12 Kasım 2024 Salı

'Halklarımızın ESP programına ihtiyacı var'

ESP'nin 4. Olağan Kongresi'nde eşbaşkanlık görevine seçilen Deniz Aktaş ve Murat Çepni, kongreleri ve önümüzdeki dönem mücadele hedeflerine ilişkin ETHA'ya değerlendirmelerde bulundu. Faşist Bahçeli'nin açıklamaları, kayyum saldırısı, süren işçi direnişleri, kadın cinayetlerine karşı harekete geçen kadınların mücadelesi ve erkeklere toplumsal yüzleşme çağrılarına ilişkin sorularımızı yanıtlayan Aktaş ve Çepni, "Önümüzdeki süreçte daralmayı tersine çevirerek, örgütlü gücümüzle faşist saray rejimini yıkacağız" dedi.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) 4. Olağan Kongresini 27 Ekim'de toplayarak geçmiş döneme ilişkin özeleştirel bir tartışma yaptı, önümüzdeki dönem mücadele perspektiflerini ve hedeflerini belirledi. Kongrede yeni dönem yönetimleri de seçildi.

5 yıl boyunca ESP Eş Genel Başkanlığı görevinde bulunan Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü, görevlerini Deniz Aktaş ile Murat Çepni'ye devretti.

Yeni dönemde görev alan ESP Eş Genel Başkanları Aktaş ve Çepni ile kongrelerini ve önümüzdeki dönem mücadele hedeflerini konuştuk.

Kongreyi bir an değil süreç olarak örgütlediklerini vurgulayan Aktaş, gençliğin enerjisinin salona yansıdığını, emekçi sol ve Kürt özgürlük hareketinden katılımcılarla güçlü bir kongre örgütlediklerini söyledi. Aktaş, kongrenin ESP programına ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı.

Cins kırımına dönen kadın cinayetlerine karşı harekete geçme ve özsavunma uygulama çağrısı yapan ve kadınları bu eksende örgütleme perspektifiyle hareket ettiklerini söyleyen Aktaş, "Önümüzdeki süreçte daralmayı tersine çevirerek, örgütlü gücümüzle faşist saray rejimini yıkacağız" dedi.

Son dönem tartışmalara işaret eden Çepni, Rojava'ya yönelik saldırılar, kayyum saldırıları ve Kürt halkının taleplerinin görmezden gelindiğini hatırlatarak saray rejiminin Kürt sorununu çözmek gibi bir niyeti olmadığını söyledi. Kürt özgürlük mücadelesi açısından birinci muhatabın Abdullah Öcalan olduğunu söyleyerek, Kürt sorununda emekçi çözümden yana olduklarını belirtti.

Çepni, bu coğrafyada sosyalizmin hiç olmadığı kadar acil bir ihtiyaca dönüştüğünü vurgulayarak, yoksullara, işçilere, emekçilere, kadınlara, gençlere, Kürt ve Alevi halkına, LGBTİ+'lara faşizme karşı birleşik bir mücadeleyi örgütleme, işçi sınıfının devrimci demokratik iktidarını kurma mücadelesine katılma çağrısında bulundu.

GENÇLİĞİN ENERJİSİ SALONA YANSIDI

ESP 4. Olağan kongresini kritik bir dönemde gerçekleştirdiniz. Bu kongreyi nasıl örgütlediğiniz ve nasıl bir enerji açığa çıkardı?
Deniz Aktaş:
Kongremizi gerçekleştirirken bir an olarak değil süreç olarak örgütledik. Bütün örgütlerimizle geçmiş dönemi özeleştirel temelde tartıştığımız bir süreç oldu. Bütün örgütlerimizden değerlendirme ve öneriler aldık. Aynı zamanda birçok parti ve örgüte gittik, onlardan da görüş ve önerilerini aldık. Adalet arayışçılarına, şehit ve tutsak ailelerine, barış ve özgürlük mücadelesi veren birçok kesime gittik. Bu da kongremizin güçlü bir katılım ve enerjiyle geçmesini sağladı.

Kongremizde gençliğin de çok özel bir yeri vardı. Hem divanda hem de kongre salonunda sloganlarıyla yer aldı sosyalist gençler. Ve gençliğin enerjisi salona yansıdı.

Emekçi sol ve Kürt özgürlük hareketinden katılımcılar bize güç verdi. Güçlü bir kongre örgütledik, enerjisi güçlüydü.

Canlı yayınımız vardı. Canlı yayından da yoldaşlarımız, dostlarımız kongremizi takip etti.

KONGREMİZ HALKLARIMIZIN ESP PROGRAMINA İHTİYACI OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Öne çıkan sloganlar ve söylemler, bu süreçte böyle bir kongreye, ESP'nin programına ihtiyacımız olduğunu, halklarımızın sosyalizm programına ihtiyacı olduğunu da gösterdi. Kongremizde direnişçi işçiler, kadınlar, LGBTİ+'lar, adalet arayışçıları, Barış Anneleri vardı. Birçok toplumsal kesimin kendi sözünü söyleyebildiği, kendisini bulduğu bir kongre olduğunu söyleyebilirim.

Bizim bakımımızdan da ESP'nin bütün saldırganlıklara, tasfiyeci saldırılara rağmen sokakta direnişçi çizgisiyle var olduğunun vurgulandığı, hakkının teslim edildiği bir kongre oldu.

KONGREMİZE ULAŞAN MESAJLAR ENTERNASYONALİST ÇİZGİMİZİN SONUCUDUR

Peki kongreye ulaşan mesajlar ESP'nin mücadele perspektifi bakımından ne anlam ifade ediyordu?
Murat Çepni:
ESP Kongresi yalnızca bir teknik prosedür değildi Deniz başkanın da belirttiği gibi. Aynı zamanda ESP Kongresi sadece Türkiye ve Kürdistan halkları açısından değil tüm dünyada ezilenlerin yaşadığı yeni bir yol açma krizine yanıt niteliği taşıyordu. Dolayısıyla sadece söylediklerimizden ibaret değil, aynı zamanda biz devrimci sosyalistler olarak tüm dünyada gelişen isyan hareketlerinin, demokrasi ve özgürlük mücadelelerinin de bir parçasıyız. Biz Latin Amerika'dan Uzak Doğu'ya varıncaya kadar nerede bir isyan, nerede bir hareket, nerede bir ayaklanma varsa kendimizi hem ideolojik olarak, hem politik, hem de pratik olarak onun bir parçası olarak görüyoruz. Hem onlardan besleniyoruz, hem de onlarla dayanışma içerisinde olmak istiyoruz hem de doğal olarak kendi pratiğimizden de deneyimler aktararak öğretmek istiyoruz. Yani karşılıklı bir deneyim paylaşma, ama aynı zamanda karşılıklı kazanmayı hedefliyoruz.

Kongremize yansıyan dayanışma mesajları enternasyonalist çizgimizin doğrudan sonucudur. Enternasyonalizm bizim en ayırt edici çizgilerimizden bir tanesi. Kongremize Rojava'dan Filistin'e, Uzak Doğu'dan Afrika'ya, Avrupa'ya varıncaya kadar mücadele etmek isteyen, sosyalizm programını sahiplenen antiemperyalist, antikapitalist, antifaşist, antisiyonist çok sayıda kurumla, partiyle bundan sonra da birlikte mücadele edeceğimiz söylemiş olduk. Biz bunu çok değerli buluyoruz.

ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇ DARALMAYI TERSİNE ÇEVİREBİLİRİZ

Uzun bir dönem sonra kitlesel bir kongre örgütlediniz. ESP kendisi bakımından da emekçi sol hareket bakımından da bir daralma tarifi yapıyor. Bu daralmaya karşı nasıl bir yanıt açığa çıkardı ESP kongresi?
Deniz Aktaş:
Son süreçteki daralmayı aşmanın yolunu kongremiz ve kongremizin katılımcıları bir cevap vermiş oldu. Çok uzun süredir tasfiyeci bir saldırganlık altında mücadele ediyoruz. Geriye çekilmiş bir kitle hareketinden bahsediyoruz. Bugün emperyalistlerin, egemenlerin savaş politikalarına, sömürü düzenine karşı işçiler, emekçiler, kadınlar, LGBTİ+'lar, Aleviler harekete geçmiş durumda. Çok önemli direnişler var. İşçilerin son süreçte birçok grevi, direnişi var. Her gün de bir yenisini daha ekliyor grevlerine. Geriye çekilen kitle hareketinin sokaklara çıkmaya başladığını, harekete geçmeye başladığını söylemek mümkün. Burada kendimizi yeterli görmüyoruz, işçilerle, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle, Alevilerle, Kürtlerle, onların talepleriyle buluşmamız gereken bir zamandayız. Bu kongre bunun çıkış yollarını, kitleye daha güçlü bir şekilde gitmenin yollarını, meclislerimizi daha güçlü örgütlememizin yollarını da tartışmış ve bize göstermiş oldu.

Bundan sonraki süreç, daralmayı da tersine çevirebileceğimiz, kendi programımızla kitlelerin taleplerini buluşturacağımız bir dönem olacaktır.

TASFİYECİ DALGA KARŞISINDA DEVRİMCİLİKTE ISRAR EDECEĞİZ
Murat Çepni:
"Tarihin sonu gelmiştir, işçi sınıfı iktidarı, sınıflar mücadelesi bitmiştir, sosyalizm artık alternatif olmaktan çıkmıştır" türünden neoliberal, tasfiyeci teorilerine karşı; kongremiz, "devrimcilik ve devrimci örgütlenmede ısrar edeceğiz, ezilenlerin sosyalizmden başka kurtuluşu yoktur, bu neoliberal, tasfiyeci politikaların, teorilerin sonu gelmiştir" mesajını net olarak ifade etmiştir.

Özellikle AKP'li yıllarda bu yaklaşımların güçlendiğini gördük. Bunun en temel sonuçlarından biri, devrimci örgüt ve örgütlenmeden uzaklaşma oldu. Devrimcilik yerine muhalefetçilik, teşhircilik, yakınmacılık, umutsuzluk baskın bir hale geldi, getirilmeye çalışıldı. Biz bu tasfiyeci dalganın karşısında devrimcilikte ısrar edeceğimizin altını çizdik.

Bunu şöyle somutlayabiliriz. Milyonlarca insan itiraz halinde, Türkiye'de de çok sayıda toplumsal mücadele gücü itiraz halinde. Kadın hareketi, işçi sınıfı hareketi, ekoloji mücadelesi, demokratik Alevi hareketi, LGBTİ+ hareketi ve başkaca toplumsal güçleri kendi cephelerinden, kendi talepleri ve hedefleriyle mücadele yürütüyorlar. Fakat bunların birleşik bir biçimde iktidar mücadelesine yöneltilmeleri meselesi en temel zafiyetlerimizden bir tanesi. Muhalefetçilikten kastettiğimiz tam olarak bu. AKP karşıtlığına hapsolan bu çizgiyi aşmamız gerektiğini söylüyoruz. Bunu da kongremizde çok güçlü ifade ederken, aynı zamanda yeni dönemi de bu perspektifle inşa etmemiz gerektiğini, bunun bir zorunluluk olduğunu ifade etmiş olduk.

Biz varlık sebebimize uygun davranmamız gerektiğini söylüyoruz. Biz niye bir parti olarak örgütleniyoruz. Çünkü biz işçi sınıfının partisiyiz, çünkü biz işçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci demokratik iktidarını kurmak için varız. Bizim varlık sebebimiz muhalefet etmek, günlük mücadeleler yürütmek, ekonomik taleplerle kendimizi sınırlandırmak değil. Bizim temel varlık sebebimiz tüm bu günlük ekonomik, demokratik talepleri politik bir iktidar mücadelesine bağlamaktır. Biz bunun için varız.

KONGREMİZ EMEKÇİ SOL GÜÇLERİN KENDİNİ YENİDEN İNŞA ETMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEDİ
Kongremizde, belki çok itiraf edilmese de çok net olarak yaşadığımız bu acı gerçeğe karşı -toplamda emek ve demokrasi güçleri, emekçi sol hareket açısından söylüyorum- yalnızca ESP olarak değil bütün olarak demokrasi ve özgürlük güçlerinin, sosyalist güçlerin kendini yeniden inşa etmesi gerektiğini söylemiş olduk.

O yüzden de ESP kongresi yalnızca bizim kongremiz değildi. Özgürlük isteyen, demokrasi isteyen, içinde bulunduğumuz tabloyu aşmak isteyen herkesin kongresiydi. Çağrımızı da zaten öyle yaptık. Gelin hep birlikte ESP programı etrafında, bu devrimci, sosyalist program etrafında hep birlikte omuz omuza, yan yana gelelim varlık sebebimize uygun olarak bu sermaye devletini, faşizmi yıkmak için örgütlü mücadeleyi yükseltelim dedik.

BU COĞRAFYADA SOSYALİZM HİÇ OLMADIĞI KADAR ACİL BİR İHTİYACA DÖNÜŞTÜ

Tasfiyeci saldırı dönemi tarifi yapıyorsunuz. Kongreyi örgütlediğiniz dönemde MHP'nin faşist lideri Devlet Bahçeli'nin açıklamaları, AKP'nin bu açıklamalara verdiği destek ve peşinden kayyum saldırısı geldi. Bu sürece ilişkin kongrede nasıl bir değerlendirme yaptınız, ne tür sonuçlar çıkardınız?
Murat Çepni:
Kongremiz tasfiyeci saldırılar karşısında hangi yoldan yürümemiz gerektiğine yanıt üretmeye çalıştı. Bunu şöyle açabiliriz. Tüm dünyada milyonlarca yoksul bir cehennemi yaşıyor. Türkiye'de de özellikle AKP'li yıllar söz konusu olduğunda bu cehennem katmerli bir şekilde yaşanıyor. Bütün bu saldırılara, zulme, sömürüye, doğa katliamına karşı çok sayıda direniş odağı eylemli bir şekilde itirazını yükseltiyor. Aynı zamanda büyük bir memnuniyetsizlik söz konusu.

Biz ESP Kongresi öncesinde ve sırasında verdiğimiz mesajlarla, yaptığımız konuşmalarla şunu anlattık. Bu coğrafyada sosyalizm hiç olmadığı kadar acil bir ihtiyaca dönüşmüş durumda. Tıpkı tüm dünyada özellikle pandemi sürecinde hepimizin çok yakıcı bir biçimde yaşadığımız üzere sermaye düzeninin, kapitalist emperyalist sistemin milyarlarca yoksula, işçiye, emekçiye verebileceği tek şey yeni paylaşım savaşlarıdır.

Özellikle bölgemizde yaşanan Filistin ve Rojava başta olmak üzere savaş konsepti bunun çok somut bir ifadesidir. Biz kongremizde bütün bunlara bakarken yalnızca emperyalist bloklar cephesinden değil, işçi sınıfı ve ezilenler cephesinden bakmamız gerektiği, olanaklara da yine ezilenler cephesinden bakmamız ve bunu örgütlememiz gerektiğini ifade ettik. Örgütlemekten kastettiğimiz doğrudan demokratik, devrimci sosyalist bir örgütlenmedir. Yani kendi gücümüze dayanarak, kendi programımıza yaslanarak, kendi programımızı esas alarak bunu da doğrudan iktidar perspektifine bağlayarak inşa etmemiz gerektiğini söyledik. İçinde bulunduğumuz süreçte çokça tartışılan Kürt sorununa "çözüm" tartışmaları, başkaca gündemler, kayyum gündemi açısından da biz işçi sınıfı ve ezilenlere, emek ve demokrasi güçlerine kendi gücümüzle, programımızla pekala bir odak yaratabiliriz, birleşik temelde bir çıkış odağı örgütleyebiliriz demiş olduk.

HAREKETE GEÇEN KADINLARIN İSYANINI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYLE BULUŞTURACAĞIZ

Artan kadın cinayetleri var, bunun karşısında özellikle genç kadınlar ve her kesimden kadınlar sokaklarda. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşıyor. Bu yıl SKM, ESP nasıl bir mücadele perspektifi oluşturdu?
Deniz Aktaş:
25 Kasım'a giderken kadın cinayetlerinin cins kırımına dönüştüğü bir süreci yaşıyoruz. Cins savaşımına dönüşen bir mücadele var. Kadınlar harekete geçmiş durumda. Sosyalist Kadın Meclislerimizin de "Harekete geç" kampanyası var. Sokakta her gün kadınlarla buluşarak, halk toplantıları yaparak, paneller düzenleyerek bu süreçte açığa çıkan isyanı örgütlü bir mücadeleyle buluşturmaya çalışıyoruz.

Faşist saray rejiminin kadınlara çok özel bir saldırı dönemini yaşıyoruz. Bu saldırı içerisinde kadınlara yaşam hakkı tanımayan, aynı zamanda evlendiğinde kendi soyadını kullanmasına izin vermeyen, cins özgürlüğü mücadelesinde kazanılmış bütün hakları ortadan kaldırmaya çalışan, aile güçlendirme programıyla aynı zamanda şef tipi aile modeliyle aile içerisinde kadınlara baskı, tahakküm uygulayan bir AKP-MHP iktidarından bahsediyoruz. Tüm bunlara karşı kadınlar isyandalar, sokağa çıkmış durumdalar.

Son süreçte özsavunma uygulayan kadınlar, özsavunma araçlarıyla kendilerini korumaya çalışan kadınlar var. Bu ülke polisinin, yargısının, bütün devlet güçlerinin üzerine geldiği, kadınları korumadığı bir yerde kadınlar kendilerini korumak için de harekete geçti. Bu süreçte biz kadın devrimi programımızla kadınların hem kadın devrimi hem cins mücadelesinde hem toplumsal mücadelede öncü rolü olduğunu biliyoruz. Kadınları örgütlülüğe çağırdığımız, açığa çıkan isyanı da örgütlü bir mücadeleye çevirmeye çalışan bir perspektifle hareket ediyoruz.

ESP KADIN PARTİSİDİR

ESP'li erkekler de bir süredir toplumsal yüzleşme çağrısı yapıyor. Bu çalışmayla hem kendi içinizde hem de toplumsal olarak nasıl dönüşüm amaçlıyorsunuz?
Murat Çepni:
ESP bir kadın partisi. En büyük gücümüz kadın yoldaşlarımızın öncülüğünü yaptığı kadın devrimi programımız. Dolayısıyla biz erkek egemen devlet anlayışıyla cepheden bir mücadele yürütüyoruz.

Yalnız Türkiye'de yine AKP'li yıllarda özel olarak olmak üzere bir kadın kırımı yaşanıyor. Bir taraftan politik islamcı faşizm kendini örgütlerken, şef tipi aile yapısını örgütlemeye çalışırken, bir taraftan da buna bağlı olarak bunun zemini olarak kadın düşmanlığı zemininde derinleşiyor. Kadınların kazandığı bütün haklar ellerinden alınıyor. Ve kadının yaşam hakkı yok sayılıyor.

Biz Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak erkek egemen devlet anlayışıyla mücadeleyi temel bir hat olarak belirlemiş bulunuyoruz. Fakat bu yetmiyor. Sadece meselenin teorik, politik boyutlarını ortaya koyarak işin içinden çıkma şansımız yok. Aynı zamanda devrimci sosyalist erkekler olarak yapmamız gerekenler var.

ERKEK EGEMEN DEVLETLE VE ERKEKLİKLE MÜCADELE ÇAĞRILARI
Bir taraftan bu erkek egemen anlayışın karşısında kadın devrimi çizgisini kavrama görevini kendimize biçiyoruz. Sosyalist erkekler olarak, son dönemde yaşanan kadın cinayetlerinin karşısında doğrudan erkeklere seslenerek, bu erkek egemen anlayış karşısında erkekler olarak yapmamız gerekenler olduğunu anlatıyoruz. Biz yalnızca erkek egemen devlet anlayışını eleştirerek sürece yanıt olamayız. Kendi erkekliğimizle mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Ve bu yürüttüğümüz ajitasyon ve propaganda çalışmalarında sosyalist erkekler olarak erkeklere erkekliğimizle yüzleşelim, hesaplaşalım çağrısı yapıyoruz. Çünkü erkekliğimizin yarattığı sonuçlarla karşı karşıyayız. Sosyalist erkekler olarak erkeklikle mücadele etmeden erkek egemen devlet anlayışıyla mücadele edemeyeceğimizi biliyoruz.

BU ÇALIŞMAYI PARTİ TARZINA DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORUZ
Bu tabii ki sadece bir başlangıç. Küçük adımlar bunlar. Bunu çok daha büyütmek, yaygınlaştırmak istiyoruz. Çalışmalarımız devam edecek. Sadece dönemsel değil. Bunu bir parti tarzına dönüştürmek istiyoruz. Yetmez bizim dışımızda da bunun hakim hale gelmesine çalışacağız.

İŞÇİ DİRENİŞLERİNİ BİRLEŞTİREN BİR POLİTİK ÖNCÜYE İHTİYAÇ VAR

Bir süredir devam eden işçi direnişleri var. CHP'li belediyelerde grevler başladı. Bir süre sonra asgari ücret belirlenmesi gündem olacak. ESP işçi sınıfını örgütlemek, mücadelesini gelişmek bakımından nasıl bir perspektifiyle hareket ediyor?
Deniz Aktaş:
İşçi sınıfı iktidarını savunan bir partiyiz. Dolayısıyla işçi direnişlerinde işçilerin talep ve özlemleriyle buluşmaya çalışıyoruz. Grevler içerisinde yer almaya çalışıyoruz. Son süreçte işçi sınıfının çok güçlü grev ve eylemleri var. Kapitalist sömürü düzenini, sefalet zamlarını, ücretlerini kabul etmeyen işçi sınıfı sokaklarda harekete geçmiş durumda. Aynı zamanda sendikal bürokrasiye de bir cevap olan işçi hareketi var.

Bu işçi hareketlerini birleştiren bir politik öncüye de ihtiyaç var. Tam olarak bunu kazanabilmiş değiliz. Ama önümüzdeki süreçte işçi sınıfının talepleriyle, özlemleriyle ve hareketiyle buluşmak istiyoruz. Toplamda işçi sınıfı iktidarı, emekçi halk iktidarı için mücadele edeceğimiz bir süreç olacaktır.

KÜRT SORUNU EMEKÇİ ÇÖZÜM PERSPEKTİFİYLE ÇÖZÜLEBİLİR

Ortadoğu'da işgalci İsrail'in Filistin ve Lübnan'a soykırım saldırıları, Filistin ve Lübnan halkının direnişi, Rojava Devriminin ortaya çıkardığı sonuçlar, devrime yönelik saldırılar, Türkiye ve Kürdistan cephesinde tecrit politikaları ve son süreçte devlet cenahından yapılan açıklamalar, bütün bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Murat Çepni:
Kapitalist emperyalist sistemin içinde bulunduğu durumu bir varoluşsal kriz olarak tanımlıyoruz. Kapitalist emperyalist sistem kendini yeniden üretme kapasitesini kaybetmiş durumda. Bugün milyarlarca işçiye, emekçiye savaş ve yeni sömürü alanlarından başka bir şey sunamaz. Dünyada birçok yüz şirket milyarlarca insanın toplam bütçeden aldığının daha fazlasını alıyor. Dünyada en zengin 13 kişinin serveti 40 milyar dolar iken, geriye kalan nüfusun yarısı da neredeyse aynı bütçeye sahip. Böylesine korkunç bir eşitsizlik söz konusu. Bunun yeni savaşlar anlamına geldiğini biliyoruz.

Bir tarafta ABD ve AB ekseni, bir tarafta Rusya ve Çin ekseni var. Bu iki eksen yeniden bir paylaşım mücadelesine içerisine girmiş durumda. Bunun da en çarpıcı alanlarından bir tanesi Ortadoğu, bizim coğrafyamızdır. Bu coğrafyada en dinamik mücadele odağı Kürt halkı ve İsrail siyonizmi karşısında direnen Filistin halkıdır.

Kürt halkının karşı karşıya kaldığı sömürgeci faşist saldırganlık yalnızca bölge gerici faşist ülkelerinden ibaret değil, tüm dünya ezenleri tarafından gerçekleştiriliyor. Rojava Devrimi bunun en tipik göstergesidir. Bu emperyalist kapitalist saldırganlık, paylaşım mücadelesine üçüncü dünya savaşı demiyoruz. Bir dünya savaşı potansiyeli taşıyabilir, ama henüz bu aşamada olmadığının altını çiziyoruz.

Kürt sorunu bu coğrafyada hem uluslararası hem Türkiye sermaye devleti tarafından çözülmeyen bir sorundur. Bir sömürgecilik sorunudur. Bu sorun devrim sonrasına, sosyalizme havale edilecek bir sorun değildir. Bu sorun pekala emekçi çözüm perspektifiyle çözülebilir. Kürt halkının en küçük kazanımı, bizim kazanımımızdır. Biz bunun için mücadele ederiz. Bunun için Kürt halkıyla, Kürt demokrasi güçleriyle, Kürt özgürlük güçleriyle hem Kürdistan'da hem de Türkiye'de yan yana mücadele etmeyi esas alıyoruz.

KÜRT HALKININ ÖZGÜRLÜKÇÜ ÇÖZÜM PERSPEKTİFİNİ ESAS ALIYORUZ
Kürt sorununun çözümü açısından ikili bir tabloyla karşı karşıyayız. Birincisi, egemenler kendi bekalarına bağlı olarak bir çözümden bahsediyor, bir diğeri de Kürt halkının, Kürt özgürlük mücadelesinin demokratik, halkçı, özgürlükçü temelde ortaya koyduğu çözüm perspektifidir. Bizim durduğumuz, baktığımız yer esasen burasıdır. Tüm halkımıza da, tüm ezilenlere de buradan bakılması gerektiğini söylüyoruz. Yani medyada, parlamentoda burjuva faşist partilerin ortaya koyduğu söylemlerden değil doğrudan meselenin tarafı olan Kürt demokratik hareketinin ortaya koyduğu perspektife bakmak gerektiğini düşünüyoruz. Bu birincisi.

MUHATAP ABDULLAH ÖCALAN'DIR
İkincisi ise, Kürt sorununun çözümündeki muhatap meselesi en temel meselemizdir. Bu sorun çözülecek ise muhataplarıyla çözülebilir. Kürt özgürlük mücadelesi açısından birinci muhatap İmralı'da ağır tecrit altında tutulan Öcalan'dır. Abdullah Öcalan bu konuda öncesinde de şimdi de, en son vekilimiz Ömer Öcalan ile yapılan görüşmede de ortaya konulduğu üzere meselenin çözümünde siyasi, politik, örgütsel inisiyatif olduğunu, güç olduğunu ortaya koymuş oldu. Kaldı ki bu gerçeği AKP-MHP iktidarı da kabullenmiş durumdadır. Hal böyleyken en başta tecridin ortadan kaldırılması, Öcalan'ın hem kendi örgütsel gücüne hem de tüm Türkiye halklarına seslenebileceği ve çözüm projesini anlatabileceği koşulların yaratılması gerekir. Eğer bu konuda samimiyet varsa ilk atılması gereken adım bu olmalıdır. Fakat bugün bu aşamada değiliz.

Tam tersi önce Esenyurt Belediyesine ardından Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine operasyon gerçekleştirildi, kayyum atandı. Esenyurt'ta CHP'li Belediye Başkanı Kürt bir akademisyen olduğu için tutuklandı.

"Çözeceğiz" diyen, "Kürt ve Türk kardeştir" diyen iktidar Rojava'da çok yoğun bir bombardıman gerçekleştirdi ve çok sayıda sivil insan hayatını kaybetti.

Türkiye'deki işçiler ve emekçiler Kürt sorununun çözümünde taraf olamazsa, inisiyatif AKP, MHP gibi partilere bırakılırsa buradan istediğimiz sonucu olmamız mümkün değildir. Burada biz en başta Türkiyeli işçi ve emekçilere sesleniyoruz. Gelin bu konuda sorumluluk üstlenin, gelin bu konuda halkların kardeşliğini inşa edelim, gelin bu konudaki inisiyatifi Kürt düşmanlığı dışında bir varlık sebebi olmayan partilere bırakmayalım. Ve oradan gerçek çözümü inşa edelim.

BİRLEŞİK MÜCADELEYLE DARALMAYI TERSİNE ÇEVİREBİLİRİZ

ESP kongresinde önümüzdeki döneme dair nasıl bir mücadele perspektifi oluşturdunuz ve bu kesimlere çağrınız nedir?
Deniz Aktaş:
Önümüzdeki süreçte çok önemli bir süreç bizi bekliyor. İşçilerin, emekçilerin, kadınların, LGBTİ+'ların, ekoloji mücadelesi verenlerin, emek ve demokrasi mücadele güçlerinin güçlü bir şekilde mücadeleyi örgütlemesi gereken bir dönem. Aynı zamanda mücadele eden tüm toplumsal kesimlerin direnişlerini, isyanlarını birleştirecek politik öncülüğe, birleşik mücadeleye ihtiyaç var. Kongremiz bu süreçte bize umut olabilecek nelerin açığa çıkabileceğini, neler yapmamız gerektiğini söylemiş oldu. Birleşik bir güçle, birleşik mücadeleyle daralmayı tersine çevirdiğimiz, örgütlü bir mücadeleyi yükselttiğimiz bir süreç olmasını istiyoruz.

Bu halimizden memnun değiliz. İddialarımızla uyumlu bir yerde değiliz. Önümüzdeki süreçte bu daralmayı tersine çevirerek, örgütlü gücümüzle faşist saray rejimini yıkacağız.

KAZANMAK İSTİYORUZ, BUNUN KOŞULLARI MEVCUT
Murat Çepni:
Bizler Ezilenlerin Sosyalist Partisi olarak kongremizde de ifade ettiğimiz gibi işçiler, emekçiler, devrim ve demokrasi güçleri olarak kazanmak istiyoruz. Bunun koşulları mevcut. Yeter ki biz gözümüzü olanaklara dikebilelim.

Çağrımız; işçilere ve emekçilere, onurlu Türk halkınadır, Alevileredir, diğer ezilen halklarımıza ve inanç kesimlerinedir. Çağrımız umudunu CHP'ye bağlayan yoksul halkımızadır. Çağrımız burjuva solundan umudun kesilmesi, devrim ve sosyalizm mücadelesine katılmalarıdır. Çağrımız yoksul Müslümanlaradır. Gelin bu politik islamcı, istismarcı partilerin etrafında değil, işiniz, ekmeğiniz, özgürlük ve geleceğiniz için sosyalistlerin, sosyalist program etrafında buluşun. Çağrımız tüm yoksullaradır, tüm demokrasi güçlerinedir, tüm devrimci ve sosyalist güçleredir. Gelin hep birlikte faşizme karşı birleşik bir mücadeleyi örgütleyelim, kendi gücümüze güvenelim ve halklarımızı faşizme karşı cepheleştirme siyasetiyle işçi sınıfının devrimci demokratik iktidarını kuralım.