4 Aralık 2024 Çarşamba

Sosyalist aydın Kutsiye Bozoklar'ın kaleminden: Yaşama sevinci

Hep düşünmüşümdür. Pavel Korçagin'i ya da Nikolay Ostrovski'yi böylesine güçlü kılan neydi diye. İnanç mı? Kuşkusuz öyle. Sosyalizme ve geleceğe bağlılık mı? Evet... Ama asıl en önemlisi kolektife/partiye duyduğu aşka benzer bağlılık. Önce yürüme ve ardından görme yeteneğini yitiren Ostrovski şöyle yazıyor otobiyografisinde "Fiziksel olarak insanın kaybedebileceği hemen her şeyi kaybetmiş bulunuyorum. Geriye kalan tek şey, tüketilmez bir gençlik enerjisi ve partime, sınıfıma hangi şekilde olursa olsun yararlı olmak için duyduğum ateşli istektir."

Pavel Korçagin'i tanımayanınız yoktur sanıyorum. Ostrovski'nin bu unutulmaz roman kahramanını gençlik yıllarımızda, devrimci olmayı öğrenmeye başladığımızda hangimiz örnek almamışızdır ki!

Pavel Korçagin, Nikolay Ostrovski'nin kendisidir aslında. Ve onun bize anlattığı, koşullar ne olursa olsun insanın mücadeleyi bir yaşam biçimine dönüştürebileceğidir. İnançla, bilinçle ve yaşamayı direnme kılarak.

Boris Polevoy'un İnsanlık Uğruna romanı, İkinci Dünya Savaşı sırasında, bir çarpışma sonrası uçağı düşen ve sonuçta ayakları kesilen bir Sovyet pilotunun yeniden pilot olarak savaşa katılmak için verdiği mücadeleyi anlatır. Yoldaşlarının ona örnek gösterdiği kişi Pavel Korçagin'dir. Aynı koğuşta yattıkları parti komiseri, herkese yüksek sesle Ve Çeliğe Su Verildi'yi okutur. Olayı müstehzi bir tavırla izleyen pilot, sonunda Korçagin'in yolunda gidecektir.

Hastanede yatarken kısacık bir notla bana da Polevoy'un İnsanlık Uğruna romanını yollamıştı bir kadın arkadaşım. Adı Ezel'di. Ben de aynı gülümsemeyle okumuştum kitabı. Mesaj açıktı. Her zaman aktif mücadeleye alışmış bir kişinin "en geri hatlara" savrulduğunda, fiziksel tüm zorluklara karşın ayakta kalabilmesi, yeni bir biçimde mücadeleye devam edebilmesi. Bu zorunluluktu. İnancı ve mücadeleyi yaşam sevinci saymak. Yaşama değil, mücadeleye dört elle sarılmasını bilmek.

Hep düşünmüşümdür. Pavel Korçagin'i ya da Nikolay Ostrovski'yi böylesine güçlü kılan neydi diye. İnanç mı? Kuşkusuz öyle. Sosyalizme ve geleceğe bağlılık mı? Evet... Ama asıl en önemlisi kolektife/partiye duyduğu aşka benzer bağlılık. Önce yürüme ve ardından görme yeteneğini yitiren Ostrovski şöyle yazıyor otobiyografisinde, "Fiziksel olarak insanın kaybedebileceği hemen her şeyi kaybetmiş bulunuyorum. Geriye kalan tek şey, tüketilmez bir gençlik enerjisi ve partime, sınıfıma hangi şekilde olursa olsun yararlı olmak için duyduğum ateşli istektir."

Ostrovski'den öğreneceğimiz çok şey var diye düşünülebilir. Ancak kanımca, asıl ders, tek başına bir insanın hiçbir şey olmayacağıdır. Adına parti deyin, örgüt deyin size kalmış. İnsanı yaratıcı kılan kolektiftir. O öncülük eder, yol gösterir, ufuk açar, hedefler belirler. İnsanın farkına bile varamadığı yeteneklerini geliştirir. Kolektifin içinde yer almak her gün yaşamı yeniden öğrenmektir. Sıradan Ostrovski'yi bir yaşama sevincine dönüştüren Bolşevik Partisi'ydi. Eleştiren, yazmaya kışkırtan ama gerektiğinde kitabın müsveddelerini geri çevirmeyi bilen parti.

Kolektifin bir parçası olmanın önemini kavramamız gerektiğine inanıyorum. Ostrovski'den de öğrenmemiz gereken budur. Kimi zaman insanlar görüyorum akla gelebilecek her şeyi eleştiren ve akla gelebilecek her şeyi isteyen. Mükemmeli istiyoruz. Çok güzel! Unutulmaması gereken, tek tek hepimizin bir bütünü oluşturduğumuz, tek tek hepimizin çalışmasıyla mükemmeli yakalayabileceğimiz. İnatçı bir mücadele ve kolektif bir çaba. Yani sonuç olarak kardeşler, bütün yollar kolektiften geçiyor. Kolektifin içinde yer almak, kolektif bir insan olabilmek.

"Yaşamın bir kıvılcımı dahi kaldığı sürece mücadeleyi sürdürmek." Kişiye bu gücü aşılayan kolektiftir. Nerede olursak olalım, hangi koşullarda yaşarsak yaşayalım "kolektife dört elle sarılmak!" Görevimiz budur. "Trajedi, mücadele durduğu zaman başlar" diyor Ostrovski. Mücadele etmeyi ve sosyalist olmayı yaşama sevincimiz yapalım. O zaman sosyalist olmak bir yaşama biçimine dönüşecektir.