13 Kasım 2024 Çarşamba

Deniz Boran yazdı | Trump'ın geri dönüşü

Trump'ın seçim zaferi, dünyasal ve ABD'deki sertleşen siyasi saflaşmaların bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda bu tabloyu daha da sertleştirecek bir etkendir de. Bu durum dünyada yeni faşist hareketlere ilham veren, eylemini güçlendiren bir gelişmedir.

Donald Trump, belirgin bir fark ile ABD'de başkanlık yarışını kazandı. Rakibi Demokrat Parti adayı K. Harris yenilgisini erken saatlerden kabul edip rakibini tebrik etti. Putin'den Tayyip Erdoğan'a, Scholz'dan Netanyahu'ya burjuva devlet liderleri ise yarışırcasına "dost"ları Trump'ı tebrik etti. Biden ise, Beyaz Saray'ı "barışçıl" devredeceği garantisini verdi.

SINIF MÜCADELELERİ VE SİYASİ SAFLAŞMA TABLOSU
Seçim süreci ve sonuçları kuşku yok ki, ABD'nin siyasi panoraması ve gelişiminin yönünü belirginleştirdi.

2008-2009 krizinin ardından dünya ekonomisi inişli çıkışlı bir durgunluktan kurtulamazken, "koronavirüs krizi, […] ekonomik krizler, mali krizler, ekolojik krizler, gıda krizleri, savaş krizleri, enerji krizleri, salgın krizleri, göç krizleri çeşitliğinde, kapitalizmin varoluşsal krizine özgü bir 'olağanlık' başlangıcı teşkil etti." (Siyasi Gelişmelerin Yönü ve Taktik Sorunu, Yeliz Ulaş Gürbüz)

Emperyalist küreselleşme kapitalizminin açmazları giderek belirginleşmeye devam ediyor.

2020-2023 yılları arasında, ABD'deki "alttaki yüzde 50'lerin" reel gelir büyümesi sıfırken, mal ve hizmet fiyatları pandeminin sonundan bu yana yüzde 20 arttı. Merkez Bankası'nın enflasyonu "kontrol etmek" amacıyla faiz oranlarını arttırması, ipotek oranlarını, sigorta primlerini ve kredi kartı faturalarını arttırdı.

Pandemiyle birlikte emperyalist merkezlerde de durdurulamayan, hızlı yoksullaşma dalgası seçim yarışının da belirgin konusu oldu.

Başkaca ülkelerde olduğu gibi dönemin hükümetleri bu yoksullaşmanın sorumlusu olarak kitle desteklerini hızlıca yitirdiler. Trump ve yeni faşist hareketler ırkçı-faşist demagojiye başvurarak, her şeyden önce de göçmen-mültecilik düşmanlığını kışkırtarak kitle tabanını genişletti. Trump'ın göçmen-mülteci düşmanlığı ve "sınırların korunması" merkezli politik demagojisi dönem içerisinde siyasi saflaşmanın temel konusu oldu. Geçtiğimiz yıl enflasyonun kendilerine ve ailelerine ciddi sıkıntılar yaşattığını söyleyen dört Amerikalıdan üçü Trump'a oy verdi.

Trumpizm, korumacı iktisadi programı ve yeni faşist argümanlarıyla tam da bu açmazlara orta sınıfların da desteğini alan bir yanıt olarak doğmuştu. Ne var ki başkanlık döneminde sermayenin ölümcül hastalığına gerçek bir çare bulamamış, sembolik kimi siyasi şovlarla sınırlı bir varlık göstermişti.

ABD'nin dünya üzerinde çözülen hegemonyası, Ukrayna savaşı ile birlikte artık iyice açığa çıktı. İkinci blok olarak Çin-Rusya'nın ortaya çıkışı, rekabeti arttırıp yeni bir dünya savaşının alametlerini de doğurdu.

Trump bu bakımdan başta Uzak Asya'da Çin'le giriştiği "ticaret savaşı" ve Ortadoğu'da Kudüs'ün İsrail'in başkenti olarak "tanınması"nda zirveleşen MAGA (Make America Great Again) Dış Politikasıyla bu sürecin kurucu ve hatta öncüsüydü.

Dönem içerisinde Ukrayna savaşı daha fazla dikkat merkezine oturmuş olsa da Biden esasında Trump döneminin politikasını sürdürdü; ki bu sürekliliğin kendisi de Pentagon ve ABD'nin rejimi-bürokrasisinin sürekliliğinden başka bir şey değildi. Ukrayna savaşından sonra İsrail'in Filistin'de uyguladığı soykırım ve bölgesel savaş kışkırtıcılığı ile birleşip sertleşen bu siyasi saflaşma tablosu, ABD seçimlerine yansıdı.

Sert bir seçim süreci yaşandı. Harris Trump için "faşist" sıfatını kullanırken, siyasi bir suikasttan sağ kurtulmayı başaran Trump'ın propaganda şefi tekelci kapitalist Elon Musk, "Harris kazanırsa bu son seçim olabilir" diyecek kadar siyasi saflaşmayı keskinleştirdi.

Önceki dönemden farklı olarak emperyalist tekellerin bir bölümü Trump'ı açıktan destekledi. Elon Musk bu desteğin en görünür yüzü oldu. Elon Musk bütün sermayesini emperyalist küreselleşme dinamiğine borçlu. Uluslararasılaşan sermaye ve üretim, mali ve spekülatif sermayenin önceliği onu mevcut konumuna yükseltti. Buna rağmen mali korumacı programıyla anılan Trump'ı açıktan destekledi.

İdeolojik-politik boyut bir yana, ABD sermayesinin bir bölümü, özellikle teknoloji sektöründeki sermaye grupları, yükselen Çin'e ve AB dahil öteki emperyalist güçlere karşı daha saldırgan bir küresel iktisadi programdan yanalar. Trump'ın dış politikasında yeniden gündemleştirdiği "gümrük vergileri" dünya pazarında ABD merkezli uluslararası tekellerin konumunu güçlendirecek iktisadi zayıflatma saldırılarıdır. Ekonomik rekabetin arttırılmasında yükselen emperyalist güç olarak Çin "baş düşman" oluyor haliyle. Trump'ın ekibinin Heritage Vakfı için hazırladığı Project 2025 de bu eğilimin ipuçlarını içeriyor.

Dolayısıyla Trump emperyalist tekellerin bir bölümünün siyasi eğilimini ve çıkarlarını doğrudan yansıtıyor. Bu giderek sertleşen ve keskinleşen siyasi tablo içerisinde işçilerin, emekçilerin, kadınların ve ezilenlerin siyasi müdahalesi daha da zayıfladı. Filistin soykırımına karşı üniversite öğrencilerinin hareketi dışta tutulursa etkili bir kitle hareketi de gelişmedi. Seçimler, bu koşullar altında gerçekleşti.

SEÇİM SONUÇLARI
Trump'ın kitle desteği -seçmen sayısı düzleminde- aslında artmadı. Trump, 74.6 milyon oyla oyların yüzde yüzde 50.5'ini alırken, Harris 70.9 milyon oyla oyların yüzde 48'ini aldı. Üçüncü partilerin adayları oyların yüzde 1,5'ini aldı. Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki oy farkı kıyasıya açılmış oldu. Senato ve Temsilciler Meclisi'nde de Cumhuriyetçiler üstünlüğü elde etti.

Önceki dönemden farklı olarak Trump ve Cumhuriyetçi Parti, "mavi eyaletlerde" de kitle desteği kazandı. Demokratların kalelerinden biri olan New York eyaletinde bile Trump, 23 puanlık farkı 11'e düşürdü.

Anlaşılacağı üzere Trump'ın ezici seçim zaferinin temel nedeni, Demokratların gerileyen kitle desteği.

2024 seçimlerinde asıl "çoğunluğu" oluşturan kuvvet "oy kullanmayanlar" oldu. 2020'de 158 milyondan fazla kişi (yüzde 65,9) oy kullanmışken bu seçimde 153 milyon kişi (yüzde 62,2) sandığa gitti. Yani dört Amerikalıdan neredeyse üçü Trump'a oy vermedi. Politikada üçüncü bir cephe açıp işçilerin ve ezilenlerin iradesini yansıtma düzeyine varmasa da "iki partili düzen"in aşıldığı görülüyor.

2020'de Biden, etnik azınlıklar, genç kuşaklar ve işçileri Trump'a karşı seferber ederek, yüksek bir katılım sayesinde kazanmıştı. 2024'de böyle bir seferberlik gerçekleşmedi. "Trump'ın kazanmaması" için bile olsa, işçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler Harris'e oy vermedi. Hatta Trump, bütün bu toplumsal kesimler içerisinde de kitle desteğini genişletmeyi başardı. Örneğin yeni mülteci gruplarına karşın, "eski Hispanik göçmenler"den de oy aldı.

TRUMP'IN ZAFER KONUŞMASI
Donald Trump, zafer konuşmasında "güçlü, güvenli ve müreffeh Amerika'yı", "Amerika'nın altın çağı"nı yaratmak için çalıştığını söyledi.

Amerika'nın kendilerine "benzeri görülmemiş ve güçlü bir yetki" verdiğini vurguladı. "Sınırları kapatmamız ve insanların ülkemize girmesine izin vermememiz" gerekir fikrini yineledi. ABD için "o en büyük ülke ve potansiyel olarak dünyanın en büyük ülkesi ve şu anda tüm bunları geri kazanmak için çok çalışacağız" değerlendirmesi yaptı.

"Güçlü ve etkili bir ordu istiyoruz" diyen Trump önceki başkanlık dönemine atıfla, "Ben savaş başlatmayacağım. Savaşları durduracağım" sözünü verdi.

Konuşmasının önemli bir bölümünü "harika insan" dünya tekeli sahibi Elon Musk'ı övmeye ayırdı.

Trump'ın seçim zaferi, dünyasal ve ABD'deki sertleşen siyasi saflaşmaların bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda bu tabloyu daha da sertleştirecek bir etkendir de. Bu durum dünyada yeni faşist hareketlere ilham veren, eylemini güçlendiren bir gelişmedir.

Trump, "benzeri görülmemiş ve güçlü bir yetki"ye dayanarak, başkanlık, Senato ve Temsilciler Meclisi'ndeki egemenliğine yaslanarak başta "sınır korunması" gelmek üzere içte işçi, kadın, LGBTİ+ ve göçmen düşmanı saldırıları arttıracak, militarizmi geliştirerek faşizmi toplumsallaştırmayı hızlandıracaktır.

Verili koşullarda "Amerika'nın altın çağı"nı ancak dış saldırganlığı arttırarak, Çin'e karşı ticaret savaşını geliştirecektir. Gerileyen ABD hegemonyasını başta Pasifik-Uzak Asya ve Ortadoğu gelmek üzere, rekabet alanlarında vekalet veya doğrudan müdahale ettiği savaşları göze alarak "düşman"larını zayıflatmaya çalışacaktır. Ortadoğu'da kendisinin Kudüs kararı ile açtığı yeni savaş dönemini Biden'dan devralacak ve sürdürecektir.

Trump iklim krizinde, cins çelişkisinde, ulusal azınlık ve yerli halklar sorununda, LGBTİ+'ların özgürlük taleplerinde emperyalist burjuvazinin en saldırgan, gerici eğilimi doğrultusunda politikalar üretecektir, kazanımları geri almaya dönük yasalar ve uygulamalar geliştirecektir.

Yoksullaştırma saldırılarını sürdürecek, işçilerin örgütlenme, grev ve eylem hakkına karşı saldırıları arttıracak, sınıflar arası uçurum daha da açılacaktır, Musk örneğinde de olduğu gibi dünya tekelci kapitalistlerin çıkarlarını doğrudan savunacaktır.

Fakat seçim sonuçları da Trump'ın coşkulu seçim konuşması da yanıltmasın. Trump çözülen ve gerileyen ABD hegemonyası, çoklu krizler içerisinde debelenen emperyalist küreselleşme kapitalizminin bir fenomeni. Trump'ın vadettiği "Amerika'nın altın çağı" uğruna girişeceği savaşlar, saldırılar ve yeni faşist politikalar "Amerika'nın karanlık çağı"nı getirebilir.