4 Aralık 2024 Çarşamba

Ender Çelikel yazdı | 14 Şubat ve endüstriyel aşk

Tüketim niteliğindeki aşklar, özgür piyasa ekonomisinin "özgür" aşklarıdır. Sosyalistler kapalı-feodal değerlere karşı burjuva değerleri sahiplenmezler. Erkeğin duygusal ve cinsel aşktaki ikiyüzlülüğünün yanı sıra, kadın bedenini ve aşkı nesneleştiren burjuva değerleri bir bütün olarak reddederler. Özgürlüğü ve "özgür aşk"ı sosyalist ideoloji içerisinde kavrar ve tanımlarlar.

Dünyaya çırılçıplak doğan insan türü, zorlu var oluş mücadelesi boyunca muazzam bir fiziksel ve zihinsel evrim geçirmiştir. Var olma araçlarının üretim tarzının koşulladığı üretim ilişkileri içerisinde, insanın sinir sistemiyle beraber ruhsal dünyası da gelişmiştir. Beyninin farklı işlevler gören bölgelerinin, nörokimyasallarının hareketlenmesi yoluyla yeni duygular edinmiştir.

Biyolojik cinsiyetli bütün canlılar arasında cinselliğin üreme amacı dışında gerçekleşmesi sadece insan türüne has özellik olsa gerek. Zira güdüsel olmayan ve üremeyi dışlayan hazza, hoşlanmaya ve aşka dayalı cinsel etkinlik, canlıların düşünsel ve duygusal gelişimini gerektirir. Böyle bir gelişmeyi yalnızca insan türü göstermiştir. Ve yaşadığı duyguları sözcüklerle adlandırmıştır.

Aşk kelimesi dilimize Arapçadan geçmiştir. "Aşaka" Arapçada sarmaşık demektir. Yoğunlaşmış ve ajite olmuş sevgi haliyle birbirine bağlanan/tutunan sevgililerin sarmaşığa benzetilmesinden türetilmiştir. Ne var ki üç harflik bu kelimenin anlamı ve çağrıştırdığı hisler o kadar zengindir ki, tanımlaması hala zordur.

Aşkın tanımı ve ona yüklenen anlamlar, özgür tarihsel-toplumsal bağlamlar içerisinde şekillenir ve dönemlere göre değişebilir. Toplumsal üretim ilişkileri içerisinde kimliklendirilen insan bireyleri, duygularını verili ekonomik ilişkilerin ahlakı içerisinde yaşarlar. Azami kar yasasıyla işleyen kapitalizm, insanların duygularını ve bunları yaşayış şekillerini kendini yeniden üretebilecek biçimde tanımlar. Güzelin-çirkinin, iyinin-kötünün, sevmenin, mutluluğun kıstaslarını belirler ve bireylere öğretir. Burjuva değerlerle donattığı aşkı, sermayenin birikim döngüsüne hapseder.

"14 Şubat Sevgililer Günü" aşkın 'şey'leştirilip metalaştırılmasında özel bir işlev görür. Aşk sektörünün getirisi 14 Şubat vesilesiyle tavan yapar. Burjuva modernitenin parametreleriyle şekillenen kadın ve erkekler, adeta aşklarını kanıtlama yarışına girerler. Çeşitli platformlarda yayınlanan "Sina pırlanta aşka atılan imza" reklamı, aşkın ölçütünü gösteren çarpıcı bir örnektir. Medya aracılığıyla yaratılan kadın imgesi bir kenara; pırlanta aşk ve mutluluk ile özdeleştirilir. En pahalı mücevherler, hediyeler, şaşalı restoranlarda rezervasyonlar vb. sevginin göstergesidir. Herkes sosyo-ekonomik statüsüne göre sevgisini yansıtır. Beklentiler karşılanır. Öğretilmiş ve standartize edilmiş romantizme uymayanlar yadırganır, ayıplanır. Aşklarından şüpheye düşülür.

BUGÜN AŞKISI, YARIN BAŞKASI!
Sermaye doymak bilmez. Para-meta-daha fazla para (kar) döngüsü genişleyerek büyür. Varlık amacı budur. Kapitalist ekonomi için ürünlerin hızlıca tüketilmesi en geçerli akçedir. Haliyle durmadan ve daha kısa periyotlarla yeni ürünler üretilir. Yeni moda giysiler, arabalar, evler, telefonlar... Bunlar dijital teknoloji aracılığıyla hızla pazarlanır. Tüketim ve haz kültürü topluma boca edilerek doyumsuzluk, ayran gönüllülük ve şıpsevdilik genel karakteristik özellik halini alır. Tüketim nesneleri, kullanım değerlerinden ve ihtiyacı karşılamalarından ziyade birer haz nesnesi olarak süratle ve kolayca harcanır. Kapitalizmin mottosu, "Harca, hızla harca"dır.

Sermaye muhafazakar değildir. Kar uğruna her kılığa girer. Niyetlenmeksizin bile olsa bütün yerleşik gelenekleri, değerleri ve kurumları parçalar. Misal, miras hukukunu değiştirerek tek eşli geleneksel aile kurumunu gereksizleştirir. Kapitalizm aşkı tensel uyuma ve zevke indirgeyip metalaştırır, nesneleştirir. Aşk; giysi, telefon, araba gibi 'şey'leşir. Bir haz nesnesine dönüşür. Tüketimi ve zevki temsil eder. Bu yüzden kapitalizmde kısa süreli, hatta "bir gecelik" aşklar en makul ve istenilen olanlardır. İlişkilerin sirkülasyonu hem burjuva değerleri yeniden üretir, hem de kar getiren bir sektör üretir. Her yeni ilişki yeni hediyeler, yeni eğlence mekanları, yeni evler kısacası yeni harcamalar demektir.

Biyolojik ihtiyacı ve hazzı gideren bir etkinlik olarak aşk, somut tüketim nesneleri misali pazardan sipariş edilir, alınır ve harcanır. Sanal alemdeki flört siteleri vb. platformlar adeta "aşk pazarı" fonksiyonu görür. Tek seferlik, kısa süreli yahut uzun süreli "ciddi" ilişkilerden hangisi arzu ediliyorsa eğer, o flört siteleri tercih edilir. Bu sitelerde her yaşta ve özelliklerde kadın ve erkek taliplere ulaşılabilir. Sosyal medya günümüzde her şeyin hızla bulunabileceği, alınıp satılabileceği bir mecradır.

Marksist düşünür Alain Badiou "Aşka Övgü" adlı kitabında, internetteki bir eş bulma sayfasına dikkat çeker: "Acı çekmeden aşık olmak çok kolay! Acı olarak öteki kaybolur. Ötekini bir seks öznesi olarak şeyleştiren tüketim niteliğindeki aşk acı vermez. Ötekini arzulamak olarak Eros'un karşıtıdır." Tüketmek, haz almak ve mümkünse doğal bir acıdan kaçınmak! Acı verebilecek yoğun bağlardan, genel olarak sosyal bağlardan kaçınmak kapitalizmde rahatlığın ve mutluluğun formülüdür.

Bir aşk iştahla harcanır. Sevgili, son kullanım tarihi geçmiş ve haliyle kullanım değeri tüketilmiş bir 'şey' olarak çöpe atılır. "Eski" sevgili yabancı oluverir. İhtiyacı karşılamak üzere yeni bir aşk bulunur.

Bencil ilişkiler çıkar üzerine kurulan ilişkilerdir. Aşk ilişkilerindeki çıkar her zaman maddiyatı çağrıştırmamalıdır. Sevgilinin, sevgilisi tarafından sevilmesinde duygusal çıkarı vardır. Bu çıkarı için bazen büyük fedakarlıklarda bile bulunur. Sevgilisine duyduğu aşk bittiğinde onda artık hiçbir çıkarı kalmaz. Ona gereksinmesi biter. Artık onun tarafından herhangi bir biçimde sevilmesinin önemi yoktur.

AŞKIN İDEOLOJİSİ
Aşkın ideolojisi de mi olurmuş?! İdeolojilerin, düşünce biçimlerinin yönlendirmediği bir eylem pratiği yoktur. Aşıklar, aşk praksislerinde ideolojiler dışı mahlukatlara dönüşmezler. İlişkilerini çağın egemen sınıflarının düşüncelerinin, ahlakının ve kültürünün belirleyici etkisinde yaşarlar. 

Geleneksel ilişkiler ve davranış kalıpları kapitalizmin gelişimine bağlı olarak değişip dönüşür. Kültürel değişim ve dönüşümün kapsamı, en iyi cinsiyetler ve kuşaklar arasındaki ilişkilerin, aile kurumunun yapısı dolayımıyla kavranabilir. Cinsellik anlayışı ve pratiklerinde emperyalist kapitalist ülkelerde feodal değerlerin kalıntıları dahi silinirken, kapitalist gelişme bakımından geri ülkelerde ise feodal değerler hızla çözülür. Devrim ve sosyalizm iddialı siyasal öznelerin kültürel dönüşümle, cinsiyetler arasındaki ilişkilerde yaşanan değişimle nasıl ilişkileneceği sorusu bu bağlamda sürekli günceldir.

Aşk ilişkilerindeki değişim ve dönüşüm en yakın çevremizde bile gözlenebilen bir realitedir. Mamafih bu değişim, ezilenlerin içinde özneleştikleri "büyük ideoloji"nin (burjuva) içinde yaşanıyor. Dahası; burjuva parametrelerle biçimlenen bu değişim bedeni ve cinselliği, bireysel arzuyu ve hazzı fetişleştiren postmodern fikirler ve liberal anlayış formunda ideolojik ve örgütsel (yapısal) kriz halindeki marksist harekete de sirayet edebiliyor. Tüketim niteliğindeki 'şey'leşmiş; biyolojik ihtiyacın ve hazzın tatminine indirgenmiş cinsel aşk, feodal değerlere karşı "ilericilik" argümanıyla meşrulaştırılabiliyor.

Tüketim niteliğindeki aşklar, özgür piyasa ekonomisinin "özgür" aşklarıdır. Sosyalistler kapalı-feodal değerlere karşı burjuva değerleri sahiplenmezler. Erkeğin duygusal ve cinsel aşktaki ikiyüzlülüğünün yanı sıra, kadın bedenini ve aşkı nesneleştiren burjuva değerleri bir bütün olarak reddederler. Özgürlüğü ve "özgür aşk"ı sosyalist ideoloji içerisinde kavrar ve tanımlarlar.

Devrimcilerin duyguları ve cinsellikleri, kısacası aşkları salt bedenlerinde salgılanan hormonları tarafından belirlenmez. Aşkı aynı zamanda "derinlemesine toplumsal bir heyecan" olarak tarif eden Bolşevik Devrimin kadın lideri Kollantai "Oyun Aşk" (Kanatsız Eros) ve "Büyük Aşk" (Kanatlı Eros) ayrımını yapar. Kollantai, "Oyun Aşk" diye tanımladığı kısa süreli ve yalnızca hoşlanmaya dayalı aşkları reddetmiyordu, fakat böylesi ilişkileri dönemin zorlu iç savaş, açlık ve yoksulluk şartlarına bağlıyordu. Asıl olarak "Büyük Aşk"ı savunan Kollantai'a göre, Sovyet kadın ve erkeklerinin coşkun, tutkulu, paylaşımcı ve arkadaşçı "Büyük Aşk"lara ayıracak zamanları ve enerjileri yoktu. Victor Hugo'nun, "Aşk uğrunda gerekirse hayatımı veririm. Fakat özgürlüğüm uğrunda aşkımı da feda ederim" sözlerinin devrimci kadın ve erkeklerin pratiklerinde somutlaştığı zamanlardı... (bkz. Sosyalist Kadın, Kış 2013, Ekim Devrimi'nde Cins Bilinci ve Kollantai)

Devrimin gerilediği, mücadelenin nispeten daha barışçıl, durgun ve "rahat" koşullarda seyrettiği zamanlarda artan cinsel zevke ve biyolojik bir ihtiyacı gidermeye dayalı tüketim nitelikli aşk pratikleri, "Oyun Aşk" veya "Büyük Aşk" ile değil, ancak burjuva yaşamdan nasiplenmekle izah edilebilir.

Aşkın düşünsel ve ruhsal uyum ögeleri vardır. Özgür aşk eşit bireyler arasında yaşanan ve cinsel çekim dışında ortaklıklar da gerektiren; emek ve paylaşımlarla derinleşebilen, sevgilileri geliştirebilen; her duygu gibi azalıp sonlanabilen ama geride bir hikaye, anılar, vefa ve arkadaşlık bırakabilen hesapsız-kitapsız bir ilişkidir. Devrimci aşkın mayasında ise ezilenlerin kurtuluş düşü ve kavgası vardır. Mücadele içinde devinimini anlamını ve kıvamını bulur.