1 Ekim 2024 Salı

Çiçek: Atılım her meydanda dalgalandırılmalı

Devrimci basın geleneğinin önemli temsilcilerinden olan Atılım gazetesi 30. yılını kutluyor. Gazetenin ilk dönem genel yayın yönetmenlerinden İbrahim Çiçek, TKP'nin illegal yayın organı olan Atılım ismini alarak tarihe bir gönderme yaptıklarını söyledi. Atılım'ın bir gelecek iddiası olduğunu belirten Çiçek, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, ezilen tüm halklara kurtuluşun sosyalizmde olduğunun propagandasını yapan araç olduğunu kaydetti.

Devrimci, sosyalist basın geleneğinde önemli bir yer tutan Atılım gazetesi 30. yaşında.

İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, Kürt halkının, Alevi halkının, LGBTİ+'ların, ekoloji mücadelesi yürütenlerin ve ezilenlerin sesi olan Atılım gazetesinin 30 yıllık devrimci basın faaliyetini konuşmak üzere Atılım emekçileriyle sohbet edeceğiz.

"Şimdi Atılım zamanı" şiarıyla başlatılan kampanyayla 30. mücadele yılını kutlayan Atılım gazetesinin ilk genel yayın yönetmelerinden İbrahim Çiçek ile Atılım'ın tarihsel ve güncel misyonunu, 30 yıllık mücadele sürecinde oynadığı rolü ve bu rolü bugün oynayıp oynayamadığını konuştuk. Atılım'ın hangi iddiayla yola çıktığından, "dijital medyanın bu kadar yaygınlaştığı bir süreçte basılı gazeteye ihtiyaç var mı" sorusuna kadar pek çok sorunun yanıtını aramaya çalıştık bu sohbetimizde.

Atılım'da emek verenleri hatırladık, bugün tutsak düşenleri, ölümsüzleşenleri andık. 30 yıllık tarihi anlatmak kolay olmadı tabii ki. İki bölüm halinde yayınlayacağımız röportajın ilk bölümünde Atılım gazetesi eski Genel Yayın Yönetmenlerinden İbrahim Çiçek sorularımıza şu yanıtları verdi:

ATILIM TARİHE GÖNDERME VE BİR GELECEKTİR

Atılım'ın nasıl bir iddia ile yola çıktığından başlayalım. Biraz Atılım isminden biraz Atılım'ın hazırlık sürecine ilişkin tarihe düşülen notlardan ve biraz zamanın ruhunun üzerinde duralım istiyorum.
Atılım çizgisinde mücadelede yaşamını kaybeden arkadaşları saygıyla anıyorum. Üzerinde durmamız gereken ilk şey, Atılım bir sıfat ve Atılım bir isim. Sıfat olarak Atılım, devrimci hareketin özel olarak da komünist hareketin o gün içinde bulunduğu, yapmak istediği şeyi hatırlatıyor bize. Atılıma geçmek, parça parça, ayrı ayrı nehirlerden akan kolların birleşmesi ve büyük bir nehir yatağının oluşmasını ifade ediyor Atılım.

Ama Atılım biraz daha tarihe gönderme. Atılım'ın tarihte bir yeri var, TKP'nin illegal yayın organıydı. İçeriği ayrı yayın organı ama illegalite geleneğini önemsemesiyle ve devrimci değerleri yaşatmakla ilgili bir yaklaşımı da aslında ifade ediyordu. Ama bir gelecek. Çünkü Atılım bütünüyle bir gelecek iddiasıyla kuruldu. Her şeyden önce bir eşikte bulunuyorduk. O eşikte Atılım bir davanın sözcüsü ve bir kavganın öncüsü olarak ortaya çıktı. Bu Türkiye komünist hareketinin kendi durumunu değiştirmesi ve buradan dünyada komünist hareketin durumunu değiştirmesiydi. 90'lı yıllar dünyada tasfiyecilikle belirleniyordu ve SSCB'nin dağılması, modern revizyonizmin çöküşü ve karşı devrimci dalga ilerliyordu. Türkiye ve Kürdistan'dan buna da bir cevap olarak düşünülmüştü. Geleceği de ifade ediyordu.

Zamanın ruhu inanılmaz devrimciydi. Biz o zaman 30'lu yaşlardaydık, olgunlaşmıştık. İz bırakacak güçlü şeyler yapmak istiyorduk. Bu birleşme, devrimci hareketin eksiklerini aşma, devrimi örgütlemek, Kürdistan devriminin yardımına koşmak; gerçekten iddialar, enerji büyüktü. Zamanın ruhu gerçekten devrimciydi.

Kuruluş sürecine emeği geçen arkadaşları da hatırlatmak istiyorum. Özellikle Emin Orhan, Mukaddes Erdoğdu Çelik'in büyük çabalarını mutlaka anmam gerekiyor. Çünkü bu Atılım ismi çok değişik yerlerde, genişçe tartışıldı, çok geniş anlamlar yüklendi. Bir tarafta Emeğin Bayrağı'ndan, bir taraftan İşçinin Yolu'ndan gelen arkadaşlar vardı. Genel olarak devrimci deneyimi birleştirmek bir de özel olarak basın alanından deneyimi birleştirmek, kuvvetleri birleştirmek, bir çizgiyi yeni baştan inşa etmek söz konusuydu. Bu yoldaşların büyük emeği geçti.

ATILIM KOLEKTİF BİR PROPAGANDACI, AJİTATÖR VE ÖRGÜTÇÜDÜR

Lenin'i ölümünün 100. yılında anıyoruz, Lenin düşünceleri yaşıyor diyoruz. Lenin Ne Yapmalı eserinde sosyalist gazeteleri kolektif propagandacı, ajitatör ve örgütçü olarak tanımlamıştı. Bu düşünceler hala geçerli mi? Atılım 30 yıl boyunca bu rolü oynayabildi mi? Bu konuda senin tanıklığın ne diyor?
Lenin'i ölümünün yüzüncü yılında saygı ve minnetle anıyoruz. Onun iyi öğrencileri olmaya çalışıyoruz. Ne Yapmalı da Lenin'in klasik eserlerinden birisi. Klasikler güncelle bağını hep korudukları için klasik oluyorlar. Lenin orada bir siyasi felsefe koymuştur ortaya, politika tarzı, politika yapış mantığı bakımından. Dönemin koşulları içinde araçlar üzerinde çalışmıştır.

30 yıllık tanıklığımız, Atılım'ın kolektif bir propagandacı, kolektif bir ajitatör ve kolektif bir örgütçü olarak işlevini yerine getirdiğini gösteriyor. Çok sayıda ajitatör Atılım gazetesinin dağıtımı sürecinde eğitilmişlerdir. Bunun bir kısım hem pratik devrimci eylem eğitimidir, hem de ajitatörlük eğitimidir; ama aynı zamanda devrimci meşruiyet eğitimi olarak gerçekleşmiştir. Atılım gazetesi tüm gelişmeler karşısında bir marksist leninist duruşu, marksist leninist hareketin siyasi gelişmeler karşısındaki tutumunu temsil ettiği, ortaya koyduğu, geliştirdiği, açıkladığı için hem propagandif olarak diğerlerinden farkını ortaya koymak açısından çok önemlidir. En önde yürür.

Önceden Atılım dağıtıma verilirdi. Türkiye ve Kürdistan'ın ücra köşelerinden Atılım okurları alırlar okurlar ve Atılım'la ilişki kurarlardı. Sadece devrimcilerin elden ele Atılım dağıtmasıyla değil bu yoldan bile ben en azından birçok devrimcinin Atılım'la ilişkilendiğini ve mücadeleye katıldığını biliyorum. Kolektif ajitatör, çünkü Kayseri'dekine de Kastamonu'dakine de İzmir'dekine İstanbul'dakine de somut olarak bugün örneğin Filistin'le ilgili bir slogan söylüyorsa, Londra'dakine Berlin'dekine Rojava'dakine eğer Kürdistan'la ilgili bir slogan, fikir, yön ortaya koyabiliyorsa tabii ki çok büyük çaplı bir kolektivizm aracı oluyor demektir.

ATILIM HER MEYDANDA DALGALANDIRILMALI
Örgütlenme aracıdır da tabii ki. Atılım'ı birkaç gün önce arkadaşlar Bakırköy'de havaya kaldırdıkları zaman, bir dünya görüşünün, mücadelenin, davanın sözcüsü olarak büyük bir mesaj verdiler Türkiye'ye. Her meydanda bunun dalgalandırılması gerektiğine inanıyorum. Bugün de bu rolü oynayabilir, oynuyor, daha güçlü oynayamıyorsa bunun sebebi içinden geçtiğimiz sürecin bir kısım etkileridir.

DEVRİMCİ BASIN EMEKÇİLERİ BEDELLERİ GÖZE ALARAK YAYINCILIK YAPIYOR

Atılım kuruluşundan itibaren devletin hedefinde oldu. Toplatmalar, baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar, cezalar, hapislikler hiç eksik olmadı. Süreğenleşmiş faşist baskı ve terör altında Atılım nasıl bir pozisyon aldı, nasıl bir gelenek yarattı?
Devrimci, sosyalist basın için Türkiye her zaman zor oldu. Çünkü Türkiye'de politik özgürlük yok. Sadece burjuva partiler, düzen yanlısı partiler için özgürlük var. Onlar için bile sınırlı hatta.

İşçi sınıfının, emekçi halklarımızın örgütlenme, propaganda, ajitasyon, demokratik eylem özgürlüğü yok. Sosyalist, devrimci basın bu koşullar altında daha baştan bedellerini göze alarak yayıncılık yapıyor. Halkın gerçekleri öğrenme hakkı için kendisini ortaya koyuyor. Ona bugünkü dünyanın gerçeklerini anlatmaya çalışıyor. Bu da devletin zulmüyle karşılaşıyor. Bunun bir kısmı bazen büyük bir fiziki şiddet biçimini alıyor. Özellikle yurtsever basına yönelik değişik zamanlardaki saldırılardan biliyoruz. Diğer yandan sosyalistlere, devrimciler yönelik biliyoruz ev baskınları, dergi gazete bürolarının baskını, gözaltı, işkence, tutuklama, ağır cezalar silsilesi içinde devam ediyor.

Ya bir gazeteyi, bir mücadele mevzisi olarak görürsünüz, bu mücadele mevzisini her bakımdan savunursunuz. Bu fiziki savunmayı da kapsar. Fiziki savunmanın bir kısmı devamlılığı sağlamaktır. Gözaltına alınan, tutuklanan, çalışamaz hale getirilen devrimcilerin yerine yenilerinin görev üstlenmesi, sorumluluk alması, boşalan yerlerin dolması anlamında fiziki süreklilik, dirençtir. İkincisi kuşkusuz daha önemli olan yayın çizgisi sürekliliğinin, mücadele duruşunun sürekliliğinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bu alanda mücadeleye katılan devrimciler daha baştan gözaltı, baskı, tutuklanma, işkence, hapislikler, gözaltına almış devrimcilerdir. Örneğin gazete müdürü arkadaşlarımız bütün sosyalist basından arkadaşlarımız hep büyük cezalarla yargılanmıştır, ağır cezalara uğramıştır. Bunlar yüzlerce yılı kapsar cezalardır.

ATILIM DEVRİMCİ HAREKETE KADROLAR YETİŞTİRDİ
İlerleyerek, yerinde saymadan, kısırlaşmadan direnmek, yeni mücadeleci açılımlar yapmak gerçekten Atılım'ın direnç çizgisidir. Atılım çalışan sayısının, etki derecesinin grafiğinin yükseldiği, alçaldığı zamanlar olmuştur ama Atılım direniş okulu olarak, marksist leninist hareket, devrimci hareket için kadro yetiştirmiştir. Ve bu direniş çizgisine dayanarak bunu başarmış bir gelenektir. Bütün bir Atılım tarihi gerçekten bununla doludur. Bazen kapıları tutar direnir, bazen kapıyı zorlayanlara saksı atıyor. Her şekilde direnir. Poliste işkencede slogan atar, karakoldan gözaltından Atılım'a haber yazar. Ama aynı zamanda onu Gazi barikatlarında da, Gezi direnişinde, NATO'ya karşı mücadelede en ön saflarda yürürken görürsünüz. Bu mücadele pozisyonuyla, direniş pozisyonu; devletin, faşist rejimin saldırıları karşısındaki direniş pozisyonu kendisini süreklileştirme tam bir bütün oluşturabilir.

GAZETE ARACININ DEVRİMCİ BİR ŞEKİLDE KULLANILMASI İÇİN YOL AÇICI OLDU

İstersen biraz da Atılım'ın emekçi sol harekete katkılarına bakalım. Eleştiri, polemikler, ideolojik mücadele kapsamında, emekçi sol harekete katkılar bakımından Atılım nasıl bir yerde duruyor?
Atılım'ın Türkiye'de emekçi sol harekete, devrimci mücadeleye büyük katkıları olduğunu söyleyebilirim. Değişik dönemleri hatırlıyorum. İster devrimci hareketin çok zor koşullar altında olduğu 2000'lerin başı olsun, 2003-2004 gibi süreç olsun, ister 2010 gibi süreç olsun, Korona koşulları, tasfiyecilik süreçleri içerisindeki siyasi arayışlar, yönelim vs. olsun, pratik olarak devrimci harekete gazete aracını devrimci bir şekilde kullanılması konusunda içerik, pratik anlamda yol açıcı bir özelliği olduğunu söylemem gerekir. 2000'lerde İstanbul, Türkiye ve Kürdistan'ın her yerinde gazete dağıtım örgütlenmelerimiz çok etkiliydi. Siyasi bir eylem biçimiydi. Bir çeşit sokak gösterisiydi. Bu diğer devrimci örgütlerin esinlenmesini, ileri hareket etmesini teşvik etti. Birçok akım da, devrimciler de bunu yapıyor.

Ama içerik açısından düşünecek olursak, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi, ulusal demokratik mücadele, dolayısıyla Kürdistan'da başlayan devrim, bunun Türkiye'ye taşınması, ikinci devrimci cephe konusu, bir yandan sistematik bir şekilde ÖDP ve onun devamı olan Sol Parti'ye kadar gelen çizgiyle, TKP türevleriyle sosyal şovenizme karşı ideolojik mücadeleyi çok hatırlamak ve altını çizmek gerekir. İkincisi Atılım'ın devrimci harekete yaptığı devrimi anlamayan devrimcilik eleştirisi, devrimcilerin ulusal kurtuluş mücadelesini, Kürt hareketini anlaması, ilişkilenmesi konusundaki çabaları etkili ve değerlidir. Ki bu çabalar içerisinde '97-98'de özellikle linç girişimleri karşısındaki Atılım'ın geliştirmeye çalıştığı çizgi, duruş, ki o zaman Atılım'da çalışan birçok yoldaş gözaltına alındı, işkence gördü. Bayram Namaz işkence gördü. Süleyman Yeter, Türkiye'de komünist hareket, devrimci hareketle Kürt ulusal demokratik hareketinin birleşme çizgisini imha etmek için işkencede katledilen bir devrimcidir, hatırlayalım. Mesela kadın özgürlük mücadelesinde de Atılım çok önemli bir yerde durdu. Kadın özgürlük mücadelesini sosyalist devrime indirgeyen yaklaşımların, "devrim hepsini çözecek nasılsa kadın özgürlük mücadelesini özel bir sorun haline getirmeye gerek yok" diyerek mesafeli duran eski görüş açısına karşı mücadele eden, bu eski görüş açısındaki grupların, 8 Martlarda, "kızıl 8 Mart" örgütlemesi çizgisinde karşı yürütülen mücadeleyi söyleyebiliriz. Güncel devrim anlayışları, devrimin güncellenmesi, devrimci anlayışların, devrimci teorinin güncellenmesine kendi pozisyonundan katkılarını söyleyebiliriz.

DEVRİMCİ HAREKETİN DEVRİMCİ ÇİZGİDE DURMASINDA ÖNEMLİ ROL OYNADI
Devrimci harekete hem bir direnişçi gazetecilik geleneği, hem marksist leninist çizginin, teorinin güncel sorunlara uygulanması, devrimci arayışının beslenmesi bakımından, en önde yürümek, bir izci, öncü, yol açıcı olmak yönünde katkı sunmuştur.

Yurtsever harekete karşı derin güvensizliği aşma çizgisinde de Atılım'ın emeklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tabii ki yetiştirdiği kadrolar da devrimci kadrolardır, grup kadroları olarak görmemek lazım. Bayram Namaz'ı sadece falan partinin, grubun kadrosu olarak göremezsiniz. Birleşik devrimimizin kadrosudur. Böyle devrimciler yetiştirmiştir aynı zamanda. Dolayısıyla çok büyük katkılarının emekçi sol harekete olduğunu düşünüyorum. Onun ideolojik mücadelesi, onun eleştirelliği devrimci harekete büyük bir enerji taşıyan, ilerleten, devrimcileştiren, devrimci çizgide durmalarına katkıda bulunan, zorlayan bir rol oynamıştır. 

GÜÇLÜ DAYANIŞMA DEVRİMCİ HAREKETİ İLERİ İTTİ

Atılım, sosyalist, devrimci basına, özellikle yurtsever basına saldırılar karşısında nasıl bir pratik duruş geliştirdi? Nasıl bir tarihsel izi var? Bugün sosyalist, devrimci, yurtsever basının dayanışmasını nasıl görüyorsun? Deneyimlerinden yola çıkarak ne önerirsin?
Devrimci sosyalist basın Türkiye'de, çok önemli bir rol oynadı 12 Eylül sonrasında. '87-88'lerden itibaren dergiler, gazeteler çıkmaya başladı. Değişik çizgideki, değişik gelenekten gelen  devrimcilerin ilk temas noktası Dergiler Platformuydu. 87-88-89'larda faaldi, bir dizi konuda politik tutum geliştirmeye çalışıyorduk. Bugünden baktığımızda, devrimci basının iç dayanışma, kendini savunma, birbirine sahip çıkma noktasından geriye düşüş olduğunu görüyoruz. Bu geriye düşüş devrimci hareketin zayıflamasıyla, -benim kişisel düşüncem- tasfiyeci eğilimlerin etkili olmasıyla, elimizdeki araçları etkin kullanmamızla, değişik yapıların kendi içine kapanması, daralmasıyla ilgili. 80'lerin sonu 90'larda çok güçlü bir dayanışma vardı. Bu güçlü dayanışma devrimci hareketi ileri iten bir rol oynuyordu. Devrimci hareket başka kanallardan bir araya geliyor, başka araçları var. Ama devrimci, sosyalist basın, basına yönelik saldırılar konusunda kendisini örgütlemeli birbirine sahip çıkmalı. Güçlü bir dayanışma göstermeli. Bunun olmaması bir eksikliktir. Her birimizin kuvvetlerinin sınırlı olması sorun değildir. Birleştiğimizde daha büyük bir kuvvetli oluruz. Toplumdan, halktan, işçi sınıfından, emekçilerden, gençlikten destekler gelir.

SOSYALİST, DEVRİMCİ, YURTSEVER BASINA SALDIRILARI KENDİMİZE YAPILMIŞ SAYDIK
Bütün bir Atılım tarihi boyunca Atılım'ı yöneten temel düşünce şu olmuştur: Herhangi bir sosyalist, devrimci, yurtsever basına saldırıları direkt Atılım'a yapılmış bir saldırı gibi düşünen ve buradan tavır alan. İsterse saldırıya uğrayan yayın organı, pratikte çok fazla bir şey yapmak istemesin. Onu da önerileriyle, pratik harekete geçişiyle onu da zorlayan. Mesela, Özgür Ülke'ye 1994 Aralık'ında kapsamlı bir saldırı oldu. Merkezi kontrgerilla tarafından bombalandı. Devlet bunu üstlendi. Ankara bürosu ve başka bürolarına saldırılar oldu. Atılım o zaman hiç duraksamadan bütün teknik imkanlarını, kadrosunu, bürosunu Özgür Ülke'ye açtı. "Bunlar sizindir, nasıl istiyorsanız kullanın. Özgür Ülke'nin kesintisiz çıkmasını sağlayın" dedi ve "biz muhabirlik yapmaya, her türlü hizmete hazırız" dedi. Bu çok önemli bir duruştur. 1990'lı yıllarda da SS kararnameleri çıktığı zaman Kürt sözcüğünü kullanmak, Kürdistan sözcüğünü, Kürt halkını kullanmak yasaktı. Sadece dergiler, gazeteler kapatılmıyordu bu yasak nedeniyle, aynı zamanda onu basan matbaalar da kapatılıyordu. O koşullar altında Atılım'ı var eden gelenek matbaa kurdu ve bütün sonuçlarını göze alarak, herkesin yayınlarını basabileceğini ilan etti.

Dolayısıyla esas önemli olan şu; kendinizi kendinizle sınırlı görmek gibi bir darlığa saplanamazsınız, kendinizi devrimci hareketin bir parçası olarak görmeniz ve devrimci basına saldırılar geldiğinde kendinize yapılmış saldırı gibi düşünen, buradan bir mücadele hattı geliştirmeye çalışan, pratikte yapılabilecek şeyler o günün koşullarına göre değişebilir. Ama biz Vatan Caddesinde emniyet müdürlüğü karşısında da açlık grevi yaptık. Direnişi oraya da taşıdık. Dişe diş bir mücadeledir bu. Bunun bedellerini ödüyoruz, ödeyeceğiz. Böyle yürüyor çünkü mücadele, başka şekilde yürümüyor. Bugün de yapılması gereken her şeyden önce; devrimci basında çalışan arkadaşların bir araya gelip, devrimci basına yönelik saldırıları birlikte nasıl göğüsleriz diye tartışmaları. Belki bir koordinasyon, bir platform kurmaları diyebiliriz.

*Röportajın ikinci bölümü yarın yayınlanacaktır.