3 Ekim 2024 Perşembe

Dîlara Nûrheq: Gerçeğin ve hakikatin dili olmak için çalışıyoruz

Behdinan'da gazetecilik çalışmalarını sürdüren Dîlara Nûrheq gazetecilik çalışmasında manevi olarak zorlandığını söyledi. Nûrheq, sömürgeci Türk devletinin manipülasyon ve yalanlarını deşifre edip savaşta işlediği suçları topluma yansıtmak bakımından önemli rol üstlendiğini kaydetti. Gazetecilerin gerçeği anlatacak en güçlü ordu olduğunu dile getiren Nûrheq, "Toplum bizim gazeteciliğimiz sayesinde gerçekleri görüyor. Bu alanlarda bu savaşı doğru izlemek, doğru paylaşmak, toplumda tepki örgütlemek, uyuyan vicdanları uyandırmak bizim omuzlarımızdaki bir görevdir" dedi.

Dört parçaya bölünmüş Kürdistan'da gazetecilik yapmak bedel gerektiriyor. Ulusal kimliği nedeniyle hedef olan Kürt gazetecilerin hakikati açığa çıkarma arayışları, sömürgeci, faşist devletlerin işkence, hapis, gözaltında kaybetme ve katletmeye varan saldırılarıyla engellenmeye çalışılıyor. Gazeteler, TV'ler, dergiler kapatılıyor, ağır sansüre maruz kalıyor.

Kürt basın tarihi, geleneği 1930'lu yıllara dayanıyor. O günden bugüne yurtsever ve sosyalist, sosyalist yurtsever çizgide basın ilkelerini sürdüren Kürt basını üzerindeki baskı hiç azalmadı, ağırlaşarak sürdü. Kürt basınına yönelik bu saldırılar sadece Türkiye ile sınırlı değil. Irak, İran ve Suriye'de işgalci, sömürgeci politikaların parçası olarak saldırılar yaşandı. Kadın olmanın zorlukları, kadın gazeteci, Kürt kadın gazeteci olunduğunda misliyle ağırlaşıyor. Bu dosyamızda kuzey, güney ve Rojava'daki gazetecilerle konuştuk.

Rojhilat'taki gazetecilerin değerlendirmelerine ise güvenlik engelleri nedeniyle dosyamızda yer veremedik. Röportajlarımızı yüz yüze yapma olanağı bulamadık. Bu çalışma meslektaşlarımızın karşılıklı çabası, kendi imkanlarıyla yapıldı. Katkı sunan tüm meslektaşlarımıza teşekkürlerimizi iletiyoruz.

YAPTIĞIMIZ ÇALIŞMALAR, DİRENİŞ KARŞISINDA ZAYIF KALIR
Dîlara Nûrheq, Güney Kürdistan'ın Behdinan bölgesinde gazetecilik yapıyor. Kürdistan'ın tüm parçalarında olduğu gibi sömürgeci, işgalci saldırılarla yüz yüze mesleğini yerine getirmeye çalışan kadın gazetecilerden biri. Dîlara Nûrheq, kadın gazeteci olarak yaşadıklarını, gözlemlerini, deneyimlerini ETHA ile paylaştı. Nûrheq'in sorularımıza yanıtları şöyle:

Kürdistan'da özgür alanlarda sürdürülen gazetecilik çalışmalarından ve zorluklarından bahseder misin?
Kürdistan dağlarında gazetecilik çalışmasını sürdürmek bir gururdur. Kuşkusuz zorlanmalar var. Zorlanmalar en çok bize düşen görev ve sorumlulukları yerine getirip getirememekle ilgilidir. Bizim yaptığımız bu şahitlik, dağlarda yürütülen savaşa, gösterilen kahramanlıklara yeterli mi? Kalemimizle, kameramızla, yorumumuzla bu kahramanlıkların hakkını ne kadar verebiliyoruz diye her an soruyoruz kendimize.

Örneğin; bir kadın gerillanın, elinde bombası mevzinin önüne giderek işgalcilere karşı gerçekleştirdiği eyleminin haberini yaparken, onun yaşadığı duyguları, fedailiği ne kadar yansıtabiliyorum, eyleminin dili olabiliyor muyum? Onlar intikam duyguları, onları savaş cephelerine götüren hissin yakıcılığı, düşmanın tekniği ve saldırısı altında her şeyi göze alarak özgür Kürdistan'ı kazanmak, arkadaşlarının intikamını almak, önder Apo üzerindeki tecridi kaldırmak için öne doğru gidişlerini anlatabiliyor muyum? Yani bunlar çok büyük duygular, düşünceler ve kahramanlıklar.

Sadece savaşta değil yaşamın içerisinde de bunlara tanık oluyoruz. Yazın sıcağında, 24 saat çalışmaların içerisinde savaş hazırlıkları sürdürülüyor. Kışın metrelerce karın içinde, bir grup arkadaşın işlerini heyecan ve coşkuyla yürüttüklerini gördüğüm zaman, onların hislerini, onlara o zorlukları göze aldıran, coşku ve gülüşle çalışmalarını sürdürmelerini sağlayan duygular nedir? Bu omuzlarımızdaki bir görevdir. Biz sürdürülen kahramanlığın sesi ve rengiyiz.

Özellikle HPG, YJA Star güçleri tarafından sürdürülen savaşın dış yüzüyüz. Bu da bizim için bir zorluktur. Yani biz ne yapsak, hangi aşamada çalışma sürdürsek de kalemimiz, fotoğraf makinemiz, kameramız bu direniş ve kahramanlık karşısında zayıf kalacaktır. Özellikle son 30 yılda, son 5-6 yıla kadar diyebilirim ki gerilla güçleri, YJA Star gerillaları öncülüğünde mücadele, direniş ve fedailik çıtasında bir zirve yaşıyor. Bu yüzden bunu en sıcak, öz ve objektif haliyle kamuoyu ve halkla paylaşalım. Dağ alanında gazetecilik çalışmasını sürdürmede zorluklar en fazla bu konuda yaşanıyor. Kuşkusuz Türk devletinin saldırıları nedeniyle de çalışmalarımızı sürdürmede zorluklar yaşıyoruz. İşgalci Türk devleti şimdi kendi özel savaş basınına kara propagandası için dağlarda yaşadığı yenilgiyi, gerilla alanında işlediği suçları örtmek için ağırlık verdiği kadar, bir o kadarda özgür basına yönelik saldırılarını sürdürüyor. Örneğin gazetecileri, özellikle de kadın gazetecileri hedef alması stratejik bir hedeftir. Arkadaşlarımız Gülistan Tara, Hêro Bahaddîn'e yönelik saldırılar son örneklerdir. Ondan önce Nagihan Akarsel'e yönelik saldırı vardı. Bu saldırılar kent merkezlerinde yapılmış olabilir. Ama dağ alanlarında da Türk devleti aynı çaba içinde.

ÖZGÜR BASIN HER ALANDA OLDUĞU GİBİ DAĞDA DA HEDEFTE

Kürdistan'da özgür alanlarda gazeteci olmanın güncel bakımdan önemini nasıl tarif edersin?
Nerede bir basın çalışması yürütüldüğünü, halkla bilgi paylaşıldığını, belgelendiğini fark ettiklerinde saldırılarını oraya yoğunlaştırıyorlar. Örneğin, Türk devletinin İHA'ları genellikle dağlarda geziyor, engel çıkartmak istiyor. Bu sadece gerilla hareketi için değil, aynı zamanda dağlarda işledikleri suçların açığa çıkmasını istemiyor.

Çünkü onlarda iyi biliyor ki, bu alanda gazetecilerin varlığı, gerillanın objektif basını onların siyasetini, özel savaşını ve yalanlarını deşifre ediyor. Onlar ne yaparsa yapsın vicdan üzerine edilmiş bir yemin var; "hakikat basıncılığı" yapmak. Bizde bu dağlarda bütün zorluklara rağmen hem gerillanın savaşını hem Türk devletinin özgür dağlara, özgürlük hareketine yönelik saldırılarını halkımızla paylaşmak, gerçeğin ve hakikatin dili olmak için çabalıyoruz.

OBJEKTİF BASIN GERÇEKLERİ HALKA GÖSTERİYOR
Savaş alanlarında objektif basının varlığı, Türk halkına yönelik yalanlarla sarılı siyasetine karşı deşifrasyonun bir belgesi oluyor. Bizler objektif basın olarak savaşın durumunu, Türk devletinin gerilla karşısındaki durumunu TV'den aktardığımızda -bir fotoğraf, video, haber ya da bir değerlendirmeyle- halk için bir berraklık oluşuyor. Türk devletinin durumunu, zayıflığını da gerillanın durumunu ve performansını da görüyor. Halkta bir berraklık olmasa da Türk halkı için yüzde yüz bir inanç olmasa en azından çelişkiler olur. Kendilerine soru sorarlar. Türk devleti sabahtan akşama kadar, "şu yere saldırmışız, şu yerde başarı elde etmişiz, şu yer bizim denetimimize girmiştir" dese de basın başka bir gerçeği verip, belgeleri yayınlıyor. Bu yüzden, gazetecilerin savaş alanlarındaki varlığı önemli oluyor.

Yani gerillanın yanında olunduğunda, onların eylemine, yaşamına, mücadelesine ve direnişine şahit olduğunda, onların duygularını anlamamızı -mükemmel bir derecede olmasa da- sağlıyor, o duyguların sıcaklığını paylaşabiliyoruz. Başta da söyledim. Türk devleti ve ordusu, özel savaş dairesi bunun farkında. Bu yüzden basın kurumu onlar için hedeftir.

Bir örnek verebilirim, Türk devleti onlarca, yüzlerce kez Kürdistan dağlarında savaş tünellerinde gerillaya karşı kimyasal silah kullandı. Farklı aşamalarda termobar, fosfor vb. türlü kimyasal silahlar kullandı. Asla itiraf etmediler de. Ama basın yoluyla, kimi videolarla, fotoğraflarla, yaptığı kimi patlamaların belgelenmesiyle toplum bunu fark etti, bir inanç oluştu, tepki gösterildi, etki oluştu.

Her ne kadar Türk devleti saldırılarını bu yöntemle sürdürüyor olsa da en azından toplumun tepkisi oluştu. Gerillanın hangi koşullarda direnişini sürdürdüğünü gördü. Gerillanın büyük direnişi karşısında acizleşen Türk devleti, kimyasal silahlardan medet umdu. Tüm o kimyasallara rağmen eşsiz bir direniş gösteriyor gerilla. Türk devleti, hala gerillaya tünelleri bıraktıramıyor, gerillayı teslim alamıyor. Hala savaş alanında konuşan, önde olan, irade olan gerilladır.

GERİLLANIN HALKIN GELECEĞİ İÇİN MÜCADELE YÜRÜTTÜĞÜNÜ ANLATMALIYIZ
Biz bir köprüyüz. Öyle bir köprüyüz ki, bizim yolumuzda bu dağlarda, bu tünellerin içerisinde, her bir ağacın altında gerilla güçleri fedai ruhla kendi güncel görevlerini yerine getiriyor, eşsiz bir mücadele sürdürüyor. Başta YJA Star olmak üzere bütün gerilla güçleri bu şekilde hareket ediyor. Bu fedakarlığı ve fedailiği halkla paylaşmamız gerekiyor. Bütün topluma bunu hissettirmemiz gerekiyor. Bütün ezilen halka, gerilla gücünün onların geleceği için mücadele ettiğini, özgür bir yaşam paradigması için bu savaşı verdiğini hissettirmemiz gerekiyor.

KADIN AKLIYLA YAPILAN GAZETECİLİK DAHA ETKİLİ OLUYOR
Dikkat çekmek istediğim başka bir noktada şu. Bu çalışma kadın aklı, sesi ve rengiyle, kadın gazeteciliği anlayışı ile yapıldığında etkisi daha da fazla oluyor. Niye? Çünkü gerçekten kadın çok daha derin bir bakışa sahiptir. Bu çalışma içerisinde de böyledir. Örneğin kadının yaşamdaki ince bakışı, yaşamın her bir detayında bir incelik, savaşın her detayındaki incelik, yaşanan her bir duygu, her bir an, gördüğü her bir detayı halkın yüreğine ulaşacak bir dille haberleştirmek için çabalar. Onun en öz, en objektif haliyle halka ulaştırmak ister. Bunlar gerçekten önemlidir.

Bu çalışmada, bu ruhla, incelikle büyük bir vicdan ve sorumlulukla hareket etmiş öncülerimiz vardır. Heval Hindistan'ın, heval Şarîstan'in, en son heval Axîn Amûde, Avrîn Efrîn'in ismini verebilirim. Bu arkadaşlar dağda, dağ ve gerilla yaşamı uğruna şehit düştü. Bizim içinde bu arkadaşların mirasını devam ettirmek, omuzlarımızdaki bir görevdir. Başta da dile getirdiğim gibi en büyük zorlanmalarımız manevi anlamdadır, duygudadır. Gerilla güçlerinin gösterdiği fedailik ve direnişe layık olmaktır. Kendi adıma ve yan yana bu çalışmayı yürüttüğümüz arkadaşlar adına da birçok kez tartışmalarımız bunun üzerinedir.

HALİL DAĞ VE GURBETELLİ'NİN MİRASINA SAHİP ÇIKMAK İSTİYORUZ
Omuzlarımıza düşen bu tarihsel görevi en doğru şekilde yürütmek, en öz haliyle paylaşabilmemiz için, halkımıza ve toplumumuza, tarihimize mal edebilmek için Halil Dağların, Gurbetellilerin mirasına sahip çıkmak istiyoruz. Bu arkadaşlar dağ gazeteciliği alanında ilk ve en büyük öncülerimizdir. Bu arkadaşlar dağda gerilla yaşamının, gerilla savaşının bir anının kaydedilmesi, bunu halka ulaştırmak, halka ve tarihe mal etmek uğruna şehit düştü. Bu gerçekten bizim için çok büyük ve değerli bir mirastır. Bizler şimdi çalışmalarımızı onların mirası üzerinden sürdürüyoruz. Yani bizim çalışmamızda basın alanını çok stratejik bir mevzi ve sıcak savaş alanı olarak tanımlayabilirim. Çünkü gerçekten Türk devletinin işgalciliğine, sömürgeci zihniyetine, yalanlarına ve özel savaş senaryolarına, onun her zaman gerçekleri örten basınına karşı çok güçlü bir siperdir.

SİLAHIMIZ KAMERA VE KALEMİMİZ
Bizler alandan durumun gerçekliğini halkımızla, kamuoyu ile paylaştığımızda orada biz biliyoruz ki sömürgeciliğe bir darbe vurduk. Bizimde silahımız kameramız ve kalemimizdir. Gerilla karşısında işlenen suçları, gerillayı ve savaşını zayıf göstermek isteyen, onun yaratıcılığını, direnişini örtmek isteyen ve toplumun görmemesi için, etkisizleştirmek için çabalayan özel savaş basını tarafından söylenen yalanlara karşı bizimde savaşımız budur. Bizlerde, burada kendi siperimizde kalemimiz ve kameramızla savaşıyoruz. Gerçekleri halkın gözleri önüne sermek, ekranlara getirmek istiyoruz. Bu yüzden diyebilirim ki şu anda yürütülen savaşın içerisinde en stratejik mevzilerinden birindeyiz.

Onlar ne yaparsa yapsın kalemimizi susturamayacaklar, kameramızın gözünü kapatamayacaklar.

BAŞÛRÊ KÜRDİSTAN'DAKİ GAZETECİLERİN ŞU ANKİ SESSİZLİĞİ YÜZ KARASI

Kürdistan'da özgür alanlarda gazetecilik yapan biri olarak sosyalist, yurtsever, özgür basın çalışanları ve örgütleri başta olmak üzere uluslararası basın kuruluşlarına çağrınız var mı?
İşgalci Türk devletinin saldırıları, dağ alanına karşı işlediği suçları, Başûrê Kürdistan'ın bütün alanlarını, özellikle Kürdistan'ın tüm dağlarını ilhak etmek ve Türk devletine mal etmesi için yapılan bu kirli saldırıları görüyoruz.

Bununla birlikte dikkat edelim Barzani ailesi de bu son süreçte Türkiye'nin, Başûrê Kürdistan'daki kirli eylemlerine ortak oluyor. Başûrê Kürdistan'daki basın, gazeteciler için, direk içeriden Türk devletinin bu saldırılarını, kirli eylemlerini, gerilla alanlarına saldırmak için nasıl cephane geçirdiklerini takip etmeleri çok tarihsel bir görevdi. Onların olanakları alandan, Türk devletinin Başûr kentlerinde gerçekleştirdiği saldırıları, köy boşaltmalarını, köyleri talan etmelerini, takip etme olanakları bizimkinden daha fazlaydı. Bu onların omuzlarında bir görevdi. Savaşın bu yakıcılığını, zorluklarını, Türk devletinin bu insanlıktan uzak eylemlerini, onun suçlarını dünyanın gözleri önüne sermeleri çok önemliydi. Ama Başûrê Kürdistan'daki basın kurumları ve gazetecilerin şu anda yürütülen savaş karşısında gösterdikleri sessizlik çok büyük bir yüz karasıdır. Bu durum Barzanî ailesinin şu anda Başûrê Kürdistan'ı satarak gösterdiği durumdan bağımsız değildir.

GAZETECİLER GERÇEĞİ ANLATACAK EN GÜÇLÜ ORDUDUR
Çünkü haksızlığa, adaletsizliğe, saldırılara, işgalciliğe karşı sessiz kalan, sesini çıkarmayan, onun ortağıdır. Bu yüzden benim çağrım kendisine özgür basın çalışanıyım diyen her gazeteciye. "Ben Türk devletinin destekçisi değilim, kalemim bu iktidarın değildir, ben gerçekleri toplumla paylaşan bir gazeteciyim" diyenleredir. Gazeteciler bu savaşı en doğru ve gerçek biçimde gözler önüne serecek, toplumun tepkisini sağlayacak, uyandıracak, gerçekleri anlatacak en güçlü ordudur. Bizler çok önemli ve tarihsel bir görevin sahipleriyiz. Bu görevi yerine getirmek, her bir gazeteci için mecburiyettir. Toplum biz gazeteciler sayesinde bu gerçekleri görüyor. Bizim omuzlarımızdaki bir görevdir. Bu gerçekleştirilen hukuksuz, insanlık dışı saldırılara karşı bizler gazeteciler olarak kalemimizle, kameramızla sınır olabiliriz, Türk devletine 'yeter' diyebiliriz.

Sorularınıza cevap vermeye çalıştığım bu anlarda dahi şu anda gökyüzünde 2-3 insansız hava aracı gezmekte. Her şekliyle hareketi durdurma bir çalışma yürütülmesine izin vermeme, dağlarda işlenen suçların açığa çıkmaması çabası içerisindeler. Ama bu gerçekten sadece onların isteği olarak kalıyor. Onlar için bir hayal olacak. Yani çağrımız ve beklentimiz; "Kendisine ben özgür bir görüşe, özgür bir düşünceye, özgür bir kaleme sahibim" diyen her gazeteci bu savaşın hakikatini yakından ve gerçek bir şekilde izlemeli ve doğru bir şekilde halkla paylaşmalı. Bu savaşın sonuçları üzerine etkili bir role sahip olmalıdır.