11 Kasım 2024 Pazartesi

Gazeteci misiniz, propaganda bakanı mı? - DERYA BARIŞ ŞEN

2020'yi unutup hemen bir havalimanıyla ?düşmanlara korku salacak' kimseler önce kalemlerini bir kenara bırakıp insan olma onurlarından soyundular. Ardından Hitler'in Propaganda Bakanı Goebbels'in o meşhur üniformasını sırtladılar ve başladılar yazmaya. Kendi oturdukları koltuklardan, iktidardan aldıkları güçle ve en nihayetinde aldıkları sus payıyla işçilerin eylemlerine salvolar savurmaya başladılar.
Hitler Nazizminin Almanya'da yükselmesi ve faşizmin dünyayı sarıp ölümlere, cinayetlere, toplu kıyımlara ve soykırımlara sebebiyet vermesinin çok önemli araçları var. Bunlardan biri de hiç kuşku yok ki kitleleri yönetmek ve yönlendirmek için gerçekleri çarpıtıp kendi yalanlarını propaganda etmektir. "Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı" Hitler Almanya'sının bunu kurumsallaştırmak için kurduğu bir devlet yapılanmasıdır. Bu yolla ne krizler atlatılıyor, ne oylar toplanıyor, insanlar nasıl katlediliyor; insanlıktan utanmamak mümkün değil. Faşizm de gelip baş köşeye oturuyor.
 
Kitlelerini harekete geçirmek ve dünyada şimdiye kadar eşi olmayan ekonomik ve sosyal vahşet için artık en etkili yol propaganda oluyor. Manipülasyonla birleşen propaganda, yeri geliyor gazete denen kâğıt köşelerinde yazı yazmakla, yeri geliyor televizyonlarda bağır çağır somut gerçeklerin tam aksinde ne varsa onu söylemek oluyor. Meydanlarda anaları yuhalatmakla, çocuklarını arayan Cumartesi Annelerini terörist ilan etmekle kendini var ediyor.
 
YALANLARIN İFŞASI
 
Dünyanın en büyük havalimanı olacağı iddiasıyla propaganda edilen, ekolojik yıkım projesi, İstanbul 3. Havalimanı bir seri katile dönüştü. Gözünü rant, para, doğa talanı ve ölüm bürümüş bir seri katil hem de.
 
Kötü çalışma koşullarına, yatakhane, servis, yemek, maaş ve her şeyden ötesi ölüme karşı çıkan işçiler eyleme çıktılar. Bu eylem, 2020 yılında yapılması taahhüt edilen ancak ‘dış güçleri korkutması için' daha da erken bitirilip 29 Ekim 2018'e yetişmesi için zorlanan bir süreçte oldu. 2020'yi unutup hemen bir havalimanıyla ‘düşmanlara korku salacak' kimseler önce kalemlerini bir kenara bırakıp insan olma onurlarından soyundular. Ardından Hitler'in Propaganda Bakanı Goebblels'in o meşhur üniformasını sırtladılar ve başladılar yazmaya. Kendi oturdukları koltuklardan, iktidardan aldıkları güçle ve en nihayetinde aldıkları sus payıyla işçilerin eylemlerine salvolar savurmaya başladılar.
 
Kimdir yeni nesil propaganda bakanları? Kendilerine gazeteci diyen bu zatlar, toplaşsalar bile cezaevindeki 143 gazeteci ve medya çalışanından birinin yerini tutamayacaktır. Hepsinin asli görevi, gerçekleri iktidar lehine çarpıtıp halkın zihinlerine işçiler aleyhinde kara leke çalmak.
 
‘Tahtakurusu bizim yatakhanede de vardı', ‘4 yıl dayanmışlar azıcık daha…', ‘Tahtakuruları Alman/İngiliz/Rus/Sırp ajanları', ‘Kaderine razı ol, zaten eylemden para alıyorsun' gibi uzayıp giden listelerde sözler sarf ediyorlar.
 
Bu kalemşorlar hakkında yazmak ve onları ifşa etmek, kirli bilgiden kurtulmanın yararına olacaktır.
 
DAYANMAK, OLMAZSA ÇATLAYIP PATLAMAK
 
Engin Ardıç, işçilerin ölümünü hiçe sayıp ‘Çatlasalar da patlasalar da bu proje bitecek" demiş köşesinde. Yetmemiş, kendi yatakhanelerinde de (lisesini veya üniversitesini kastediyor olabilir) tahtakurusu olduğundan dem vurmuş. Ardıç, yazdığı yazılarla kadın düşmanı, LGBTİ+fobik, işçi düşmanı bir kan emiciye dönüştüğünü kanıtladı.
 
Fatih Altaylı, şantiye giriş çıkışlarının kapalı olmasının talanı ve katliamları örtmek için değil de güvenlik tedbiri olarak görüyor. Ancak o güvenlik tedbirleri ki jandarmalar gece yatakhane kapılarını tekmeleyip işçileri gözaltına alıyor. Altaylı yetinmiyor, ölümlerin somutlaştırılamadığını söylüyor ancak sendika günbegün bu bilgileri paylaşıyor. Ve bıçak kemiğe dayanıyor! Bıçağın kemiğe ne zaman dayanacağı hiç belli olmaz, yeri gelir ‘üç beş ağaçta' yeri gelir ‘bitmesine beş hafta kala' mega proje inşaatında. İşçilerle dayanışmak için giden HDP'li vekillerin de varlığını sorgulayan Fatih Bey, ölümlere değil halkların vekillerine çatıyor. Dayanışma çağrısı değil, işçilere ‘dayanma' çağrısında bulunuyor. Ölümlere biraz daha dayanma! Sıradakinin kim olacağını bilmeden her gün ölüme gitmek. Buna dayanmak değil, ölüme gitmek deniyor Sayın Fatih!
 
TAHTAKURULARININ MİLLİYETİ
 
Mehtap Yılmaz, Akit'teki satırlarında tahtakurularının milliyetini ararken sürekli Kobane veya hendeklere getiriyor konuyu. Katliamlarla benzetme yapmak, doğrudan doğruya 3. Havalimanındaki iş cinayetlerini akla getiriyor. Ancak Yılmaz, bununla kalmayıp propagandanın dozunu kaçırıyor. "Yetkim bu kadar, yetkim olsa ezerim" diyor. Yetkisi, manipülasyonun sınırlarında dolaşmak. Bu yazıyla da güçlü bir duygu oluşturup peşinden gelecek kitleleri arıyor. Varsa gidecek olan!
 
Siz gerçekleri anlatırsanız, herkes hesap soracak. Bunu biliyor ve susuyorsunuz. İnsanlık onurunu unutmayın ve gerçeklerden bahsedin.
 
Son olarak Hıncal Uluç'a değinelim. İşçilere ‘Kaderine razı ol' diyen Uluç, doğrudan emri Erdoğan'dan almış olmalı ki, Soma'da 301 madencinin ölümünün ardından "Bu işin fıtratında var" sözüne paralel sözler sarf ediyor.
 
Kimsenin kaderinde ölüm olmasın diye ayaklandı o işçiler. İnsani çalışma koşulları için ayaklandılar. Siz gerçekleri görmüyor ya da bilip susuyorsunuz, buyurun gerçekler.
 
Bu yazı bitene kadar gözaltına tutulan işçiler mahkemeye sevk edildi. 24 işçi de tutuklandı. Tebrikler yeni propaganda bakanları, bunları da meşrulaştıracaksınız tüm hukuksuzluklarda yaptığınız gibi.