1 Eylül 2025 Pazartesi

Yoleri: Mülteci hakları için küresel anlamda mücadele yürütmek gerek

Geri gönderme merkezinde tutulan Nana'nın ölüm tehdidi aldığı Azerbaycan'a zorla geri gönderilmek istenmesi bir kez daha göçmenlere yönelik düşman politikaları gözler önüne serdi. Bu alanda çalışma yürüten avukat Gülseren Yoleri, ETHA'ya konuştu. Yoleri, göçmenlerin güvensiz ve tehdit içeren bir ortamda yaşamalarından dolayı haklarını savunamadığını, hak savunucusu olan göçmenlerin ise "casusluk", "yabancı terörist" suçlamalarıyla sınır dışı edildiğini hatırlattı. Yoleri, mültecilerin hakları için küresel anlamda mücadele yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Göçmen ve mülteciler için Avrupa'ya geçiş noktası olarak görülen Türkiye'de iktidarın ve muhalefetin nefret söylemleri ırkçı saldırıyı tetikliyor, güçlendiriyor. İnsanca yaşam koşulları bulunmayan göçmenler, en küçük hak talebinde bulunduklarında şiddete uğruyor, gözaltına alınıyor, tutuldukları geri gönderme merkezlerinde sistematik işkence görüyor. Sayısı her geçen gün artan bu işkence merkezleri, göçmenlere yönelik saldırılarla sıkça gündeme geliyor.

Bugünlerde yine Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi (GGM) ve Çatalca GGM gündemde. İstanbul Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimi alan Azerbaycanlı Nanaxanım Babazade, yemekhane zammına karşı düzenlenen eyleme katıldığı gerekçesiyle işyerinden gözaltına alındı. Önce Arnavutköy'e götürülen Nana'dan arkadaşları günlerce haber alamadı. Kıyafetleri ve parası verilmedi. Şiddet gördü. "Yabancı terörist" suçlaması yöneltilen Nana, ajanlık dayatmasına maruz kaldı. Nana'nın arkadaşları ölüm tehdidi aldığı ve tutuklanma riski olan Azerbaycan'a gönderilmesini engellemek için günlerdir eylemde.

Nana'nın maruz kaldığı bu saldırılar ne yazık ki ilk değil. Özellikle politik nedenlerle Türkiye'de bulunan göçmenler "yabancı terörist" suçlamasına maruz kalıyor, ölüm tehdidi almasına, idamla yargılanmasına ya da ağır hapis cezasına rağmen zorla ülkesine geri gönderilmek isteniyor.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Göç ve Mülteci Hakları Komisyonu üyesi avukat Gülseren Yoleri ile Türkiye'nin göçmen politikasını, göçmen kadın ve LGBTİ+'lara yönelik şiddeti, göçmen işçilerin karşı karşıya kaldığı iş cinayetlerini, politik göçmenlere uygulanan adaletsizliği ve mücadele yöntemlerini konuştuk.

Yoleri'nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

TÜRKİYE AVRUPA DIŞINDA GÖÇMENLERE MÜLTECİLİK HAKKI TANIMIYOR

Türkiye'nin göçmen politikasını değerlendirir misiniz?
Türkiye'de uzun yıllar özellikle yabancılara yönelik derlitoplu bir yasal düzenleme eksikliğinden söz ettik. 2013 yılında bu eksiklik büyük oranda "giderildi". Ancak birkaç yıl sonra bu yasal düzenlemenin de kırpılmaya başlandığına tanıklık ettik. Türkiye'nin 1951 Cenevre Sözleşmesine koyduğu coğrafi çekince bir engel olarak karşımıza çıktı. Türkiye'ye, sadece Avrupa'dan gelenlere mülteci hakkı tanıyan bu çekince Asyalı, Ortadoğulu ya da Afrikalı göçmenlere mültecilik hakkı tanımama hakkı tanınmış oldu. Türkiye'de bulunan yabancılar ya da sığınmacılar zaten Avrupa'dan gelmiyor. Uluslararası kriterler üzerinden değerlendirirsek, mülteci niteliğine haiz milyonlarca kişi Türkiye'de maalesef mülteci statüsüne erişemedi. Mülteci statüsü hem uluslararası ölçekte bir koruma, hukuki statü sağlıyor, bir takım temel haklara erişimi devlete sorumluluk olarak da yüklüyor.

Bulgaristan'dan, Afganistan'dan ve İran-Irak savaşı sırasında gelenlere yönelik farklı bir hukuki statü vardı. Sonrasında özellikle yasanın ortaya çıkmasıyla beraber tanımlanan, özellikle Suriye'den gelenlere tanınan geçici mülteci korunma statüsü gibi değişik gruplara değişik dönemlerde değişik statülerin tanımlandığını görüyoruz. Bu da mülteciler arasında bir ayrımcılık anlamına geliyor. Bir kısmı hiç hukuki statü alamıyor. Bir kısmı da bu bahsettiğimiz kısmi koruma sağlayan hukuki statülerin içine dahil olabiliyor. Dolayısıyla mültecilerin kendi aralarında bir takım rekabet ve çatışmalar yaşanmasına neden olabiliyor. Bu ülkede çözülemeyen bir takım sorunlar var, ki bunların başında ekonomik sorunlar geliyor. Bütün bunların gerekçesi olarak mülteciler gösteriliyor, bu toplumda bir karşıtlığı da yaygın hale getiriyor. Karşıtlık bir takım ırkçı saldırılara, düşmanca tutumlara neden olabiliyor. Her iki kesimi de yani hem mülteci grubun hem de yerli nüfusun güvensiz ve tehdit altında hissetmelerine neden oluyor.

GGM'LERDE YAŞADIKLARI SORUNLARI DUYURAMIYORLAR
Bu uygulamalar Türkiye'de pek çok hukuksuzluğu destekledi. Örneğin, geri gönderme merkezleri, idari gözetim uygulamalarına yönelik itirazlarımızı uzun süredir dile getiriyoruz. Çünkü geri gönderme merkezleri, hapishanelerden bile statüsü belirsiz ve keyfiliğe imkan sağlayan yerler. Dolayısıyla da yabancıların burada tutuldukları sürede işkenceye ve kötü muameleye maruz kalmaları kamuoyuna, İHD'ye, bu alanda çalışan çeşitli kurumlara yansıyor. Her türlü temel ihtiyaçtan mahrum kalabiliyor olmaları, adalete erişimlerinin imkansız hale geliyor olmaları, bu merkezlere alınan kişilerin uluslararası koruma başvurusu yapmak istediklerinde bu hakka erişemiyor olmaları gibi. Burada sözünü ettiğim adalete erişememe meselesi bütün sorunlarla baş etmek konusunda da bu geri gönderme merkezlerinde tutulan yabancıların avukat haklarına erişebilme, yakınları ile görüşebilmeleri de sorun olduğu için yaşadıkları sorunları da yeterince duyuramıyorlar.

Çatalca Geri Gönderme Merkezi'nde intihar vakaları oldu. Bu yüzden biz hem geri gönderme merkezlerinin kapatılmasını hem de idari gözetim uygulamasının kaldırılması gerektiğinin altını çiziyoruz. Çünkü mülteciler bu merkezlerde bir suçlu muamelesi ve ciddi bir hak yoksunluğu ya da şiddete maruz bırakılıyor.

MÜLTECİ GRUPLAR ARASINDA AYRIMCILIK VAR

Mülteci gruplar arasındaki ayrımcılıktan bahsettiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Mesela LGBTİ bireyler bakımından bu çok net olarak ortaya çıkıyor. Bir LGBTİ mültecinin sığınma hakkına erişiminin ya da bulunduğu Türkiye gibi bir ülkede, insan onuruna yaraşır temel haklara sahip bir yaşama erişebilmesinin imkansızlığından, büyük bir tehdit altında yaşıyor olmalarından söz ediyoruz. LGBTİ mülteciler, uluslararası koruma başvurusu yapmak için Göç İdaresi'ne gittiklerinde, başvuruları alınmadan hakarete hatta şiddete maruz kalarak atıldıklarına dair derneğimize başvurularda bulundu. LGBTİ'lerin uluslararası korunma taleplerine alınmadıklarına tanıklık ettik. Müslüman olan veya olmayanların maruz kaldığı uygulamaların da zaman zaman değişiklik gösterdiğine dair başvurular aldık. LGBTİ bireyseniz, kadın mülteciyseniz daha fazla ayrımcılığa maruz kalıyorsunuz. Hem Kürt hem kadın hem de mülteciyseniz başka bir ayrımcılığa maruz kalıyorsunuz.

MÜLTECİLERİN HAKLARINA SAHİP ÇIKMALARI İÇİN GÜVENCEYE İHTİYAÇ VAR

Türkiye'deki göçmenler haklarını savunamıyor, hakkını savunanlar ise ölüm ya da ağır hapis cezası tehdidi altında olmalarına rağmen geldikleri ülkeye gönderilmek isteniyor. Nana bunun son örneği. Bunun nedeni nedir?
Sıklıkla şöyle şeyler duyuyoruz: "Mülteciler neden kendi sorunlarına sahip çıkmıyor?" Haklarına sahip çıkmaları için her şeyden önce bir güvenceye ihtiyaçları var. Türkiye'de hukuki güvenceleri yok, çoğu geri gönderilme tehdidi ile işsiz ve güvencesiz ortamlarda yaşamını sürdürüyor.

Hak savunuculuğu yapmaya gayret eden mültecilerin başına neler geldiğini çok kere gördük. Gerekçesi bile belirtilmeden bir "terör" kodu uygulaması söz konusu, casuslukla suçlanıyorlar; gözaltına alındıklarında geri gönderme tehdidiyle karşılaşıyorlar. Kaçırılan, uzun zaman nerede olduğu belli olmayan, daha sonra ortaya çıkan hak savunuculuğu yapan mülteciler olduğunu biliyoruz. Bunlara ilişkin yaptıkları başvurular ve kamuoyuna açıklamaları sonrasında avukatların soruşturmaya maruz kaldıklarını, mültecilerin akıbetini sormanın bile suç haline getirilmesini gözlemliyoruz. Sınırdışı edilmek bunların arasında en basiti kalıyor neredeyse.

GERİ GÖNDERME YASAĞININ İHLALİ
Çalışma arkadaşlarımızdan Taha Elgazi böyle bir tehdide maruz kaldı ve kendisi savaşın sürdüğü, herhangi bir barınma imkanına erişemediği Suriye'ye gitmeyi seçmek zorunda kaldı. Türkiye'nin, İran gibi ülkelerin bu konuda sicili oldukça kalabalık. Burada önemli olan iki nokta var. Birincisi sınırdışı edilmesine gerekçe gösterilecek herhangi bir suçu olmaması, sırf muhalif, hak savunucusu olduğu için gönderiliyor olması. Diğeri de uluslararası hukukta ve iç hukukta geri gönderme yasağının ihlal edilmesi. Bu da şu demek; kişi gönderildiği ya da gönderileceği ülkede zulüm görme ihtimali varsa gönderilemez.

2018'den beri kitlesel geri göndermelerin olduğunu biliyoruz, "gönüllü geri dönüş yaptı" deniliyor. Aslında gönüllü gönderilmediğini biliyorsunuz. Yasalmış gibi gösterilen geri gönderilme faaliyetlerinde Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'nin bir rolü var. 2018'de Türkiye'deki faaliyetlerini durdurdu ve yetkilerini bir anda Göç İdaresi'ne devretti. Bu da uluslararası göç sisteminin ya da sığınma sisteminin Türkiye ve benzeri ülkelerde rıza gösterdiği ya da bunun için alan açtığını gösteriyor.

Diğer yandan cezasızlık politikası mültecilere karşı suç işleyenlere yönelik çok yoğun uygulanıyor. Zonguldak'ta öldürülen Afgan işçi Nourtani'nin davasında karşımıza çıktı aynı cezasızlık olgusu. Yabancı kadın cinayeti ya da LGBTİ'lere yönelik durumlarda da net olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.

MÜLTECİLER HAKLARINI SAVUNSUN DEMEK, HAK SAVUNUSUNU İMKANSIZLAŞTIRIYOR
Mültecilerin haklarını mülteciler savunsun demek, bu hakların savunulmasının imkansızlaşması anlamına geliyor. Bugün karşılaştığımız bütün bu olaylar bize bunu çok net olarak gösteriyor. Bu yüzden de aslında mültecilerin maruz kaldığı hak ihlallerinin önlenmesi noktasında sorumluluk yine bu ülkedeki demokrasi güçlerine, insan hakları savunucularına, hukukçulara, topluma düşüyor. Bu alanda çalışan mülteci örgütlerinin gayret gösterdiklerini, ama bunların bütün bu devasa sorun karşısında yetersiz olduğunu da görüyoruz. O yüzden daha yoğun bir sahiplenme, daha yoğun bir dayanışma, bu alanda sürdürülecek mücadelenin güçlendirilmesine ihtiyaç var.

KÜRESEL MÜCADELE İHTİYACI

Değerlendirmelerin için teşekkürler. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Mültecilere yönelik bu tutum yeni değil. Haksız hukuksuz sınırdışı edilen mültecilerle ilgili '98'lerden çok net tecrübelerimiz var. Bir suçu ihbar eden tutuklu mültecinin aynı gece sınırdışı edildiğine tanıklık etmiştik. Ki hakkında idam kararı verilebilirdi gönderildiği ülkede. Mültecilerin sınırlardan geçerken yaşamlarını kaybettiklerini biliyoruz. Dünyada sığınma hakkını tamamen boşa düşüren politik bir tutum gelişti. Bu yüzden de bir an evvel güçlü bir mücadele yürütmek gerek. Bu mücadelenin de küresel bir mücadele olmasına ihtiyacımız var.