4 Aralık 2024 Çarşamba

Ekonomik krize ne oldu?

Dolar geriliyor, borsa yükseliyor, milli gelir artıyor. E hani kriz vardı? Yoksa siyasi iktidar ekonomiyi yeniden rayına mı oturttu? Kriz yine mi teğet geçti? Elbette ki hayır.
Dolar geriliyor, borsa yükseliyor, milli gelir artıyor. E hani kriz vardı? Yoksa siyasi iktidar ekonomiyi yeniden rayına mı oturttu? Kriz yine mi teğet geçti? Elbette ki hayır. Yaşanan şey, bir kısmı uluslararası konjonktüre, bir kısmı da agresif kamu maliye politikasına bağlı olarak gelişen bir ertelemeden başka bir şey değil. Yoksa, ne krizin yapısal unsurları bertaraf edilmiş vaziyette ne de işçi sınıfının yaşam koşullarındaki kötüleşmede bir duraksama var.
 
RİSK ARAYAN SERMAYE, YÜKSEK FAİZLİ 'MASUM' SÖMÜRGE!
 
Sermaye çevreleri küresel aşırı-birikim krizinden çıkabilmek için üretimi tekrar devrimcileştirme hamlesi olarak robotlu üretime geçişi beyhude tartışadursun, gayrısâfi sabit sermaye yatırımlarının, yani artıdeğer üretimini genişletmek için ihtiyaç duyulan üretim araçları üretiminin dünya geliri içindeki payı git gide azalıyor. Üretime kanalize edilmeyen aşırı birikim, spekülatif sermaye alanında, yani üretilmiş değerin yeniden paylaşımına ve henüz üretilmemiş olanın bugünden parsellenmesine dayalı borsa, tahvil, faiz, döviz ve opsiyon piyasalarına yönlendiriliyor.
 
Bu piyasaların akışını belirleyen başlıca unsurlardan birisi de ABD Merkez Bankası FED'in faiz oranları. FED faizleri yükseltince daha fazla ve daha garanti bir şekilde kazanmak isteyen küresel sermaye ABD'ye yönleniyor. Faizler beklenen oranda artırılmadığı zaman ise spekülatif sermaye cari açık ve borç ödemeleri ihtiyacı için yüksek faizle kendini çekici kılmaya çalışan ve dolayısıyla daha riskli (ve kazancı daha yüksek) olan bizimki gibi mali-ekonomik sömürge ülkelere kayıyor. Bu da doların düşük seyretmesine, ihracat maliyetlerinin bir nebze de olsa azalmasına yol açıyor. Son dönemde yaşanan sıcak para girişlerinin ve dolayısıyla krizin etkilerinin bir süreliğine ötelenmesinin önemli sebeplerinden biri bu.
 
BÜTÇE SİLAHI
 
Bütçenin Ocak-Temmuz dönemi itibariyle 25 Milyar TL açık vermesi, devletin krizi aşmak için aktif bir yatırımcı unsur olarak devreye girdiğini gösteriyor. Böylece "kendi ayağıyla" yatırım yapmakta çekingen davranan sermaye çevrelerinin, bir kar makinesi olarak yolu açan devletin arkasına hizalanması sağlanıyor. Bütçe açığının harcamalar kadar gelirle de bağlantılı olduğu düşünüldüğünde vergi toplama fonksiyonunun, özellikle de devlete ödesin diye şirketlere verdiğimiz KDV tahsilatının da gevşetildiği görülüyor. Yani kamu kaynaklarının hizmet değil, özel sektör üretimi için kullanılması ve sermayeden yana bükülen vergisizlik politikası sermayenin yatırım yapmaya "ikna edilmesi" için bir araç olarak kullanıyor.
 
KEFALET EKONOMİSİ
 
Bütçe açığının etkilerinin yanında aktif olarak kullanılan araçlardan bir diğeri de Kredi Garanti Fonu (KGF). Devletin, bankalardan çekilen üretici kredilerinin yüzde 80'ine (ihracatta yüzde 100'üne) kadar kefil olduğu bu sistemle 8 Eylül itibariyle 330 bin şirkete 214 milyar TL kredi dağıtılmış vaziyette. Bu kredilerin hatırı sayılır bir kısmı borç ödemelerine ve üretken olmayan harcamalara yönelse de, kalanı da üretim artışını desteklemekte kullanıldığı ve büyümeyi artırıcı bir etkide bulunduğu söylenebilir. Yani, kazandığını paylaşmayacak olanların muhtemel zararı devlet kefaleti yoluyla şimdiden işçi ve emekçilerin sırtına yüklenerek sözüm ona bir "kaynak" yaratılmış oluyor. Oysa bunun bir yaratım değil, aşağıdan yukarıya bir "aktarım" olduğunu görmek için uzman olmak gerekmiyor.
 
ERTELERKEN YENİDEN ÜRETİLEN KRİZ
 
Özetle, uluslararası spekülatif sermaye pazarının durumuna ve sunulan yüksek faize bağlı olarak artan sıcak para girişi, reel ekonomiyi canlandırmak için açılan bütçe kesesi ve devlet kefaletli krediler milli gelirin büyümesine hizmet ediyor. Üretimi arttırmaya yarıyor görünse de, bu büyüme modelinin temel mantığı, tabandan emilecekleri teminat göstererek dışarıdan daha fazla borç almak, yani, teknik üretkenliği arttırmak yerine, borç çevriminde yeni cambazlıklar yaratmak. Ancak burjuvazinin içinde bulunduğu krizin zaten bir borç krizi olduğu ortada olduğuna göre, daha fazla borç çevirmek için atılan bu adımlar sebebiyle kimi olumlu gelişmelerin yaşanması aslında krizin aşılmaya başladığının değil, bilakis, krizin yeniden üretildiğinin göstergesi olduğu söylenebilir. Üstelik, kitleleri yoksullaştıran işsizlik ve enflasyondaki artış trendinin devam ediyor olması, yarattığı sefaletin yıkımı bir yana, siyasi iktidar için matematiksel olarak da bu modelin ömrünün çok da uzun ömürlü olmayacağına işaret eder. Zira tüm kredilerin, yüksek faizlerin, kamu harcamalarının ödeyicisi son tahlilde işçi sınıfıdır.