1 Ekim 2024 Salı

Meriç Aşkın yazdı | NATO'nun yayılması ve Türkiye

NATO'nun yeni dünya düzeni stratejisinin yarattığı küresel iklim NATO'cu Türk egemen sınıflarının gelecek planlarını nasıl etkileyecek? NATO'cu "6'lı Masa"nın "Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönüş"ü içeren "restorasyon programı" ve devamında kurulacak hükümetin siyasi rengi ne olacak? Kürt sorunu başta olmak üzere, Alevilerin, kadınların, ekolojistlerin talepleri karşısında nasıl bir tavır alacak? Rojava karşısındaki işgalci politikada değişiklik olacak mı? Bu soruları ABD'nin önderliğindeki NATO'nun stratejisinden bağımsız olarak cevaplamak mümkün mü?

NATO'nun Rusya ve Çin'e karşı kurduğu 2030 Stratejisi'nin Ukrayna'da sıcak savaşa dönüşmesi, 2008'den beri süre gelen küresel krizden çıkışın yönünü gösteriyor. Bir NATO üyesi olarak da Türkiye'nin iç siyasetindeki gelişmelerinde de belirleyici etkisi olacak NATO'nun genişleme siyasetinin bu açıdan daha derinlikli analiz edilmesi gerekir.

14 Haziran'da toplanan NATO zirvesinde, İttifak'ın gelecek 10 yılına yön verecek yol haritası olan "NATO 2030: Yeni Bir Çağ için Birliktelik" başlıklı strateji belgesi kabul edildi. NATO, ABD-AB kapitalistleri için dünyanın geri kalanının boyun eğdirilmesinin askeri-siyasi organizasyonudur. NATO zirvelerinde "dost-düşman" tespiti yapılarak, bütün üyelere görevleri dağıtılır. "Ortak düşman"a karşı "dostlar"ın silahlandırılması yani ABD ve AB silah tekellerinden alınacak silahların, savaş sanayine yapılacak yatırımların da stratejisi oluşturulur. Bu yüzden de NATO'da alınan kararlar dünyanın geriye kalanının başına nelerin geleceğinin ilanı gibidir.

"NATO 2030: Yeni bir Çağ için Birliktelik" belgesinde "NATO'nun Siyasi Rolünün ve Araçlarının Güçlendirilmesi" gerekçe olarak sayılan "Tehditler ve Zorluklar"ın arasında "Terörizm", Rusya ve Çin'in yanı sıra "Enerji Güvenliği", "İklim ve Yeşil Savunma" ve "Pandemiler ve Doğal Afetler" başlıkları da yer aldı. Rapordaki Temel Bulgular başlığı altındaki "Yeni Bir Çağa Uyarlanmış Yeni Bir Siyasi Rol" bölümündeki şu tespit, Ukrayna'nın Rusya'ya karşı cepheye sürülmesinden sonraki gelişmeleri anlamak bakımından son derece önemlidir: "2030'a doğru NATO'nun kuruluş misyonunu korumakla birlikte bu misyonu desteklemek için gereken uyumu sağlamakta zorlandığı; NATO bünyesindeki siyasi görüş ayrılıklarının Rusya ve Çin gibi dış aktörlerin müdahalesini mümkün kıldığı; müttefikler arasında birliğin sağlanamaması halinde NATO üyelerinin sınamalara karşı yalnız başlarına kalacakları; güncel şartların İttifak bünyesindeki siyasi istişarelerin önemini artırdığı; yeni çağın sınamaları karşısında NATO'nun siyasi uyumu ve birliği sağlama görevini nasıl yerine getirmesi gerektiği sorusunun bu raporun temel konusunu oluşturduğu; Rusya ve Çin'in eşzamanlı jeopolitik ve ideolojik meydan okuması karşısında NATO'nun siyasi uyuma önemle ihtiyaç duyduğu; küresel sınamalar çağında NATO'nun büyük siyasi sorumluluğa ve fırsatlara sahip olduğu; bu bakış açısıyla değerlendirildiği takdirde karşılaşılabilecek zorlukların bu uyumdan elde edilecek faydanın yanında önemsiz kalacağı kaydedilmektedir."

Ukrayna'da NATO ile Rusya arasındaki savaşın başlaması ile ABD, Avrupa Birliği'nin "stratejik otonomi" kazanması için uğraşan Alman tekelci burjuvazisi başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin kendisine uyum sağlamasını başardı. Dünyanın geri kalanını da bu stratejisine uyum sağlaması için büyük baskı yapıyor.

NATO 2030 belgesi, önümüzdeki 10 yılda enerji kaynakları üzerindeki rekabetin artacağını belirliyor. Bölgesel ve küresel savaşların en önemli nedeninin enerji kaynakları üzerinde kimin hakimiyet kuracağı olduğu gerçeğini hatırlarsak bu tespitin önemini daha iyi anlarız. ABD ve AB için şimdiye kadar hakim oldukları fosil enerji kaynakları tükenmek üzere. Buna karşı Rusya ve Çin'in fosil yakıt kadar diğer enerji kaynakları açısından da hala güçlü potansiyellere sahip. Bu nedenle NATO belgesindeki enerji gündeminin enerji kaynakları üzerinde kıyasıya rekabetin daha da şiddetleneceğini gösteriyordu. Nitekim öyle oldu. Rusya'yı, en büyük ihracat kalemi olan doğalgaz ve petrolünden vurmak için AB'nin bu alandaki bağımlılığını kesmesi için yaptığı baskı sonuç verdi.

AB'nin 8 Mart'ta 2030'a kadar Rus fosil yakıtlarının ithalatına olan bağımlılığı derhal durdurmak ve Rus doğalgazına olan talebi 2022 sonuna kadar yüzde 80 oranında azaltmak için AB üst düzey liderliğinin onayını gerektiren kararlar aldığı biliniyor. Ama henüz Rus doğalgazının yerine ikame edilecek likit doğalgaz ve "yenilenebilir enerji" kaynaklarından tedarik ağları kurmak için hazırlıklar sürüyor. İthalatı durdurulan tek fosil yakıt, Rusya'dan yapılan ithalat hacmi toplam Avrupa tüketiminin yüzde 15'ini oluşturan kömür.

ABD 40 yıldır Avrupa'ya jeopolitik nedenlerle Rus petrol ve gazına bağımlılığını durdurma çağrısı ve baskısı yapıyordu. Ancak Washington'ın geçen yüzyılda Avrupa'ya sunabileceği bir alternatif yoktu. Ama şimdi, özellikle de 2015'ten sonra, kaya gazına yaptığı yatırımlarla ABD dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden biri oldu. Biden bu durumu fırsata çevirerek hamleler yaptı. Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu fosil yakıt ihtiyacını karşılamak için ABD'nin stratejik rezervinden 6 ay boyunca günde 1 milyon varil petrolü serbest bırakmasını yönünde karar aldı. Ayrıca petrol şirketlerinin Venezuela'da yatırım yapmalarına izin verdi ve yeni petrol aramalarına da izin verdi.

NATO 2030 raporunda 2014 yılından itibaren başlayan RF-NATO mücadelesinin izlerini görmek mümkündür. NATO 2030 raporunda, RF pro-aktif şekilde takip edilmesi gereken "düşman" olarak tanımlanmaktadır. Diğer "düşman" ise, teknolojisi, ekonomisi ve NATO'nun etki ve ilgi alanlarındaki faaliyetleri ile Çin'dir.

Raporda Çin için henüz Avro-Atlantik bölgesi için direkt bir askeri tehdit oluşturmadığı belirtilmektedir. Çin'in artan ekonomik, insani, teknolojik ve askeri gücü nedeniyle, NATO üyesi ülkeler ile girişeceği ikili veya çok taraflı ilişkilerin (Yol-Kuşak Projesi, stratejik ve ekonomik yatırımlar, Çin ile Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan 17+1 Formatı ve Askeri-Sivil Füzyon stratejisi gibi) NATO'nun müşterek çıkar, güvenlik, uyum ve birlikteliğine zarar verebileceği endişesi rapora yansımaktadır. NATO'nun birlikteliğini sarsacak türde bir adımın, taktik bir sorundan ziyade stratejik bir etkisi olacağı ifade edilmektedir.

ABD'nin Rusya ve Çin'i "düşman" ilan etmesinin nedenini açıklamaya gerek yok: Emperyalist rekabet. Fakat neden şimdi, bu konjonktürde sıcak savaşı göze alacak hamleler yaptığının özel nedeninin 2008'den beri süre gelen siyasi, ekonomik ve ekolojik kriz olduğunun altını çizmek gerekir. Kapitalizmde savaş ya da zor, onun içsel çelişkilerinin çözümündeki tek yoldur. Hem emek-sermaye çelişkisi hem de emperyalist güçler arasındaki çelişkiler şiddet yoluyla çözülür. Kapitalizmin için "yaratıcı yıkım"dır bu.

Kuşkusuz bu her krizin savaşla aşıldığı anlamına gelmez. Ama caydırıcılık, ekonomik vb. zor aygıtlarının çalışmasının da garantisi askeri güç, özellikle de nükleer silah gücüdür. Ve bugün de, dünya kapitalizminin yeni bir genişleme evresine girmesi için savaş kaçınılmaz. 1970'lerdeki neoliberal genişleme evresinin, 90'larda "sosyalist blok"un yıkılması ve Çin'in kalkınma için kapitalist yolu seçerek üretim üssü olması ile küreselleşen kapitalizmin 2008'den beri yaşadığı krizleri aşması yeni bir genişleme evresine girmesi demektir. Kapitalizmin gelişmesi hem mekansal hem de teknolojik yenilenme ile yeni meta piyasalarının oluşturulması demektir. Mekansal genişleme, dünya piyasasının yeniden ve yeniden paylaşımını ifade eder. Bugün ABD'nin Rusya ve Çin'i hedef alması, onların dünya ekonomisindeki güçlerinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla Rusya ve Çin'i ekonomik olarak etkisiz hale getirmek, NATO'nun 2030 stratejisinin temel hedefidir.

Kapitalizmin genişlemesinin diğer bileşeni ise yeni meta piyasalarının oluşması ve bu piyasalar üzerine kıyasıya rekabettir. "Yenilenebilir" enerji teknolojileri, nadir elementler madenciliği, kaya gazı, yapay zeka ve hatta uzay madenciliği bu yeni meta piyasalarının başında geliyor. "Yeşil kapitalizm" mali, teknik, patent ve askeri vb. her alanda yeni sömürgeciliklerin geliştirilmesinin yeni biçimi olarak gelişmektedir. Bu kapitalizmin her türlü sorunu yeni bir piyasa yaratarak, yaşamın yeni ihtiyaçlarını metalaştırarak kendini geliştirmesinin parlak örneğidir.

Şirketlerin maliyetlerini sıfırlamak için geliştirdikleri üretim teknolojileri (örneğin start up üretim), çalışma rejimleri işçilerin milimetrik denetimini hedefliyor. Aynı zamanda tüketicinin de milimetrik denetimini gerektiriyor. Tüketicinin motive edilmesi, tercihlerinin değişiminin kontrolü, onun fabrika/ofis dışı yaşamının da kontrol altına alınmasını şart koşuyor. Evden çalışma biçimlerinin gelişmesi de ev yaşamının kontrol altına alınmasını getiriyor. Yine gönüllü ve zorunlu iş değiştirme, yurt değiştirme yani mültecilik/göçmenlik gibi sistem tarafından sorun olarak görülen olaylara karşı da güvenlik duvarları vb. geliştiriliyor. Dolayısıyla denetim, gözetleme teknolojilerinde de devasa gelişmeler yaşanıyor.

Emperyalist kapitalist ülkeleri denetim ve gözetleme tekniklerini arttırmasının gerekliliği dünya üzerindeki insan hareketliliğinin sistemi istikrarsızlığa sokan temel güç olmasıdır. İşçi sınıfı, toplumsal hareketler, göçmenler milimetrik planlama isteyen sermaye döngüsünü tehlikeye düşürüyor. Sermaye döngüsünü tehlikeye düşüren, kıran bir başka faktörün de ekolojik yıkım ve onun görüngüleri olan iklim krizi, pandemi gibi faktörlerdir. Pandeminin üretim ve tedarik zincirlerini nasıl krize soktuğu görüldü.

Kapitalizmin bu genişlemesinin elbette bir bedeli olacak. Kapitalizmin her genişleme evresi halklar için savaş, emek ve doğa için daha derin bir sömürü ve denetim demektir. Bu başlı başına bir şiddet sürecidir. Halkların, emekçilerin ve doğanın boyunduruk altına alınması "rıza"ya dayanmaz.

NATO'nun yeni dünya düzeni stratejisinin yarattığı küresel iklim NATO'cu Türk egemen sınıflarının gelecek planlarını nasıl etkileyecek? NATO'cu "6'lı Masa"nın "Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönüş"ü içeren "restorasyon programı" ve devamında kurulacak hükümetin siyasi rengi ne olacak? Kürt sorunu başta olmak üzere, Alevilerin, kadınların, ekolojistlerin talepleri karşısında nasıl bir tavır alacak? Rojava karşısındaki işgalci politikada değişiklik olacak mı? Bu soruları ABD'nin önderliğindeki NATO'nun stratejisinden bağımsız olarak cevaplamak mümkün mü?

Yıllardır toplumun bütün gözeneklerine kadar baskıyı derinleştiren, IŞİD işbirliğinden polis şiddetine uyuşturucu partilerine kadar tepeden tırnağa çürümüş faşist AKP-MHP iktidarının saltanatının son bulması arzusu, "6'lı Masa"nın "restorasyon" vaadi tarafından massediliyor. Ama "restorasyon"un bir demokratikleşme mi yoksa "şehirli, modernist, seküler faşizm" mi olacağı üzerinde durulmuyor. Türk egemenlerinin çıkarlarını hangisi garanti ediyor?

Türkiye işçi sınıfı ve halklarına bir kez daha CHP'nin ne menem bir şey olduğu belli olmayan "sosyal demokratlık" ambalajına sarılmış "şehirli, modernist, seküler faşizm" zokası yutturulmak isteniyor. Bir kez daha "örgütlü halk yenilmez" parolası, egemenlerin seçeneklerine tahvil edilmek isteniyor.