4 Aralık 2024 Çarşamba

Bir tecrit anahtarı olarak direniş!

Tecrit sadece Kürt halkının bir sorunu değildir. Leyla Güven'in ve tutsakların talebi yalnızca Kürt özgürlük hareketinin bir gündemiymiş gibi ele alınmamalıdır. Batıdaki sol, sosyalist güçler, aydınlar sanki böyle bir gündem yokmuş gibi davranmamalıdır. Tecrit karşıtı mücadeleye destek vermek, AKP-MHP faşist blokunun halklar arasında geliştirmeye çalıştığı şoven ayrılıklara karşı kardeşlik barikatını yükseltmek anlamına gelecektir.
DTK Eşbaşkanı ve HDP Colemerg Milletvekili Leyla Güven'in 8 Kasım 2018 tarihinde Kürt halk önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı ve tüm hapishanelere, Rojava'ya ve Avrupa'ya yayılan açlık grevleri ilk sonucunu verdi. 12 Ocak günü Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan ile görüştüğü açıklandı.
 
"Müzakere Süreci"nin sonlandırılmasından bu yana katı bir tecridin uygulandığı İmralı'da, kamuoyu baskısı sonucunda 11 Eylül 2016'da yine kardeşi Mehmet Öcalan ile kısa bir görüşme dışında Abdullah Öcalan'dan haber alınamıyordu. 7 yıldır avukatlarıyla da görüştürülmeyen, her türlü hukuki hakkı gasp edilen, adeta onun için inşa edilen İmralı Hukuku ile esir tutulan Kürt halk önderi Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkı cezalandırılmak isteniyor. Müzakere sürecinde AKP'nin dayatmalarına boyun eğilmediği, Kürt sorunun çözümünde bireysel haklar ile yetinilmediği ve kolektif haklarda ısrar edildiği için TECRİT bir devlet politikası olarak sürdürü lüyor. Rojava'ya İŞGAL, Bakûr'a KAYYUM, Başûr ve Rojhilatı ekonomik ve siyasi olarak KUŞATMA siyasetinin simgeleştiği nokta İmralı'daki TECRİT oluyor. Sömürgeci saray rejimi politikasının ana eksenini Kürt düşmanlığı üzerinde yaşatma çizgisinde devam ediyor.
 
İşte tam da böylesi bir siyasi denklem içinde Leyla Güven'in başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi direnişi, İmralı'daki tecridi hedef alarak önemli bir misyon yüklenmiş oldu. İlk zamanlar yeteri ilgiyi görmese de, dayanışma ve sahiplenme eylemlerindeki sınırlılık aşılmasa da hedefe kilitlenme ve güçlü irade kendine bir yol açtı. Gelinen aşamada İmralı tecridinde bir gedik açıldı. 853 gün sonra Öcalan ile görüşülmesi ve sağlığının iyi olduğu haberinin alınması halkımıza ve Kürt halkının dostlarına moral olmuştur. Fakat bu görüşme ile tecridin kalktığı anlamına gelmediği gibi, açlık grevi direnişinin talebinin içini boşaltmak ve sönümlendirmek için bir hamle olduğu da görülmektedir. Nitekim KCK yaptığı açıklamada, "12 Ocak tarihli görüşme, esasında 'Tecridi kıralım ve faşizmi yıkalım' hamlemizi sabote etmek için AKP-MHP iktidarı tarafından geliştirilen bir özel psikolojik savaş girişimi olmaktadır" diyerek iktidarın planını deşifre etmekte gecikmemiştir. Keza, PKK ve PJAK'lı tutsaklar adına açıklama yapan Deniz Kaya; "Önderliğimizin özgür yaşar ve çalışır koşullarını sağlayana kadar başlattığımız açlık grevi direnişimizin devam edeceğini belirtmek istiyoruz" diyerek tutsakların mücadele kararlılığını ifade etmiştir. Leyla Güven'de açlık grevinin 68. günü olan bugün yaptığı açıklamada; "Kimse bizden bu görüşme ile eylemi, grevi sonlandırmamızı beklemesin. Taleplerimiz yasa dışı değil meşrudur" diyerek kararlılık ve mücadele çağrısı yapmıştır!
 
Tutsak vekillerin, eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın, ESP Genel Başkanı Çiçek Otlu'nun destek açlık grevleri, devrimci tutsakların art arda dayanışma açlık grevlerine başlamaları, Kürdistan'da son bir hafta da yapılan kitlesel halk toplantıları, Amed'de toplantı sonrasında tüm engelleme çabalarına rağmen Leyla Güven'in tutsak edildiği E Tipi Hapishanesi'ne yürünmesi, İstanbul'da sosyalistlerin tecrit karşıtı sokak ajitasyonlarına hız vermesi, yine dün Êlih'de uzun zaman sonra yürüyüş düzenlenmesi ve İstanbul'un bir çok ilçesinde HDP binalarına Leyla Güven pankartlarının asılması tecride karşı halk tepkisinin geliştiğinin yansımaları oldu.
 
Açık ki AKP faşizmi hapishanelerde ve sokakta gelişen bu direnişin daha da büyüyeceğini görmektedir. Süreklileşen OHAL uygulamaları ile hak gaspları ve cezalar ile adeta hareket edilemez hale getirmek istedikleri hapishanelerde tutsakların Leyla Güven şahsında güncel politikaya müdahale etmeleri, kesintisiz polis şiddeti ve devlet terörü ile sokakların kuşatılmasına karşın kitle girişkenliğinin öne çıkmaya başlaması Saray iktidarı için dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyen Erdoğan'ı tedirgin etmektedir. Yerel seçimlere giderken bir yandan Kürdistani Yerel Seçim İttifakı"nın ilan edilmesi diğer yandan tecride karşı biriken öfkenin Leyla Güven etrafında kenetlenerek açığa çıkması AKP-MHP ittifakının yerel seçim hazırlıklarını tehlikeye düşürmektedir. O yüzden de şimdi bir kasaba politikacısı edasıyla halkımızın tecride karşı talebini hafta sonu alelacele yapılan kısa bir görüşme ile geçiştirmeye çalışmaktadır. Bir yandan tecridin kalktığı havası yaratarak her seçim döneminde olduğu gibi sanki bir "yumuşama" olacağı ve yeni bir "çözüm süreci" beklentisini yaymak istemektedir. Var olan direnişi ve gelişen hareketi yol yakınken boğmaya çalışmaktadır.
 
Sömürgeci faşist rejimin dört bir yandan kuşattığı Kürt özgürlük hareketi oyalama taktikleri ile yetinmeyecek kadar feraset sahibidir. Nitekim yapılan tüm açıklamalar ve hareketin yönü bunu göstermektedir. Sosyalist yurtseverler de ilk günden itibaren Kürdistan'da, Türkiye'de ve Avrupa'da "Leyla Güven Haklıdır Tecrit Kaldırılmalıdır" şiarı etrafında birleşik mücadele ruhu ile hareket etmektedir. Tecridin kaldırılması, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın hukuki ve siyasi haklarını kullanmasının güvenceye alınması dönemin en önemli kazanımlarından birisi olacaktır.
 
Tecrit sadece Kürt halkının bir sorunu değildir. Leyla Güven'in ve tutsakların talebi yalnızca Kürt özgürlük hareketinin bir gündemiymiş gibi ele alınmamalıdır. Batıdaki sol, sosyalist güçler, aydınlar sanki böyle bir gündem yokmuş gibi davranmamalıdır. Tecrit karşıtı mücadeleye destek vermek, AKP-MHP faşist blokunun halklar arasında geliştirmeye çalıştığı şoven ayrılıklara karşı kardeşlik barikatını yükseltmek anlamına gelecektir. Seçilmiş bir vekil olarak tutsak edilen Leyla Güven'in ismini de talebini de her platformda dile getirmek cesareti bulaştırmak ve direniş yoldaşlığını büyütmek anlamına gelecektir. Herkesin yapacağı bir şey mutlaka vardır! Tecridin bir insanlık suçu ve diktatöre karşı direnmenin ortak sorumluluğumuz olduğu  gerçeğinden hareket etmek hepimize kazandıracaktır.
 
Kendi gücüne ve haklılığına güvenen, dostlarıyla birlikte omuz omuza mücadele ederek dövüşenlerin açamayacağı kilit yoktur. Direne direne kazanma çizgisi mutlaka kazanmanın yoludur. Leyla Güven'in sözünü kendi sözü, eylemini kendi eylemi, direnişini kendi direnişi yapanlar kazanacaktır; "Direnerek kazandık, şimdi de direniyoruz ve kazanacağız."