Faşist şef defol!

Halk isyanının böyle bir eşikten geçerek ileri sıçraması ve bir ayaklanmaya dönüşmesi tamamen komünist, devrimci, antifaşist ve antişovenist parti ve örgütlerin politik pratiğine ve ortak hareketinin etkinliğine, bilhassa DEM Parti'nin ve DBP'nin hem Türkiye hem de Bakur Kürdistan kentlerinde Kürt emekçileri eyleme seferber etmekteki politik ataklığına bağlı olacaktır. Halklarımızın birleşik devrimci ayaklanmasının yolunu döşeyebilecek olan böyle bir eylem seferberliği "Barış Ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile başlaması umulan yeni dönemde Kürt ulusal demokratik talepleriyle belirli kazanımlara erişmek için de zorunludur.
Bozkırda çakan kıvılcım yangına dönüştü, örtük durumdaki devasa antifaşist öfke ansızın ve olanca görkemiyle açığa çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP'nin müstakbel cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesi ve ardından gözaltına alınmasının karşılığı yaygın bir halk isyanının patlak vermesi oldu. Erdoğan'ın kabusu "Gezi hayaleti" meydanlarda, caddelerde yeniden boy verdi. Elbette farklılaşan koşullarda ve farklılaşan biçimlerde.
Halk isyanında bir hafta geride kaldı. Milyonlarca emekçi ve ezilen, başta İstanbul Saraçhane olmak üzere her akşam kent meydanlarına akın etti, polis saldırılarına direndi, faşizme karşı adalet, özgürlük ve onur bayrağını dalgalandırdı. Üniversite gençliği büyük kitleler halinde kampüslerden meydanlara yürürken, başkaldırının ön açıcı ve ilham verici toplumsal gücü olarak sivrildi. Halkın coşkun seli burjuva solu CHP'yi de önüne katıp sürükledi.
İmamoğlu'nun faşist saray komplosuna maruz kalışı halklarımız için bardağı taşıran son damla. Demokratik hakları ve özgürlükleri gasp edilen emekçilerin ve ezilenlerin, yoksullaşma krizinin pençesindeki işçilerin ve fakirlerin, devletçe arkalanmış erkek şiddetiyle yüz yüze olan kadınların, gelecek umutları günden güne kemirilen öğrencilerin, inanç özgürlükleri zincirlenmiş Alevilerin, toplumsal ve siyasal hayatın dinselleştirilmesine tepkili laiklerin, faşist küstahlığa ve zorbalığa artık tahammülü kalmayan insanların, Erdoğan'ın faşist şeflik rejimine karşı ayağa kalkmalarının vesilesi. Ve işte, sadece korku değil, cesaret de bulaşıcı.
Toplumda keskinleşen siyasal saflaşmada ağırlık merkezi şimdi halk isyanıyla politik özgürlük kavgasından yana yeniden oluşuyor. CHP'nin kurduğu sandıklarda İmamoğlu'na atılan 15 milyon oy emekçilerin ve ezilenlerin Erdoğan diktatörlüğünden kurtulma arzusunun olağanüstü yaygın bir dışavurumu oluyor. Kolektif mücadele bilincindeki güncel sıçrama "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz" şiarının bunca kitleselleşmesinde ifadesini buluyor.
Faşist şefin elinde saldırganlığı limitsizce tırmandırmaktan başka bir imkan kalmamış durumda. O yüzden faşist devlet terörü ve faşist psikolojik savaş çarklarını hızlandırıyor: Kentlerde eylem yasakları, sokaklarda polis saldırıları, mahkemelerde tutuklama furyası, baro yönetimini görevden alma, sendika yönetimine dava, basına sansür, sosyal medyaya erişim engeli, metrolarda durak iptalleri! Buna rağmen ayaklanan halk kitleleri geri çekilmiyor.
Peki bugünün somutluğunda halkın direnişi ve isyanı nasıl daha ileriye taşınabilir?
CHP yönetimi Saraçhane'deki meydan tutma hareketini sonlandırdı. Çoktan yasal sınırların dışına taşmış ve yeni yasaklara aldırmayan halk ayaklanmasını kontrol altında tutmak, eylemselliğin daha da radikalleşmesinin önüne geçmek için CHP'nin yeni manevralar yapması sürpriz olmayacaktır. Bu, komünist, devrimci, antifaşist ve antişovenist parti ve örgütler tarafından halk isyanının devam edebileceği ve nitelikçe gelişebileceği yeni kanallar açılmasının zaruretine işaret eder.
Emekçi mahalleleri, üniversite kampüsleri ve kent meydanları bu hareketin önümüzdeki günlerde de kendisini üretmeye devam edeceği başlıca alanlardır. Üniversitelerdeki boykotun sürmesi, genelleşmesi ve liselere de yayılması; liseli gençliğin büyük gövdesinin özgün eylemleriyle harekete çekilmesi ayaklanmanın dinamizmini korumakta kritik bir yerde duracaktır. Emekçi mahallelerinde işçi, işsiz ve liseli gençliğin enerjisiyle donanmış birleşik gece yürüyüşleri düzenlenmesi, esnafın kepenk ve kontak kapatması, emekçi kadınların sokağa çıkması, işçilerin ve kamu emekçilerinin greve yönelmesi halk ayaklanmasının toplumsal güçlerinin yaygınlaşan ve birbirini bütünleyen hareketleriyle yol almak demektir. Özellikle emekçi mahallelerinde polis saldırganlığına karşı gelişen hareketin bütününü ileri itebilecek türde militan halk direnişlerinin, geniş çaplı devrimci kitle şiddeti örneklerinin ortaya çıkması muhtemeldir. Kent meydanlarıysa, kuşkusuz ki yine, bu mücadeleye katılan büyük kitlelerin, tüm toplumsal ve siyasal güçlerinin birleşme mekanları olacaktır.
Kabuğunu kırıp atmış haldeki demokratik halk mücadelesi ile Kürt ulusal demokratik mücadelesinin buluşması sorunu bugün yükselen halk hareketinin kaderini tayin edecek nitelikte bir sorundur. 23 Mart günü İstanbul'daki iki büyük kitle alanının, birbirine yürüme mesafesinde olan Saraçhane ile Yenikapı'nın birleştiğini, birleşik bir meydana dönüştüğünü düşünelim. Böyle bir adım, halklarımız için, ulusal demokratik haklar ve politik özgürlük savaşımı için ne büyük bir siyasi atılım, sömürgeci faşist şeflik rejimi içinse ne ölümcül bir siyasi yaralanma olurdu! Halk isyanının böyle bir eşikten geçerek ileri sıçraması ve bir ayaklanmaya dönüşmesi tamamen komünist, devrimci, antifaşist ve antişovenist parti ve örgütlerin politik pratiğine ve ortak hareketinin etkinliğine, bilhassa DEM Parti'nin ve DBP'nin hem Türkiye hem de Bakur Kürdistan kentlerinde Kürt emekçileri eyleme seferber etmekteki politik ataklığına bağlı olacaktır. Halklarımızın birleşik devrimci ayaklanmasının yolunu döşeyebilecek olan böyle bir eylem seferberliği "Barış Ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile başlaması umulan yeni dönemde Kürt ulusal demokratik talepleriyle belirli kazanımlara erişmek için de zorunludur.
Emekçi ve ezilen milyonlar, 20 Temmuz 2015'teki Suruç katliamının simgelediği faşist saray darbesiyle açılan, faşist şeflik rejiminin olanca gaddarlığıyla sürdürdüğü kesin irade kırma savaşıyla karakterize olan ve neredeyse 10 yılı bulan dönemin içindeki en etkili siyasi silkinmeyi yaşıyor. Şimdiki siyasi silkinme hali, faşist şeflik rejimini yürüttüğü irade kırma savaşında yenilgiye uğratmak, sömürgeci faşist saray iktidarını alaşağı etmek için emekçilerin ve ezilenlerin bağrında bugün en ciddi siyasi imkanın ortaya çıkması anlamına da geliyor. Bu muazzam imkanın değerlendirilmesiyse ancak ezilenlerin birleşik direnişiyle mümkündür.
Halkın isyanını ileriye taşıyacak politik hedef bellidir: "Faşist şef defol", "Erdoğan defol".
Emekçilerin ve ezilenlerin en yakıcı taleplerini ve özlemlerini bütün eylem alanlarında bayraklaştırma zamanıdır: "Faşist ırkçı terörle mücadele kanunu çöpe", "Politik tutsaklar serbest bırakılsın", "Söz, basın, toplantı, örgütlenme, gösteri, grev, direniş, boykot ve yürüyüş hakkı ve özgürlüğü", "Savaşa, silaha değil, eğitime, sağlığa, yoksula, öğrenciye, kiracıya, emekliye bütçe" "İnkara son, anadilde eğitim", "Devlet de ateşkes ilan etsin", "Kürt halkının varlığı ve demokratik hakları kabul edilsin."
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 28 Mart tarihli 212. sayısında yayımlanan başyazısı.