29 Eylül 2024 Pazar

AYM, Cizre bodrumlarındaki katliamı savundu

AYM, 2015 yılında Cizre'deki özyönetim direnişlerinde katledilenler adına yapılan başvuruları kabul etmedi. Cizre bodrumlarında yaşanan katliamları, ölümcül güç kullanmanın "mutlak zorunluluk" olduğunu öne sürerek savundu.

Anayasa Mahkemesi (AYM), Şırnak'ın Cizre ilçesinde 2015 yılında özyönetim direnişi döneminde 100'den fazla kişinin katledilmesine ilişkin yapılan 17 başvuruyu karara bağladı. "Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi", "Bireysel başvuru haklarının ihlal edilmesi", "Kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edilmesi"ne dair başvurulara ilişkin gerekçeli kararını açıklayan AYM, usul ve esas açısından "ihlal bulunmadığı"nı iddia etti.

Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asya Yüksel ile Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, B.K. ve M.B.'nin "yaşamını yitirmiş halde bulunduğu" ifade edilen kararda, M.B., B.K., Yasemin Çıkmaz, Serdar Özbek, Asya Yüksel ve Mehmet Tunç'a gerekli tıbbi tedavinin sağlanmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine dair başvuru, "kabul edilemez" bulundu.

Cizre bodrumlarındaki katliamı, "polis ve askerlerin tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla hareket ettiği" şeklinde meşrulaştırmaya çalışılan AYM kararında, şu ifadelere yer verildi: "(...) silahlı ayaklanma ve devletin topraklarından bir kısmını işgal etme girişiminde bulunulduğu bir olayda kamu otoritesinin geri çekilemeyeceği kamu otoritesinin geri çekilme veya eylemden kaçma gibi bir zorunluluğu olduğu kabul edilemez. Bilakis böyle bir durum eldeki bütün imkanlarla harekete geçerek mevcut silahlı ayaklanmayı hukuka uygun bir şekilde bastırmak için eylemde bulunmayı gerektirir. Zira aksi tutum devletin, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruma yönündeki pozitif yükümlülüğünün ihlali anlamına gelebilecektir. Dolayısıyla somut başvuruya konu vahim terör olaylarının önlenmesi ve ayaklanmanın bastırılması için ölümcül güç kullanılmasının elverişli bir yol olmadığı söylenemez."

"Ölçülülük" ilkesine riayet edilmesi konusunda gerekli tedbirlerin alındığı iddia edilen kararda, başvuruya konu kişilerin silahlı çatışmaya girdikleri belirtilerek sivil can kaybı olmadığı öne sürüldü. "Somut olayın açıklanan koşulları altında güvenlik güçlerinin kendilerinin ve başkalarının hayatlarını koruma, silahlı ayaklanmayı bastırma meşru amaçlarına daha hafif bir sınırlama ile ulaşmalarının mümkün olmadığı ve ölümcül güç kullanmanın mutlak zorunlu olduğu kanaatine varılmıştır" sözleriyle katliamın savunulduğu kararda, olaylar sonrasında etkili soruşturma yükümlülüğüne uygun hareket edildiği, delil toplama işlemlerinin "azami dikkat ve özenle" yapıldığı öne sürüldü.

Kararda, çatışmalara katılan polis ve askerlerin ifadelerinin alınmasının etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından "zorunlu ve faydalı" olmadığı, asker ve polisin kullandığı gücün ise "zorunlu ve orantılı" olduğu iddia edildi. "Bunun da ötesinde devamlılık arz eden ve öngörülemez nitelikteki silahlı çatışmalara katılan operasyonel birliklerin çatışmaların seyrine göre sürekli değişmesi nedeniyle farklı zamanlarda gerçekleşmiş olması son derece muhtemel ölümlerin hangi birim görevlilerince kullanılan güç sonucu meydana geldiğini belirlemek de neredeyse imkansızdır" denilerek katliamın failleri muğlaklaştırıldı. Kararda, Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Serdar Özbek ve Yasemin Çıkmaz'ın "kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının" ihlal edildiği söyleminin "dayanaktan yoksun" olduğu belirtildi.

Anayasa Mahkemesi'nin oybirliğiyle aldığı karar şu şekilde: 
"Sağlık yardımı sağlanmamasından dolayı yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, yaşam hakkının öldürmeme yükümlülüğü bakımından ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, yaşam hakkının usul boyutu bakımından ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, başvurucular Mehmet Tunç, Asya Yüksel, Serdar Özbek, Yasemin Çıkmaz, Ahmet Tunç, Esmer Tunç, Zeynep Tunç, Barış Tunç, Çiğdem Tunç, Evin Tunç, Serhat Tunç, Abdulkerim Özbek, Buşra Özbek ile Abdullah Çıkmaz'ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, başvurucular Ahmet Tunç, Esmer Tunç, Zeynep Tunç, Barış Tunç, Çiğdem Tunç, Evin Tunç ve Serhat Tunç, Abdulkerim Özbek, Buşra Özbek ile Abdullah Çıkmaz'ın bireysel başvuru haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna, başvurucular Ahmet Tunç, Esmer Tunç, Zeynep Tunç, Barış Tunç, Çiğdem Tunç, Evin Tunç, Serhat Tunç, Abdulkerim Özbek, Buşra Özbek ile Abdullah Çıkmaz'ın kötü muamele yasağı, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilmediğine, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine 5/7/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."