaktı.
 
Ayaklanmadan karşı devrimci kuvvetlerin öğrendiğine şüphe yok. Halk ayaklanmasına karşı hangi yöntem ve araçlarla saldıracaklarını çok iyi biliyorlar. Eğer Gezi'den öğrenmek kadar yeni Gezi'lere öğretilmek isteniyorsa, devrimci halk ayaklanmasından çıkarılacak sonuçlar Lenin'in söyledikleriyle özdeş olmak zorunda. Bu ertelenmeksizin bütün biçimleriyle devrimci kitle şiddetinin bugünden hazırlanmaya başlaması demektir. Yeni barikat taktikleri belirlemek, karşı devrimin saldırı gücünü etkisizleştirmek, olası çarpışma biçimlerini saptamak, bunun araç ve biçimlerini örgütlemek gibi sayısız zorunluluk yeni ayaklanmaların geleceğini de tayin edecektir.
 
BAĞIMSIZ DEVRİMCİ SİYASET
 
Her ayaklanmanın ve devrimci kitle hareketinin çözmesi gereken temel sorun, hareketin bağımsız devrimci karakterini korumak ve hareketin hiç bir koşulda egemenlere yedeklenmesine müsade etmememektir. Şubat'taki Lenin'in tarihsel kavgası ve ardılı ayaklanmalara mirası budur. Doğru devrimci çizgi, Şubat Devrimi'ni burjuva sınırlara hapsetmek isteyen, devrimin politik görevlerini üstlenmekten vazgeçen ve otokrasiden kurtulmak uğruna burjuvaziye koltuk değnekliği öneren Menşevizmle mücadele içerisinde yaratılmştır. Bolşeviklerin tarihsel ayrım çizgisi Şubat'ta ve Ekim'de bağımsız devrimci politikadan vazgeçmeyerek egemen kliklere yedeklenmemesidir.
 
Gezi Ayaklanması'nın en önemli kazanımlarından biri de egemenlerin tüm söndürme çabalarına karşın bağımsız devrimci varlığını korumasıdr. Bu gelecekteki halk ayaklanmalarının ayağını basacağı en güçlü zemindir.
 
Ancak halk ayaklanmasının bağımsız varlığını koruyabilmek, yalnız başına ayaklanma anına havale edilemez. Nasıl ki süreklileşmiş politik çalışma devrimci hazırlığın temel konularındansa, bu poltik çalışmayı egemenlerden yalıtmak da o ölçüde zorunludur. Ancak görülüyor ki ayaklanmanın azımsanmayacak sayıdaki bileşeni şimdiden bağımsız politik varlıklarının yerine burjuva muahalefete yedeklenmeyi tercih ediyor. Son İstanbul seçimleri bunun güncel örneğidir. Açık ki bu yol, burjuva muhalefetin devrimci halk ayaklanmasına ve kitlelere taşınmasına  olanak sunuyor. Daha tehlikelisi ise ayaklanmanın devrime değil tekrar düzen içine dönme ihtimaline zemin yaratıyor.
 
Şubat barikatlarında Lenin'in söyledikleri günceldir: "Bütün bunlar, devrimci bir anda tam da, proletatyayı yanıltan ve de-organize eden, bilincini bulandıran ve zafere giden biricik yolu göstermek ve halkın tüm devrimci unsurlarını proletaryanın şiarı etrafında toplamak yerine sosyal-demokrasinin taktiğini kıymetten düşüren kuyrukçuluk politikasıdır.''
 
FIRTINA DAHA ŞİDDETLİ ESSİN
 
Gericilik yıllarının ağır baskısı altında kalan Lenin ve Bolşevikler devrimci hazırlık görevlerini ihmal etmediler. En zor koşullarda süreklileşmiş devrimci faaliyeti gerçek kıldılar. O koşullarda parti kuvvetlerine seslenen Lenin, aynı zamanda bize ve bugüne de sesleniyor. Bu sese kulak verelim.
 
"Daha çok cesaret, yoldaşlar, yeni deneyimlerle zenginleşmiş devrimci sınıfların, özellikle de proletaryanın gücüne daha çok inanç, daha çok bağımsız inisiyatif! Tüm belirtiler, büyük bir mücadelenin arifesinde bulunduğumuzu gösteriyor. "Fırtına daha da şiddetli essin! Hava daha da hiddetlensin!"