1 Mayıs: İradesizleşmek ya da iradeleşmek

"Taksim iradesi" faşist yasakları tanımama, polis barikatlarına yürüme, adalet ve özgürlük taleplerini faşist şeflik rejimine dayatma pratiklerinin devasa kitlelerin hareketinde cisimleştiği bir "an"da değilse ne zaman karşılık bulacaktır? "Taksim iradesi"ni halk ayaklanması ikliminde bile maddileştirmekten kaçınmak bu iradeyi ahirete ertelemekten başka nedir ki?
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin, işçileri ve emekçileri 1 Mayıs'ta Kadıköy'de buluşmaya çağıran açıklaması tepkilere ve tartışmalara neden oldu. Öyle ki, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğu bu ortak açıklamadan dört gün sonra bir açıklama daha yapmak zorunda kaldı.
Biz geçen haftaki başyazımızda "1 Mayıs, ne burjuva solu CHP'nin, ne de onun paralelindeki sendikal bürokrasinin insafına ve inisiyatifine bırakılabilir" demiştik. Çünkü CHP yönetiminin de sendika konfederasyonu ve meslek odaları birliği yönetimlerinin de 1 Mayıs'ta işçi sınıfı ve ezilenlerin Taksim'i kazanma isteğine mesafeli durdukları, en iyi haldeyse bu isteğin öncülüğünü yapma vasfına sahip olmadıkları ortadaydı. Bu, sadece geçen yılın 1 Mayıs Saraçhane deneyiminin değil, bu yılın Mart ayaklanması tablosunun da verisiydi.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB 18 Nisan'da yaptıkları ortak açıklamada, "Bu yıl Taksim irademizden geri adım atmadan İstanbul'da Kadıköy Meydanında yan yana geleceğiz" dedi. Söylem gülünç, tutumsa trajik!
Adalet ve özgürlük ayaklanmasının 19 Mart'ı takip eden ilk günlerinde Saraçhane'den Taksim'e ilerlemek isteyenler, Beyazıt'tan polis barikatlarını yıkarak Saraçhane'ye yürüyenler, Ankara Kızılay'da ve İzmir Konak'ta polis barikatlarına yüklenenler, Türkiye'nin dört bir yanında irili ufaklı kent merkezlerinde faşist yasaklama kararlarını direnişleriyle yırtıp atanlar ve Taksim'i kazanma arzularını son derece kitlesel sloganlarda dile getirenler, bu yıl 1 Mayıs'ta Taksim iradesini mayaladı. Taksim iradesi, en somut biçimiyle, Mart ayaklanmasına katılan milyonların eyleminde filizlendi. Taksim'i kazanma isteğinin ve Taksim için dövüşme cesaretinin yalnızca devrimci hareket saflarında örgütlü yüzlerce ya da binlerce militana ait olmadığı, şimdi bunun çok daha ötesinde yüz binlerce işçiye, emekçiye ve ezilene ait olduğu açıkça görüldü.
Türkiye'de bir halk ayaklanmasının toplumsal-siyasal iklimi böylesine değiştirmiş, Taksim'i kazanma isteğinin ve Taksim için dövüşme cesaretinin böylesine kitleselleşmiş olduğu tarihsel bir "an"da, İstanbul'da 1 Mayıs rotasını Taksim'den Kadıköy'e çevirmek, buna ne gerekçe bulunursa bulunsun, Taksim iradesinden basbayağı geri adım atmaktır. Emekçilerin ve ezilenlerin Taksim isteğine düpedüz sırtını dönmektir.
18 Nisan açıklamasında sözü edilen "Taksim iradesi" faşist yasakları tanımama, polis barikatlarına yürüme, adalet ve özgürlük taleplerini faşist şeflik rejimine dayatma pratiklerinin devasa kitlelerin hareketinde cisimleştiği bir "an"da değilse ne zaman karşılık bulacaktır? "Taksim iradesi"ni halk ayaklanması ikliminde bile maddileştirmekten kaçınmak bu iradeyi ahirete ertelemekten başka nedir ki?
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu'na göre, 1 Mayıs'ta Kadıköy'e çağrı yapmak "kitlesel katılımı daha mümkün kılacak bir meydanın tercih edilmesi" demektir. Kadıköy tercihi, "19 Mart sonrası büyüyen adalet ve demokrasi mücadelesine işçi sınıfının, emekçilerin ve emeklilerin en kitlesel ve en yaygın biçimde katılmasının" sağlanmasına yöneliktir. Peki, gerçekten de böyle midir?
Öncesindeki sayısız mücadeleler bir yana, tek başına Mart ayaklanması deneyimi dahi, yalnızca "yasal" olan, yalnızca "izinli" olan, yalnızca "çatışmasız" olan eylemin kitlesel geçebileceği iddiasını fazlasıyla çürüttü. Adalet ve özgürlük ayaklanmasının toplumsal dinamikleri "yasadışı", "izinsiz" ve "çatışmalı" biçimlerde, hem de son derece kitlesel halde politik mücadele sahnesinde boy gösterdiler. Bu koşullarda, kitlesellik adına "yasal", "izinli" ve "çatışmasız" olan eyleme yönelmek, ayaklanmaya katılan veya sempati besleyen geniş toplumsal dinamiklerin değil, sendikal bürokrasinin, reformist uzlaşmacılığın tercihidir. Kitlelerin Taksim isteğini yaygın eylemsellikle dile getirdiği yerde 1 Mayıs için İstanbul'da Taksim hedefli bir meydanda toplanmaya biçimsel bir çağrı bile yapamamanın "kitle kuyrukçuluğu" olarak tanımlanması da zordur. Zira "kitle kuyrukçuluğu" kitlelerin belirgin siyasi eğilimlerine en azından ayak uydurma tutumunu içerir.
Sendikal bürokrasinin siyasi laf cambazlığı gerçekliği perdelemeye yetmez: 1 Mayıs'ın rotasını Taksim'den Kadıköy'e çevirmenin gerçek nedeni faşist devlet sopasının menziline girmekten kaçınmaktır. Gözaltı ve tutuklama dalgası, kayyum ve kapatma furyası, politik mücadele sahnesinde boy gösteren kitleleri değil ama sendikal bürokrasiyi ve reformist uzlaşmacılığı iyice iradesizleştirmekte, terbiye etmektedir.
Faşist devlet terörünün güncel tehdidine boyun eğen DİSK, geçen yıl 1 Mayıs'ta Saraçhane'yi terk ederken yuhalanmış olmaktan ders çıkarmadı. Mart ayaklanması sırasında basına merkezi demeç vermenin ve işyerlerinde bildiri okumanın, yani bir nevi yasak savmanın ötesine geçmedi. Burjuva solu CHP halk ayaklanması "kaos"unu miting "düzen"ine sokma çabası güderken, Sol Parti, EMEP, TİP ve TKP varyantlarıyla küçük burjuva reformist uzlaşmacılık halk ayaklanması içinde polisle karşı karşıya gelişi önleyici "sağduyu" sergilerken, DİSK de 1 Mayıs tutumuyla bu "düzen" ve "sağduyu" çizgisine ortaklık etti.
Siyaseten bu kararsızlık ve iradesizlik limanına demir atma tutumuna dönük haklı tepkiler, işçilerin ve ezilenlerin özlem ve taleplerine öncülük yapma sorumluluğundan köklenen eleştiriler "DİSK'lilere yapılan saygısızlık" türü demagojik sözlerle değersizleştirilemez.
İşçilerin ve ezilenlerin adalete ve özgürlüğe susamışlığı halk ayaklanmasına dönüşmüşken, sendikasızlık, sigortasızlık, güvencesizlik ve yoksulluk anaforuna itilen, iş cinayeti faillerinin arkalanması, grev yasakları, sendikacıların tutuklanmaları ve KHK ihraçlarıyla boğazı sıkılan işçi sınıfı adalet ve özgürlük için faşist şeflik rejimine karşı şimdi daha kararlı bir mücadele isterken, 1 Mayıs'ı Kadıköy'e taşıma kararının bu toplumsal-siyasal iklime uygun düşmeyen bir geriye çekme girişimi olduğunu ve faşist devlet sopasından kaynaklandığını anlatmak daha fazla tartışma gerektirmez.
Sendikal bürokrasinin "Taksim iradesi" içi boş bir sözden ibarettir. Tıpkı, sendikal bürokrasinin "genel grev genel direniş" söyleminin içi boş bir söz kalıbından ibaret olması gibi.
İşçi sınıfı ve ezilenlerin 1 Mayıs Taksim iradesinin gerçek taşıyıcıları komünistlerdir, devrimcilerdir ve onlarla birlikte mücadeleci sendikalarla mücadeleci antifaşist örgütlerdir. Bu mücadele iradesininse birleşik bir antifaşist merkezde tecelli etmesi şarttır.
*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 25 Nisan tarihli 216. sayısında yayımlanan başyazısı.