4 Aralık 2024 Çarşamba

Nehir Doğan yazdı | Bağırma zinciri

Sınıflı toplumlarda, hiyerarşik dizilimleri veya davranış biçimlerini değiştirmek; eğitim, reform, toplumsal davranış kalıbı oluşturmak gibi pasif müdahalelerle olmaz. Çünkü bu hiyerarşiyi oluşturan daha güçlü, köklü, avantajlı ve etki sahası geniş bir yönetim erki vardır. Bu yüzden tek seçenek bu şiddet diziliminin bir sonraki tabakaya inmesini engellemek için zinciri bulunduğumuz yerden kırmaktır. Bunun öznesi de elbette ezilenlerdir.

"Annenle nasıl tanıştım?" isimli dizideki bir bölümde şiddetin toplumsallaşması ve hiyerarşik olarak nasıl dizildiği anlatılıyor: Bağırma zinciri. Dizinin karakterlerinden Marshall'ın patronu Artur'un da bir patronu vardır. Artur'un patronu Artur'a bağırır, Artur Marshall'a bağırır, Marshall eşi Lilly'e bağırır, Lilly öğretmendir ve okulda öğrencisine bağırır ve öğrenci de kediye bağırır. Bu döngü, dizide çarpıcı bir şekilde şiddetin toplumsal etkisini ve hiyerarşik dizilimini anlatır. Psikolojide ister bağırma zinciri, ister sosyolojide şiddet piramidi diyelim her durumda meselenin özü davranış biçimlerinin toplumsal olduğu ve hiyerarşik bir dizilimde gerçekleştiği için sürekli birbirinden etkilendiğidir. Ve etkilenmenin düzeyi değişse bile kaynağını en tepeden yani yönetim biçiminden ve yöneticiden aldığı bir gerçektir. Yani Artur'un patronu başlatmıştır zinciri, Lilly'in öğrencisinin davranışlarının aşağıdan yukarıya bir zincir başlatma ihtimali yoktur. Zincirin en alt halkalarının zinciri kırma gücü vardır ama böyle bir zincir başlatma ihtimali yoktur. Bu, sınıflı toplumlarda toplumsal etkinin çapı ve yönü ile ilgili bir durumdur. Özcesi sınıflı toplumların yönetme biçimidir. Şiddet, baskı, ayrımcılık gibi birçok bireysel gibi görünen davranış bizzat yöneticiler tarafından rol model olunarak yani bu davranışlar sergilenerek topluma öğretilir. Güçlü olanın güçsüzü ezmesi, şiddet uygulaması, baskı kurması; doğanın, toplumsal yaşamın, insan ilişkilerinin olağan akışına uygun bir durum olduğu anlatılır. Bu durumun giderek kanıksanması ve 'normalleştirilmesi' amacı güdülür. Böylece kadına şiddet uygulayan erkek, çocuğunu döven kadın, hayvana eziyet eden bir çocuk davranışı garipsenmez. Çünkü aralarındaki hiyerarşik fark toplumsal yaşamın normu olarak kabul görmüştür. Buradaki temel amaç ise işçi ve ezilenlerin burjuvazinin sömürüsüne razı olmasını ve bunu 'kader, alın yazısı, doğanın kanunu' gibi ön kabullerle sorgulamadan bu düzenin devamının esas almasının sağlanmasıdır.

Son 20 yılda hiyerarşik şiddet diziliminin örneklerini çokça yaşadık, yaşıyoruz. Erdoğan'ın kaçak sarayında kullandığı şiddet ve nefret dili toplumsal yaşamda hızla yayılıyor ve toplumsal bir dizilim halini alıyor. Faşist şef, öğretmenlerin itibarını yok eden 'yılın 3 ayı tatil yapıyorlar, maaşlarını halk ödüyor vb.' söylemleri ile bir meslek grubunu hedef alıyor ve hızla okulda eğitimcilere yönelik şiddet artıyor. Aynı zat sağlık emekçilerini diline doluyor ve sağlıkta şiddet artıyor. Elbette Erdoğan'ın söylemlerinin amaçlarından biri sermayenin ihtiyaçları için düzenlenen eğitim ve sağlık sisteminin faturasını eğitim ve sağlık emekçilerine çıkarmak ve öfkeyi buraya yönlendirmek olsa da biz şimdilik şiddetin yöneticiler eliyle toplumsallaşması kısmıyla sınırlandıracağız. Toplumsal çürüme, toplumsal şiddet, nefret ve ayrımcılık; yukarıdan aşağıya doğru dizilir ve toplumsallığı da buradan gelir.

Saraydaki, kadınlar için 'kadın mıdır kız mıdır', 'cadaloz', 'susturun şu şirreti' der; bürokratları ve bakanları kadına yönelik şiddeti kadere, fıtrata bağlar, il-ilçe yöneticileri kadına şiddet uygular, vekillerinin evinde çalışan kadınlar şüpheli bir biçimde ölür, işbirlikçisi çetelerin-mafyaların çocukları sosyal medyada canlı yayında kadınlara cinsel saldırıda bulunur, sokaktaki adam otobüste şort giyen kadına saldırır, başka biri sokak hayvanlarına eziyet eder vb. Bu şiddet piramidi böylece üstekinin alttakini, güçlünün güçsüzü, avantajlı olanın dezavantajlı olanı, erkeğin kadını, insanın hayvanı ezmesi, şiddet uygulaması, baskı kurması biçiminde toplumsal bir davranışa dönüşür. Bu zincirin değişik konulardaki toplumsal çürüme, yozlaşma, kutuplaşma gibi birçok versiyonunu yazabiliriz. Ama şimdilik şiddet ile sınırlı tutalım.

Zincirin ilk halkası, yani zinciri başlatan bellidir. Peki zincir nasıl kırılır. Zincir, sür git devam eden sınırsız bir yapı değil. Bir başı ve sonu, en üstteki ve en alttaki var. Zincir, belli bir aşamada davranış değişikliği oluşturacak bir yön değişikliği yapamaz. Zincirin katmanlarında bu zincirin halkası olmayı reddeden tek tek insanlar olsa da onların etkisi sınırlıdır. Yani sadece kendi katmanlarındaki sınırlı sayıda bir toplamı etkileyebilirler. Bir alt katmana uzun vaade sınırlı etkileri olsa da bir üst katmanı etkileme şansları yoktur. Öyleyse yapılacak şey bellidir; zinciri uzun erimli bir süreçte değiştirmek değil, kırıp parçalamak...

Sınıflı toplumlarda, hiyerarşik dizilimleri veya davranış biçimlerini değiştirmek; eğitim, reform, toplumsal davranış kalıbı oluşturmak gibi pasif müdahalelerle olmaz. Çünkü bu hiyerarşiyi oluşturan daha güçlü, köklü, avantajlı ve etki sahası geniş bir yönetim erki vardır. Bu yüzden tek seçenek bu şiddet diziliminin bir sonraki tabakaya inmesini engellemek için zinciri bulunduğumuz yerden kırmaktır. Bunun öznesi de elbette ezilenlerdir.

Marks, işçi sınıfı için "Zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar" derken bağırma zincirinin içindeki insanları kast etmemiştir kuşkusuz ama biz toplumsal çürüme, yozlaşma, şiddet gibi egemenlerin yönetme biçimini kolaylaştırma amacına hizmet eden politikalardan çıkarı olmayan milyonlarca işçi, emekçi, kadın, genç, LGBTİ+'yı kast ediyoruz. Yapabiliriz, bu zinciri kırıp yerine toplumsal cinsiyet ayrımı olmayan, eşitlikçi, emekten yana, doğa dostu değerlerin olduğu yeni yaşam zinciri kurabiliriz. Yeter ki zinciri kırıp zincirin ilk halkası olma iradesini gösterelim.