3 Ekim 2024 Perşembe

Murat Çepni yazdı | Gerçekten barış mı diyoruz!

Ulusalcılık bir burjuva ideolojisidir. Ulus devlet denilen de sermayenin kendi çıkarlarını tüm ulusun çıkarlarıymış gibi pazarlamasından başka bir şey değildir. Kendi burjuvazisinin savaş politikalarına karşı çıkamayanlar demokrat olamazlar. Savaşa karşı mücadele, sermaye devletine karşı mücadele ile birleştirilmek zorundadır. Emperyalist kapitalizmin ayakta kalabilmek için daha çok sömürü, savaş, işgal ve talandan başka yolu kalmamıştır. İşçi sınıfı ve ezilen halkların da başka bir dünya mümkün diyerek; halkların eşitliği, kardeşliği ve emeğin özgürlüğü mücadelesi ile sosyalizmi kazanmaktan başka yolu kalmamıştır.

Ukrayna'daki savaşın sonuçlarının hem bölgede hem de dünyada uzun süre hissedileceği görülüyor. ABD ve diğerlerinin esas dertlerinin Ukrayna halkının yaşayacağı acılar değil, kendi planları olduğu da şimdiden görüldü.

Savaşları bir yaşayanlar bir de uzaktan izleyenler var. Canlı yayınlarda harita üzerinde büyük savaş stratejisti pozları vermek moda şimdilerde.

Bu tip insanlar özel roller oynuyorlar. İnsanlar ölürken, yerlerinden yurtlarından edilirken, nasıl düşünmemiz ve davranmamız gerektiğini, neye ağlayıp, neyi alkışlayacağımızı belirlemeye çalışıyorlar. Yaşananların arka planına, gerçek nedenlerine bakmayı bizim adımıza onlar "yapıyorlar".

Emperyalist savaşların yeni tipte bir mevzisi ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, halkların kendi sözünü örgütlemesinin de son derede belirleyici hale geldiğini söyleyebiliriz. 

Barışı, demokrasiyi, adaleti, özgürlükleri savunmanın popülaritesi her dönem yüksek olmuştur. Esas mesele ise namlunun kimin elinde olduğu ve kime doğrultulduğudur. Yukarıda bahsedilenlerin rolü tam da burada devreye giriyor.

Sermaye, önce kavramlara savaş açıyor. Savaş, barış, demokrasi ve özgürlük kavramlarının içini boşaltıyor, ters yüz ediyor.

En kapsamlısından en basit olanına, en küresel olanından en yereline kadar, tek bir sorun alanı bile artık siyaset ve iktidar meselesinden bağımsız ele alınamaz.

Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, yalnız bırakıldıklarını, destek verenlerin de Rusya'yı sadece kınamakla yetindiğini söylüyor.

Aliyev ise, Rusya hiçbir yaptırımla teslim alınamaz diye açıklama yaparak Türkiye ile ters düşmüş oluyor. Tek millet iki devlet diye tanımlanan ilişkiler, ekonomik ve siyasi bağımlılık söz konusu olduğu anda çelişik hale gelebiliyor.

ABD sadece Irak'ta 1 milyon insanın ölümüne sebep oldu. Tüm dünyada onlarca darbe örgütledi. Atom bombası kullandı. NATO eliyle dünyayı savaş alanına çevirdi. Ortadoğu coğrafyasında hala istikrarsızlığın, çatışmaların temel sorumlusu olarak bulunuyor.

El Kaide ve IŞİD gibi birçok çetenin kurulması, yaygınlaşması, ‘realite' haline getirilmesi ve sonra da oluşan tehdit üzerinden siyasetin dizayn edilmesi… Bunlar ABD'sinden AB'sine, Rusya'sına tüm emperyalist güçlerin her daim başvurduğu yöntemler.

Putin de NATO tehdidini ve faşist Ukrayna yönetimini, işgal için gerekçe yaptı. Lugansk ve Donetsk halklarının son derece meşru, kendi kaderlerini tayin etme haklarını da kendi emperyalist planları arkasında görünmez kıldı. Haklı ve meşru talepleri emperyal amaçlar için istismar etti.

Şimdi hep birlikte sormamız gereken soru; gerçekten savaş karşıtı mıyız ya da sınıflar mücadelesinden bağımsız bir savaş karşıtlığı olabilir mi?

Asla olamaz. Bu olsa olsa tekellerin halkla ilişkiler çalışması olabilir.

Suriye'deki işgale, Kürt kazanımlarına karşı saldırılara sessiz kalıp, Ukrayna için barış çağrısı yapmak tutarsızlıktır. Niyetli, niyetsiz pespaye bir ikiyüzlülüktür. Bu tutum siyasetsizlik değil; objektif olarak kendi burjuvazisinin yanında konumlanmak, emperyalist siyasete eklemlenmektir.

Kirli savaşın en ağır sonuçlarını yaşamış ve halen yaşamakta olan Kürt halkının onurlu barış talebini duymadan, barışı savunmak lafügüzaftır.

Derdimiz polemik yapmak değil. Söylemek istediğimiz şey; bu yolun yol olmadığıdır. Bu yolla, milyonlar için ölüm, açlık ve zorunlu göç demek olan emperyalist, faşist savaş siyasetinin engellenemeyeceğidir.

Ulusalcılık bir burjuva ideolojisidir. Ulus devlet denilen de sermayenin kendi çıkarlarını tüm ulusun çıkarlarıymış gibi pazarlamasından başka bir şey değildir.

Kendi burjuvazisinin savaş politikalarına karşı çıkamayanlar demokrat olamazlar. Savaşa karşı mücadele, sermaye devletine karşı mücadele ile birleştirilmek zorundadır.

Ezilen halkların çıkarları bir yerde, ezen küçük bir azınlığın çıkarları başka yerde. ABD'nin demokrasisi ile bizim demokrasimiz; AKP'nin bekası ile halkın bekası kesin ve net olarak başka şeylerdir.

Sonuç olarak; uluslararası sermaye yeni paylaşım savaşlarına ihtiyaç duyuyor. Tıpkı sarayın her sıkıştığında sınır ötesi operasyonlar düzenlemesi gibi.

Emperyalist kapitalizmin ayakta kalabilmek için daha çok sömürü, savaş, işgal ve talandan başka yolu kalmamıştır.

İşçi sınıfı ve ezilen halkların da başka bir dünya mümkün diyerek; halkların eşitliği, kardeşliği ve emeğin özgürlüğü mücadelesi ile sosyalizmi kazanmaktan başka yolu kalmamıştır.

*HDP İzmir Milletvekili