4 Aralık 2024 Çarşamba

Erkek şiddetinin panzehiri özsavunma

Hristiyan bir erkek üzerinden verilecek idam cezasının toplum ve uluslararası kamuoyunda tepki yaratacağı biliniyor ancak bir kadın idamı üçüncü sayfa haberlerinde 'Pakistan'da sıradan bir olay'mış gibi yer buluyor kendine. Çünkü kadın katliamı yaygınlığı, sistematikliği ile cins kırımına dönüşse de bu sürekliliğin karşısında erkek medya 'sıradanlaşma' eğilimi güdüyor. Çünkü sıradan olan şey dikkat çekmez ve ona tepki gösterilmez. Buna bir diğer örnekte İran'da şiddet gördüğü eşini özsavunma kullanarak öldüren ve idama mahkum edilen 24 yaşındaki Zeynep Sekaanvand.
Pakistan'da Asya Bibi isimli Hristiyan bir kadına "İslam'a hakaret ettiği" gerekçesi ile idam cezası verildi. İşyerinde yaşanan bir tartışmanın ardından başlayan dava idama kadar uzandı. Tartışmanın nereden çıktığı, nasıl yaşandığı veya gerçekten hakaret edip etmediği Bibi'ye verilen idam cezası karşısında pek de önemli değil. Burada asıl dikkat çekilmesi gereken nokta söz konusu kadınların yaşamı ise erkek egemen iktidarların ne kadar kolay 'ölüm' hükmü verdiğidir.
 
Egemen cinsin ve dinin mensubu iktidar, bir kadına üstelik de başka bir dinden olan kadına karşı nefret ve düşman hukuku gözetiyor. Bibi şahsında hem erkek egemen iktidarına karşı gelen hem de egemen dine karşı söz söyleyen kadınları ve erkekleri korkutmak istiyor. Hristiyan bir erkek üzerinden verilecek idam cezasının toplum ve uluslararası kamuoyunda tepki yaratacağı biliniyor ancak bir kadın idamı üçüncü sayfa haberlerinde 'Pakistan'da sıradan bir olay'mış gibi yer buluyor kendine. Çünkü kadın katliamı yaygınlığı, sistematikliği ile cins kırımına dönüşse de bu sürekliliğin karşısında erkek medya 'sıradanlaşma' eğilimi güdüyor. Çünkü sıradan olan şey dikkat çekmez ve ona tepki gösterilmez.
 
Buna bir diğer örnek de İran'da şiddet gördüğü eşini özsavunma kullanarak öldüren ve idama mahkum edilen 24 yaşındaki Zeynep Sekaanvand. 15 yaşındayken, 2008 yılında Hüseyin Sarmadi'yle evlendirilen, sistematik şiddete maruz kalan, defalarca polise başvuran ancak ciddiye alınmayan ve boşanmak istediği halde boşanamayan Sekaanvand'ın, yaşadıkları kimsenin 'dikkatini' çekmedi. Eğer özsavunma hakkını kullanarak erkek egemen sitemin kendisine çizdiği rutin 'kaderi' bozmasaydı kimse onun adını ve yaşadıklarını bilmeyecekti. Sekaanvand, özsavunma ile sıradan olanı sıradışı yaptı ve erkek egemen İran rejimi, Sekaanvand'ın cesaretini onu katlederek cezalandırdı. Çünkü bir kadının cesareti asla bir kadının cesareti olarak kalmaz. O cesaret bulaşıcıdır ve ne kadar hızlı yayıldığı şaşkınlık yaratır.
 
Kadınların yaşama hakkına karar veren erkek egemen sistem 5 bin küsür yıldır sıradanlığını koruyor ve korumak için daha da saldırganlaşıyor. Bu 'sıradan', 'olagan' ve 'sürekli böyle olacak' algısının tehlikede olduğunu biliyor. Kadınlar yaşama hakkı başta olmak üzere erkek egemen sistemin gasp ettiği her hakkını ve en önemlisi cinsiyet eşitlikçi bir toplum istediğine çoktan karar verdi bile. Bu karar verme halini eyleme döken, isyan eden kadınlar dünyanın değişik ülkelerinde çeşitli sorunlara karşı isyan ediyor ve öfkeyi harekete dönüştürüyor. Rojava'da bu hareket bir kadın devrimine dönüşüyor. Tüm kadınlar irili ufaklı birbirlerinin eyleminden, öfkesinden, özsavunmasından ve devriminden güç alıyor. Sıradanlaşan erkek şiddetine de erkek devlet düzenine de boyun eğmiyor.
 
Erkek egemen sistemin kadınları katlederek 'hizaya getirme' ve kendi çizdiği sınırlara çekme politikası çok eski bir yöntem. Klasik erkek-devlet kirli işbirliği her zaman ki gibi devrede. Tam da bu aşamada Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi'nin Özgecan Aslan'ın katledildiği güne atfen her ayın 11'inde yaptığı 'Yaşamak İstiyoruz' eylemleri sürekliliği ile bir kez daha anlam kazanıyor. Erkek şiddetinin kadını sistematik olarak katleden politikasına karşı sürekliliği ile karşılık veren bir eylem bu. Her ayın 11'inde İstanbul'da Kalkedon Meydanı'nda toplanan Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi'nin tüm kadınlar adına yükselttiği 'Yaşamak İstiyoruz' çığlığını büyütmek her bir kadının sorumluluğudur. Örgütlü ve sistematik erkek şiddetini ve kadın katliamını cins kırımından döndürmenin yolu budur.
 
Ne demişler taşı delen suyun kuvveti değil sürekliliğidir. Öyleyse her ayın 11'inde taşı kırmak ve 'Cins kırımına hayır' demek için bir seste biz olalım.