4 Aralık 2024 Çarşamba

Mahir Sayın'ın göze batan gerçekliği görmezden gelme tuhaflığı 

Mahir Sayın'ın, "Her şey, görüşler, yapılar, dünyanın durumu, eksen alınan ülkelerin hepsi zıddına dönüşecek ölçüde değişti ama değişmeyen tek şey kaldı, eski bölünmenin izlerinden yürüyerek ayrı durmaya devam etmek, bölünmeye devam etmek" tespiti, bize "anlatılan senin hikayendir" sözünü hatırlattı! Sayın'ın "eski bölünmenin izlerinden" yürümese bile, eski mezhepçi zihniyetin güçlü etkilerini taşıdığını, yaşattığını, günümüze taşıdığını açıklıkla söylemek zorundayız. Birilerini yok sayma tuhaflığı mezhepçi zihniyetin tezahüründen başka bir şey değil...

Mahir Sayın'ın siyasihaber.org sitesinde üç yazısı yayımlandı. Girişleri "4. Sanayi Devrimi"* olan başlıklar, yazıların konusu hakkında bir fikir veriyor. Yazıların tartışma-eleştiri ilgi alanımıza girme nedeni "4. Sanayi Devrimi" olmadığını söylemekte fayda var. Burada "Bolşevik Köklerimiz Bizden Yeniden Yapılanma İstiyor" başlıklı ilk yazıyla ilgiliyiz.

"Bolşevik köklere dönme", "yeniden yapılanma" gibi düşünce ve iddialar, keza "hak ettiği itibarı görmediği" tespit edilen SYKP birlik deneyimi de önemli. Burada bir bakıma Sayın'ın yakın dönemin öncelikleri arasında gördüğü SYKP girişiminin hak ettiği itibarı görmemesi tartışmasına  dışarıdan katılmış ya da girmiş oluyoruz.

Bütün bunlardan önce bize kendi başına önemli görünen bir başka sorun daha var. Hatta diyebiliriz ki, bilhassa Sayın'ın yazısındaki derin bir zaafa muhakkak parmak basmak gerekiyor.

Dünyanın efendilerinin ideologlarının 'tarihin sonu', 'ideolojilerin bittiği', 'büyük anlatıların çağının geçtiği' çığlıklarıyla burjuvazinin nihai zaferini ilan ettikleri bir tarihsel dönemde, 10 Eylül 1994'de kurulan, ismiyle kendisini hem Marksist, hem Leninist, hem de Komünist olarak tanımlayan, Ortadoğu'dan İskoç'ya ya kadar geniş bir coğrafyada mücadele eden, kesintisiz biçimde sosyalizme ilerleyecek politik devrime önderlik etme iddiasıyla var olan, işçi sınıfı ve ezilenlerin öncü partisinin 25. yılını kutladığı bir süreçte Sayın'ın birlik bahsinde, Birlik Devrimi deneyimini ve Birlik Devrimi'nin partisini görmezden gelmesi kuşkusuz kabul de izah da edilemez bir sorun-durumdur! Aşağıda buna döneceğiz.

Sayın, "TC devleti de 1980 12 Eylül'ünde 'Pentagon'un oğlanları-our boys' tarafından hayata geçirildi ve Türkiye sınıf mücadelesinin 20 yıllık muazzam birikimi tam anlamıyla yerle bir edildi. 12 Eylül besbelli ki zihinlerde önemli bir değişikliğe yol açmamış olmalı ki, daha sonra yapılan birlik girişimlerinin tümü de başarısızlıkla sonuçlandı. Kuruçeşme, BSA, BSP, ÖDP, SDP hepsi belki iyi niyetli ama başarısız girişimler olarak geride kaldılar ve sol 80 öncesinde miras edindiği bölünmeci mantığına yenilerini de ekleyerek günümüze kadar geldi."

Belirsizliği nedeniyle "sol" kavramı üzerinde Sayın ile anlaşamadığımızı kaydedelim. Emekçi sol kavramı, "burjuva sol" ile sınıfsal ve ve siyasal net bir ayrım koyuyor. Keza emekçi sol hareketin içerisinde devrimci ve reformcu yapılar var, bu nedenle emekçi solun devrimci ve reformcu kanatları tanımlaması da gerçeğin aslına uygun düşüyor.

Sayın'ın, 12 Eylül zeminin üzerinde "sol"un zihniyet değişimini bu şekilde tartışmasının yersizliği şurada kalsın açıkça yanlış, hatta sakıncalı ve zararlı bir yaklaşım. Bilakis doğru olan tersinden düşünmektir. Evet, 12 Eylül askeri faşist darbesine karşı antifaşist bir cephe kuramadık. Bu dolaysız biçimde 71 devrimci çıkışı ve örgütsel yenilgisinden sonra 75-80 sürecinin yapısallaşmış ilkesiz bölünmeler döneminde emekçi sol hareketin iktidar perspektifi ve cepheleşme yeteneğini kaybetmesi gerçekliğiyle bağlıdır. Bırakın askeri faşist diktatörlüğe karşı antifaşist bir cephe kurmayı hatta, 12 Eylül askeri faşist darbesiyle askeri faşist bir diktatörlüğün kurulduğu gerçeği üzerinde bile görüş birliğine ulaşılamadığını hatırlatalım! Fakat biliniyor, darbenin üzerinden bir-iki yıl geçtiğinde TKP, TİP cenahında birleşmeye yönelik çabalar gelişti, tarih bu çabaların tasfiyeci nitelikte olduğuna tanıklık etti. Dönemin koşulladığı başkaca tasfiyeci birlik girişimleri ve bölünmeler de oldu. 12 Eylül'ün "sol"da yarattığı-ürettiği büyük ölçüde tasfiyeci birlik zihniyetidir. Kuruçeşme süreci de aynı kategoriye ait bir gerçekliktir. Tabi ki niyetlerle ilgili değiliz, ama Sayın'ın "Hepsi belki iyi niyetli ama başarısız" dediği "girişimler"in temel sorunu, 12 Eylül faşist darbesinin "sol"da tohumladığı tasfiyecilik zihniyetidir. Bahsedilen girişimler TKP, Dev-Yol, Kurtuluş ve tasfiyeci akıma kapılan diğer yapıların ideolojik, siyasi ve örgütsel çözülüş ve tasfiye süreçlerinin basamakları olmuştur.

"Bolşevik köklere dönmek" gibi iddialı bir çağrıyı başlığa çıkartan Sayın, tuhaftır ama Bolşeviklerin "aynılar aynı yerde birleşmeli", "birleşebilmek için ve birleşmeden önce ayrılıkları" netleştirme yaklaşımlarından bihaber gibi yazıyor. Belki de "Bolşevik köklere dönmeye" buradan başlamak yerinde olur. Fakat "Bolşevik kökler", muhtemelen öncelikle "iyi de Bolşevik köklerinizden neden uzaklaştınız, nasıl koptunuz" sorularının yanıtını isteyecektir! Bu bahiste 12 Eylül askeri faşist darbesinin yerini, rolünü soracaktır!

Hazır laf açılmışken, Bolşeviklerin 1900-1917 arası çeyrek yüzyıllık tarihlerinin, komünist hareketin "yeniden yapılanması"nın çarpıcı bir örneğini sunduğunu vurgulayalım. Yani, daha II. Enternasyonal varken, yaşıyorken, henüz boylu boyunca sosyal şovenizm ve oportünizme batmamışken başlamış teorik-ideolojik, politik ve örgütsel boyutları olan kapsamlı ve derinlikli bir devrimci süreçtir bu.

"Yeniden yapılanma" ihtiyacını Bolşevik köklerin isteğiyle açıklamak da bir başka sorun. Bolşeviklerin mücadelenin koşullarındaki temel değişimlerle birlikte teoriden programa, stratejiden örgüte yeniden yapılanmalarından tabi ki öğreniyoruz. Marksizmin ve bilimsel sosyalizmin kuruluşundan (1800'lerin ortalarından) günümüze dünya komünist hareketi birçok kez genel yapılanma durum ve görevleriyle yüzleşti. 1989-90 çözülüş ve çöküşüyle, sosyalizm mücadelesinin tarihi bir dönemi kapandı. Yalnızca 20. yüzyıl sosyalizm deneyimlerinin yenilgisiyle ilgili değil bu. Aynı zamanda tekelci kapitalizmin yeni aşaması emperyalist küreselleşmenin dünyanın iktisadi, sosyal ve siyasi çehresini değiştirmesi nedeniyle de böyledir bu. Özetle sosyalizm mücadelesinin tarihsel ve toplumsal koşullarının değişimi yeniden yapılanmanın nesnel temelidir. Bu nedenledir ki, bu durumun bilincine ulaşsınlar ya da ulaşamasınlar, bütün sosyalizm iddialı yapılar yeniden yapılanmanın hem nesnesi ve hem de öznesi durumundadırlar. Geride kalan çeyrek yüzyıllık "geçiş dönemi"nin ana sorunu, yeni dönemin teorik, programatik, siyasi ve örgütsel devrimci ihtiyaçlarını anlama ve yanıt verme, yeni tarihsel dönemin devrimci önderliğini açığa çıkartmaktır. Hala da bu süreç neticelenmiş değil. Sürecin öznesi ve nesnesi olan yapıların her birinin nasıl bir gelişim seyri izledikleri ayrıca incelenebilir. Ki arşivler, sosyalist basının geride kalan çeyrek yüzyıllık dönem içinde birçok kez değişik yapılar somutunda ya da genel biçimde yeniden yapılanma sorun ve görevlerini ele aldığına ve tartıştığına tanıklık eder.

Sayın'ın "12 Eylül besbelli ki zihinlerde önemli bir değişikliğe yol açmamış olmalı ki, daha sonra yapılan birlik girişimlerinin tümü de başarısızlıkla sonuçlandı" (abç) tespiti, daha doğrusu iddiası, yukarıda değindiğimiz derin zaafı yansıtır. Öyle anlaşılıyor ki, birileri bu "tümün" içerisinde mütalaa edilmiyor, belki de birilerinin deneyimi ihmal edilebilir görülüyor. Ya da acaba başka bir kasıt mı var diye sormak da yersiz değil! ÖDP'nin kuruluşuyla zamandaş biçimde MLKP'yi var eden Birlik Devrimi'nin amacına ulaşan başarılı bir birlik "girişimi" olduğu neden kaydedilmiyor? Bunlar biri başarılı diğeri başarısız zamandaş iki birlik ve yeniden inşa girişimleri değil mi? Birlik Devrimi ve eseri neden görmezden, bilmezden geliniyor, yok sayılıyor! Gerçeğe saygı, entelektüel etik bunun neresinde! Birlik Devrimi'ni Kuruçeşme sürecine benzetenler, Kuruşçevci, Brejnevci ilan edenler, ona sekiz, bilemedin on ay ömür biçenler oldu. Hatta onu "başarılı" ilan etmesine karşın eskiye ait gören, derin değersizleştirme çaba ve yönelimleri, alternatif "ucu açık birlik" deneyi girişimleri oldu. İddia sahipleri mahcup oldular mı bilemeyiz ama düzeltme ve özeleştiri tevazusu gösterdiklerine tanık olmadık. Birlik Devrimi'nin başarısı 25 yıllık mücadele tarihini hazırladığı gibi, MLKP'nin 25 yıllık tarihi aynı zamanda kavramın en geniş anlamıyla gelişen, derinleşen yeniden yapılanmaya tanıklık etti. Yalnızca devrimci gelişmenin ihtiyaçlarına yanıt olma çabası değil, açıkça tanımlanmış tarzda sosyalizm mücadelesinin yeni tarihsel döneminin devrimci önderliğini yaratma iddiası ve amacı, arayışı onu yönlendirici oldu.

Sayın'ın, "Her şey, görüşler, yapılar, dünyanın durumu, eksen alınan ülkelerin hepsi zıddına dönüşecek ölçüde değişti ama değişmeyen tek şey kaldı, eski bölünmenin izlerinden yürüyerek ayrı durmaya devam etmek, bölünmeye devam etmek" tespiti, bize "anlatılan senin hikayendir" sözünü hatırlattı! Sayın'ın "eski bölünmenin izlerinden" yürümese bile, eski mezhepçi zihniyetin güçlü etkilerini taşıdığını, yaşattığını, günümüze taşıdığını açıklıkla söylemek zorundayız. Birilerini yok sayma tuhaflığı mezhepçi zihniyetin tezahüründen başka bir şey değil... "Birlik meselesi"ni böylesine önemseyen Sayın'ın her nasıl görüyorsa DKP deneyimine de hiç değilse değinmesini beklerdik.

SYKP deneyimini şöyle analizi ediyor Sayın:

"Ama bir kesim inatçıydı. Her yenilgiden daha iyi yenilmek üzere çıkmaya kararlıydı ve bunlar nihayetinde, geçirilen yılların birikimini değerlendirerek, bunun için verilecek kayıpları kabullenerek SYKP yeniden yapılanmasını Türkiye'de yeninin habercisi olan Gezi Direnişinin ortasında kurup 6 yıldır mikro ve makro düzeylerdeki politikada önemsenmesi gereken adımlar attılar. Ne var ki, bu girişim hak ettiği itibarı görmedi. Bu itibar görmemesinin nedenlerinin titizlikle incelenmesi önümüzdeki süreçte neler yapmamız gerektiği konusunda bize ışık tutacaktır."

Yenilgilere, başarısılıklara yenilmemek, yalnızca SYKP'yi kuran kadro ve yapıların değil, bizde emekçi sol hareketi oluşturan belli başlı yapıların tanımlayıcı, ayırıcı bir niteliğidir. Sayın'ın özellikle birlik bağlamında bu vurgulamayı yaptığının ayırdındayız. Birlik bahsinde her yenilgiden daha iyi yenilme kararlılığıyla mı çıkıldığı da tartışma götürür bir iddia. SYKP'yi var eden öznelerin bir kaç on yıldır sürdüre geldikleri envai çeşit birlik çabalarıyla nasıl bir birikim yarattıkları bizim için açık değil, Sayın'ın bu tespitini olumlayamıyoruz, ama öncü nitelikleri ve önderlik kapasitesini "biriktirerek mi, eriterek mi", "devrimcilikte derinleşerek mi, reformizme, parlamenterizme yaklaşarak mı geldikleri" sorularını da yersiz görmüyoruz. Gözlerimizin içine bakan gerçeğin sözcülüğünü yoldaşça üstlenmekle yükümlüyüz. Belki de içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle SYKP'nin kuruluş sürecini yakınen takip edemediğimiz içindir, SYKP birlik deneyimine dair doyurucu bilgilere sahip değiliz. SYKP'nin 6 yıllık varoluşu, tecrit halde ele alındığında "birliğin" başarıldığını gösteren temel bir veridir. Mücadele yoldaşımız SYKP'nin deneyimi önemli, ama SYKP'nin "6 yıldır mikro ve makro düzeylerdeki politikada önemsenmesi gereken adımlar attığı" saptaması bizim için açık değil. SYKP emekçi sol harekete ne kattı ya da örneğin SYKP olmasa emekçi sol harekette ne, neler eksik olurdu soruları gerçeğe yaklaşmak için anlamlı olabilir.

SYKP girişimi ve SYKP'nin hak ettiği "itibarı" görmemesi bize "verilecek kayıpları kabullenerek" ifadesi gibi tuhaf görünüyor. Siyasi bir parti kurma girişiminin şu ya da bu kadar "itibar" hak etmesinin ölçüsü nedir, bu bahiste "itibar" ne ile ölçülür bilemiyoruz. Ama şunu açıklıkla söyleyebiliriz, bizim bakış noktamızdan SYKP emekçi sol içerisinde özel ilgi konusu olacak bir teorik ve pratik varoluş sergileyemedi. Siyasi önderlik ve siyasi mücadelede kendini ortaya koyuşuyla toplam olarak önderlik iddiası anlamında bizim hissettiğimiz, gözlemlediğimiz yeni bir nitelik düzey açığa çıkartamadı. Siyasi parti ve örgütler hazır buldukları koşullar altında siyasi eylemleriyle var olurlar, yüksek bir ilgi ve çekim gücü yaratırlar ya da yaratamazlar. Siyasi partilerin varlık haklarını siyasi eylemleriyle söküp almaları mukadderdir.

*4. Sanayi Devrimi (I): Bolşevik Köklerimiz Bizden Yeniden Yapılanma İstiyor
4. Sanayi Devrimi (II): Ya Komünizm ya Felaket
4. Sanayi Devrimi (III): Bir Felaketin Habercisi ya da Komünizmin Gerçekleşme Zemini