4 Aralık 2024 Çarşamba

“En geniş demokrasi cephesi” isteminin baştan çıkaran büyüsü

CHP hakkında beslenen hayaller, kitlelere güvensizlik, zayıf örgütlülük koşulları, emekçi sol güçlerin cepheleşememe zaafı, siyasal cesaret yetmezliği, Türkiye’den işgale karşı birleşik antifaşist direnişin yükseltilemeyişinin önde gelen nedenleridir.
 

En geniş antifaşist cepheyi, faşizme karşı olan kim istemez ki! Faşizmi yenilgiye uğratmak için bu, elbette ki, istenen ve gerekli olandır. Ancak faşizme karşı mücadelenin değişen koşulları altında an’da antifaşist güçlerin cepheleşme düzeyi sayısız nedenlerle değişir. Devrimci siyasi akıl “istenen”i, “gerekli” olanı arar, elde etmeye çalışır, ama an’da realize edilebilir olanı gerçekleştirerek ilerlemeyi, elde ettiği cepheleşme düzeyine dayanarak faşizme karşı mücadeleyi geliştirmeyi ve keza daha geniş güçlerin cepheye katılımını sağlayarak antifaşist cephenin genişletilmesi, büyütülmesi, demokratik halkçı devrimci bir iktidar hedefiyle faşist şeflik rejiminin yenilgiye uğratılması ve devrimin zaferi için çalışmayı dikte eder.

Bizdeki durum nedir?

Emekçi sol hareketin cepheleşme yeteneksizliği ile yürüttüğümüz mücadele nihayet 2011’lerden itibaren önemli sonuçlar verdi. Ancak cepheleşme yeteneksizliği emekçi sol harekette etkilerini halen güçlü bir biçimde sürdürmekte, hatta emekçi sol hareketin kimi kuvvetleri grup-parti merkezli mezhepçi siyaset tarzını (tipik örnek TKP’dir, ama haksızlık olmasın ÖDP ve EMEP de bu bapta anılmalıdır) kıskançlıkla sürdürmektedirler.

Bir de ideolojik siyasi hattıyla emekçi sol hareket içerisinde yer alan CHP ile ittifak sevdalıları var. Örneğin ÖDP, hemen bir adım arkasında EMEP geliyor. (Bu arada SYKP de sıraya yazılmış görüntüsü veriyor.) Haziran Hareketi’ni mi kurdular, kafalarının arkasında CHP ile ittifak var. Ya da ulusal demokratik hareketle bir bloku mu oluşturdular, onların aklında CHP ile ittifak var. Emekçi soldaki bu burjuva sol ile ittifak sevdasının kökleri 70’li yıllara dayanır. Revizyonist-reformist TKP’nin siyasal tohumlamasıdır bu. TKP’nin bu anlayışının kökleri Menşeviklere kadar gider.

Bolşevikler, Çarlık despotizmini yıkabilmek için devrimci proletaryanın burjuvaziyi etkisizleştirmesi ve köylülükle birleşmesini öngörürler. Rus burjuvazisi Çarlık’tan çok devrimden korkmaktadır, kesinkes karşıdevrimcidir.

Menşevikler ise Rusya’nın demokratik devrim aşamasında bulunması gerçekliğinden hareketle, Rus burjuvazisinin devrimci olduğunu ve devrime önderlik etmenin onun  görevi olduğunu, proletaryanın burjuvaziyi ürkütmemesi ve devrimci rolünü oynaması için desteklemesi, ileri itmesi gerektiği görüşündedirler.

Kuşkusuz bizdeki durum Çarlık Rusyası gibi değildir. Faşist diktatörlüğün yıkılması ve politik özgürlüğün elde edilmesini sağlayacak politik bir devrim, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın en acil, en yakıcı sorunudur.

Emekçi sol hareket saflarındaki parti ve örgütlerin her birinin CHP’ye ilişkin değişik analiz ve tanımlamaları ne olursa olsun, CHP’nin mevcut devlet aygıtının dağıtılmasını, yıkılmasını hedefleyecek halkçı bir devrime karşı olduğu şüphe götürmez. Almanya’da sosyal demokrasi nasıl devrimi en kanlı biçimde bastırdıysa, durum gerektirdiğinde (kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan) CHP’nin de Türk burjuva devlet düzenini yaşatmak, burjuva egemenliği korumak ve devam ettirmek için devrimi bastırmakta, halkın kanını dökmekte parmağı titremeyecektir.

Bizde Kürt ulusal demokratik talepleri gibi devletin tekçi yapısıyla hemen ve doğrudan çatışan, onu “beka sendromu”na sokan demokratik taleplerin varlığı ve nesnel olarak en önde oluşu “burjuva” solu, karşıdevrimci niteliğini en açık şekilde ortaya koymaya zorlamaktadır. Gel gör ki, bizde ulusal demokratik hareketin geniş çevreleri bile bunca deneyime karşın CHP ile hemen şimdi demokratik bir ittifakı olanaklı görecek denli hayaller besleyebilmekte, bunu CHP içerisindeki zayıf demokratik eğilimlerin ve CHP tabanında yaygın antifaşist duyguların varlığı ile gerekçelendirmeye çalışmaktadırlar.

Özellikle “her şey güzel olacak” ve “demokrasi ittifakı” şehir efsanelerinin bir çeşit söylem hegemonyası kurmasından sonra CHP’den beklentiler iyiden iyiye köpürmüştür. Oysa bırakın “demokrasi ittifakı”nı, CHP demokratik halkçı cephe partisi HDP’yle resmi ilişki bile kurmuyor. CHP hakkında beslenen hayaller kimi durumlarda apaçık bir yön kaybı biçiminde açığa çıkabiliyor. SYKP’nin Türkiye’nin Rojava işgaline karşı açıkladığı parti tavrı bunun çarpıcı bir örneğidir. “SYKP MYK: Halklar barış, Erdoğan savaş istiyor!” başlıklı, 8 Ekim 2019 tarihli açıklamada diğer şeylerin yanı sıra esasa ilişkin şunları belirtiyor:

“Son seçimlerde de gördüğümüz gibi aşağıdan mayalanan faşizme karşı halk ittifakının taşıdığı potansiyel, AKP-MHP İktidar Bloku’nun maceracı yönelimlerini engelleyecek yegane güçtür. Ana muhalefet partisinin de bu sorumlulukla davranması gerekmektedir. Kararlı, cesur ve açık bir tutum takınıldığı taktirde, askeri bir operasyon önlenemese bile maceracılığın daha büyük zararlar doğurmasını önlemek mümkündür.”

Önce bir gerçeğin altını çizelim, “aşağıdan” faşizme karşı ittifakın ne derece etkili olduğundan ayrı olarak, antifaşist mücadelenin en kararlı kesimlerinin büyük bölümünü etrafında toplayan ve belli koşullarda harakete geçirebilen HDP’nin siyasi kararının belirleyiciliğini bir kenera koyarak seçimlere dair “aşağıdan” ittifak analizi yapılması gerçeklerle bağdaşmıyor. HDP sözcüleri siyasi iradelerini “aşağıdan ittifak” diye sunmaktadır, ama gerçek değidir bu, yanıltıcıdır ve bir yanılsama yaratmaktadır. Parti kararı, merkezi tavır, “yukarı”dan demektir. “Aşağıdan ittifak”ın ne olduğu, Gezi-Haziran ayaklanmasında çok çarpıcı ve öğretici biçimde görüldü. CHP Türk sömürgeciliğinin partisidir ve sömürgeciliğe itiraz eden güçler ile bırakın “demokrasi ittifakı” kurmayı birlikte fotograf bile vermekten kaçınmaktadır. Fiili meşru antifaşist kitle direnişini geliştirebilmek için tutarlı antifaşistler, bu gerçeği antifaşist yığınlara yorulmaksızın açıklaklamakla yükümlüdürler. Faşist şeflik rejmiyle uzlaşan ve bütün kritik durumlarda işbirirliği yapan CHP çizgisi antifaşist yığınların fiili meşru direnişinin önündeki en önemli barajdır. Fiili meşru antifaşist kitlesel direniş ancak CHP’nin antifaşist kitleler üzerindeki yatıştırıcı, frenleyici, oyalayıp çürütücü, yasallık, parlamento ve seçim endeksli etkileri kırılarak geliştirilebilir, onun hakkında hayal yayarak değil!

SYKP MYK, “AKP-MHP iktidar blokunun maceracı yönelimlerini engelle”mek için “ana muhalefet partisi”ne “sorumlulukla davranması gerek”tiğini hatırlatıyor! Tırnak içerisine bile alınmamış “ana muhalefet” söylemli parlamenterist dili bir yana koyalım, birkaç gün önce Suriye konferansı düzenleyen ve bütün tarafları çağıran, ama PYD’yi çağırmayan, hakeza Rojava’ya saldırı tezkeresine oy veren CHP’yi “AKP-MHP iktidar blokunun maceracı yönelimlerini engeleyebilecek” güçler arasında görmek, sorumluluğa davet etmek aymazlık değilse nedir! CHP hakkında bu denli derin hayal beslenmesi hakikaten tuhaf ve kolay anlaşılır bir durum değil.

“Kararlı, cesur ve açık bir tutum takınıldığı taktirde” iyi de peki, mümkün mü bu? Bırakın “kararlı, cesur ve açık” olmasını ama CHP’nin Rojava işgaline karşı çıkmasını beklemek ham bir hayal değil mi? CHP “kararlı, açık ve cesur bir tutum” takınsa, ah bir takınsa “her şey güzel olur” değil mi? Eğer Marksizmin yöntemine bağlı kalacaksak CHP sınıfsal ve siyasi niteliği nedeniyle bunu yapmaz, yapamaz. Bunu yapabileceği beklentisi ham bir hayaldir, işçi sınıfı ve ezilenler arasında, antifaşist kitleler arasında CHP hakkında hayal yaymaktır.

AKP-MHP faşist diktatörlüğünün, faşist şeflik rejminin saldırganlığı bir yerde nasıl durdu, durduruldu? Serêkaniyê ve Girê Spî başta gelmek üzere Rojava halkının ve devrim ordusunun görkemli direnişi, yani Rojava devrimi, dünya halklarının sevgi ve sempatisini, kitlesel desteğini yanına alarak, işgalci Türk sömürgeciliğinin gayrı meşru niteliğini teşhir edip yalnızlaştırarak, ABD ve Rusya Federasyonu’nun teslimiyet planını reddederek, ABD’de siyasi bir kriz yaratarak, Rusya Federasyonu’nu ve Şam’ı harekete geçmek zorunda bırakarak, amaçlarına kısmen ulaşsa da Türk sömürgeciliğinin faşist saldırganlığını durdurdu.

Maalesef emekçi sol güçler Türkiye cephesinde Rojava işgaline karşı büyük kitlesel bir itirazı yükseltemediler. Kuşkusuz fetihçi faşistleri durdurmak bakımından yapılması gereken işçi sınıfı ve ezilenleri harekete geçirmekti. Antifaşist kitleleri Rojava devriminin savunulmasına seferber edebilmek, Rojava devrimiyle buluşturmaktı. Emekçi sol hareket, İstanbul başta gelmek üzere Batı’dan faşist şeflik rejminin Rojava işgaline karşı birleşik antifaşist bir kitlesel ittiraz yükseltebilseydi işte o zaman muazzam devrimci imkanlar fışkırabilirdi. İşte o zaman Rojava devrimi rahat bir nefes alabilirdi. Faşist şeflik rejmi onulmaz bir siyasi krize yuvarlanabilirdi.

CHP hakında beslenen hayaller, kitlelere güvensizlik, zayıf örgütlülük koşulları, emekçi sol güçlerin cepheleşememe zaafı, siyasal cesaret yetmezliği Türkiye’den işgale karşı birleşik antifaşist direnişin yükseltilemeyişinin önde gelen nedenleridir. Sorun, emekçi sol hareketin halen yerli yerinde duran Rojava devrimini Türkiye’den savunma ve birleşik devrimi ilerletme görevlerini başarabilmesinde. Emekçi sol hareket bakışını kitlelere çevirerek, kitlelere güvenini yenileyip güncelleyerek, cepheleşme yolunda birleşik antifaşist bir politk önderlik oluşturmak gibi etkin hamleler yaparak ve tabi CHP hakkında beslediği açık gizli hayallerden kurtularak bunu başarabilir. Aklımızdan bir an olsun çıkartmayalım: Rojava’da devrim işgalci saldırganlığı durdurabilecek gücü ve feraseti olduğunu gösterdi. Devrim bazı mevzilerini kaybetti ama hala yaşıyor ve ayakta!