7 Ekim 2024 Pazartesi

İzmir'de SADAT'ın danışmanı Tağma'nın yargılanması istendi

Gözaltında kaybedilen Özgür Gündem Bitlis muhabiri Ferhat Tepe'nin dosyasının ele alındığı İzmir kayıplar eyleminde, SADAT'ın danışmanı olan General Korkmaz Tağma üzerindeki koruma zırhının kaldırılması istendi. 

İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, bu hafta gözaltında kaybedilen Özgür Gündem Bitlis muhabiri Ferhat Tepe'nin dosyasını kamuoyuyla paylaştı. 

Konak Eski Sümerbank önünde yapılan eylemde, üzerinde kaybedilenlerin fotoğraflarının yer aldığı, "Kayıplar vicdanındır sahip çık" ve "Kayıplar belli failler nerede" yazılı pankartlar açıldı. 

'KORUMA ZIRHI KALDIRILSIN'
Açıklamada, İHD İzmir Şubesi olarak bir kere daha yetkililere seslenildi ve "Ferhat Tepe'yi katledip kaybedenler; yargılansın. SADAT denilen karanlık yapılanmanın danışmanı olan General Korkmaz Tağma üzerindeki koruma zırhı kaldırılsın" denildi. 

NE OLMUŞTU? 
AİHM'nin 9 Ağustos 2003 tarihli karar metnindeki ifadelere göre, Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiri Ferhat Tepe'nin babası DEP Bitlis Şube Başkanı İshak Tepe, 1993 yılında Tatvan 6. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Korkmaz Tağma'nın daveti üzerine katıldığı bir toplantıda, Kürtlerin kültürel ve demokratik hakları üzerine tuğgeneralle tartıştı. Tağma tartışma sırasında Tepe'yi ülkenin sadık vatandaşları olarak yaşamlarını sürdürmedikleri takdirde yok edilecekleri şeklinde tehdit etmişti.

Bu olaydan kısa bir süre sonra gözaltına alınıp serbest bırakılan Ferhat Tepe, 28 Temmuz 1993 günü saat 19.00'da bölgede polis olarak tanınan, uzun boylu ve sakallı biri tarafından bir arabaya zorla bindirilerek yeniden gözaltına alındı. Aracı, içinde iki kişinin olduğu 65 AD 095 plakalı beyaz Renault marka başka bir araç daha takip etti. Bu ikinci araç, ertesi gün Mahallebaşı Polis Karakolu önünde park edilmiş olarak görüldü.

Olaydan bir gün sonra İshak Tepe'yi kimliği belirsiz bir kişi aradı ve Ferhat Tepe'yi, Türk İntikam Tugayı (TİT) adına kaçırdıklarını söyledi. İshak Tepe aynı gün Bitlis Emniyet Müdürlüğüne, Cumhuriyet Savcılığına Başbakana, İçişleri Bakanına ve OHAL Valisine başvurarak oğlunun kurtarılması için yardım talebinde bulundu. Tepe, başvurularına bir yanıt alamamasının üzerine tekrar Asayiş Şubeye başvurarak oğlunun polislerce gözaltına alındığını gören şahitler olduğunu ve kaçırmada kullanılan arabanın güvenlik güçlerine ait olduğunu belirtti.

Daha sonraki telefon aramalarında Tepe'ye söylenenler, arayan kişinin tüm gelişmelerden, hatta Tepe'nin General Tağma ile tartışmasından haberdar olduğunu gösteriyordu. 4 Ağustos 1993 tarihinde Ferhat Tepe'nin cansız bedeni Hazar Gölü kıyısında bulundu. Aynı gün savcı ve adli tabip, ölümün boğulma sonucu gerçekleştiğini bildirerek başka incelemeye gerek olmadığına karar verdi ve cenaze Elazığ kimsesizler mezarlığına gömüldü.

8 Ağustos günü İshak Tepe üçüncü kez kimliği belirsiz kişilerce arandı ve oğlunun cenazesinin Elazığ morgunda olduğu bildirildi. 9 Ağustos 1993 günü İshak Tepe oğlunun 5 Ağustos'ta kimsesizler mezarlığına defnedildiğini öğrendi; aynı gün mezarın açılmasının ardından oğlunu teşhis etti. Ferhat Tepe'nin vücudunda derin işkence izleri vardı; izlerden üzerinde sigara söndürüldüğü, el ve ayak bileklerinin bağlandığı anlaşılıyordu. Bu izlerin hiçbiri adli tıp raporuna yansımamıştı. Ferhat Tepe'nin gözaltında tutulduğu 28 Temmuz, 4 Ağustos tarihleri arasında işkence gördüğü yine aynı tarihlerde gözaltında bulunan kişilerce de doğrulanıyordu.

İshak Tepe'nin yetkili yerlere yaptığı tüm başvurular sonuçsuz kaldı ve oğlunun ölümüne ilişkin iddiaları nedeniyle "güvenlik güçlerini tahkir ve tezyif etme" suçundan bir yıl hapse mahkûm oldu. 4 Mayıs 1995'te İshak Tepe, oğlunun devlet yetkilileri veya onların bilgisi dahilinde hareket eden kişilerce kaçırılması ve gözaltında işkence edilerek öldürülmesi ve hükümetin etkin bir soruşturma yürütmemesi iddiasıyla AİHM'ye başvurdu. Hükümet ise, AİHM'ye sunduğu raporda, İçişleri Bakanlığının yaptığı inceleme sonucu Ferhat Tepe'nin gözaltına alındığına dair hiçbir belgeye rastlanmadığını ve bu nedenle savcının soruşturmaya yer olmadığına karar verdiğini iddia etti.

AİHM, 9-14 Ekim 2000 tarihlerinde Ankara'da tanıkları dinledi. 14 tanığın tamamı çeşitli kişilerce ve şekillerde mahkemede ifade vermemeleri ya da ifadelerini değiştirmeleri yönünde tehdit edildi; bazıları yeniden gözaltına alınarak kaybedilmeye çalışıldı; bazılarına para teklif edildi. Tanıkların yalan beyanları ve yokluğunda Mahkeme, 9 Mayıs 2003 tarihli kararında başvurucunun oğlunun devlet güçlerince veya devlet adına hareket eden kişilerce kaçırılıp öldürüldüğüne dair yeterli delil olmadığına ancak Ferhat Tepe'nin kaçırılması ve öldürülmesi olayına ilişkin açılan soruşturmada "şaşırtıcı eksikliklerin bulunduğunu", olayla ilgili polis ve çeşitli savcılıkların gerçek anlamda işbirliği yapmadıklarını ve savcıların olayla ilgili soruşturmayı derinleştirmediklerini, başvurucunun verdiği bilgiler doğrultusunda muhtemel tanıkların tespit edilmesi amacıyla gerekli adımların atılmadığını, savcıların soruşturma kapsamında polis memurları ve güvenlik görevlilerinin ifadelerini almadıklarını, soruşturmanın gazetecileri hedef alan muhtemel kişileri de kapsayacak şekilde derinleştirilmediğini, başvurucunun, Ferhat Tepe'nin Diyarbakır Cezaevi'nde gözaltında tutulduğunu gören tanıklar olduğunu iddia etmesine rağmen bu kişilerin ifadeleri alınmadan sadece gözaltı kayıtlarının incelendiğini, şüpheli olmasına rağmen ölümle ilgili herhangi bir adli tıp uzmanınca otopsi yapılmadığını, bu tip vakalarda uzman bir hekim tarafından yeterli bir otopsi yapılıncaya dek ölünün bedeninin korunması gerekmesine karşın bu konuda bir tedbir alınmadığını belirterek Ferhat Tepe'nin ölümü konusunda etkin ve yeterli bir soruşturmanın yürütülmemesi nedeniyle Sözleşmenin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi.

Mahkeme ayrıca hükümetin yeterli işbirliği yapmadığını, dava konusu olayın aydınlatılması için gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı gerekçesiyle Sözleşmenin 38/1 (a) maddesinin ve başvurucunun oğlunun ölümünün aydınlatılması için etkin bir cezai soruşturma yapılmadığı gerekçesiyle Sözleşmenin 13. maddesinin ihlal edildiğine karar verdi ve Türkiye Cumhuriyeti devletini Tepe ailesine manevi tazminat vermeye mahkûm etti. Ferhat Tepe'nin öldürülmesinden bir süre sonra, Tepe'nin de avukatlığını üstlenen Şevket Epözdemir'in öldürülmesi olayında da Korkmaz Tağma'nın adı geçti ancak her iki olayla ilgili de hakkında soruşturma açılmadı.