4 Aralık 2024 Çarşamba

25 Haziran'ı kazanmak

Özgürlük ve demokrasi güçleri, faşist rejimi yıkacak, faşist şefe dayalı diktatörlüğe son verecek toplumsal direniş hareketinin inşa edilmesine dayalı bir seçim mücadelesini örgütlemek zorundadır. 25 Haziran'ı görmeyen, direniş ve mücadele eksenini esas almayan bir siyasi bakış açısı ve çizgi halklarımızı başarıya ulaştıramaz. Seçimi direnme seçimi, birleşme seçimi haline getirmek de bu perspektifin içselleştirilmesinden geçmektedir.
Türkiye'yi yönetenler ekonomik, mali, siyasi, toplumsal ve yapısal krizi mevcut olan “kudret”leriyle aşamayınca baskın bir seçimle aşabilecekleri hesabı içine girdi.
 
Kürt halk hareketi ile Suriye ve Ortadoğu'daki savaşın seyrinde yaşanacak olası gelişmeler, bu süreci hızlandıran faktörler arasında sayılabilir. 16 Nisan referandumunda neler söylememişlerdi ki... Bütün yetkiler tek adamda birleşince “siyasi istikrar” olacaktı, ekonomi rayına oturacaktı, adalet, hak, hukuk gelecekti, kısaca her şey eskisinden daha iyi olacaktı! Gerçekte ise 16 Nisan referandumunda sandıklara müdahale ederek, oyları çalarak, her türlü yasadışılığı meşrulaştırarak faşist şeflik sistemini ebedileştireceği hesabıyla yatıp kalkıyordu. Baskın seçim kararı gerekçelerinde de görüldü ki, referandumun üzerinden bir yıl geçmişken bırakalım 2019'u, 2018 sonbaharını göremeyeceklerini anladılar. Hırsızlıkta ne kadar yavuz olurlarsa olsunlar bunda da bir sınıra dayandılar. Şimdi seçim yasasında yeniden seçilmeyi garanti edecek her türlü hile ve hurdaya rağmen rahat değiller. O kadar çaldılar, o kadar haksızlık yaptılar, o kadar kan döktüler ve zulüm uyguladılar ki toplumsal meşruiyetleri tartışılır hale geldi. 24 Haziran baskın seçimini toplumsal rızayı yeniden üretme ve toplumsal meşruiyet arayışının bir parçası haline getirmeye çalışıyorlar.
 
Bugün yaşananlara 7 Haziran 2015 seçimleri penceresinden bakmakta yarar var. Politik İslamcı faşist Saray rejimi 7 Haziran'da HDP'nin barajı aşarak 80 milletvekili ile temsil edilmesi karşısında esaslı bir yara almıştı. Bu yaranın acısı ile ittifaklarını genişletti, işbirlikçi tekelci sermaye gruplarının ve emperyalist güçlerin yeniden desteğini arkasına alarak güç toplamaya çalıştı. Saray iktidarı güç kaybetmişti. Güçsüz olduğu koşullar altında adım adım karşı saldırıyı örgütledi. Halk iradesinin gasbını 1 Kasım seçimleriyle derinleştirdi. 15 Temmuz darbe girişimini savuşturur savuşturmaz da 20 Temmuz darbesini örgütledi. Darbeye OHAL, KHK, Kürdistan'da sıkıyönetim uygulamaları eşlik etti. 4 Kasım'da HDP eş genel başkanları ve milletvekillerini gözaltına alarak/tutuklayarak, özgürlük ve demokrasi güçlerine karşı planladığı darbeyi yeni bir düzeye taşıdı.
 
Öte yandan, 7 Haziran 2015'de oluşan birleşik mücadele güçleri de diktatörü yıkacak bir karşı hamleyi geliştiremedi.
 
Bugün faşist şef, faşist rejimin tek adama dayalı biçimde restorasyonunu, özgürlük ve demokrasi güçlerini ezerek tamamlamak ve 24 Haziran seçimlerini de bunun aracına dönüştürmek istiyor.
 
Erdoğan süreci tamamlayamıyor çünkü; 7 Haziran ve 16 Nisan referandumundan bugüne OHAL koşullarına, gözaltı, tutuklama ve ağır hapis cezalarına, katliam ve zulme rağmen karşısında ezilmeyen, mücadeleden geri durmayan direniş dinamikleri var. Faşist şefin hesabını bozan da toplumsal dinamiklerin mücadeleyi sürdürme kararlılığıdır. Bunu 8 Mart'ta, Newroz'da, HDP kongresinde, irili ufaklı işçi direnişlerinde gördük. Direniş odakları ve toplumsal mücadele dinamiklerinin varlığı, süreci tek başına tersine çevirmeye yeterli midir? Elbette ki hayır! Sürecin özgürlük güçlerinin lehine sonuçlanabilmesi için toplumsal temelde cepheleşme yeteneği göstermesi gerekir.
 
Erdoğan seçimlerde hile, hurda, çalma çırpmanın yanı sıra baskı ve zorbalıkla süreci sonuna kadar vardırmak isteyecek. 24 Haziran'da sonuç alamazsa elindeki tüm iktidar olanakları ile yeni bir faşist darbeyi devreye sokması kuvvetle muhtemeldir. Ordu, polis, MİT ve bilimum devlet organları ile faşist Bonapartizmi devreye sokabilir veya bunu bir tehdit unsuru haline getirebilir.
 
Erdoğan, daha şimdiden 25 Haziran'a göre hazırlıklarını yapıyor. İşbirlikçi tekelci burjuvazi, sermayenin TÜSİAD, MÜSİAD gibi değişik kanatları, AB, ABD ile ilişkileri yeniden kurmaya ve onarmaya çalışacağının işaretleri var. Fakat seçimin rejimin yapısal krizini derinleştirme dinamiği düne göre daha güçlüdür. Nasıl 16 Nisan referandumunun sonuçları iç krizi değişik boyutlara taşıdıysa, 24 Haziran seçimlerinin de rejimin iç kriz dinamiklerini tetikleme ihtimali daha fazladır. Erdoğan, darbe ve savaşla krizin yaralarını sarmaya çalışıyor. Fakat her çırpınışta yara daha fazla açılmakta ve kanamaktadır.
 
Seçim kararı bile faşist blokun güçsüzlüğünün işaretidir. Buna karşılık özgürlük güçlerinin pozisyonu şimdi daha güçlüdür. Sürecin özgürlük alanına doğru açılmasını sağlayacak ve faşist restorasyon sürecini bozacak olan, 25 Haziran'ı görecek bir hazırlık ve çalışmanın örgütlenmesidir. Özgürlük ve demokrasi güçleri, faşist rejimi yıkacak, faşist şefe dayalı diktatörlüğe son verecek toplumsal direniş hareketinin inşa edilmesine dayalı bir seçim mücadelesini örgütlemek zorundadır. 25 Haziran'ı görmeyen, direniş ve mücadele eksenini esas almayan bir siyasi bakış açısı ve çizgi halklarımızı başarıya ulaştıramaz. Seçimi direnme seçimi, birleşme seçimi haline getirmek de bu perspektifin içselleştirilmesinden geçmektedir.
 
Seçim çalışmasının yerelde ve tabanda birleşik bir antifaşist kitle hareketi olarak örgütlenmesi ve geliştirilmesi başarısı gösterilir ve 25 Haziran'a antifaşist ve demokratik bir direniş cephesi oluşturarak çıkılırsa zafer özgürlük güçlerinin olacaktır. Zaferin temel ölçüsünü buradan alan yaklaşım süreci kazandırır.
 
Saray medyası görmezden gelmeye ve gizlemeye çalışsa da bu seçimin ana odağı HDP'dir. Bu durum HDP için demokratik, özgürlükçü ögeleri etrafında toplama, birleşik mücadelenin merkezine yürümek için de olanaklar sunmaktadır. Halklarımız, faşist, ulusalcı alternatiflerden çok demokratik alternatif arayışındadır. Bu arayışa yanıt veren bir HDP'nin rejim krizini derinleştirerek denklemi altüst etme imkanlarına kavuşması, halklarımızın beklentilerine ve umutlarına yanıt vermesi demektir.
 
Fakat HDP de çeşitli risklerle karşı karşıyadır. İşbirlikçi tekelci burjuvazi HDP'yi görmezden gelme, tecrit ve elimine ederek tasfiye etme yoluyla başarısını sınırlandırmak istemektedir. Erdoğan'ın “HDP'yi sandığa gömün” talimatı bu anlama gelmektedir. HDP'yi tasfiye etme, siyasal bakımdan etkisizleştirme politikasını sadece AKP değil, aynı zamanda CHP de yapacaktır. Eş başkanlarını, milletvekillerini, parti yöneticileri ve kadrolarını, belediye eş başkanlarını tutuklayarak, milletvekillerinin vekilliklerini düşürerek yapamadıklarını HDP'yi halktan kopararak, tecrit ederek ve yalnızlaştırarak yapmak isteyeceklerdir.
 
Bu hesabı ve oyunu bozacak olan HDP'nin toplumsal direniş ve mücadele dinamikleriyle buluşması, kendi cephesini genişletmesi ve güçlendirici adımlar atmasıdır.
 
HDP defalarca bu sınavdan geçmiştir. İster Saray faşizmi isterse de düzenin diğer dinamikleri bu çabalar içinde olsun HDP yutulacak kolay lokma değildir. Şimdi bir kez daha öyle olmayacağını gösterme zamanıdır.
 
1 Mayıs'a doğru giderken işçi sınıfı ve halklarımızın faşist Saray rejimine karşı mücadele istek ve potansiyeli, kararlılığı seçim mücadelesine güç katacaktır. Şimdi 1 Mayıs'ın birlik, mücadele ve dayanışma buyruğunu dönemin parolası haline getirme zamanı...