4 Aralık 2024 Çarşamba

Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Sevgi ve yoldaşlık

İnsanın birey olmaktan çıkarıldığı, sahici duyguların yerini imajların aldığı, standartlaşma ve uzlaşmanın yaratıcılığın yerine geçtiği günümüz koşullarında, sevme eyleminin karşılığında bir şey alarak vermeye dönüştüğünü, sevginin meta karakterinin iyice belirginleştiğini söyleyebiliriz. Böyle bir düzende yoldaş sevgiler de alır kirlenmeden payını. Kolektif yaşam tarzının paylaşımın ve dayanışma anlayışının mülkiyet dünyasının şekillendirdiği psikolojiyle yozlaştığını görürüz. Dünyayı, memleketini, insanı değiştirmek için 'verili' düşüncelerle yola çıkanlar, işe kendilerinden başlamak zorundadırlar. Başarısızlık, üretici güç yoksunluğundan başka bir şey değildir. Geleceğe omuz verebilmek için her biçimdeki yoldaş sevgiyi üretici kılmak gerekmektedir.

"Sevgili arkadaşım benim/ Sana 'sevgili arkadaşım' diyorum/ Budur, bizim anladığımız sevdanın tanımı/ İşte sana bir aşk şiiri/ İçinde 'sevgilim'' sözcüğü geçmiyorsa/ Suçun yarısı senin/ Çünkü, ben de bize yaraşanların sözcüğünü değil/ Kendisini seviyorum senin gibi."

Tanıyanlar bilir, ben bu 'eski' devrimci sözünü pek hazzetmem. Olsa olsa 'eskimiş' devrimciden söz edilebilir diye düşünürüm. Kendini zaman içinde yenilemesini ve değiştirmesini bilen kişidir devrimci. Bu yüzden her daim yenidir. Bu arada her 'yeni'yi de 'yeni' saymak mümkün değildir. Yeni, her niyete yenilen muz türünden kullanılır oldu artık. Devrimciler arasında yenilik ve eskilik değil, deneyim zenginliğinin yarattığı bir farklılık vardır olsa olsa. Eskiyenler, bir biçimde yolda kalanlardır. Devrimcilik, uzun yol koşuculuğuna benzer. Nefesi iyi ayarlayabilmenin sırrı, eylemi hayatın tümü olarak görmek ve hayatın tümünde devrimci olabilmektir. Bunu başaramayan hayatı da, devrimciliğini de tüketir.

Bilindiği gibi 21. yüzyıla girerken tüketmek temel bir eğilim. Nesneler gibi duygular da bir kullanımlık. Kullan ve at sepete! Düzeni üretenleri olduğu kadar ona muhalif olanları da etkileyen bulaşıcı bir tarz bu! "Tüm uygarlığımız karşılıklı kar sağlayan bir alışveriş düşüncesi, satın alma açlığı üzerine yükseliyor. Çağdaş insanın mutluluğunun temel unsurunu; mağaza vitrinlerine bakmak, peşin ya da taksitle dilediği bir şeyi almak oluşturmakta. Kadın ya da erkek insanlara aynı gözle bakıyorlar. Erkek için çekici bir kız, kız için çekici bir erkek peşinde oldukları ganimetlerdir. 'Çekicilik' kişilik pazarında genellikle aranan ve peşinde koşulan bir süslü nitelikler paketi anlamına gelir. Kişiyi çekici yapan şey, fiziksel olduğu kadar düşünsel olarak da günün modasına bağlıdır" diyor E. Fromm ve ekliyor; "Her ne olursa olsun, aşık olma duygusu, tümüyle meta insanlara bağlı olarak, kişinin kendi olanaklarıyla alış veriş etmesi biçiminde gelişti. Pazarlığa oturduğunda nesne toplumsal değer olarak çekici olmalı, ayrıca benim görünen ve saklı kalmış değerlerimi ve potansiyelimi göz önünde tutabilmelidir. İki insan ancak kendi değişim değerlerinin sınırlarını da hesaba katarak, piyasadaki en kullanışlı nesneyi bulduklarını hissettikleri an birbirlerine aşık olurlar. Sık sık sanki gerçek bir mülk alıyormuşçasına geliştirebilecekleri gizli potansiyeller de pazarlıkta rol oynar. Tüm yönelimlerin merkezini pazarın oluşturduğu, maddi başarıların en önemli değer olduğu bir uygarlıkta, insanlar arası sevgi ilişkilerinin de meta ve emek pazarını yöneten aynı değişim yolunu izlemesine şaşmak için pek az neden var."

Sevgi bir üretimdir. Ancak en iyi ifadesini "insan insanın kurdudur" sözünde bulan kapitalizm koşullarında bir "el koyma" biçimine dönüşür. Sevgi, sevilen varlığın en gizli ruhsal 'ben'i üzerinde zorla hak iddia ettiğimiz bir duygu olur çıkar. Sevginin öznelerinden her biri, diğerinin şimdiki ve daha önceki kişisel ilişkileri üzerinde hakkı olduğunu kabul ettirmeye, diğerinin ruhuna el koymaya, istediği gibi kullanmaya ve yerleşmeye çalışır. Böylece diğerini öğrenme, birlikte gelişme ve geliştirme yerini birbirini tüketmeye bırakır. Manevi birlikteliklerin denenmiş bir dostluk ve uzun bir ortak yaşama sürecinde oluşabileceği unutulur. İnsan ruhundaki sevgi potansiyeli ne kadar az; toplumsal ilişkiler ne kadar sınırlı ve insan psikolojisi dayanışma duyguları yönünden ne kadar sınırlı ise iki insan birbirinin duygularını o kadar kolay tüketir ve harcar.

Sevgi emektir deriz çoğu kez. Yanlış bir tespit değildir bu. Üretici sevgi, karşılıklı harcanan emek sonucu oluşur. Ancak sevgi, aynı zamanda toplumsal pratiğin ürünüdür, ideolojilerimizin bir yansımasıdır bu yönüyle. Kişinin ideolojisinin gelişmişliği oranında 'emek' kavramının içini doldurmak mümkün olur. Yoldaşlık ve sevgiyi işte bu pratik içinde düşünmek gerekir. Çevremde çok fazla 'yoldaş' sözü duyduğumu söyleyebilirim. Öyle ki, çoğu zaman bir yabancılaşma unsuruna dönüştüğü bile oluyor. Oysa yoldaş sözcüğü ağızlarda çiğnenmeyecek kadar değerlidir. Aynı yola baş koyanları, aynı yolda yürüyenleri, birbirine arka çıkanları anlattığı kadar, ortakçılık yolunda yürüyenleri anlatır. Ortakça, eşitlikçi, dayanışmacı ve özgür bir yaşam için kavga verenleri tanımlamak istediğimizde 'yoldaş' sözcüğünü kullanırız. Yoldaş olmak, hep birlikte üretmektir, hep birlikte yaratmaktır, güzellikleri çoğaltmaktır. Güzel yaşamdır. Sevgi, paylaşmanın ve yaratmanın güzelliğini birlikte duyumsamaktır. Sevinci çoğaltırken, acıyı bölüşmek, eksiğin, yanlışın, acısını birlikte duymak, boşluğu birlikte doldurmaktır. Bu da her sınıfın bir sevgi ideali olduğunu, her sınıfın kendi nitelikleriyle donattığı bir sevgi ahlakı olduğunu söylemek demektir.

İnsanın birey olmaktan çıkarıldığı, sahici duyguların yerini imajların aldığı, standartlaşma ve uzlaşmanın yaratıcılığın yerine geçtiği günümüz koşullarında, sevme eyleminin karşılığında bir şey alarak vermeye dönüştüğünü, sevginin meta karakterinin iyice belirginleştiğini söyleyebiliriz. Böyle bir düzende yoldaş sevgiler de alır kirlenmeden payını. Kolektif yaşam tarzının paylaşımın ve dayanışma anlayışının mülkiyet dünyasının şekillendirdiği psikolojiyle yozlaştığını görürüz. Böyle bir durumun kaçınılmaz olduğunu söyleyerek, yani doğruluk payı büyük bir önermeye sığınarak işin içinden sıyrılmak mümkün gibi görünür çoğu kez. Ama gerçek hiç de öyle değildir. Dünyayı, memleketini, insanı değiştirmek için 'verili' düşüncelerle yola çıkanlar, işe kendilerinden başlamak zorundadırlar. Başarısızlık, üretici güç yoksunluğundan başka bir şey değildir. Geleceğe omuz verebilmek için her biçimdeki yoldaş sevgiyi üretici kılmak gerekmektedir. İnsanın ruhsal dünyasını değiştirmenin plana programa zor geldiği bir gerçektir. Ancak insan, doğanın kendini bilinçle değiştirme yetisine sahip tek varlığıdır. Bilgisiz sevgi mümkün değildir. Bilinçle sevmeyi bilenlerin kariyerizmle, kıskançlıkla, art niyetle ilgileri olamaz.

"İnsanı insan olarak düşünün ve onun dünya ile ilişkileri de insanca olsun, o zaman sevgiyi sadece sevgiyle, güveni güvenle vs. değiştirebilirsiniz. Eğer sanattan tat almak istiyorsanız sanatkarca eğitilmiş olmanız gerekir, eğer başka insanları etkilemek istiyorsanız, onlar üzerinde gerçekten uyarıcı ve geliştirici etki yapan bir kişi olmalısınız. İnsanlarla ve doğayla olan her ilişkiniz, sizin iradenizin nesnesi olan, gerçek bireysel yaşamınızın en net yansıması olmalıdır" diyor Marx. Dikkatinizi çekerim, sevginin tıpkı sanattan tat almak gibi öğrenilebilir bir üretim olduğunu söylüyor. Bu yoldaş sevgiler yaratırken en çok akılda tutmamız gereken noktadır. Bireyselliğin en uç noktaya kadar geliştirildiği koşullarda bencillikten uzak yoldaş sevgiler yaratıcı ve uyumlu bir çalışmanın en önemli unsurlarındandır. Yaşayanlarımızı ölümsüzlüğe uğurladıklarımızdan daha fazla sevmeyi öğrenmemiz gerektiğini düşünüyorum.

"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/ hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/ bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte/ yani yürekte" diyordu koca şair: "Mesela bir barikatta dövüşerek/ mesela kuzey kutbunu keşfe giderken/ mesela denerken damarlarında bir serumu/ ölmek ayıp olur mu?" Böylece dünyaya, memleketine, insana olan sevgisiyle sevdasını aynılaştırıyordu bir anlamda.

Yoldaş sevgiler böyle kolektifleşir. Böylece; "İnsanların içindeyim, seviyorum insanları./ Hareketi seviyorum./ Düşünceyi seviyorum/ Kavgamı seviyorum/ Sen kavgamın içinde bir insansın sevgilim,/ seni seviyorum" diyebiliriz yürek dolusu.