4 Aralık 2024 Çarşamba

Koray Can yazdı | Soykırımcı, işgalci, katil kim?

İsrail devleti ve Netanyahu, faşist şefe ve Türk devletine ağzına geleni söylemekte bir sakınca görmüyor. Türk devleti ile İsrail devleti arasındaki ilişki halkımızın deyimiyle "tencere dibin kara, seninki benden kara" misali... Her iki devlet de soykırımcıdır, işgalcidir, katildir.

Soykırımcı faşist işgalci İsrail devleti, Tahran'da düzenlediği saldırıyla yeni bir katliama daha imza attı. Filistin'in bağımsızlığı için mücadele yürüten politik islamcı Hamas örgütünün Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'yi katletti.

Haniye'nin katledilmesinden sonra başta faşist şef Erdoğan ve eski MİT Başkanı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmak üzere, sömürgeci faşist Türk devletinin birçok yetkilisi, bir kez daha İsrail devletini "katliamcı", "soykırımcı", Netanyahu'yu "katil" olarak tanımladı. İsrail devleti ve Netanyahu'nun katliamlarından dolayı bir gün mutlaka hesap vereceğini yüksek perdeden bir kez daha dile getirdiler.

İsrail devletinin, işgalci, katliamcı ve soykırımcı bir devlet olduğu doğrudur. Her soykırımcı, katliamcı devlet gibi, İsrail devletinin de bir gün mutlaka yaptığı tüm katliamların hesabını vermek zorunda kalacağı da doğrudur. Fakat doğru olmayan bir şey var ki o da faşist şefin ve sömürgeci faşist Türk devletinin, Filistin halkının dostu olduğudur. Sömürgeci Türk devleti her ne kadar İsrail devletini kınayan açıklamalar yapsa da İsrail'le her türlü ekonomik ve diplomatik ilişkisini sürdürdüğünü biliyoruz. Bunu, kapitalizmin doğal bir yasası ve faşist şefin ikiyüzlü politikalarının bir parçası olarak değerlendirip geçebiliriz. Fakat üzerinden atlanmaması gereken bir şey var ki o da İsrail siyonist devletini soykırımcı ve işgalcilikle, çocuk ve kadın katili olarak ilan eden sömürgeci faşist Türk devletinin de soykırımcı, işgalci, çocuk ve kadın katili olduğudur.

İsrail devletinin, Filistin halkına yapmış olduğu soykırım saldırılarının, katliamlarının on mislini sömürgeci Türk devletinin, Kürtlere yaptığını bilmeyen yoktur. Bunu en iyi bilenlerden biri de siyonist İsrail devletidir. Bu nedenledir ki, faşist şef Erdoğan ve şürekası, siyonist İsrail devletini her defasında katliamcı, soykırımcı olmakla suçladığında faşist Netanyahu ve siyonist İsrail devleti, Erdoğan'a ve faşist Türk devletine; "Sen önce dön kendine bak" dediğine çok kez tanık olduk. Ayrıca Netanyahu'nun faşist şef Erdoğan'ı Hitler'e benzettiğini, sonunun Hitler gibi olacağını ifade ettiğini de hatırlatmış olalım.

Özellikle 90'lı yıllardan sonra sömürgeci Türk devletinin Kürt halkına ve PKK'ye karşı sürdürdüğü katliam ve tasfiye hareketinin etkin unsurlarından birinin de soykırımcı İsrail devleti olduğunu ayrıca belirtmiş olalım. Örneğin 1993-1995 yılları arasında Emniyet Genel Müdürlüğü, ardından İçişleri ve Adalet Bakanlığı görevinde bulunmuş, "faili meçhul" cinayetlerin, katliamların, uyuşturucu trafiğinin birinci dereceden sorumlusu olan Mehmet Ağar, İsrail ile karanlık ilişkinin mimarlarından biridir. ABD emperyalizmi ve NATO'nun katkısıyla Türkiye-İsrail ilişkileri her bakımdan daha ileri bir noktaya taşındığı, her iki soykırımcı devletin Ortadoğu'da ABD emperyalizminin ve NATO'nun çıkarlarını korumak adına hareket ettiğini biliyoruz. Siyonist İsrail devleti, faşist Türk devletinin, PKK'ye ve Kürt halkına karşı sürdürmüş olduğu kirli savaşa her türlü siyasi ve askeri desteği vermiştir. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komployla faşist Türk devletine teslim edilmesinde de etkin bir rol oynamıştır. Yani dememiz odur ki; faşist ve soykırımcı Netanyahu durduk yere faşist şef Erdoğan'ı, Hitler'e benzetmiyor, "dönüp de kendine bak" demiyor. Her iki devlet de birbirlerinin ne yaptığını, ne yapmak istediğini iyi biliyor. Ayrıca faşist Türk devletinin soykırımcılığının sadece Kürtlerle sınırlı olmadığını, Anadolu ve Mezopotamya'da Ermenilerin, Süryanilerin, Rumların, Yahudilerin soykırım ve katliamlara maruz kaldığını siyonist İsrail devleti iyi biliyor. Budan dolayı soykırımcı İsrail devleti ve Netanyahu, faşist şefe ve Türk devletine ağzına geleni söylemekte bir sakınca görmüyor. Türk devleti ile İsrail devleti arasındaki ilişki halkımızın deyimiyle "tencere dibin kara, seninki benden kara" misali... Her iki devlet de soykırımcıdır, işgalcidir, katildir.

Peki durum buyken, faşist şef Erdoğan ve AKP-MHP iktidarı neden Filistin halkının dostu gibi görünmek istiyor? Faşist şef ve partisi Müslüman Kardeşler geleneğinden geliyor oluşlarından kaynaklı Hamas'ı (İslami Direniş Hareketi) her ne kadar sahiplense de esas nedenin bu olmadığını belirtmemiz gerekiyor. Bu, tamamen AKP-MHP faşist iktidarının ve faşist şef Erdoğan'ın Ortadoğu'da "Yeni Osmanlıcı" yayılma politikasıyla ilgili olduğunu biliyoruz. En az siyonist İsrail devleti kadar, faşist Türk devletinin de Ortadoğu'da yayılma, etkin olma amacı var. Sömürgeci faşist Türk devletinin ve faşist AKP-MHP iktidarının Filistin halkının direnişinden yana görünmesinin birinci nedenini bu oluştururken, diğer bir nedeni ise AKP'nin 30 Mart yerel seçiminde yaşadığı yenilgidir. AKP ve faşist şef Erdoğan, Filistin halkının haklı davasından yana görünerek yaşadığı erimeyi durdurmaya, toplumsal tabanını tekrardan kazanmaya; ırkçı, milliyetçi, politik islamcılığı körükleyerek faşist şeflik rejimini ayakta tutma isteğidir. 31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze'ye insani yardım malzemesi taşıyan (İHH ve Özgür Gazze Hareketi gibi islamcı aktivistlerinin organize ettiği) 6 gemiye; Akdeniz'de uluslararası sularda İsrail devleti saldırmış ve bu saldırı sonrası 10 aktivist katledilmiş, 60 aktivist ise yaralanmıştı. Siyonist İsrail devletinin, saldırıda katledilenlerin ailelerine 20 milyon dolar ödedikten sonra (bu paranın ailelere ödenip ödenmediği de meçhul) İsrail-Türkiye ilişkileri hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Hatta sömürgeci faşist Türk devleti ve faşist şef, bu olaydan sonra İsrail'le ticaret hacminin artığını kamuoyuna duyurdu. İsrail'e taşınan her türlü malın Bilal Erdoğan'ın ve AKP'li tüccarların "gemicikleri" ile taşındığını da hatırlatmış olalım.

KATİL, İŞGALCİ, SOYKIRIMCI İSRAİL=TÜRK DEVLETİ
Unutmayalım ki, siyonist İsrail devleti, Gazze'de Filistin halkına yönelik yeni bir soykırım saldırısına girişmeden kısa bir süre önce işgalci faşist Türk devleti, Rojava Kürdistanı'nda doğrudan sivilleri hedef alan bir katliama imza atmış, yeni bir işgal saldırısına girişmişti. Bugün ise Rojava ve Başûrê Kürdistanına yönelik daha kapsamlı bir hedefi olan işgal saldırısını sürdürüyor. Faşist şef Erdoğan, "bir gece ansızın gelebiliriz" diyerek, faşist Türk devletinin bu konudaki niyetini defaatle zaten beyan etti. İşgalci faşist Türk devletinin, başta ABD olmak üzere AB'den, Rusya'dan işgal izni koparmak, Irak, İran ve Suriye rejimlerinden destek almak için her türlü diplomatik ilişki geliştirmeye çalıştığını biliyoruz. İsrail'i işgalci, katliamcı ilan eden katliamcı Türk devleti, yeni bir işgal ve katliam saldırısı için kapı kapı dolaşmakta, gizli kapaklı anlaşmalara imza atmaktadır. Tüm bunları hangi amaç doğrultusunda yapıyor; Kürt halkını soykırıma tabi tutmak, Ortadoğu'da yayılma planının önünde engel gördüğü PKK'yi, Kürt özgürlük hareketini kanlı katliam planıyla tasfiye etmek, Kürt halkının kazanımlarını yok etmek, işgal edebildiği kadar Kürdistan toprağını işgal ve ilhak etmek, Musul-Kerkük petrollerine erişmek istiyor. Ortadoğu'nun yeraltı zenginliklerinden pay kapmaya, mümkünse eskiden Osmanlı'nın hükmettiği toprakları tekrardan kontrolü altına alıp yönetmek istiyor. İşbirlikçi oligarşik Arap devletleri de İran devleti de İsrail devleti de bunun farkında. Bu nedenle birbirlerinin politikalarını boşa düşürecek hamleleri geliştirmeye çalışıyorlar.

Sömürgeci Türk devleti, başta Kürt, Ermeni, Rum, Süryani halklarımız olmak üzere diğer azınlık ve inanç topluluklarını katlederek, soykırımdan geçirerek, asimilasyona tabi tutarak, ret ve inkar ederek kendini var ediyor. Bu politikalarla kendisini ayakta tutmaya çalışan faşist Türk burjuva devletinin; siyonist İsrail devletinin, Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği katliam ve soykırıma, insanlık dışı uygulamalarına karşı esaslı bir tutum geliştirmesini beklemek iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Barıştan, insani değerlerden, insan haklarından en son söz edecek devletler; sömürgeci, soykırımcı, işgalci, faşist Türk ve İsrail burjuva devletleridir.

GÜN, DEVRİM VE SOSYALİZM KAVGASINI BÜYÜTME GÜNÜDÜR
ABD elebaşlığındaki NATO'cu güçler, Türkiye ve İsrail devletleri aracılığıyla Ortadoğu'da ve ön Asya'da devrim ocaklarını söndürme hattında mevzilenmiş bulunuyorlar. Halklar dışında hiçbir güç bu duruma ABD ile çelişmesinin gerektirdiğinin ötesinde bir itirazda bulunmayacaktır. Bu türden itirazlar ise beş para etmez uluslararası burjuva kurumların diplomasi koridorlarında kaybolup gitmektedir.

Sömürgeci faşist Türk devletinin ve faşist İsrail siyonist devletinin işgal, katliam ve soykırım saldırıları bir kez daha ezilen ve sömürülen halkların kendilerinden ve ezilen halklardan başka gerçek dostları olmadığını göstermiştir. Bu gerçeklik ışığında dünyanın ezilen ve sömürülen halkları olmak üzere, antiemperyalist, antisömürgeci, antifaşist parti ve örgütler, Filistin ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini sahiplenmeli ve bu mücadelenin başarısı için ellerinden ne geliyorsa ortaya koymalıdır. Gün; halkların kendi kaderini belirleme hakkına sahip çıkarak, katliamcılara, işgalcilere, sömürgecilere dur deme günüdür! Gün; devrim ve sosyalizm kavgasını büyütme günüdür!