4 Aralık 2024 Çarşamba

Taşkıran: Özgürlük fenerimiz Rojava Devriminin söndürülmesine izin vermeyelim

Rojava, Güney, Kuzey ve Rojhilatê Kürdistan'da yaşanan saldırılar ve halk direnişine ilişkin ETHA'ya konuşan ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Taşkıran, 2023 cumhuriyetin yüzüncü yılına Kürt sorununun, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı talebinin yakıcı bir şekilde ortadayken girildiğini söyledi. Rojava'nın 4 parça Kürdistan ve Türkiye düzleminde, ezilenler için bir özgürlük feneri olduğunu söyleyen Taşkıran, "Sönmesine izin verilmemeli" çağrısında bulundu. Taşkıran, partisinin sosyalist yurtsever çizgisi ve bölge devrim stratejini de aktardı, Demokratik ve Sosyalist Ortadoğu Federasyonu perspektifinin içinde yer alan halklardan ve inançlardan tüm işçi emekçileri kucakladığını vurguladı.

Kürt halkına dört parçada süren saldırılara büyük bir direnişle karşılık veriliyor. Güney'de kimyasal silah saldırısı, Rojava'da havan topları, SİHA'lar, İHA'larla işgal saldırıları, kara harekatı tehditleri sürerken, halk saldırılara karşı duruyor. Rojhilat'ta başlayan isyan tüm İran kentlerine yayılarak faşist molla rejimini devirme hedefiyle üç aydır sürüyor.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Beycan Taşkıran ile Kürt halkına yönelik saldırılar ve geliştirilen mücadeleye ilişkin güncel gelişmeleri, Kürt sorununun emekçi çözümü ve sosyalist yurtseverlik üzerine konuştuk. Taşkıran'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

SÖMÜRGECİLER KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİNE 'DİZ ÇÖKTÜREMEDİ'

Rejimin Kürt halkına ve hareketine dönük siyasi ve askeri saldırıları kesintisiz sürüyor. 2015 yılından bu yana değerlendirecek olursak bu politikalar ışığında Kürt sorununda gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eğer Kürt sorununda gerçek bir kırılma ya da Kürt sorununa yaklaşımda sömürgeci rejimin esaslı bir politik makas değişikliğinden bahsedeceksek bu, Ekim 2014 tarihli MGK'da önemli oranda şekillendirilen ve "Çöktürme planı" denilen yeni konsepttir. Bununla coğrafyamızın en diri ve kitlesel politik kuvveti olan Kürt özgürlük hareketine "diz çöktürülmesi" hedeflenmiştir. Sonraki yıllarda bu konseptin ayakları (kitlesel katliamlar, kayyum ve kitlesel tutuklama saldırıları, yüksek teknolojiye dayalı nokta/suikast saldırıları, 4 parça Kürdistan'ın ileri karakolu durumundaki Rojava'yı boğmaya dönük işgal saldırıları vs. vs.) adım adım örülmüş fakat aradan geçen 8 yıla rağmen sömürgecilik bu esas amacına, yani "diz çöktürme" amacına ulaşamamıştır.

ROJAVA DEVRİMİ ÖZGÜRLÜK FENERİDİR

AKP-MHP iktidarı "çöktürme planı" dediği tasfiye sürecini Zap-Avaşîn ve Rojava'ya yönelik işgal harekatıyla sürdürüyor. Bu savaş sömürgeci rejim ve Kürt halkı bakımından nasıl bir yerde duruyor?
Gelinen aşama devletin Kürt özgürlük hareketinin iradesini kıramadığı aşamadır. Bütün çökertme planının etkin savaş, işgal, psikolojik savaş boyutlarıyla en katı ve vahşi biçimde uygulanmasına rağmen bu irade ne Başûrê (Güney) Kürdistan'da, ne Rojava'da ne Bakurê (Kuzey) Kürdistan'da kırılamamıştır.

Bu saldırganlığın hangi ihtiyaçtan doğduğuna bakmakta fayda var. 2012'den itibaren müzakere süreci, ardından Türkiye ve Kürdistan'da 80 kentte halklarımızın, işçi sınıfının sokağa çıktığı bir onur ve özgürlük isyanı olan Gezi direnişi, 2014 "Kobanê düştü düşecek" sözüne karşı Kobanê etrafında kenetlenen dört parça Kürdistan halkı ve Türkiye'deki ilerici, antifaşist güçlerin 6-8 Ekim Kobanê direnişi gerçekliği vardı. Ardından 2015 7 Haziran zaferi geldi.

Rojava Devrimi, Ortadoğu'da, Türkiye ve Kürdistan halkları açısından 21. yüzyılda önemli bir devrimci seçenek olarak ortaya çıktı. Bu dört parça Kürdistan'daki sömürgeci güçleri de Türk devletini de ciddi anlamda korkuttu, kaygılandırdı. Tam da bu çerçevede çökertme planı gündeme geldi. Kürt özgürlük hareketini ezme, devrimci hareketi tasfiye etme, Türkiye ve Kürdistan halkımızın HDP nezdinde oluşmuş birleşik iradesini tasfiye etme, kayyum politikası, Kürdistan'da Kürt halkının seçme ve seçilme iradesinin gasp edilmesi, büyük bir savaş ve işgal politikası, ardından Efrîn ve Serêkaniyê işgalleri geldi.

Şimdi geldiğimiz aşamada 2023'e girerken bütün bu işgal ve savaş politikalarının sonuç aldırıcı olmadığını, rejimin krizini çözemediğini, hem Rojava'da halklarımızın yeni işgal planına rağmen devrim etrafında kenetlendiği, hem diğer cephelerdeki mücadele ve direnişin de gittikçe büyüdüğünü görüyoruz. Bakur'da da yine halklarımızın Kürt özgürlük hareketi etrafında kenetlenmesi de teslim alınabilmiş değil.

İşgal saldırısı ve -zamanlamasından bağımsız biçimde- bir kara saldırısını güçlü bir olasılık olarak önümüze getiren zemine bakılırsa, sömürgecilik bakımından limitlerin tükendiği, Rojava'ya dönük bir final saldırısının rejim bakımından varlık yokluk sorunu haline geldiği görülebilir. Esasen tersten halkımız ve dahası tüm ezilenler bakımından da benzer bir tablonun varlığından söz edilebilir. 2023 cumhuriyetin yüzüncü yılına Kürt sorununun, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı talebi yakıcı bir şekilde ortadayken giriliyor. Dünya halkları bakımından büyük bir saygınlık, büyük bir destek gören Rojava Devrimi, dünya kadınları bakımından Rojava Kadın Devrimi sadece Bakur'da değil dört parça Kürdistan ve bir bölgesel devrim gerçekliği bakımından önemli bir yerde duruyor.

Kısacası Rojava bugün açısından gerek bölgesel, gerek 4 parça Kürdistan ve gerekse de Türkiye düzleminde, ezilenler için adeta bir özgürlük feneridir. Sönmesine izin verilmemelidir.

KDP ULUSAL OLARAK İHANETÇİ, BÖLGESEL OLARAK İŞBİRLİKÇİ

Sürmekte olan Zap işgal ve direnişi sürecinde -özellikle kimyasal kullanımında- partiniz milliyetçi-burjuva KDP'nin de hedefi haline geldi. Gelinen aşamada KDP'nin çizgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyalist yurtseverler neden bu çizginin hedefi oluyor?
KDP'nin bugün geldiği duruma bakacak olursak ulusal olarak ihanetçi, bölgesel olarak emperyalizm ve başta Türk devleti olmak üzere sömürgeci devletlerle işbirlikçi konumda olduğunu söyleyebiliriz. Kürt halkımızın ulusal sorunu ve taleplerine de yabancılaşmış durumda. Bir burjuva milliyetçi klik olarak, bir aile eşrafının, KDP etrafında kümelenmiş çıkar gruplarının ihtiyaçlarını esas alan bir konuma savrulmuş durumda. Bunu çok somut olarak Rojava ile ilişkiler bağlamında, Rojava'nın ablukaya alınması politikasında görüyoruz. Yine güneyde Türk devletinin onlarca üs kurmasına izin verilmesinde, gerillaya karşı konumlanmasında görüyoruz.

Yani Kürt halk sorununa yabancılaşmış, esasta kendi burjuva çıkarlarını merkeze koymuş KDP gerçekliği var. Bu nedenle ESP'nin Kürdistan'da sosyalist yurtsever çizgisine düşmanlık, buna karşı saldırganlık, aynı zamanda Kürt özgürlük hareketine karşı saldırganlık çok anlaşılır hale geliyor.

Dört parça Kürdistan'ın özgürlüğünü savunan ESP, bunun mücadelesini yürüten ESP, bölgesel devrim politikası olan ESP ve tabii ki halklar arasında düşmanlık değil eşitlik temelinde bir gelecek görüş açısıyla hareket eden ESP gerçekliğine saldırganlığı anlayabiliyoruz bu nedenle.

KÜRT SORUNUNDA EMEKÇİ ÇÖZÜM PROGRAMI

Kürt sorunu karşısında devlet ve Kürt hareketi dışında sosyalist yurtseverler, komünistler de bir başka güç olarak öne çıkıyor. Kürt sorununun çözümü konusunda sosyalist yurtseverlerin yaklaşımı nedir?
Öncelikle söylemeliyiz ki, sosyalist yurtseverler, Kürt ulusal sorununun esaslı ama en tutarlı çözümünün muhatabıdır. Bakur'da Kürt ulusal sorununun asgari temelde çözülüşü, bugün faşist sömürgeci rejiminin yıkılması ile aynı anlama gelmektedir. Zira, her birinin kendine özgü koşulları ve 'statüleri' söz konusu olsa da ulusal inkar ve sömürgeci boyunduruğun en koyu ve ağır biçimde yaşandığı Kürdistan parçasının Bakurê Kürdistan olduğu su götürmez bir gerçektir (ki diğeri de Rojhilat Kürdistanı'dır). Bakurê Kürdistan Türk burjuva devletinin sömürgesidir. Bu faşist sömürgeciliğe koyu bir inkar rejimi de eşlik etmektedir. Bu durum, sömürgeci faşist inkarcı rejimin yıkılmasını, Kürt ulusal sorununun çözümünün zorunlu ön koşulu haline getirmektedir.

Gerçekte klasik emperyalist/kapitalist sömürgeciliğin aşıldığı bugünkü dünya gerçeğinde, Kürdistan ve Filistin gibi başlıca çözülmemiş ulusal sorunlar hem kendi çözümünü dayatmakta ama aynı zamanda dünya tablosu içindeki bu özgünlüğe, sömürgeci Türk burjuva devletinin inkarcı faşist niteliği de eklenmekte, ulusal çelişkinin çözüm zeminini sınıfsal çelişkinin çözüm zeminine yaklaştırmaktadır. Sosyalist yurtseverlik, bu anlamda ulusal soruna emekçi çözümü geliştirmiştir. Türk emekçi sınıfların iktisadi kurtuluşu ile Kürt emekçisinin politik (ulusal) kurtuluşu, sömürgeci kapitalist rejimin yıkılması ortak paydasında giderek daha fazla buluşmaktadır. Bu paydanın giriş kapısı, odağında politik özgürlüğün (ve onun da başta gelen konusunun Kürt ulusal sorununun) durduğu demokratik devrime açılır.

Elbette tüm bu programatik yaklaşımın ışığında, sosyalist yurtseverler, inkarcı sömürgeciliğin geriletilmesi ekseninde, güncel ulusal özgürlük taleplerinin tümünü sahiplenir, bayraklaştırır, mücadelesini yürütür. Partimiz ve geleneğimizin onlarca yıllık pratiği bir yana, sosyalist yurtseverliğin yaklaşık 20 yıllık pratiği bunun onur verici göstergesidir. Tarihe kaydedilmiştir.

KÜRT İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN ULUSAL VE SINIFSAL ÇIKARLARININ BAYRAKTARLIĞINI YAPIYORUZ

Peki sosyalist yurtseverliği nasıl tanımlıyorsunuz? Siyasal, ideolojik bir kimlik olarak ayırt edici yanı nedir?
Bugün Bakurê Kürdistan'da hüküm süren inkarcı sömürgecilik, yurtseverliğin nesnel zemini olsa da, sosyalist yurtseverlik için yeterli bir nesnel zemin değildir. Bakurê Kürdistan'ın kapitalistleşme düzeyi ve sömürgeciliğin kapitalist karakteri, sosyalist yurtseverliği koşullayan maddi temeli oluşturur. Bakurê Kürdistanı'nın kapitalistleşme düzeyi, beraberinde bir sınıflaşmayı getirmiştir. Sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluşun dayanakları kadar, kapitalizme karşı toplumsal kurtuluşun da dayanakları mevcuttur ve her geçen gün bu dayanaklar büyümektedir. Kuşkusuz burada birincisi; kapitalistleşme, Türkiye'deki düzeyde değildir; ikincisi; buradaki sınıfsal çelişki henüz başat değil, başat olan ulusal çelişkidir. Yine de kapitalizmin sömürgecilikle de birleşerek yarattığı yıkım, gün geçtikçe daha fazla ağırlaşmaktadır. Sosyalizm bu bakımdan sadece Türkiye'nin değil, Kürdistan'ın da hem ihtiyacı hem de gerçek kurtuluşudur. Kısacası kapitalist tipte sömürgecilik, sorunuzda da geçtiği gibi 'genel' (veya evrensel) bir yurtseverlikten öte, giderek daha fazla sosyalist karakterli bir yurtseverliği koşullamaktadır. Genel anlamda yurtseverlik, özsel olarak politik bir içeriğe sahipken, sosyalist yurtseverlik toplumsal/sınıfsal dayanakları itibariyle aynı zamanda ideolojik bir içeriğe sahiptir. Sosyalist yurtseverler, ezilen ulusun işçi ve emekçilerinin ulusal ve sınıfsal çıkarlarının ve taleplerinin bayraktarlığını yaparlar. Ulusal mücadelenin sosyalist/komünist kulvarını temsil ederler.

Ulusal sorunda sosyalist tutum ve görevler söz konusu olduğunda, sadece coğrafyamızın değil esasen dünyanın son bir asırlık tablosu da bize aynı şeyi söylüyor: Ulusal sorunların sınıfsal/toplumsal kurtuluşla birleştirilmesi zorunluluğu. Kapitalist dünyada ulusal sorun ve mücadele ile sınıfsal sorun ve mücadelenin ayrı ve kendine özgü bir rota çizmesi, 19. yüzyılın karakteristik bir yanını oluşturuyordu. Sınıfsal mücadelenin henüz olgunlaşmadığı ve ulusal mücadelelerin politik temsilciliğini burjuvazinin üstlendiği bu tarih aralığında "Dünyanın bütün işçileri birleşin!" diyerek salt sınıfsal bayrağı yükseltmek ve olgunlaşmaya yüz tutan dünya işçi sınıfını bu bayrak altına çağırmak kaçınılmazdı. Fakat emperyalizm ve tekeller çağı ile birlikte ulusal sorunun çözümü de, artık büsbütün gericileşmiş burjuvazinin değil, tarihin en devrimci sınıfını temsil eden proletaryanın ufkuna dahil oldu. Ulusal kurtuluş mücadeleleri dünya sosyalist hareketinin bir parçası haline geldi. Bu yüzden Lenin'den bu yana yükseltilen "Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları birleşin" şiarı, sosyalist yurtseverliğin evrenselleşmiş formu olarak görülebilir.

KÜRT VE TÜRKİYE İŞÇİ SINIFININ BİRLEŞİK DEVRİM STRATEJİSİNİ ESAS ALIYORUZ

Bir taraftan kapitalist sömürü düzeni diğer taraftan sömürgeci bir rejim hüküm sürüyor. Bu koşullar içinde Türkiye işçi sınıfından farklı olarak Kürt işçi sınıfı ne tür özgün sorunlar yaşıyor? Ulusal özgürlüğün kazanılmasını Kürdistan işçi sınıfı için yeterli görüyor musunuz?
Kürdistan'da kapitalist nitelikte bir sömürgeleştirme süreci var. Son 40 yılda, özellikle AKP rejimiyle beraber son 20 yılda neoliberal politikaların derinleşmesi, doğanın talanının yaygınlaşması Kürdistan'ın sömürge karakteri nedeniyle daha da derinleşmiş durumda.

Mesela Türkiye'de işçiler, tekstil işçileri asgari ücretle çalışıyorsa Kürdistan'da 3000-3500 TL'ye çalışmak demek. Orada sömürgeci politikalar yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin gasp edilmesi, doğanın, tarihin, kültürün çok daha boyutludur. Yani Türkiye Avrupa'nın Çin'i ise Kürdistan Türkiye'nin Çin'i haline getirilmiş durumda. Genç işsizlik gerçeği, güvencesiz, taşeron çalışmanın bütün kentlerde çok yaygın olarak uygulanması, Türkiye'deki sanayi alanlarının daha ucuz işgücü ve sömürge karakteri nedeniyle Kürdistan'a doğru taşınması Kürdistan'da işçi sınıfının sorunlarını çok daha fazla ağırlaştırmıştır. Özellikle işçi gençlik açısından bir geleceksizlik sorununun daha baskın hale gelmesine neden oldu. Yani özgürlük sorunuyla toplumsal kurtuluş sorununun gittikçe daha belirgin hale, zorunlu bir ilişki haline geldiği bir durumdan bahsediyoruz.

O nedenle Kürdistan işçi sınıfının ve diğer ulusal topluluklardan, halklardan işçilerle Kürdistan'da birleşik mücadele sorunu, Türkiye işçi sınıfıyla birleşik mücadele sorunu çok daha yakıcı maddi olarak da somut bir gerçekliğe dönüşmüş durumda.

Öncelikle Bakurê Kürdistan'ında olan sosyalist yurtseverler olarak Türkiye işçi sınıfıyla, Türkiye ile birleşik devrim stratejisini esas alıyoruz. Türk devletinin sömürgeci karakteri, Kürdistan'da kapitalist sömürgeleştirme durumu ve aynı zamanda aynı coğrafyada yer alma hasebiyle de Türkiye işçi sınıfıyla Kürt işçi sınıfının ve diğer halklardan işçi sınıfı ve emekçilerimizin politik özgürlük sorunu, eşit yurttaşlık talep eden Alevi halklarımız, özgürlük ve eşitlik talep eden kadın özgürlük mücadelemizin de merkezinde durduğu bir ortak gelecek inşası birleşik devrimi zorunlu kılıyor. Yani hem Kürt halkını ezen sömürgeci rejim ve burjuva Türk rejimi aynı zamanda Türkiye işçi sınıfını ezen, sömüren yine Türk burjuvazisi. Bu iki halkın, iki işçi sınıfı ve emekçilerimizin birleşik mücadelesini devrimini yaratan maddi zeminini oluşturuyor. Bu nedenle de biz öncelikle Türkiye halklarımızla işçi sınıfıyla birleşik devrim perspektifiyle hareket ediyoruz. İki ülke gerçekliğiyle bu nedenle örgütleniyoruz Türkiye ve Kürdistan'da. Ve birleşik mücadelemizin de farklı düzeylerinde yer alıyoruz.

DEMOKRATİK VE SOSYALİST ORTADOĞU FEDERASYONUNU KURACAĞIZ

ESP'nin programatik görüşünde halk cumhuriyetleri birliği, bölgesel devrim ve demokratik Ortadoğu federasyonu var. Kürt sorununun emekçi çözümü bu perspektifin neresinde duruyor?
Bugün ulusal sorunların çözüm çerçevesini belirleyen maddi koşullar, 19. ve hatta 20. yüzyılın koşulları ile büyük farklılıklar içermektedir. Ulusal sorun ve çözümü 19. yüzyılda neredeyse tümüyle tecrit bir sorundu. Kapitalizmin emperyalist aşamaya evrilmesiyle somutluk kazanan nesnel maddi temel, bu kabuğu kırarak onu sosyalizmin ve yine belli ölçülerde tekil olan sosyalist devrimlerin müttefiki haline getirdi. Bugün ise bölgesel devrim, federasyonlar ve birlikler 21. yüzyılın tipik çözüm zemini ve formları haline dönüşmüştür.

Suriye'deki sömürgeci rejim, sömürgeci karakter Kürt halkımızın mücadelesiyle bir devrimci demokratik çözüme ulaştı. Aynı zamanda Ermeni, Çerkes, Türkmen Süryani ve Asuri haklarımızla da birleşerek Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini inşa etmiş oldular. Ama bu devrim Suriye topraklarına yayılmadıkça ve devrim Ortadoğu'da başta da Filistin halkı olmak üzere diğer halklarla birleşik bir mücadele Ortadoğu devrimine dönüşmedikçe, özellikle en baskın, yayılmacı hevesleri olan Türk sömürgeciliği yıkılmadığı müddetçe, Rojava'nın her an boğulmakla karşı karşıya olduğu çok açık. Ki bunu bugün güncelde de yansımalarını görüyoruz. O nedenle bölgesel devrim bir zorunluluk, bir ihtiyaç.

Bugün aynı şekilde İran Rojhilat'ında Kürt halkının çok büyük bir devrimci potansiyelin merkezinde durduğunu görüyoruz. İki ayı aşkındır süren direniş Rojhilat'ta başladı ama bütün İran halklarını birleştirdi.

Ayrılma hakkının korunduğu bölgesel federasyonların, günümüz koşullarında ayakta kalmaya en elverişli devlet formu oluşu, ancak ve ancak, her bir bileşenindeki işçi ve emekçilerin ittifakıyla realize olur. Bu gerçeklik, Demokratik ve Sosyalist Ortadoğu Federasyonu perspektifinin içinde yer alan halklardan ve inançlardan tüm işçi emekçileri kucaklar.