4 Aralık 2024 Çarşamba

Milyonlar gidiyor

Hiç kuşku yok ki, 21.yy'ın en önemli sorunlarından biri "mültecilik"tir. Geçmiş hayatı ve hayalleri ile vedalaşmak zorunda bırakılan insanları kaderlerine ve sığındıkları ülkelerin burjuva iktidarlarının insafa terk etmek hepimizin "suç ortağı" olması anlamına gelecektir. Hiçbir şeyin (propagandanın) mültecilerin insanlık ailesinin bir parçası olduğu gerçeğini çarpıtmasına, değiştirmesine rıza göstermemek önemli bir zihinsel direnç noktası olabilir. Keza mülteciliğin nedeninin her türlü eziyeti, horlanmayı ve ölümü göze alarak yollara düşen insanlar değil, diktatörler, iktidar sahipleri, büyük tekellerin patronlarının çıkar çatışmaları olduğu gerçeğini akılda tutmak...
Sarsıcı toplumsal, siyasal ve doğa olayları ardından raflarda art arda o konulara dair kitaplar yer almaya başlar. Bunların birçoğu "piyasa kitabı"dır. Genel olarak anlaşmalı yayınevlerinin siparişi üzerine, yaşananlar hakkında ilgiyi ve duyarlılığı ranta çevirme motivasyonu ile kaleme alınırlar. İçeriklerinde alıntılar, veri paylaşımı adı altında istatistik bombardıman öne çıkar. Duygu yönleri ya zayıftır ya da meseleyi dramatize etmeye odaklıdır. Yeni bir bakış açısı sunma iddiaları ve düzeyleri oldukça sınırlıdır.
 
Aynı dönemde çıkan bazı kitaplar ise gerçeklikleri, insana (canlılara) dokunan duyarlılıkları, görünmez kılınmak istenen ayrıntılara büyüteç tutmaları bakımından diğerlerinden ayrılırlar. Adeta her acıyı sıradanlaştırmaya ve tüketmeye çalışan, bir kuralmış gibi önümüze konulan "hızlı yaşama döngüsü"nü yavaşlatarak acıyı özelleştirmeye soyunurlar!
 
"Modern dünyamız"ın en önemli sorunlarından biri olan "mültecilik" her geçen gün daha fazla insanı etkiliyor. "Tehlikelerden kaçarak güvenilir bir yere çekilmek" zorunda kalan insanların sayısı milyonlara ulaşıyor. "Korunmak amacıyla bir yere veya başvurmak" mecburiyetinde olan, başkalarının yardım ve korunmasına ihtiyaç duyan insanlara her kıtada rastlanılıyor. "Başka bir ülke veya yere sığınmış, iltica etmiş kişiler"in çığlıkları her geçen saat daha fazla yükseliyor. Bu çığlığın yayın dünyasında da yankılanmaması düşünülemez.
 
Yaz aylarında peş peşe yayınlanan, Alman romancı Jenny Erpenbeck'in "Gidiyor,Gitti, Gitmiş" romanı ile Türkiye'de serbest gazetecilik yapan Finlandiyalı Lutta Nuotio'nun "Milyonlardan Biri/Modi'nin Suriye'den Kaçışı" kitabını mülteci çığlıklarının edebiyattaki güncel karşılığı olarak okuyabiliriz.
 
Çağdaş  Alman edebiyatının etkili kalemi Erpenbeck, emekli Filoloji profesörü Richard ile Libya'dan, Nijer'den, Nijerya'dan, Gana'dan ve Afrika'nın birçok ülkesinden Almanya'ya "gelmiş" mültecilerin, Award, Apollon, Raşid ve Osarobo'nun ilişkileri üzerinden Avrupa sokaklarındaki "biz de insanız" çığlığını sunuyor. Görünmez kılınmak istenen insanların görünür olma çabalarını yansıtıyor.
 
Siyasal bilimler mezunu, bir dönem Fin Devlet Kanalı Yleisradio (YLE) nin Türkiye temsilciliğini de yapmış Nuotio ise, Deyrizorlu, iç savaş patlak verdiğinde Lazkiye Devlet Hastanesi'nde stajerlik yapan cerrah Modi'nin hikayesini kendi dilinden anlatıyor. Esad karşıtı ilk eylemlerin başlamasıyla hastaneye ölü ve yaralıların getirilmesinden rejimle karşı karşıya gelmesine; işkenceli tutsaklığından serbest kalınca Rakka Kilis güzergahından Türkiye'ye kaçışına; İstanbul'da tutunamamasından ölümü de göze alarak Yunanistan üzerinden İsveç'e iltica etmesine Modi'nin yaşadıklarına bizde "ortak" oluyoruz!
 
Erpenbeck'in Berlin'deki Afrikalı göçmenler için gönüllü çalışması ve Nuotion'un 2011'den bu yana iç savaşı takip edip, sınırda İstanbul'da ve Bulgaristan'da mülteci kamplarında yüzlerce Suriyeli ile görüşmesi her iki yazarın canlı anlatımlarının arka planını oluşturmaktadır.
 
Emperyalist kapitalist barbarlık, doğası gereği enerji kaynaklarının ve jeo-stratejik bölgelerin yağmalanması ve kontrol altına alınması için doymak bilmeyen bir iştahla insanlığa savaşı dayatmaktadır. Yerli işbirlikçileri ise paylaşım savaşından nemalanmak amacıyla din ve mezhep çatışmalarını, milliyetçi savaşları körüklemektedir. Nefret politikalarını derinleştirmektedir. Egemenler ezilenlere iki yol sunmaktadır. Ya milliyetçi, dinci motivasyonla bu savaşın askeri olun (ölün) ya da ülke içinde kalarak veya mültecileşerek savaşın yıkıcı sonuçlarına katlanın! Kırk katır mı kırk satır mı?
 
Mülteciliğin yani "doğal olmayan nüfus hareketliliği"nin müsebbibi ezenlerin kar hırsıdır. Savaş, soykırım, siyasal baskılar, işkence, ekonomik yıkım...Hangi gerekçe ile olursa olsun kendi rızaları dışında insanları topraklarından, sosyal ve kültürel çevrelerinden koparmak işkencedir. Afrika'dan Ortadoğu'dan savaş ve katliamlardan kaçan insanları "ölüm gemileri" ne mahkum etmek ve akdenizin karanlık sularına gömmek, bebek cesetlerinin sahillere vurmasını seyretmek insanlık suçudur. Dünya çapındaki 70 milyon mültecinin  yüzde 15'ini barındıran "gelişmiş ülkeler"in onları bir yandan "potansiyel suçlu"ymuş gibi görüp diğer yandan sahte yardımseverlik söylemlerinde/gösterilerinde bulunması ikiyüzlülüktür. Mültecilerin çaresizliklerinden faydalanıp onları ucuz işgücü olarak kullanmak, kadınlara seks kölesi gözüyle bakmak, çocukları organ mafyalarına kurban etmek vahşettir. Sağcı-faşist partilerin "yabancı düşmanlığı" propagandasıyla rant elde etmeye çalışması politik çürümedir. Sığınmacıları dış politikada bir "şantaj" ve kredi almak için "koz" niyetine ele almak insanlık adına bir utançtır!
 
Hiç kuşku yok ki, 21.yy'ın en önemli sorunlarından biri "mültecilik"tir. Geçmiş hayatı ve hayalleri ile vedalaşmak zorunda bırakılan insanları kaderlerine ve sığındıkları ülkelerin burjuva iktidarlarının insafa terk etmek hepimizin "suç ortağı" olması anlamına gelecektir. Hiçbir şeyin (propagandanın) mültecilerin insanlık ailesinin bir parçası olduğu gerçeğini çarpıtmasına, değiştirmesine rıza göstermemek önemli bir zihinsel direnç noktası olabilir. Keza mülteciliğin nedeninin her türlü eziyeti, horlanmayı ve ölümü göze alarak yollara düşen insanlar değil, diktatörler, iktidar sahipleri, büyük tekellerin patronlarının çıkar çatışmaları olduğu gerçeğini akılda tutmak...
 
Nefret politikalarının panzehiri halkların kardeşliği inancıdır. Her gün haberlere yansıyan "mülteci dramı"nı, günlük yaşamımızda mutlaka tanık olduğumuz insanların çaresizliklerini kanıksamanın alternatifi empati kurup, farkındalığı yükseltmektir. Mülteci hakları için mücadeleyi büyütüp, sorumluluk üstlenmektir.
 
"İşkence görüp öldüklerinde sadece bir sayı, hastaneye hasta olarak bir sayı, Avrupa'ya gelip istenmeyenler olarak bir sayı, milyonlarcası yurtdışına kaçmışlar olarak bir sayı. Artık insan değildik, Suriyelilerin bir adı yoktu. Sadece sayıdan ibarettik diyen Modi'ye ve milyonlarca mülteciye insanlığın ölmediğini göstermek zorundayız. Che'nin dediği gibi "dayanışmanın ezilenlerin inceliği" olduğunu da...