Türkiye'de madenciliğin durumu paneli: Emek ve ekoloji mücadelesi birlikte yürütülmeli
Madenlere karşı yürütülecek mücadeleye ilişkin düzenlenen panelde, bu mücadelenin yerel bir mücadele olarak görülmemesi gerektiği, esasında uluslararası sermaye ağına bir çomak sokmak olduğu kaydedildi. Panelde, madenlere karşı yürütülecek mücadelenin emek ve ekoloji mücadelesinin birlikte yürütülmesi gerektiğinin somut örneği olduğu kaydedildi.
4 Aralık Dünya Madenciler Gününde, Kadir Has Üniversitesinde bir panel düzenlendi. D Blok büyük salonda gerçekleşen "Ekoloji ve emek, Türkiye'de madenciliğin durumu" panelinde Praksis dergisi editörü, akademisyen Coşku Çelik, Polen Ekoloji Eş Sözcüsü Çise Yıldız ve gazeteci Bahadır Özgür sunum yaptı.
Soma'dan İliç'e katledilen madencilerin anıldığı, Fernas'tan Çayırhan'a direnen madencilerin selamlandığı panelde, madenin ekolojik yan etkisinin her gün kendisini hissettirdiği kaydedildi. Panelin amacının ise madenciliğe karşı bilinç kazanmak, farklı perspektifler edinmek ve çıkış yolları bulmak olduğu aktarıldı.
ÇELİK: SOMA'DA KORUNAN TEK ŞEY ŞİRKET DEĞİL, KÖMÜR VE MADEN POLİTİKALARIYDI
Ilk sunumu, Türkiye'de madenciliğin ekonomi politiği ve emek sömürüsü konusuyla Coşku Çelik, yaptı. 4 aralık Dünya Madenciler Gününde geçmişe nazaran duyarlılığın artmasından kaynaklı daha çok etkinliklerin olduğunu söyleyen Çelik, 301 işçinin yaşamını yitirdiği Soma maden katliamın ve on yılı aşkındır süren adalet mücadelesine işaret etti. Davanın Akhisar'da görüldüğünü hatırlatan Çelik, "Devlet yetkilileri, Enerji Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın sorumlu olduğu söylendi. 2016 Ağustos ayında, bilirkişi raporunda, aileler ve aktivistlerin söylediği şey bilir kişi tarafından kabul edildi. Havalandırma sistemi, işçi sağlığına güvenliğine dair yetersizlikler ortadaydı. Bütün bunların olabilmesinin nedeni kömür politikaları ve yasal çerçevesinin buna yol vermesi, kapasitesinden yüksek bir maden şirketinin maden çıkarması. Korunan tek şey şirket değildi; korunan kömür ve maden politikaları. Türkiye'de kapitalizmin sürdürülmesini engelleyecek kararlar verilmemesi amaçlandı" dedi.
Toprağını kaybeden köylüler ve maden işçilerinin sömürü ve gasba direnirse sermayenin saldırılarına karşı çıkacağını söyleyen Çelik, toprak gaspları, küresel düzeyde maden sermayesinin yerel iktidar ağlarında mekanizmalar geliştirmesi, toprak ve ucuz emek gücüne el koyması, doğaya bir yatırım fırsatı olarak bakılmasının yaygın bir yaklaşım olduğunu kaydetti.
'301 MADENCİ ÖLDÜ AYNI HAVZADA YATIRIMLAR DEVAM ETTİ'
Madenciler üzerinde rıza üretildiğini bu nedenle ölüm de olsa işçilerin madende çalıştığını belirten Çelik, sermayenin bunu fırsata çevirdiğini, kayıt dışı göçmen işçilerin çalıştırıldığını, devletin de bu konuda aktif rol oynadığını, bu durumun kapitalist devlet için en uygun koşullar olduğunu belirtti. Çelik, "Devlet kömür sektörüne devasa destekler yaptı. Büyümenin cari açığa hiçbir etkisi olmadı. 12. Kalkınma Planında kömürden çok maden kelimesi geçti. Bununla da dış sermayeye hedeflediklerinin sinyalini verdiler. 10 sene önce 301 madenci öldü, aynı havzada maden yatırımları devam etti" ifadelerini kullandı.
'MADENCİLER ÜZERİNDE RIZA ÜRETİLİYOR'
Toplumsal rızanın nasıl sağladığına ilişkin de aktarımda bulunan Çelik, "Tarımda neoliberal dönüş ve kente göç süreci var. Kırsal yaşamın çeşitlenmesi, aile tarımı, ücretli tarım vs gibi durumlar söz konusu. Tarım dışı istihdam yaratma hedefinin karşılığını bulması. İstihdam yaratmak toplumsal bir rıza sağlamayı başarıyor. Soma'daki iş daha sigortalı ve maaşların yatırılmasından kaynaklı 'güvenceli' olduğu için kentlerden Soma'ya gidenlerin oldu. Hemşehri dernekleri, dinsel ağları mobilize de ederek bir dayanışma ağı kurdu, diğer illerden kentlerden işçi grupları Soma'yı tercih etmesi" dedi.
Çelik, 55 yaşındaki Afgan maden işçisi Nourtani'nin madende yaşanan iş kazasının ardından bir arazide yakıldığını; İliç'teki emek ve iş cinayetini hatırlatarak "Emek ve ekoloji mücadelesi birbirinden ayrı tutamayacağımızın en vahim iki örneği" dedi.
YILDIZ: YASALAR RAFA KALDIRILDI
Polen Ekoloji Enstitüsü Eş Sözcüsü Çise Yıldız da Türkiye'nin kalkınma politikalarının yanında yasaların da rafa kaldırıldığı, emek ve ekoloji mücadelelerinin aslında ortak bir sorun olduğu bir dönemden geçtiklerini dil getirdi. Yıldız, "İliç faciasının yıldönümündeyiz; meslek örgütleri de ekoloji örgütleri de tahribatın ciddiyetini söylüyor. Hem 9 işçi öldü, hem de Fırat havzasının tahribata uğramasına neden oldu" dedi.
Türkiye'de madencilik sektöründe kömür madenciliği en eski ve yayın madencilik kolu olmasına karşın, ekoloji hareketi daha çok ve epey yakın bir dönemde altın madenciliğine karşı yapılan eylemlerle başladığı söylenebilir. Kömür ve diğer madencilik sektöründe ise emek hareketinin büyük direnişleri olmuştur. Ayrıca, altın madenciliğine karşı en bilinen Bergama direnişi de devletin psikolojik harp teknikleri ile bastırılmıştır.
'AKP MADENCİLİK ODAKLI BİR KALKINMA HEDEFLİYOR'
AKP'nin iktidarının ilk dönemlerindeki inşaat sektöründeki kalkınma politikalarının şimdi madencilik sektörünün baskın olmasıyla devam ettiğine dikkat çeken Yıldız, "AKP iktidarı madencilik odaklı bir kalkınmayı hedefliyor. Son 4 yıl içinde 127 altın madeni projesi başvurusu yapıldı. Meraları, su kaynaklarını tahrip eden, siyanür ile ekosistemlere zarar veren, topyekün bir tahribata sebep olan projeler bunlar. 47'sine ÇED gerekli değildir kararı verildi" dedi.
2015 yılından sonra hukukun tamamen zayıfladığını, hukuksuzluğun normalleştiğini hatırlatan Yıldız, yetkilerin tek elde toplandığını da ekledi. Devletin sermaye odaklı politikalarına karşı yürütülmesi gereken mücadeleye dikkat çeken Yıldız, "Çevre örgütlenmeleri istihdama engel olarak görülüyor. Patron emriyle işçilerin çevre örgütlenmesi engelleniyor. Yoksullaşma, mülksüzleşme süreçlerinin yanında hem iş olanağı hem sağlıklı yaşam olanağı kalmıyor" ifadelerini kullandı.
'EKOLOJİ MÜCADELESİ İŞÇİ VE YOKSULLARIN HAYAT MÜCADELESİNİ KAPSIYOR'
"Ekolojiyi koruma mücadelesinin işçi ve yoksulların hayat mücadelesini nasıl kapsadığını görüyoruz, insanların vahşi ve güvencesiz koşullarda çalıştığı bir dönemdeyiz artık" diyen Yıldız, kirli havayı solumak zorunda kalan işçilerin, temiz gıdaya erişim hakkının ortadan kalktığını belirtti. Yıldız, "Bir bütün olarak devlet politikalarını hedef alarak mücadele etmeliyiz. Niğde, Sivas, Gümüşhane ekoloji örgütlerinin zayıf olduğu, itirazın dile getirilmediği iller. Ege, Doğu Karadeniz ve İç Anadolu Bölgesinde proje furyası var. Bu nedenle derdimiz sistemsel ve süreğen bir sermaye mantığının fark edilmesi ve buna karşı örgütlenmek" dedi.
22 örgütle birlikte altın madenlerine karşı başladıkları kampanyayı hatırlatan Yıldız, "Zayıf olan illerde örgütlüğü kurabilmek amaçlarımızdan biri. İl değil havza bazlı düşünmek, bir ağ geliştirmek, zayıf olan illere giderek örgütlenmeyi kurabilmek için bir dayanışma ağı kurma hedefimiz var. Aynı zamanda 141'i Kürt ili olmak üzere devletin baskıları ile talana açma ve petrol arama saldırısı var. Yaşadıkları köylerde insanların temiz su içemeyecek hale gelme riski olan yerler buralar. Hem emek hem ekoloji örgütleri olarak maden meselesini ciddi anlamda ele almalıyız" çağrısı yaptı.
ÖZGÜR: İLİÇ, SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ
Son olarak gazeteci Bahadır Özgür, İliç'te meydana gelen Çöpler Madeni katliamının arka planını değerlendirdi. Bergama'daki altın madenine karşı yürütülen mücadelenin çok büyük bir örgütlenme olduğunu ancak ezildiğini söyleyen Özgür, "Madencilik meselesi çok karanlık çok boyutlu bir ekonomik faaliyet aslında. Hem sermaye, hem bürokrasi, hem uluslararası boyutu olan bir mesele. Bu faaliyetlerin arkasında karmaşık bir ağ var. Sömürge madenciliği diğer adıyla ekstraktivist, kazıp götürmek, çalıp başka yere götürmek, yok etmek faaliyeti. Yerel, ulusal, uluslararası, oligarşik yapının çerçevesinde işliyor bu madencilik tipi. İliç bunların hepsini somutlaştıran bir örnek, finansal, bürokratik, siyasi boyutlarını somut olarak görebiliyoruz" diye kaydetti.
'ALTIN MADENİ BİR TAŞERON MEKANİZMASI OLUŞTURDU'
Madencilik şirketlerinin çok sabırlı olduklarını ve olaya uzun vadeli baktıklarını dile getiren Özgür, "9 kişi öldü ama 100'lerce işçi çalışıyor. Bu işçiler nereden geldi? Türkmenistan'dan İran'a, bir topluluk var. Coğrafyasında hayvancılıkla uğraşan bir topluluk. Ulusal sınırlar belirlendikçe, topluluk ayrıştı, bazısı kente göçtü. Elazığ yaylalarına yerleştirildiler, sonra Keban barajı çıktı. O yüzden Çöpler'in oradaki köylere yerleştirildiler. Peynir, bal, yumurta, süt üretimi yaparlardı. 2008'de 'buraya altın madeni yapacağız' dediler; toprak zehirlendi, 100 bin baş hayvan 5 bin oldu, yaylalardaki hayvanların besleneceği otlar kurudu, altın madeninde çalışmaktan başka bir olanak kalmadı onlar için. Küçük şirketler -aşiretlerin ileri gelenlerinin kurduğu- altın madeni, yemek, servis gibi ihaleleri aldı. Sonra 40-50 şirket oldu, altın madeni orada bir taşeron mekanizması oluşturdu. Oligarşik bir yapı oluştu, çalışan işçilerle şirket sahipleri akrabaydı" dedi.
'KOLAY ÇÖZÜLEMEYECEK ULUSLARARASI BİR AĞ KURULUYOR'
Uluslararası yanına ilişkin de Özgür, "Bu bir aşiretin nasıl mülksüzleştiği bir kısmının da nasıl zenginleştiğinin hikayesi. İliç için ruhsat 1994 yılında veriliyor, Rio Tinto'ya satılıyor. Amerika'da Anatolia Mineras diye bir şirket kuruluyor. Çalık Holding yerel bir işbirlikçi olarak ortak oluyor. 2008'teki siyasi dönüşümleri hatırlayalım. Yabancı şirketlere mülk edinme hakkı tanınıyor, elde ettikleri tüm karı yurt dışına götürme hakkı tanınıyor. 2009 yılında bu yasalar değiştiriliyor. Anayasa mahkemesi üyesi, İliç'teki maden şirketinin yöneticisi oluyor, bu hiç konuşulmuyor. Çalık Holding'in yönetimine giriyor bu kişi, şu an Ziraat Bankası yöneticisi. 2010 yılında üretim başladı, CB ofisi tarafından büyük yatırım olarak gösterildi. Kanada'daki şirkete satıldı, o da Avustralya'da başka bir şirkete sattı. Cayman adalarında offshore, Latin Amerika'da, vs. yeni şirketler ağı kuruldu. 2015te Rus bir oligark yatırım yapıyor İliç'teki madene, 'Dünyanın maliyetsiz ama en karlı madenini açtık' diyor. Örnek gösterilen bir maden oluyor, kar açısından. Avustralya hükümeti İliç'e el koyuyor ama bizim haberimiz yok. 2022'tw SSR mining diye başka bir şirkete dönüşüyor. Devasa bir uluslararası ağ kuruluyor, kolay çözülebilecek bir ağ değildir" ifadelerini kullandı.
'İLİÇ ASIRLIK BİR SÖMÜRGE ŞİRKETİ'
İliç'e ÇED raporunu veren SRK danışmanlık şirketinin yargılanmadığının altını çizen Özgür, bu şirketin tüm madenlere ÇED raporu hazırlayan Türk şirketi olarak bilindiğini ama aynı zamanda madencilik rol haritalarında da çalışan bir şirket olduğunu kaydetti. Özgür devam etti: "Aslında Güney Afrika madenlerini apartheid döneminde pazarlayan şirket ta kendisi. Asırlık bir sömürge şirketi. Emtia simsarlarının ortak olduğu, ırkçı bir rejimin içinden doğmuş bir şirketten danışmanlık alan bir faaliyettir İliç. Sömürge madenciliği dediğimiz şey bu aslında."
'CENGİZ SÖMÜRGE MADENCİLİĞİ YAPAN ULUSLARARASI AĞDA BÜYÜK YERİ OLAN BİR ŞİRKET'
Akbelen'de Kazdağları'nda yürütülen mücadeleye yönelik polis ve jandarma saldırısının arkasında iktisadi ve siyasi bir rejim olduğunu söyleyen Özgür, "Kazdağlarındaki bakır madeni Cengiz Holding'in, bu şirket yandaş bir inşaat şirketi. Niye bu kadar hırçın ağaçları kesiyor? Cengiz, 2005'te Eti Bakır'ı satın aldı ve özelleştirdi. Buradan çıkardığı bakırları bir tesiste işliyor ve kobalt elde ediyor. Kastamonu'da Inebolu limanına taşıyor. Kendi inşa ettiği kamu ihalesi üzerinden aldığı tel hattıyla. O limandan bakır ve kobaltı İngiltere'de bir tekno şirkete satıyor, otomobil pilleri, bilgisayarlar, vs. içinde kullanılan iletken bir madde kobalt. Cengiz Holding kobalt üreticileri içinde ilk on sırada. Kanadalı bir teknoloji şirketiyle anlaşma yaptı, daha fazla bakır için Kazdağları'na yöneldi. Bizim yandaş şirket olarak gördüğümüz Cengiz aslında sömürge madenciliği yapan, uluslararası ağda çok büyük yeri olan bir şirket. Biz sömürgeleştirilmiş bir ülkeye dönüyoruz en nihayetinde. Kroma da baksanız, nikele de, feltbas madenlerine de."
Ekoloji mücadelesinin bir köylü mücadelesi olarak görülmemesi gerektiğini vurgulayan Özgür, "Çok küçük bir yerde olan bir mücadele, çok karmaşık uluslararası bir sermaye ağına çomak sokulmuş oluyor. Emek ve ekoloji mücadelesi aslında çok büyük sonuçlar doğuruyor sermaye ağları için" dedi.