2 Ekim 2024 Çarşamba

Bursa'da panel: Ekoloji ve emek mücadelesini birleştirmeliyiz

Ekolojistler Bursa'da ekoloji ve emek mücadelesinin yan yana yürütülmesinin gerekliliklerini tartıştı, çözüm önerileri üretti. Panelde ekoloji mücadelesinin sınıf mücadelesinden ayrıştırılamayacağının altı çizildi. Panel sonunda kurulan işçi kürsüsünde direnişçiler söz aldı. Direnenler, "Yaşamımızı, toprağımızı, suyumuzu korumak için mücadeleye devam edeceğiz" dedi. Öte yandan forumda direnişte enerji işçileri selamlandı başta CarrefourSa olmak üzere Sabancı'ya ait şirketlere boykot çağrısı yapıldı.

Bursa'da düzenlenen "Doğa Sanayi İnsan Etkileşimleri: Emeğin Ekolojisi" başlıklı panelde kentin ekoloji sorunları ve çözüm önerileri tartışıldı. Bursa Su Kolektifi, Polen Ekoloji Kolektifi ve Savaş Köyü Doğa, Kültür Turizm ve Dayanışma Derneği (SAV-DER) Bursa Şubesi'nin düzenlediği panel, Ördekli Kültür Merkezi'nde gerçekleşti.

"Yeşil Bursa'nın suları siyah akıyor", "Sermaye düzeni değil IBAN'dan vazgeç", "Su biterse herkes susar", "Afet değil cinayet", "Suyun akma hakkından insanca yaşam hakkına", "İşçinin bedeninden doğanın bedenine", "Doğal alanlarda tercih olmaz", "Kadının özne olduğu ekolojik ve toplumsal dönüşümler dünyayı ve sistemi değiştirecek. Birlikte güçlüyüz dayanışma ve ekofeminizm yaşatır" pankartlarının yer aldığı etkinlik Grup İMECE'nin müzik dinletisiyle başladı.

Etkinliğe Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü ile Bursa ve çevre illerden demokratik kitle örgütü temsilcileri de katıldı.

Moderatörlüğünü Nermin Usta'nın üstlendiği panelin açılış konuşmasını Esen Ocak ve Yurdagül Çelik yaptı.

OCAK: SU VE EKONOSİSTEMİ SAVUNMA MÜCADELESİ YÜRÜTÜYORUZ
Bursa Su Kolektifi'nin mücadelesi hakkında bilgi veren Esen Ocak, kendilerinden sonraki her canlının yaşam hakkı olduğunu ve bu hakkı gasp etmemek gerektiğini düşünen bireyler olduklarını belirtti. Kendilerine kolektif dediklerini çünkü herkesin fikir ürettiği, özgür hissettiği, hiyerarşi olmadan fikirlerini paylaştıklarını dile getiren Ocak, "Su kaynaklarının metalaşmasına, yanlış politikalarla kirletilmesine karşı seslerini duyurmak, su ve ekosistemini savunmak için mücadele ediyoruz" dedi.

Emek sömürüsünün işçi yaşamında ve doğanın alt üst edilmesinde büyük bir yer edindiğini kaydeden Ocak, emek sömürüsüne karşı dayanışma ve örgütlülük gerektiğinin altını çizdi. Ocak, "Biz bunları yaparken ekoloji ve emek mücadelesi uğrunda yaşamını yitiren dostlarımız oldu" diyerek, yaşamını yitirenleri andı. Ocak, İkizdere'den İkizköy'e, Cerattepe'den Kazdağları'na, Kuzey Ormanlarından Zilan'a, Akkuyu'dan Şebinkarahisar'a Hasankeyf'e kadar mücadele yürütenleri selamladı.

ÇELİK: ŞİRKETLER İÇİN DİKENSİZ GÜL BAHÇESİ YARATILDI
Polen Ekoloji Kolektifi adına konuşan Yurdagül Çelik, Türkiye'de son 15-20 yılda yaşanan ekolojik yıkımlara dikkat çekti. Artvin'den Edirne'ye, Şırnak'tan Antalya'ya Samsun'a kadar pek çok kent ve köyde bir maden, enerji ya da turizm şirketinin büyük yıkımlar yarattığını söyleyen Çelik, Artvin'in yüzde 71'inin maden sahalarıyla donatıldığını söyledi. Çelik, Deli Çorçup ve kollarında 32 HES, Çoruh'un üzerinde 6 baraj olduğu bilgisini paylaştı, yıllardır yaşanan göçlerden dolayı toprakları insansızlaşan Çoruh'un kenarındaki en bereketli toprakların sular altında kaldığını dile getirdi.

Bu ekolojik yıkımın sadece Artvin'de değil Ordu Fatsa'da, Erzincan İliç'te, Kütahya'da, İzmir'de, Çanakkale'de, Muğla'da, Aydın'da yaşandığının altını çizen Çelik, şirketlerin halkın tepkilerini, bilim insanlarının uyarılarını ve yasaları umursamadıklarını vurguladı. Çelik, "Türkiye'de özellikle son on beş yılda toprağı, ormanı, sulak alanları, meraları kısaca doğayı korumakla ilgili bütün yasalar, sistem tamamen değiştirildi. Her şey şirketlerin kullanımına, talanına açıldı. Şirketler için dikensiz gül bahçesi yapıldı" dedi.

'İŞÇİLER, KÖYLÜLER FAKİRLEŞTİ'
Şirketlerin doğayı talan ederken; "büyümemiz lazım, kalkınmamız lazım, enerjiye ihtiyacımız var" yalanlarının söylendiğini kaydeden Çelik, "Vardığımız yer açık. Avrupa'nın bile kıskandığı havaalanımız, köprülerimiz, duble yollarımız, alışveriş merkezlerimiz var. Artık tüm dünyanın '5'li çete' dediği şirketlerimiz var ama her gün elektriğe, gıdaya zam haberi ile başlayıp zam haberi ile bitiriyor. Her gün bir gıda ürününün stoku bitmek üzere olduğu haberi çıkıyor ve evine ekmek götüremediği için kendini yakan, intihar eden yurttaşlarımız var. Yani birileri kalkındı büyüdü, zenginleşti ama işçiler köylüler fakirleşti. Daha da fazla borç altına girdi" ifadelerini kullandı.

'DOĞAYI YIKIMA UĞRATANLAR, İŞÇİLERİ ÖLDÜRÜYOR'
"Ormana zararlı olan insana daha da zararlıdır" halk sözüne işaret eden Çelik, ormanları talan eden şirketlerin aynı zamanda işçilerin emeğini sömürdüğünün ve iş cinayetlerinde katlettiğinin altını çizdi. Soma Ermenek'te, Zonguldak'ta bu gerçeğin yıllardır yaşandığını vurgulayan Çelik, Türkiye'de her ay en az 200-250 işçinin iş cinayetlerinde katledildiğini hatırlattı. Şirketlerin işçileri katletmesinin başka bir yöntemi daha olduğunu belirten Çelik, meslek hastalıkları adı verilen bu ölüm biçimini işçinin ekolojik yıkımı olarak tanımladıklarını dile getirdi. Çelik şöyle açıkladı: "Bizzat üretim esnasında kullanılan ham maddelerden yayılan kimyasallardan dolayı işçinin bedeninin yıkıma uğraması; kanser, silikozis, akciğer hastalıkları gibi birçok hastalığa yakalanması ve görece uzun sürede işçinin ölmesi ayrıca stres gibi normal sayılan psikolojik hastalıklar da işçinin ekolojik yıkımıdır.

"Yani kömür ya da demir madeni işleten şirket sadece doğayı yıkıma uğratmıyor, ormanları katletmiyor, suları kirletmiyor. Aynı anda orada çalıştırdığı işçinin bedenini de yıkıma uğratıyor. Onu zehirliyor. Kanser ediyor ve ölüme terk ediyor. Metal, otomotiv, ilaç deterjan çimento gıda şirketleri atıkları ile sadece havayı, suyu kirletmiyor bizzat o iş yerlerinde çalışan bandın başında çalışanları da zehirliyor. Kanser ediyor. Çalışırken maruz kaldığımız kimyasallar ağır çalışma koşulları ve stres bizi hasta yapıyor. Ama bunlar işten kaynaklı hastalık sayılmıyor. Yeterince beslenmemiz için koşulları sağlamıyorlar. Hem yeterince beslenemiyoruz hem de yediklerimiz sağlıklı değil. Artık sağlıklı, temiz bir doğada yaşayamadığımız gibi sağlıklı bir bedene de sahip değiliz."

'EKOLOJİ VE EMEK MÜCADELESİ ORTAKLAŞTIRILMALI'
Ekolojik yıkıma karşı mücadele yürütürken aynı zamanda bunlara karşı da mücadele etmek gerektiğinin altını çizen Çelik, fabrikada, hastanede, madende ya da şirketin çiftliğinde çalışırken hem doğaya zarar veren hem işçinin bedenine, sağlığına zarar veren uygulamalara, yöntemlere karşı mücadele etmek zorunda olduklarını belirtti. "Meslek hastalıkları denilen ama bizim emekçilerin ekolojik yıkımı dediğimiz bu konunun ekoloji mücadelesi ile emek mücadelesinin bir ve ortak bir mücadele olduğunu gösterdiğini düşünüyoruz" diyen Çelik, ekoloji mücadelesinin sadece ormana zarar veren uygulamalar, emek mücadelesinin de sadece işçiye iş bulma ve ücretini artırma mücadelesi olmadığının altını çizdi.

Covid-19 pandemisinde iktidarın herkese "evde kal" çağrısı yaparken işçileri, emekçileri hiçbir tedbir almadan çalışmaya zorladığını hatırlatan Çelik, böyle bir toplantıyı ilk kez yaptıklarını ve Bursa'nın da bu konuda özel bir yerde olduğunu belirtti.

ODMAN: EKOLOJİ MÜCADELESİNİ EMEKTEN AYIRMADAN
Açılış konuşmalarının ardından akademisyen ve İSİG Meclisi gönüllüsü Aslı Odman'ın "İşçinin Bedeninden Doğanın Bedenine" bölümünde söz aldı. Odman, ekoloji mücadelesinin sınıfsal perspektif ve emekten ayrıştırılamayacağını söyledi. Bursa'da 2013-2021 yılları arasında işçilerin bedeninin yaşanan yıkımın vardığı boyutlara değinen Odman, Nesimi'nin "Bedenimde Sızı" türküsünü paylaştı. Odman, türküyü iş cinayetinde kardeşi katledilen bir kadının önerisi üzerine yeniden dinlediklerini ve "Bedenimde değil ruhumda sızı" sözünün bir işçinin bedenen zarar görmese bile ruhunda yaşadığı travmayı ve zararı hatırlattığını kaydetti.

'İZ BIRAKMADAN, YAVAŞ SUÇ İŞLİYORLAR'
Asbestin işçi bedeni üzerindeki etkilerine değinen Odman, Fransa'da bilim insanlarının halk hareketiyle birlikte 25 yıllık mücadelesi sonucu asbestin yasaklandığını hatırlattı. "Emekle ekolojinin ilişkisini kurmak seçim veya tercih değil" diyen Odman, ani iş cinayetleri ve zamana yayılmış iş cinayetlerinin yanı sıra işçileri bezdirme, tazminat almadan istifaya zorlama gibi psikososyal durumlar yaşandığını söyledi. Odman, bu nedenle ceza alan şirket müdürleri ve patronlar olduğu bilgisini paylaştı.

İnşaat ve tarım sektöründe iş cinayetlerinin sık yaşandığına dikkat çeken Odman, "Çocuk, emekli, mülteci işçilik, görünmeyen emek ev işçiliği. Devlet bunları işçilik kategorisine almıyor ama biz alıyoruz" dedi.

'RAKAMLARI EN AZ BEŞLE ÇARPMAK GEREK'
Resmi verilere göre 2021 yılında 2170 işçinin meslek hastalıkları sonucu iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini hatırlatan Odman, gerçek rakamın ise beş katı olduğunu söyledi. Türkiye'de bir savaş olsa günde 30 kişinin ölmeyeceğini ancak bugün ani kazalar ve meslek hastalığından günde 20-30 işçinin öldüğünü kaydeden Odman, ekolojinin sınıfsal olmasını bu şekilde tarifledi.

TOZEREN: SOSYAL ADALET OLMAZSA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK OLMAZ
Halk sağlığı uzmanı Dr. Ayşegül Tozeren, "Çalışma Alanından Yaşam Alanına Sağlık" başlığında yaptığı sunumda, 556 sağlık emekçisinin katledildiği Covid-19'u meslek hastalığı olarak tanımlayarak, yaşamını yitirenleri andı.

Ekonomik, sosyal ve çevresel üç ayaktan oluşan sürdürülebilirliği anlatan Tozeren, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlarıyla yatırım çekmeye çalıştığını fakat emekçilerin hakları ödenmediğinde bunun yaşama geçirilemediğine dikkat çekti. Sendikalı işçilerin işten atılması, işçilere 1 TL zam dayatılması ve bu nedenle greve çıkılması şeklindeki işçi mücadelelerinin kapitalistlerin sürdürülebilirliğini engellediğini belirterek "Dünyanın sürdürülebilir olması için sosyal adalet, sosyal eşitlik kısmına dikkat etmek zorundalar" dedi.

'EKİM AYINDA YENİ BİR VARYANTIN ÇIKMAYACAĞINI SÖYLEYEMEYİZ'
Sağlık hizmetine mülteciler, yoksullar ve tutsakların erişiminin zor olduğuna değinen Tozeren, Covid-19 salgınında yaşananları hatırlattı. Covid-19'un ana nedeninin ekolojik tahribat olduğuna ve aşıya erişimdeki adaletsizliğe dikkat çeken Tozeren, "Dünya nüfusuna bakalım 8 milyar, ne kadar aşı insanla buluşturulmuş 10 milyar. İnsan nüfusundan fazla. Yoksul ülkelerde özellikle Güney Afrika'da tam korumalı aşıyı (iki aşı) toplumun yüzde 4'ü tamamlamış" sözleriyle aşı adaletsizliğine işaret etti. İlaç patentinin bu adaletsizlikte oynadığı role değindi.

'ENDÜSTRİYEL HAYVANCILIK ENFEKSİYON YAYILIMINA NEDEN OLUYOR'
250 bin kişinin 2030-2050 yılında iklim krizi nedeniyle ölmesinin beklendiğine dikkat çeken Tozeren, 20. yüzyılda yaşanan 335 farklı enfeksiyon hastalığının hayvan kökenli olduğunu söyledi. Endüstriyel hayvancılık nedeniyle çok sayıda hayvanın küçük alanlarda yaşamaya mahkum edildiğini ve bunun hastalıklara neden olduğunu aktaran Tozeren, hayvanlar üzerinde kullanılan antibiyotiklerin etkilerine de değindi. Tozeren şunları söyledi: "Bulaşıcı hastalıklar bitmiş değil ekolojik harabiyetle birlikte daha çok karşı karşıya geleceğiz. Bulaşıcı hastalıklar yoksul ülkelerin sorunu gibi görünüyordu ama Covid-19 bize bulaşıcı hastalıkların maalesef tüm dünyanın sorunu olduğunu gösterdi."

'EKOLOJİ BİR SINIF MÜCADELESİDİR'
Ekolojinin yeni bir sınıf mücadelesi olduğunu söyleyen Tozeren, "Ekonomi perspektifinden bakanlar ekoloji mücadelesini sürdürenlere 'her şeyi durduramayız' diyorlardı. Hindistan'dan gelen egzotik bir çiçeği evimizde tutmaya ihtiyacımız var mı? Gerekli olan ve gereksiz olanı ayıklamayı düşünmeliyiz. Sadece kapitalistlere değil sosyalistlere 'üretim dışı bir sosyalizm, üretime itiraz eden sosyalizm, ekolojiyi düşünün diyor' Bruno Latur."

'TÜKENMİŞLİK SENDROMU MESLEK HASTALIĞI SAYILMALI'
Tükenmişlik sendromunun meslek hastalığı olarak sayılması gerektiğini ifade eden Tozeren, sağlık emekçilerinde çok sık görüldüğünü kaydetti. Hayatına son veren, baskı ve mobbingden dolayı istifaya zorlanan sağlık emekçilerini hatırlatan Tozeren, pandemiyi duyuran doktorun Çin'de gördüğü baskı sonrası hayatını kaybettiğini söyledi.

BÜYÜK İSTİFA HAREKETİ
Emek sömürüsüne karşı Amerika'da gelişen "büyük istifa hareketi"ni hatırlatan Tozeren, "Bir ayda Amerika'da 4 buçuk milyon kişi istifa ediyor adı 'büyük istifa hareketi.' Kar hırsı, insanı küçümseyen durum, kapitalizme karşı insan da cevap verdi" dedi.

ERDEM: KULLANABİLİR SU ORANI YÜZDE 2,5
Panel Ziraat Mühendisi ve Bursa Su Kolektifi aktivisti Şafak Şenel Erdem, "Suyun Akma Hakkından İnsanca Yaşam Hakkına" sunumuyla devam etti. Suyun insan hakkı olduğu düşünülse de akma hakkının doğasından kaynaklı olduğunu söyleyen Erdem, dünyada bulunan su miktarının sadece yüzde 2 buçuğunun tatlı su olduğu bilgisini verdi.

İnsanların kullanabildiği su oranının azlığına işaret eden Erdem, iklim krizinin dünyanın bir bölgesinde aşırı yağışlarla sel, başka bir bölgesinde ise kuraklık sonuçlarını doğurduğunu söyledi. Erdem, Batı Afrika, Kamerun ve Nijer yakınında olan Çad gölünün 50 yılda tamamen kuruduğunu söyledi, Marmara Gölü'nün de yanlış tarım politikaları nedeniyle kuruduğu bilgisini paylaştı.

'2030 YILINDA NÜFUSUN YÜZDE 40'I SU KITLIĞI YAŞAYACAK'
Ezilen halklar, sömürge ülkelerin sera gazı salımının sıfır olduğunu ancak iklim krizinden en çok sömürge ülkelerin etkileneceğini kaydeden Erdem, "2030 yıllarında nüfusun yüzde 40'ının su kısıtı yaşayacağını söyleyebiliriz" dedi. Toplam gıdanın yüzde 40'ının sulu tarım arazilerinde üretildiğine ancak tarım arazilerinin sadece yüzde 20'sinin sulu olduğuna dikkat çeken Erdem, "İklim felaketiyle beraber en çok etkilenecek olan kuru tarım arazileri" diye konuştu.

'KÖYLÜ TOPLULUKLAR YOK EDİLİYOR'
Endüstriyel tarımın gıdaya zehirli ürün sunarken doğayı da yok ettiğinin altını çizen Erdem, "Köylü topluluklar yok ediliyor ucuz iş gücü olarak kente göçe zorlanıyor. İşçinin bedeninden doğanın bedenine dedik ama tarım işçileri var. Yenişehir Menteşe köyünde çadır kent var, burada yaşayan insanlar iş kolu cinayetlerinde tarım-orman en yoğun yerlerden biri. Hem güvensiz şartlarda hem de insan onuruna yakışmayacak yaşam sürüyorlar" diye belirtti.

Yaşam alanlarını savundukları için haklarında dava açılan ekolojistler hakkında da bilgi veren Erdem, bu yaşananların hepsinin şirketlerin daha çok kar etmesi için olduğunu söyledi. Yaşam alanlarının şirketlere feda edildiğini de belirtti.

DİRENEN İŞÇİLERİN KÜRSÜSÜ KURULDU
Panelin ardından etkinlik İşçilerin Sözü forumuyla devam etti. 

Kirazlıyayla'da direnen Kaniye Karasu, evlerine yüz metre kala maden fabrikası yapıldığını söyledi. Bu nedenle ekin ekemediklerini dile getiren Karasu, "Ben köyümü toprağımı savunduğum için tutuklandım. Kadın cinayeti yapan adamla aynı kefeye konuldum, denetimli serbestlikle bırakıldım" dedi. Sonuna kadar direneceklerinin altını çizen Karasu, "Toprağımızı Lübnanlı şirkete vermeyeceğiz" vurgusu yaptı.

KADIN İŞÇİLER: MÜCADELE EDERSEK KAZANIRIZ
Bağımsız Direnişçi İşçiler Sendikası'ndan Çiğdem Özbay ise mobbing, sağlıksız çalışma koşulları ve ücret yetersizliğine ilişkin konuştu. Kadın işçilerin emeklerinin yok sayıldığını, tehdit edildiklerini, haklarını savunmamaları için baskı uygulandığını anlatan Özbay, emekleri yok sayıldığı için mücadeleye etmek zorunda olduklarını, ancak bu şekilde kazanacaklarını vurguladı.

ENERJİ İŞÇİLERİ SELAMLANDI, BOYKOT ÇAĞRISI YAPILDI
Enerji-Sen üyesi olmalarının ardından işten atılan EnerjiSA'ya ait Başkent Elektrik işçilerininin selamlandığı forumda, başta CarrefourSA olmak üzere Sabancı'ya ait tüm şirketler için boykot çağrısı yapıldı.

EMEKLİ İŞÇİ: 30 YIL AİLEMLE HİÇ YILBAŞI GEÇİRMEDİM
Yenişehir'den gelen emekli bir enerji işçisi söz aldı. Enerji işinin zorlu olduğunu söyleyen işçi, yaşadığı meslek hastalıklarını aktardı, "Hiç ailemle yılbaşı yapmadım. Ailemle, çocuklarımla bayramın kendine has dokusunu yaşama fırsatım olmadı. Üzülmeye bile fırsatım olmadı ne olduğunu bilemeden 30 yıl geçti. Travma olduğunu şimdi anlıyorum" diye konuştu.

Şişecam işçilerinden Arif Can Polat da İSİG raporlarına yansıyan verilerin hepsini 15 yıllık iş hayatında yaşadığını dile getirdi, işçi sağlığı ve iş güvenliğine çevresel açıdan bakmanın önemine değindi.

Forum bölümünde söz alan diğer işçiler de yaşadıkları sorunları dile getirdi. Ekoloji mücadelesi ve emek mücadelesinin bir arada yürütülmesi gerektiğinin altını çizdi.

Etkinlik forumun ardından sona erdi.