30 Temmuz 2025 Çarşamba

Çepni: Doğa katliamına karşı mücadeleyi temel gündem yapmalıyız

Türkiye'de deprem, orman yangını gibi afetlere karşı hazırlıksız olunduğunu, bu afetler yaşandığında harekete geçildiğine dikkat çeken ESP Eş Genel Başkanı Murat Çepni, bu nedenle müdahalelerin yetersiz kaldığını vurguladı. ETHA'ya konuşan Çepni, devletin sorumluluklarını hatırlattı ancak Türkiye devrimci hareketinin bu konularla temel gündem maddesi olarak ilişkilenmediği takdirde sermaye, devlet yapısı karşısında sonuç alamayacağının altını çizdi. 

Maden ve enerji şirketlerine sınırsız alan açan süper izin yasası 19 Temmuz'da Meclis'te kabul edildi. 3 Temmuz'da ise iklimi gözetmek adı altında bir ticaret kanunu olan İklim Kanunu Meclis'ten geçti. Peşi sıra tarım arazileri, zeytinlikler sermayeye peşkeş çekilmeye başlandı. Tam da bugünlerde ülkenin dört bir yanında orman yangınları sürüyor. Afetin felakete dönüştüğü her süreçte olduğu gibi bir kez daha halk yangın söndürme çalışmalarına kendi imkanlarıyla destek vermeye çalışıyor. 

Orman işçilerine koruyucu ekipman dahi bu devlet tarafından çok görülürken Eskişehir'de, Bursa'da, İzmir'de doğa katliamını engellemeye çalışan işçi ve emekçiler katledildi. İş cinayetlerine tepkinin önüne geçmek için iktidar sözcüleri hemen "şehit" edebiyatına sarıldı.

Süper izin yasasına karşı eylemler sürüyor. Kürdistan'da, Ege'de Marmaris'te Akdeniz'de tarım alanlarının maden ve enerji şirketlerinin karı uğruna katledilmek istenmesine karşı halkın mücadelesi devam ediyor. En az 12 işçinin orman söndürme çalışmasında katledilmesine rağmen sorumluluğu üstlenen halk yangın söndürme çalışmalarında yerini alıyor. Bu koşullarda Türkiye emekçi solu ekoloji ve emek mücadelesinde ne kadar yer aldı, yeterli mi? Emek ve ekoloji mücadelesiyle Türkiye devrimci hareketi nasıl ilişkilenmeli, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Murat Çepni ile konuştuk. 

Çepni'nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: 

NE KADAR ÇOK ŞİRKET KULLANIMI DEVREYE GİRERSE O KADAR YANGINA DAYANAKSIZ DOĞA OLUŞUYOR

Aslında "süper izin yasası" olarak bilinen maden ve enerji şirketlerini gözeten yasayı konuşmaktı niyetim. Fakat ülkenin dört bir yanında süren, doğa ve işçi cinayeti olan orman yangınlarıyla başlamak istiyorum. Yıllarca ekoloji alanında yürüttüğünüz mücadeleyle biliniyorsunuz. Öncelikle orman yangınlarını tetikleyen etmenler neler?
Öncelikle küresel iklim krizinden bahsetmek lazım. Dünyamız hızla ısınıyor. Dünya devletleri bu konuda adım atmak yerine tam tersi durumu tehlikeli boyutlara vardırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyor. Küresel iklim krizi demek kuraklık, beklenmeyen doğa olayları demek. Yangınları da elbette bu kapsamda değerlendirmeliyiz. Sıcaklıklar hızla yükseliyor. Ormanların yanma kapasitesi hızla artıyor ama daha da ötesi ormanlık ve mera alanları şirketlerin kullanımına peşkeş çekiliyor. Ne kadar çok şirket kullanımı devreye girerse o kadar yangına dayanaksız doğa oluşuyor.

Akdeniz ikliminde hemen hemen her yıl özellikle temmuz, ağustos aylarında yüzlerce, binlerce yangın yaşanıyor, bu yangınlarda dünyamızın akciğeri yok ediliyor. Aynı zamanda canlı yaşamı ortadan kaldırılıyor. Orman yangınının sadece insan yaşamını değil tüm canlı yaşamı yok ettiğini görmemiz lazım.

İKTİDAR RANT GETİRMEYEN NE VARSA SATMAYI, ÖZELLEŞTİRMEYİ TERCİH EDİYOR

Türkiye'de her yıl sistematik hale gelen orman yangınları yaşanırken, zeytinlikler ve  tarım arazileri maden ve enerji şirketlerinin talanına açıldı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ormanlar Türkiye açısından önemli, çünkü Türkiye orman fakiri bir ülke. Türkiye'de her yıl standartlaşan yangınlar var. Bunlar her yıl artıyor. Örneğin son 10 yılda 257 bin hektardan fazla ormanlık alan yanıp kül oldu. Yangın meselesini tıpkı deprem meselesi gibi değerlendirebiliriz, yani hazırlık aşamasından itibaren. Yangın çıktıktan sonra ona nasıl müdahale edeceğimizi konuşmak eksik kalacaktır. Hem dünyada hem Türkiye'de yangın açısından ciddi problemler olduğunu görüyoruz. Kapitalist yayılmacılığın kar hırsıyla, doğanın, tarım arazisinin şirketlere peşkeş çekilmesi söz konusu olduğunda iktidar, rant getirmeyen ne varsa satmayı, özelleştirmeyi tercih ediyor.

KASTİ OLARAK ORMANLARIN YAKILMASI, ORMANLARIN TURİZM ŞİRKETLERİNE PEŞKEŞ ÇEKİLMESİ DEMEK
En son çıkan maden yasası/zeytin yasası dediğimiz yasada da zeytinliklerin yok edilmesi, tarım arazilerinin maden şirketlerine hızlıca devredilmesi konuşulurken, aynı yasada aynı zamanda ormanların korunmasını da konuşmuş oluyoruz aslında. Türkiye'de yangınların büyük bir kısmı insan hatasından çıkıyor. Bunun çeşitli biçimleri var ama en çok dikkat edilmesi gerekenlerden bir tanesi de iletim hatları. Şirketler daha kolay, daha masrafsız enerji iletim hatlarını inşa etsinler diye ormanlık alanlara kuruluyor ve dolayısıyla yüksek rüzgar ve ısı birleştiğinde iletim hatlarında çok sayıda yangın çıkıyor. Yine Türkiye'de ormanların yanmasından hemen sonrasında buralarda inşaatların patlak verdiğini görüyoruz. Yani insan hatası diye tabir edilen şey belli oranlarda kasti bir şey olarak ormanların yakılması, turizm şirketlerine peşkeş çekilmesi.

İKTİDAR YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI ALMIYOR ÇÜNKÜ PARA GETİREN BİR YATIRIM DEĞİL

"Süper izin yasası", İklim Kanunu gibi doğa katliamının önünü açacak yasalara karşı itirazlar oldu. Ancak yeterli olmadı. Sizin de dile getirdiğiniz gibi ormanlık ve tarım arazileri de şirketlere peşkeş çekiliyor. Birçok alana maden ruhsatı şimdiden verildi. Orman yangınları da ne yazık ki sürüyor. Peki ne yapmalı?
Çok sayıda demokratik kitle örgütü, meslek odası, sendika yangınların sebeplerine dair kapsamlı değerlendirmeler yaptı ve yapmaya çalışıyor. Özel olarak şuna vurmak yapmak istiyoruz; yangınlar önemli oranda önlenebilir. Belki tümden yangınların önlenebilmesi söz konusu olmayabilir ama yangınların bu kadar yıkıcı hale gelmesi önlenebilir. Bunun için de iktidarın kar odaklı bakmayan bir önleme stratejisine ihtiyaç var. İktidar yeterince yangın söndürme aracı almıyor, çünkü para getiren bir yatırım değil. Uçakları alacaksınız belki yılın on ayı bir depoda duracak, bakımının yapılması, personelin işe alınması lazım, dolayısıyla sermaye iktidarı yangın söndürme uçaklarını rantabıl görmüyor. Ve bu yüzden daha çok uçak kiralamayı tercih ediyor. Birincisi bu. 

UÇAKLAR COĞRAFYAYA GÖRE TERCİH EDİLMELİ
Fakat kiralanan uçaklar da Türkiye coğrafyasına uygun değil. Örneğin Akdeniz ve Ege engebeli bir coğrafya. Şimdi siz, kapasitesi yüksek diye daha düz zeminde çalışabilecek uçaklar alırsanız söz konusu Akdeniz ve Ege coğrafyasında kullanamazsınız. Nasıl uçaklar almanız lazım, daha küçük ve  daha çok uçak. Yine yangın söndürmede görevli personel dediğimiz personel almanız lazım. Bu personelin sayısının AKP'li yıllarda hızla düştüğünü ve hatta iki eğitim merkezinin de 2018 ile 2022 yıllarında kapatıldığını biliyoruz.

Yangın söndürmede görevli orman işçilerinin, emekçilerinin emeklerine saygı gösteriyoruz çok büyük emek harcıyorlar. Fakat görüldüğü üzere son derece güvenliksiz, hazırlıksız ve ekipmansız bir biçimde yangın söndürmeye girişiyorlar. Can kayıplarının da bundan kaynaklandığını söyleyebiliriz.

ORMAN YANGINI MEVSİMİNDE, MUHTEMEL BÖLGELERDE UÇAKLAR YANGIN ÇIKMADAN SOĞUTMA ÇALIŞMASI YAPMALI
Peki ne yapmak lazım? Birincisi ormanların yanmasının engellenmesine dönük bir yangın önleme politikasına ihtiyaç var. Yani her zaman olduğu gibi sonuca değil sebeplerine odaklanmak lazım. Bunun için iktidarın şirketlere hortumlattığı kaynakları yani halkın vergileri ile oluşturulan bütçenin orman korumaya aktarması lazım. Bunun için de önleyici adımlar atılmalıdır. Ormanların hangi ay, hatta hangi günler yanacağı bilimsel olarak açıklanıyor. Hangi bölgelerin yanmaya müsait olduğu da biliniyor. Dolayısıyla burada mesele ön hazırlık yapmak. Soğutma için uçaklar önceden havalanmalıdır. Muhtemel yangın riski olan bölgeler önceden uçaklar tarafından soğutulmalıdır. İlla yangının çıkması için uçakların havalanması gerekmez, yangın çıkmadan önce havalanmalı ve oralara soğutma işlemi gerçekleştirilmelidir. Yine söz konusu yangın zamanlarında ormanlara giriş ve çıkışları yasaklanmalıdır. Ve orman işçileri yüksek bir ekipman desteği, takviyesi ile söz konusu noktalara önceden gitmeli ve buralarda çalışmalar yapmalıdır. Yine yol kenarlarının temizlenmesi gerçekleştirilmeli.

BU KADAR EKİPMANA RAĞMEN NEDEN TÜRKİYE'DE ORMAN YANGINININ YARATTIĞI SONUÇLAR BU KADAR AĞIR
Bütün bunlar halkın desteği, yoğun emeğiyle değil ancak bir devlet politikasıyla başarılabilir. Türkiye'de maalesef pratiğini göremiyoruz, tıpkı depremlerde olduğu gibi. Deprem olduktan sonra ekipman, müdahale tartışması yapıyoruz. Depremin öldürmediğini, hazırlıksızlığın öldürdüğünü söylediğimiz gibi hazırlıksızlığın sonucunda orman yangınlarının söndürülmediğini, ormanların yok edildiğini belirtmemiz lazım. İktidar bu eleştirilere karşı şöyle söylüyor; Avrupa'da birçok ülkeden daha fazla yangın söndürme aracımız, helikopterimiz var. 27 uçağımız, 105 helikopterimiz, 14 İHA'mız var; 25 bin kişilik ekibimiz var, bunlara gönüllüler dahil diyor. Rakamlara baktığımızda evet birçok ülkeden fazla. Fakat buna rağmen neden Türkiye'deki orman yangınlarının yarattığı sonuçlar bu kadar ağır? Türkiye'nin yangın bölgesi olması açısından özgünlüğü aynı zamanda da hazırlık aşamasının olmamasıdır. Bu uçakların birçoğunun da kiralık olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla iktidar artık ormanların önceden yangına dayanaklı hale gelmesi konusunda her türlü maddi ve hazırlık çalışmalarını yapmak zorundadır. Bunlar yapılamadığında zaten orman fakiri olan Türkiye coğrafyası yok olmakla karşı karşıyadır.

TEMEL MÜCADELE KONUSU YAPMAZSAK DEVLET, SERMAYE YAPISINA KARŞI SONUÇ ALAMAYIZ
İktidar bu adımları atmak durumdadır fakat bizler de emek demokrasi güçleri olarak önemli görevlerle karşı karşıyayız. Deprem olduğunda, yangın çıktığında ya da yasalar Meclis'e geldiği anda değil öncesinden harekete geçilmelidir. Bir sonuç alıcı program geliştirmek zorundayız. Maden yasası çıktı. Yeterince etkili bir mücadele ortaya koyamadık. Köylüler günlerce Ankara'da eylem yaptı. Yine çeşitli kentlerde basın açıklaması gerçekleştirdik ama birleşik zeminde maden yasasının yaratacağı yıkımları engelleyecek etkili bir mücadele gerçekleştiremedik. Esasen protesto etmek üzerine kurulu bir mücadele yürüttük. Yine yangınlar içerisinde yangınlara müdahale etmek elbette önemli buna da hepimiz emek harcamalıyız ama yangınlar ve depremler gerçeğini dikkate alarak siyasetimizin merkezine de koymak zorundayız. Devletin bu konudaki temel görev ve sorumluluklarını dikkate alarak; bunu zayıflatmadan emek ve demokrasi güçleri, sosyalistler olarak bu konuyu temel bir mücadele konusu olarak ele almadığımızda devlet, sermaye dediğimiz yapıya karşı doğal olarak sonuç alma şansımız yoktur.