4 Aralık 2024 Çarşamba

Köksal: İdeolojik savaşa karşı çoğulluğu sağlayacak örgüt yapıları kurmalıyız

Meslek örgütlerinin yönetimlerinde yaşanan değişime ilişkin ETHA'ya değerlendirmelerde bulunan Doç. Dr. mimar Gül Köksal, iktidarın sermaye birikimi lehine politikalarına karşı mücadele edebilmek için güçlü örgütler kurulması gerektiğine işaret etti. Meslek örgütlerinin mücadele biçimlerini eleştiren Köksal, ilk akla gelenin dava açılması olduğunu, hukuki mücadelenin amaçlaştırıldığını söyledi. Köksal'ın işaret ettiği en önemli noktalardan biri de sermaye ve onun iktidarının işlediği suçlara bu meslek örgütlerine üye kişilerin de ortak olması. Köksal, sahada pratik bir özeleştirinin arındırıcılığına işaret etti, değişim için bu örgütleri eski yöntemlerden uzak bir şekilde yeniden kurmayı önerdi.

Meslek örgütlerinin yönetimlerinde yaşanan değişimin nedenlerine ilişkin röportaj dizimizin ikinci konuğu Doç. Dr. mimar Gül Köksal. Köksal, bu örgütlerdeki örgütlenme sorunlarına işaret etti, çözüm önerilerini sıraladı. Yaygın, güçlü, çok sayıda üyesi bulunan meslek örgütlerinin doğru bir perspektif oluşturulursa sistemin saldırılarına karşı mücadele edebileceğine ve kendi örgütlenmesini de güçlendirebileceğine vurgu yapan Köksal, bunun için öncelikle özeleştirel olmak gerektiğine dikkat çekti.

Meslek örgütlerinin yaşanan bazı suçlarda sorumluluğu olduğunu örnekleriyle açıklayarak öncelikle bunların kabul edilmesi gerektiğini söyledi. Doç. Dr. mimar Gül Köksal'ın meslek örgütlerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

İKTİDAR VE SERMAYE ÖNÜNDE ENGEL İSTEMİYOR

Meslek örgütlerine yönelik müdahale ve yönetimlerde yaşanan niteliksel değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Meslek örgütlerinin toplumsal sorunlara yönelik uzun yıllardır sürdükleri tutum iktidarın ve sermaye gruplarının hoşuna gitmeyen, rahatsız eden şeyler. Meslek odalarının duruşlarına yönelik, onları daha geri plana atacak müdahaleler ilk kez yapılmıyor. Daha önce olan şeyler, bundan sonra da olacağına işaret ediyor. Buna karşı güçlü bir duruş sergilemek gerekiyor.

Ben de TMMOB'un, mimar odasının 30 yıllık üyesi olarak kendi kişisel mesleki tarihimde de bunu çeşitli biçimlerde yaşadım. Benim buradan çıkarımım, iktidar ve sermayenin sermaye birikimi lehine yürütmüş olduğu sistemsel politikalarda, kentleşmeden, sağlık politikasına, eğitimden akla gelebilecek her türlü yaşam alanımızı etkileyen politikalarda önlerinde hiçbir engel olmaksızın ilerlemek istiyorlar. Hukuki olarak yapılan müdahalelerde de bunu görüyoruz, aynı zamanda meslek örgütlerinin mesleki birikimleri doğrultusunda eleştiri getirmeleri ve çözüm üretmelerinin de önünün kesileceği sürpriz değil.

ELEŞTİRDİĞİMİZ KADAR DÖNÜP KENDİMİZE DE BAKMALIYIZ
Ben daha çok bize yapılan baskıların yanı sıra bu baskılara karşı nasıl reaksiyon göstermediğimizi, örgütlenmelerimizi nasıl güçlendirdiğimizi, bilgi üretimlerimizi nasıl daha ilişkisel, yoğun bir şekilde kayda geçirdiğimizi, toplumsallaştırdığımızı ve mesleki birikimimizi toplumsal dönüşüm yolunda ne şekilde sahaya sürdüğümüzü, neye ne kadar etki ettiğimizi önemsiyorum. Bugünkü dünya ve Türkiye koşullarında her şeyinde daha halklar aleyhine olduğunun farkındaysak, dönüp kendimize bakmamız gerekiyor. Biz bugüne kadar gösterdiğimiz direnci veya karşı sözü, karşı hegemonya oluşturma girişimini ne kadar yapabildik, şimdi daha güçlü bir müdahale, sistematik bir baskı ortamında bunu nasıl gerçekleştirebileceğimize kafa yormayı önemsiyorum. Ve bu noktada eleştirdiğimiz kadar kendimize de dönüp bakmamız gerekiyor örgütlenme konusunda.

TMMOB, TTB, Eczacılar Birliği, Barolar Birliği gibi çeşitli meslek örgütlerinin, kimi zaman hükümete, sermayeye, toplumsal müdahalelere karşı yan yana yaptıkları açıklamaları daha farklı biçimlerde yapmak, bunları çoğullaştırma yollarına da kafa patlatılması gerektiğini düşünüyorum.

MESLEK ÖRGÜTLERİ HUKUKİ SÜREÇLERİ AMAÇLAŞTIRIYOR

Deprem, kentsel dönüşüm adı altında kentsel yıkımlar ve doğanın talanı söz konusu. Bunların karşısında meslek örgütleri ne yaptı ve daha önemlisi ne yapabilirdi?
Meslek örgütlerinin kendilerini tanıttığı web sayfalarına baktığımızda, toplum, doğa, bilim yararına bir araya gelmiş çeşitli kuruluşlar olduğunu görüyoruz. Elbette ilk akla gelen bu toplum, doğa, bilim, halkların bir arada barışçıl, kardeşçe yaşamalarına karşı gelecek hukuki durumlara karşı dava açmalarının ilk pratik olduğunu görüyoruz. Fakat hukuki sürecin bir burjuva hukuku olduğunu ve hukuki işlemlerin bir tür araç olduğunu amaç olmadığını söylemek gerekiyor. Kimi kez meslek örgütlerinin mesela bağlı olduğum TMMOB için hukukun neredeyse en önemli amaç olduğunu bir araç olduğunun atlandığını gözlemliyorum.

BİLİMSEL RAPORLAR SAHADA KARŞILIK BULURSA YAPTIRIM GÜCÜ OLUŞUR
Karşımızdaki sistemin neoliberal kapitalist kentleşme bağlamındaki yapısını iyi anladığımızda, neler olabileceğini görebiliriz. Bunun karşısında şöyle olmalı, böyle olmalı türünden açıklanan raporların bir yaptırım gücü olmayacağını deneyimliyoruz. En son deprem illerinde yaşananlara ilişkin meslek örgütlerinin TMMOB'un çokça açıklaması oldu. Bunların hiçbirinin yerine gelmediğini görüyoruz. Dolayısıyla bütün bu hukuki süreçler ya da bilimsel bilgi üretim süreçlerinin bir yaptırım gücü olması için sahada bir karşılık bulması gerekiyor. Bazı şeyler neden yazıldığı halde gerçekleşmiyor bunları irdelemeyiz. Hukuki, bilgi üretimi, bilginin ve hesap verebilirliğin sağlanması, aynı zamanda sahada denetimi noktasında ve tabii kaçınılmaz olarak bunu sağlayacak bir örgütlü yapının olması noktasında meslek örgütlerinin yaptıkları ve yapmadıklarına bakmamız gerekiyor.

TOPLUMSAL SUÇ ÜRETİMİNE MESLEKTAŞLARIMIZ ORTAK OLUYOR
Çünkü bir tür toplumsal suç üretimi söz konusu. Yine deprem konusuna gelirsek. Yıllardır imar afları, barışları uygulanıyor. Meslektaşlarımız bu projeleri çizenler, onaylayanlar olabiliyorlar. Ve sonrasında hesap verebilir durumda olunmadığı gibi bu meslek örgütlerinin yapısı içerisinde de sorunlu hale gelebiliyor. Biz samimiyetle bunlarla yüzleşmediğimiz zaman deprem sonrasında yaşandığı gibi yapı-yıkım tespitlerini yapıp o tespitlerde rol alanları, onu üreten mekanizmayı dönüştürmeye dair bir şey olamıyor. 

SİSTEM İÇİ ONARICI FAALİYETTEN VAZGEÇMELİYİZ
Ben açıkçası sistem içi onarımdan ziyade eğer sistem karşıtıysak -ki yine TMMOB'tan örnek vereceğim- antiemperyalist, kapitalizme karşı olduğunu ifade eden açıklamaları var TMMOB'un. Toplum, doğa, halklar yararına üretim yaptığını söyleyen bir meslek örgütüyse sistem içi onarıcı faaliyetlerde bulunması büyük bir çelişki, çatışmalı bir şey. Bu noktada daha radikal, daha dönüştürücü bir yerden hareket edebilmek için de bu tür toplumsal sorunları üreten sistem gibi aynı zamanda buna onay veren, sürdüren kişilere -ki bu kişiler kimi kez meslek örgütlerinde görev almış yöneticiler de olabiliyor- bakmak gerekiyor.

Meslek örgütleri bir sendikal ortam değil. İşveren, kamu kurumlarında çalışan, işçi mimar mühendis, plancı, tabip, diş hekimi, eczacı, hukukçu, avukat gibi çeşitli meslek alanlarını barındırıyor. Ama eğer bir toplumsal dönüşüm iddiamız varsa, bu iddia karşısında çeşitli hukuki vb. araçlarla ya da ben dedim yapılmadı gibi sözlerle görevini yerine getirdiğini düşünüp kenara çekilmenin yeterli olmadığını düşünüyorum.

ELEŞTİREL BAKIŞ SADECE KARŞIMIZA DEĞİL KENDİMİZE DE YÖNELMELİ
Hep söylediğimiz bir şey. Bu eleştirel bakış sadece karşımıza değil kendimize, üretim biçimlerimizi dönüştürmeye -ki bu hiç kolay değil, çok yorucu, sancılı, kendi sınırlarımızla, duvarlarımızla karşılaştığımız bir süreç- dönmeli. Bunu yapmadığımız müddetçe, "dava açtık olmadı", "şu raporları yazdık söyledik söyledik yerine getirilmedi" diye ağlama duvarına döndüğümüz, kendimizi çaresiz hissettiğimiz ve birikimimiz, donanımınızla bir şeyleri dönüştüremediğimiz konumda kalmaya mahkum oluruz.

YASAL MÜDAHALELER VE GÖZALTI TUTUKLAMALARLA MÜCADELE ENGELLENMEK İSTENİYOR

Meslek örgütlerine yönelik esaslı eleştirilerde bulundunuz. Ancak devlet için bu tablo bile tehdit olarak görülüyor, kuruluş kodlarına döndürülmek isteniyor meslek örgütleri.
Hükümet sermaye birikimi lehine bir toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek noktasında önünde hiçbir engel istemiyor. AKP hükümetinin son 20 yılda hukuki alanda torba yasalardan tutun da yasalara yaptığı çeşitli müdahalelerle, sahada sesini çıkaran herkesi cezalandırma yollarıyla, hapse atmaktan gözaltına almaya, sesini kesmeye yönelik her türlü müdahalele ile bunu yaptığını görüyoruz. Neoliberal kentleşme üzerinden bakarsak da zaten 80'lerden beri süre giden kentlerin hızla dönüşümü mevzusu var. Bu dönüşüm özellikle 20 yılda söz ettiğim yasal müdahalelerle gitgide arttı.

Şöyle örnekleyelim; depremden hemen sonra 126 Nolu kararnameyle mevcut bütün yasal düzenlemelerin üzerine geçen ve hızlı imar faaliyetleriyle bina inşa etmek üzere bir planlama yapıldı. Bu örnek üzerinden bakarsak; planlama üzerine eğitim veren, tartışan, geliştiren bir örgüt olarak Şehir Plancıları Odası'nın üretim alanının ve TMMOB'un diğer organlarının üzerini çizen bir şey yapıldı. Meslek örgütlerinin açtığı davalar, ürettiği raporlar, sözler bu kadar pervasızca hiçbir engel tanımadan gitmek isteyen sistemin önüne bir taş koyuyor elbette.

Eleştirdiğim, potansiyeli olduğu için daha güçlü bir noktada olabileceğini düşündüğüm bir yapının bu haliyle bile taş koyabiliyor olmasının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

MESLEK ÖRGÜTLERİ DAHA CESUR HAREKET ETMELİ
TMMOB üzerinden bakarsak, TMMOB'un 24 odası var, bu 24 odaya bağlı 213 şube ve 50 il koordinasyon kurulu var. 108 farklı mühendislik, mimarlık ve planlama mesleğini barındırıyor. 660 bin 358 üyesi var. Bu rakamlara bakınca Türkiye çapında geniş bir alanda örgütlenmiş bu yapının daha aktif olması durumunda, bir sürü kent mevzusunun mühendislik, mimarlık, planlama vb. 108 disiplin alanında denetimini yapacak, sahada bunun dönüşümü için mücadelesini verecek bir yapıya işaret ediyor. Ama odaların şube seçimlerine baktığımızda, yüzde 1-10 arasında değişen bir oranda meslek insanının oy kullandığını, meslek örgütünde görev aldığını görüyoruz. Tabii ki bu, iktidarın yaratmış olduğu korku, baskıyla da ilişkili. Benim eleştirdiğim haliyle bile yan yana görünmekten çekinen, yan yana görününce iş alamadığını düşünen bir kesim var. Tam da çelişki burada yatıyor. Yani elinizdeki yapıyı daha güçlü bir hale getirmezseniz daha çok baskı alacaksınız. Bundan kurtulmanın yolu daha güçlenmektir. Yani bunu kadın ve LGBTİ örgütlerinin gücünden görebiliriz. Sözlerini ifade ettikleri oranda daha çok baskı alıyorlar ve daha çok yan yana geldikçe daha fazla bir dönüşüm imkanı yaratabilme potansiyeli sergileyebiliyorlar. Meslek örgütleri de dönüşüm için daha cesur hareket etmeli.

KİMİ POLİTİK ÇEVRELERİN ÇIKARLARI PARÇALANMAYA NEDEN OLUYOR
"Baskılar yıldıramaz" derken o baskının kendisine karşı, üretimi kuvvetlendirecek, örgütlenme yapısını, söz ettiğim o rakamsal dağılımı güçlendirecek bir şey yapmak gerekiyor. Bu neden olamıyor? Kişisel çıkarlar, belirli politik grupların çıkarları ortaya çıkabiliyor ve bu örgütleri güçlendirmek yerine parçalamaya neden oluyor. Kriz anlarında daha görünür oluyor bunlar ve şu an olduğu gibi konuşuyoruz, üzerine birkaç yazı yazılıyor, tartışılıyor. Bunları oturup samimiyetle konuşup, tartışmak gerekiyor ki, bu baskılara karşı daha güçlü yapı olabilelim. Bu baskıya karşı daha fazla ses çıkartmak, insanları cesaretlendirmek, umut yaymak, daha dönüştürücü olabilmek, özgür hareket edebilmek adına imkan sağlayacaktır. 

Aslında bunlar hep konuştuğumuz şeyler, çok yeni bir şey söylemiyorum. İçinde bulunduğumuz koşullar, kurumları da, oradaki yöneticileri ve üyeleri de biçimlendiriyor. Bu biçimi dönüştürmek, buna karşı bildiğimiz ve hep söylediğimiz şeyleri daha samimiyetle yapabileceğimiz ortamlar kurmaktan geçiyor.

KAPSAMLI ÖZELEŞTİRİ VE YAPILARI KURACAK BİR İRADEYE İHTİYACIMIZ VAR

Meslek örgütlerinin yönetimlerinin iktidara yakın kesimlerin eline geçmesini önlemek ve bahsettiğiniz sorunların giderilmesi için ne yapılmalı?
Bunlardan ders çıkaracak yolları geliştirme çabamız dönüp dolaşıp örgütlenmeye geliyor. Şimdi biraz daha zor olacak örgütlenme. Çünkü mekan da kaybedildiği için daha farklı ortamlarda bir araya gelmek gerekecek, daha sıkı durmak gerekecek. Hali hazırda bu kayıplara ilişkin güçlü bir hareket maalesef yok. Böyle bir irade de pek gözükmüyor.

Çünkü çok kolay değil. Bu kapsamlı bir özeleştiriyi ve yapıları tekrar kuracak bir iradeyi gerektiriyor. Olmayacak şey değil. Ama aynı yöntemlerle, birbirinin sözünden hoşlanan insanların bir araya gelip bir şeyler yapabileceği ortamlar olmadığını gördük. Çok ideolojik bir savaş var burada. İdeolojik savaş karşısında o çoğulluğu sağlayabilecek örgütlenme yapısını kurma iradesi özveri gerektiriyor. Mevcut yöneticiler buna dair açık çağrılar yaparsa, bunların sürekliliğini sağlayabilecek bir ortam geliştirilebilirse, eleştirel sözleri dönüştürücü bir şekilde ele alacak hazırlık yapılırsa farklı bir durum gelişebilir. Umarım bu süreç buna evrilir.

Ben de bu süreçte kendi durduğum yerden çeşitli meslektaşlarla birlikte neler yapabileceğimize bakıyoruz. Ama kurumsal yapılarda görev alan kişilere biraz daha fazla sorumluluk düşüyor, o makamları işgal ettikleri için. Kimisi 20-30 yıldır o makamları işgal ediyor. O yüzden daha kapsayıcı bir yönetim ve örgütlenme anlayışı umarım ileride kurulur. Biraz yaşayarak göreceğiz onu da.