Kentlerde kayıplar için eylem

"Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" eylemleri bu hafta da kentlerde devam etti. Diyarbakır, Batman, Hakkari ve Dersim'de kayıpların akıbeti soruldu.
Diyarbakır Koşuyolu Parkında düzenlenen 859. eylemde, Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya gelen kayıp yakınları, kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Eylemde haziran ayında geçirdiği rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldırılan ve 23 Temmuz sabahı yaşamını yitiren Emine Ocak anıldı. Bu haftaki eylemde 1994'de kaybettirilen Mehmet Yıldız'ın akıbeti soruldu.
İHD Amed Şubesi Kayıplar Komisyonu üyesi Berfin Elçi, Yıldız'ın kaybedilme öyküsünü okudu. Yıldız'ın kaybedilme hikayesi şöyle: "Mersin'de yaşayan Mehmet Yıldız, Amed'deki ailesini ziyarete gelir. Yıldız'ın kardeşi Kemal Yıldız ise Amed'deki bir kahvede çalışıyordu. Olay tarihinden önce sivil polisler Kemal Yıldız'ın kahvesine gidip kimlik kontrolü yaparlar. Yapılan kimlik kontrolü sırasında sivil polislerin Mehmet'i sorması üzerine Kemal Yıldız, hemen eve gidip Mehmet'e haber verir. Mehmet, polisler tarafından arandığını öğrenince eşyalarını bir çantaya koyup Amed'den ayrılır. Mehmet Yıldız, 22 Temmuz 1994 tarihinde Pasûr ilçesine doğru giderken Hazro'ya bağlı Karacaköy'de jandarmaların yaptıkları kimlik kontrolü sırasında Mehmet Aktar ve Mehmet Şirin adlı kişiyle birlikte gözaltına alınır. Her üç kişi de Hazro Jandarma Komutanlığı'na götürülür. Mehmet Aktar, köy korucusu olan yakınlarının devreye girmesi üzerine bir süre sonra serbest bırakılır. Mehmet Yıldız'dan ise bir daha haber alınamaz. Ailesi, Mehmet Yıldız'ın akıbetinin ortaya çıkması için çeşitli girişimlerde bulunur fakat bundan bir sonuç elde etmezler. Mehmet Yıldız o tarihten günümüze hala kayıp."
Açıklama oturma eyleminin ardından sona erdi.
BATMAN
Batman'da 695. kez düzenlenen eylemdeGülistan Caddesinde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. Eyleme, kentte bulunan siyasi parti temsilcileri ve demokratik kitle örgütleri de katıldı. Eylemde 1990'yıllarda faili meçhul cinayetlerle katledilenlerin fotoğrafları açıldı.
Bu haftaki eylemde 31 Temmuz 1993 tarihinde Batman merkezde bulunan Midyat garajında minibüsten indiği sırada katledilen Mehmet Yaşar'ın akıbeti soruldu. Yaşar'ın hikayesini İHD Batman Şube Yöneticisi Abdurrahman Yıldırım okudu. Yaşar'ın hikayesi oğlu Şahabettin Yaşar'ın anlatımıyla şöyle: "Herkesin bir öyküsü olduğu gibi benim babamın da bir hikayesi vardı. Eşi, 8 çocuğu ve annesi ile İkiztepe (Gırbereşik) köyünde yaşardı. Bütün babalar gibi benim de babam çocuklarına özgür yarınlar bırakmak için öldü. Politik duruşunu sevmeyenlerin bile saygı duyduğu, dostlarının ve sevenlerinin çok olduğu bir kişiydi. Yarına dair hayalleri olan, insanların barış, eşit ve adil bir şekilde yaşamasını savunan eşsiz bir insan hakları savunucusuydu. Adaletsiz olan öz kardeşi dahi olursa karşı çıkan, eşit ve adil davranan birisiydi. Aradan geçen onca yıllara ve genç yaşta faili meçhule kurban gitmesine rağmen hala onu tanıyanların etkisinde kaldığı ve sevenlerinin iyilikle yad ettiği bir insanın oğlu olmak insanı gururlandırıyor. Sürekli insanlara sevgi ile yaklaşan, yardım etmeyi seven, bulunduğu ortamlarda çözüm üreten ve zorbanın karşısında dik duran bir kişilikti. Maalesef OHAL'in getirdiği uygulamalarla kimsenin hesap soramadığı, insanların sus pus olduğu, sindirildiği, adaletin hakkıyla yerine getirilmediği bir öğlen vakti 31 Temmuz 1993 tarihinde gün ortasında insanlardan yürünemeyecek bir ortamda faili meçhul cinayete kurban gitti. Babam öldürüldüğünde ben 14 yaşında idim. Annem en küçük kardeşime hamileydi. Olaydan sonra açılan soruşturma dosyası 4 ay sonra kapatıldı. Verilen dilekçelerde cinayetin politik nedenlerle işlendiğine ilişkin itirazlarımıza rağmen söz konusu cinayet aydınlatılamadı" dedi.
Açıklama oturma eylemiyle son buldu.
HAKKARİ
Hakkari'de kayıp yakınları, eylemlerinin 185. haftasında Yüksekova ilçesindeki Sanat Sokağında bir araya geldi. "Failler belli, kayıplar nerede", "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" pankartları ile kayıpların fotoğraflarının taşındığı eyleme, çok sayıda kişi katıldı.
Bu haftaki eylemde, Şemdin'le gözaltına alındıktan sonra katledilen ve akıbetleri faili meçhul bırakılan Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk ile birlikte 11 köylünün failleri soruldu. Emine Ocak'ı saygı ve minnetle anan İHD Hakkari Şube Eşbaşkanı Ozan Akbaş, daha sonra katledilenlerin hikayesini okudu.
Olay tarihinin 24 Temmuz 1994 yılında geçtiğini aktaran Akbaş, "Ortaklar Köyü Ormancık mezrasına Yarbay Ali Çamurcu'nun başında bulunduğu Jandarma ekibi baskın düzenledi. İnsanları evlerinden çıkarıp köy meydanına toplayan kolluk kuvvetleri, erkekleri çırılçıplak soydu, köylülere ağır işkenceler yaptı. Olanları kabul etmeyerek tepki gösteren iki kadın ağır şekilde şiddet gördü. Evler yakıldı, hayvanlar telef edildi. Naci Şengül, ve beraberindeki 6 kişi diğer köylülerin gözü önünde işkenceye uğradı ve gözaltına alındı. Olayın duyulması ile köye gelen akrabaları Salih Şengül ve Hayrullah Öztürk ve diğer 5 köylüde hemen orada gözaltına alındılar. Gözaltına alınmamak için direnen bir başka yurttaş ise köy meydanında katledildi" dedi.
Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk'ün aileleri tıpkı diğer aileler gibi Cumhuriyet Savcılığına başvuruda bulunduğunu ancak devlet tarafından olayın inkar edildiğini dile getiren Akbaş, takipsizlik kararı ile ailelerin başvurusunun sümenaltı edildiğini vurguladı. Akbaş, şöyle devam etti: "Olayın ardından büyük baskı ile karşılaşan köylüler de göç etmek zorunda kaldı. 2011 yılında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı makamına mektup gönderen bir er, ilgili olayın yaşandığı dönemde karakolda askerlik görevini yerine getirdiğini, köylülerin 5 gün boyunca ağır işkenceler gördüğünü, jitemci olduklarını söyleyen sakallı kişiler tarafından tabur içinde açılan bir çukura götürülen köylülerin silahlarla tarandığı ile ilgili olarak beyan verdi. Savcılık olayın araştırılması için görevlendirmeler yaptı. Yarbay Ali Çamurcu ve Astsubay Fatih Akça'nın Cinayet, gasp, düşüğe neden olma, Köyü terk etmeye zorlama gibi suçlardan yargılanmaları için izin istenilse de soruşturma izni verilmedi."
AİHM'e başvurulduktan sonra işlenen katliamın orada kayıt altına alındığına dikkat çeken Akbaş, 31 yıldır Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrullah Öztürk ve katledilen diğer köylüler için adalet aradıklarının altını çizdi. Akbaş son olarak, Naci Şengül, Salih Şengül, Hayrettin Öztürk ve diğer köylülerin akıbetinin açıklanmasını ve faillerinin yargılanmasını talep etti.
EMRULLAH ÖZTÜRK: SÜRECE DESTEK ÇIKMAK GEREKİYOR
Aile adına konuşan Emrullah Öztürk, faillerin yargılanması gerektiğini vurguladı. Öztürk, "Yıllardır faili meçhul diyoruz ama failleri belli. Bizlerde, abilerimizin, kardeşlerimizin bir mezarı olsun gidip orada iki dua okuyalım istiyoruz. Bu noktada herkesin mevcut barış sürecine destek çıkması gerekiyor. Barışın sağlanması herkes için hayırlı olacaktır" dedi.
Açıklama, yapılan oturma eyleminin ardından son buldu.
DERSİM
İHD Dersim Şubesi de, 27 Temmuz 1992'de katledilen Ayten Öztürk'ün akıbetini sordu. Sanat Sokağında gerçekleştirilen eyleme, çok sayıda kişi katıldı. "Ayten Öztürk için hakikat ve adalet talebimizden vazgeçmeyeceğiz" pankartının açıldığı açıklamada, fotoğrafı da taşındı.
İHD Dersim Şube Eşbaşkanı Nurşat Yeşil'in okuduğu, Ayten Öztürk'ün hikayesi şöyle: "Öztürk ailesi Dêrsim'de yaşıyordu. Tunceli İl Özel İdaresi'nde şef olarak çalışan Baba Hıdır Öztürk, 1992 yılının Mayıs ayında Tunceli İl Jandarma Alay Komutanı Mustafa Sabri Yazgankıran tarafından üç kızı ile birlikte alay komutanlığına çağrıldı. Albay, 'Aklınızı başınıza alın' şeklindeki tehditlerin ardından onları 'Polis Ahmet' diye bir kişi ile tanıştırdı. Albayın tanıştırdığı kişi aslında MİT ve JİTEM adına çalışan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'dı. Yıldırım, üç kardeşi sorguladı, telefon ve adres bilgilerini aldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra hemşire ve mühendis olan kardeşler Dêrsim'den sürüldü. Hıdır Öztürk'ün Dêrsim'de kalan kızı Ayten Öztürk, Mazgirt ilçesine bağlı Akpınar'daki Tunceli İl Özel İdaresi'ne ait bir fabrikada çalışıyordu. 27 Temmuz 1992 akşamı mesai çıkışı sonrasında içinde 4 kişi bulunan beyaz bir arabayla kaçırıldı. Kaçırılan Ayten, 8 Ağustos 1992 tarihinde Xarpêt Karşıyaka Kartaltepe mevkiinde, bir eli dışarıda kalmış şekilde gömülü olarak bulundu. İşkenceden tanınmayacak hale gelmiş Ayten'in kimlik teşhisi giysilerinden yapılabildi. Ancak işkence bulguları otopsi raporunda yer almadı, doktorlar detaylı otopsi yapmadı. Açılan soruşturma hızla kapatıldı.
"Bizzat JİTEM komutanı Cem Ersever ve JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Ayten Öztürk'ün Yeşil ve ekibi tarafından OHAL Valiliği'nce, Yeşil'e tahsis edilen beyaz Land-Rover araç ile kaçırdığını, daha sonra Diyarbakır JİTEM'e götürdüğünü ve burada üç gün boyunca işkence gördükten sonra infaz edildiğini açıkladı ve bu açıklamalar basında da yer aldı. 13 Aralık 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu baba Hıdır Öztürk'ü dinledi. Komisyon Başkanı Ayhan Sefer Üstün, Elazığ ve Tunceli Cumhuriyet savcılıklarına suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu üzerine dosya yeniden açıldı. Ancak Ayten Öztürk'ü kaçıranlar, işkence ile katledenler, bedenini kaybedenler ve insanlığa karşı bu suçu örtbas edenler biliniyor olmasına rağmen, dosyada tanıklar, deliller, itiraflar olmasına rağmen dava, 21 Eylül 2022'de zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı. Tüm yasal yolları tüketen ama sonuç alamayan aile, 2013 yılında Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvurdu. 21 Nisan 2016 tarihinde AYM, Anayasa'nın 17. Maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verdi. Kararın bir örneğini ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi. Ancak sonuç yine değişmedi; dava zamanaşımından düşürülerek cezasızlıkla sonuçlandı. Hiç şüphe yok ki, Ayten Öztürk'ün işkence ile öldürülmesi ve bedeninin kaybedilmesi uluslararası hukuka göre insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zamanaşımına tabi değildir. Öztürk'ün katledilişinin 33. yılında siyasi ve adli makamları bir kez daha Ayten Öztürk dosyasında uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeye ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için etkili bir giderim yolu sunmaya çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin; Ayten Öztürk için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz."
BABA ÖZTÜRK: ADALET İSTİYORUM
Ardından söz alan baba Hızır Öztürk, kızının ölümüyle ilgili soruşturmanın üzerine gidilmediğini belirterek, 1992 yılından bu yana karşılaştırdıkları haksızlıklara karşı, adaletsizliği sembolize eden anıt mezar açtıklarını kaydetti. Anıt mezarın üzerindeki elin, kızının elini sembolize ettiğini dile getiren Öztürk, "Ben devlete seslenmek istiyorum; ya gelin bu eli tutun ve faalleri yakalayıp yargı önüne koyun ya da adaletsizliğin sembolü olan bu elin bu dünyada da öte dünyada da yakanızda olacağını bilin. Ben Yeşil'in yakalanmasını, Yeşil'e yardım eden dönemin jandarma alay komutanı ve valisinin yargılanmasını istiyorum. Hak, hukuk, adalet istiyorum" ifadelerini kullandı.