4 Aralık 2024 Çarşamba

Siyonizme karşı eylemli varoluş

Emperyalizme ve siyonizme karşı öfke ve mücadele, şimdilerde kimi İslami ve ulusalcı çevrelerin bütün öfkeli açıklamalarına karşın Türkiye devrimcilerinin işi olagelmiştir.
İsrail siyonizmi, Evangelizme iman etmiş bir ekibin güncel siyasetini tayin ettiği ABD emperyalizminin katalizörü olduğu bir saldırganlıkla onlarca Filistinli'yi katletti, üç bine yakınını da yaraladı. 
 
Bu yanıyla ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi, kendilerine dönük her tür politik askeri yöneliminin meşru adresleri olduklarını bir defa daha kanıtladılar.
 
Emperyalizme ve siyonizme karşı öfke ve mücadele, şimdilerde kimi İslami ve ulusalcı çevrelerin bütün öfkeli açıklamalarına karşın Türkiye devrimcilerinin işi olagelmiştir. Hatta Türkiye devrimcileri siyonizme karşı mücadele ederken, “devlet dersinde büyüyen” ve damarlarına milliyetçilik zerk edilen kimi İslamcılar onların yanında saf tutmuştur. İliklerine işleyen sosyalizm karşıtlığı nedeniyle İsrail'i ehvenişer saymaya dek varmıştır bu yandaşlık.
 
On milyonların infialı ve siyonizme öfke meşru olduğu kadar eylemli tavır alınması talebini de içermektedir. İktidar partisi ve rejimin geleneksel sahipleri ise İsrail'e karşı hiçbir zaman esaslı tutum alamamışlardır.
 
Şimdilerde de Batı karşıtı retorik anti-semitik bir dille korkunç bir dışlayıcılığa doğru genişlediği halde İsrail'le diplomatik, askeri, ticari ilişkilerin kesilmesi taleplerine kulak tıkanıyor. İçten olmadıkları, meseleye iç siyaset ihtiyacı temelinde yaklaştıkları ortada. Bunu teşkil etmek kaçınılmazdır.
 
Bununla birlikte, iktidarın ve aktif destekçilerinin dinler arasındaki çatışma denklemini diri tutmak için İsrail'e tutum almaları, Yahudi karşıtı ve oldukça tehlikeli bir dile yaslanmaları kabul edilemez.
 
İlhak ve işgalci İsrail siyonizmine karşı olmak ne denli meşruysa, Yahudi oluşumun bir devletinin olması da o denli meşrudur. Hamas gibi İslami referanslı olan ve fakat Filistin mücadelesine araçsal yaklaşan grupların söylem hegemonyası yaratarak dinsel kamplaşmayı sürdüren yaklaşımları da problemlidir.
 
Konuya, komünist perspektiften ve bir üçüncü özgür düşünce ve ufku alanı oluşturarak yaklaşmaktır doğru olan.
 
Bazıları popülerken ancak bazıları sansür nedeniyle bilinmeyen kimi örneklerle bu üçüncü alan siyasetinin ABD ve İsrail siyonizmi karşıtı bakışla nasıl oluşturulduğuna değinebiliriz.
 
İsrail devletinin, 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı'nın ardından kurulması ve tanınması ile birlikte Filistinliler hızla mağdur edildi. 20. yüzyıldaki devrimler serisi ve sosyalizm-kapitalizm denge döneminde sosyalizmden etkilenen ilerici-devrimci örgütlenmeler hızla boy verdi ve siyonizme karşı bir eylem hattı oluşturdu.
 
Deniz Gezmiş'in El Fetihce verilen 'kimlik' kartıyla sembolize olan devrimci dayanışma iradeleri ise 1960'ların sonundan itibaren gelişti. 1971 devrimci çıkış/kopuş döneminin ilk dönem kadrolarının bir çoğu Filistin'e gitti, askeri eğitim aldı, İsrail'e karşı savaştı. Bu mücadele, Filistin halkıyla Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin kanıyla ortaklaştı.
 
Sonraki yıllarda da emperyalizme ve siyonizme karşı mücadele, dayanışma bilinciyle sürdürüldü. 80'lere gelindiğinde Kürt siyasal hareketinden ve Türkiye devrimci hareketinden birçok devrimci o topraklarda savaştı, yaralandı, ölümsüzleşti. Bunlar yüz akı pratiklerdi. 
 
90'lar ABD'nin Irak'a saldırısıyla açılırken Türkiyeli devrimciler ABD'ye dönük askeri eylemlere giriştiler.
 
90'ların sonunda, İsrail saldırganlığı yine hızlandı ve 2000'de Filistin'de II. İntifada patladı. İsrail siyonizmi yüzlerce devrimciyle birlikte FHKC'nin genel sekreterini de katletti. Eş zamanlı olarak Irak'a ikinci emperyalist saldırı başlatıldı. Bu saldırının katalizörü İsrail, asıl uygulayıcıları ABD ve İngiltere emperyalizmiydi.
 
Aynı dönemde Marksist Leninist komünistler, bir kampanya ruh haliyle ABD ve İngiltere'nin diplomatik, ticari, siyasi kurumlarına, İsrail ortaklı ticari kurumlara dönük politik askeri eylemlere giriştiler. Konsolosluk, havayolu şirketleri onlarca eylemle hedeflendi. Bunun yanı sıra, Irak'taki işgale silah ve mühimmat taşıyan trenlerin, bir viyadüğün patlatılarak çökertilmesi sonucu vagonların devrilmeleri gibi bir eylemle Irak'a gitmesi engellendi.
 
Katı sansür nedeniyle önemli bir bölümü halktan gizlenen bu yüz akı eylemler genel olarak Türkiye devrimci hareketinin, özel olarak da devrimci Marksistlerin bakiyesindendir. Bütün bu dönemler boyunca, şimdilerde ABD-İsrail karşıtı bir dil tutturan 'İslamcı çevreler' konformist bir tutum takınmışlardır. Devrimcilerse rejimin, hatta CIA'nın-Mossad'ın saldırganlığıyla ağır bedeller ödemişlerdir.
 
Samimiyet testinin uygulayıcısı zamandır, tarihtir. Kürdistan ve Türkiye devrimcilerinin ardındaki eylemler ve tarihsel konumlanış tarzı imtihandan başarıyla çıkıldığının delilidir. İslami çevrelerin evvela bu hakkı teslim etmeleri ve rejimin kanatları altında, imkanları dahilinde söylenme-sızlanma tutumunu bırakarak kendilerini gerçekleştirmeye girişmeleri icap eder.