4 Aralık 2024 Çarşamba

Efe Dağlı yazdı | 2022 Dünya Kupası

Konumuz Dünya Kupası madem soralım, parti programlarında birbirini andıran cümlelerle spora şöyle bir değinmekten pek de ileri gidemeyen Türkiye emekçi solu ana akım takım taraftar gruplarıyla hangi ölçekte iletişim-etkileşim sağladı? Ya fakir fukara çocuklarının "bir gün yırtarım" hayaliyle devam ettiği yerel-mahalli futbol takımlarında durum ne, sol dünya oralarda ne derece varlık gösteriyor? Gösteremiyorsa bu handikabı ne zaman ve hangi strateji taktik bütününde aşmayı düşünüyor? Diğer branşlarda ne tür bir varlık gösteriyor.

Katar'da gerçekleşen 2022 Dünya Kupası geride kaldı. Kupa için imal edilen topun adı "Rıhle"ydi. Rıhlenin İslamdaki manası metinler üzerinden dini öğrenmek için yapılan yolculuk. Öncesi ve sonrasıyla dünya kupasını yolculuk olarak düşünürsek ilk akla gelen Kupa hazırlık dönemindeki işçi ölümleri. Stat yapımlarında pek çok işçi iş cinayetlerinde katledildi ve mesela Türkiye medyası bunu pek görmemeyi seçti. Bu vahşi sömürü Katar'da kimi tartışma ve protestolara yol açtı. Sonra ne oldu? Durumu meşrulaştırmak, işçilerin çalışma koşullarının olağan olduğunu kanıtlamak için Avrupa Parlamentosu'ndan kimi isimler Katar'daki işçi haklarını övdü.

Güzel, peki kim bunlar? İçlerinden biri, en bilineni, AP'deki Yunanistan milletvekili Eva Kaili. Ne tesadüf, bu isme yakın zamanlarda tekrar rastladık. Bir büyük rüşvet, yolsuzluk, kara para operasyonunda karşımıza çıktı. Kendisi gibi başka isimlerle gözaltına alınıp tutuklandı ve o arada bağlı bulunduğu Yunanistan'daki PASOK onu partiden attı. Bu şahıs Yunanistan'ı sarsan "telekulak" skandalında da iktidara yaranan bir tutum alıyordu ve muhtemelen orada da gayrimeşru ticari bağlantıların içindeydi.

O halde, sermayeyi öven birini gördüğümüzde, devletleri öven birine rastladığımızda ihtiyatlı olmak, muhakkak bir çıkar ilişkisi olduğunu düşünmek gibi doğal refleksler geliştirmek günümüzün olağan davranış çizgisine dönüşmek durumundadır.

Bir ara soru: Katar adına etki ajanlığı yapmak, AP kararlarını Katar çıkarları doğrultusunda etkilemek gibi suçlamalarla gözaltına alınanların olduğu bir ortamda Türkiye'mizde durum ne? Duble paradoks. Türkiye'de bu sayılanları yapan kimse el üstünde tutulur, döviz getiriyor diye omuzlara alınır, uyarına gelirse ihale verilir. Hemen hatırlayalım, o muhitlerden sıcak para akışı sürüyor, seçimlere dek süreceği anlaşılıyor ve tam da şu günlerde Suudi Arabistan devleti Türkiye'deki Merkez Bankası'na beş milyar dolar yatırmakla meşgul. Devam edelim: Kuşkusuz Kupa'da en büyük sürpriz Fas milli takımının parlayışıydı. Bir Afrika takımı olarak ilkleri başardılar. Üstelik öncesinde epey küçümsendiler ve teknik direktörleri "Avokado kafa" diye aşağılandı ama onlar yılmadı ve çok uzun yıllar önce Kamerun'un yarattığı sempati halkasını genişlettiler.

İngiliz sömürge sahası içinde bulunan topraklardan olan ve zamansal bakımdan post kolonyal aşamada kurulan devletlerden biri sayılabilecek ama onların çoğundan farklı olarak düpedüz yapay bir devlet olan Katar'daki türedi zengin egemenlerin her şeyleri sahte. İşleri güçleri üç kağıt olanlar Kupa için seyirci satın aldılar. Yetmedi Galatasaray seyircisi içinde rejim destekçiliğiyle bilinen saldırgan Ultra Aslan ekibi de Katar'ın yolladığı bu çakma taraftarlara eğitim verdi.

İlgilileri bakımından 2022 Dünya Kupası Portekiz milli takim oyuncusu Ronaldo'nun vedasıyla ve ona dönük son birkaç yıldaki sistematik kampanyayla da anımsanacak. Hatırlanacaktır, bir basın toplantısında eliyle kolayı itip "içmeyin bunları" dedikten sonra Ronaldo'ya dönük sistematik yıpratma kampanyası yürütüldü. İşçi çocuğu olduğunu sıklıkla dile getiren ancak pek de muteber bir yaşamı olmayan Ronaldo'nun kişisel bakımdan kim olduğundan daha önemli olan kolaya tepkisinden sonra tekellerin dıştalayıcı tutumlarına maruz kalmasıdır.

Ortada bir çark var. Büyük paralar dönüyor. Başarılı olsanız bile o çarka dahil değilseniz önünüz açılmıyor ve içinde olduğunuz halde gereğini yapmıyorsan dışlanıyorsunuz. Bu bakımdan futbolcular birer modern köleden farksız. Uluslararası planda, mesela medya-sinema alanında İsrail aleyhinde tutum alırsanız kademeli olarak sizi yıpratırlar. Tekeller bakımından da geçerli.

Portekiz'in başarısızlığı ardından uluslararası medyada Ronaldo topa tutuldu, hesap ona kesildi. Genellikle birbirleriyle karşılaştırılan iki futbolcu bir de bu vesileyle odağa alındı ve iyi Messi-kötü Ronaldo klişesi işlendi. Magazin, futbol ve diğerleri; vaktiyle genel marksist teori bakımından ihmale uğrayan, boş bırakılan, sınıfsal bakış ve baskı, özgürlük denkleminin işletilebileceği düşünülmemiş alanlardan olageldi. Günümüzde her şey bir parça magazin ve popüler kültür ve bu arada bir o kadar politik. Bakmak, anlamaya çalışmak, yorumlamak, mümkünse etkide bulunmak önemli.

Konumuz Dünya Kupası madem soralım, parti programlarında birbirini andıran cümlelerle spora şöyle bir değinmekten pek de ileri gidemeyen Türkiye emekçi solu ana akım takım taraftar gruplarıyla hangi ölçekte iletişim-etkileşim sağladı? Ya fakir fukara çocuklarının "bir gün yırtarım" hayaliyle devam ettiği yerel-mahalli futbol takımlarında durum ne, sol dünya oralarda ne derece varlık gösteriyor? Gösteremiyorsa bu handikabı ne zaman ve hangi strateji taktik bütününde aşmayı düşünüyor? Diğer branşlarda ne tür bir varlık gösteriyor. Toplumun aşağıdan örgütlenmesi olarak da düşünülebilecek olan bu tür girişimlerin istikrarlı, sürekli, devrimci demokratik karakterli bir içerikle gerçekleştirilmesi her halükarda şart. Siyasal özgürlük mücadelesi bir bütün olarak kavranmak ve hayatın istisnasız her alanında üretilmek durumundadır. Körleşmeye, ilgi alanlarının dar anlamda politikaya sıkışmasına, kendisi durmaksızın tekrara hayır! Hemen şimdi, demek ve işe koyulmak gerek.