18 Ağustos 2025 Pazartesi

Arzu Demir yazdı | Bizim Leylamızdı o

Hayatın her anından keyif almayı başardı. Mutluluk için, neşe için, gülmek için beklemedi, tüm bunları kendi yarattı. Moda sahilinde yoldaşlarıyla çekirdek çitlerken, Gazi Mahallesinde bir devrimcinin cenazesinde slogan atarken, bir doğum gününde çiftetelli oynarken, gözaltında işkenceye direnirken aldığı nefesin hakkını verdi, hayatı yaşadı.

Günlerdir aklımda. O; bizim Leyla yoldaşımız, canım Leylamız, Leyla sultanımız, Leyla ablamızdı, Leylamızdı. 

Aslında bazı kayıpları bekliyor insan. Elbette o kayıp başına geldiğinde, büyük bir şaşkınlık ve acıyla daha önce ölümü hiç düşünmemiş gibi hissediyor. Çok derin sarsılıyor. Örneğin Emine annenin ölümü. O'nun hayatımızdaki boşluğunu henüz anlamaya çalışırken, Leyla'nın kaybı hepimiz için beklenmedik oldu. Ölümünden iki hafta kadar önce yine bir anmada bir araya geldik. İyiydi, her zamanki Leyla sultanımdı. Elbette, hepimiz gibi yaş alıyordu.

Uzun yıllar mücadelemizi birlikte Özgür Radyo emekçileri olarak sürdürdük. Özgür Radyo, KHK ile kapatıldığı 4 Ekim 2016 tarihine kadar sadece devrimci sosyalist radyo yayıncılığında bir çizgi yaratmadı, ayrıca onlarca kişi için bir okul oldu. Kimimiz sosyalist gazeteciliği, kimimiz birlikte direnişi, sansüre karşı özgürlüğü savunmada bir çizgi oluşturmayı orada öğrendi.

Özgür Radyo okulundan geçen çok sayıda kişinin Leyla ile ilgili paylaşımlarına tanık oldunuz muhtemelen. Hepsinin ortak noktası; Leyla'nın emekçiliği, neşesi, heyecanı, dayanışması, yoldaşlığı.

Özgür Radyo'nun reklam servisinde çalışıyordu. Ancak radyomuzun her şeyiydi. Kimi zaman katıldığı eylemin bilgilerini haber merkeziyle paylaşan gönüllü bir muhabiri, kimi zaman aşçısı, kimi zaman sekreteri, kimi zaman militanı oldu.

Kadıköy'de Acıbadem Mahallesindeki radyo binasının üst katındaki terası bir çiçek bahçesi haline getirmişti. Karşı evin çatı katı da uzaktan ekmek atarak beslediğimiz martı barınağıydı.

Velhasıl, hepimizin şimdi büyük bir özlemle andığı çok güzel günlerdi.

O günleri güzelleştirenlerin başında gelen Leyla'nın mücadelesi, Özgür Radyo'nun çok öncesine dayanıyor, dışına uzanıyordu.

17 yaşında Adana'da genç bir TEKEL işçisiyken dahil olduğu devrimci mücadelesini aralıksız son nefesine kadar sürdürdü.

O'nun hayatının en önemli özelliği bu; örgütlü devrimci mücadelesindeki süreklilik.

12 Eylül darbesinin üzerinden çok geçmeden gözaltına alındı, Metris Hapishanesinde tutsak edildi. Hem işkenceden başı dik çıktı hem de ağır tasfiyeci kuşatmaya teslim olmadı, örgütlü bir devrimcilik sürdürmeye devam etti.

Komünistlerin birlik devriminden bugüne kadar geçen 30 yıllık mücadelede de defalarca karşılaştığı ağır siyası kırım operasyonlarıyla dayatılan mücadele mevzilerini terk etme ve tasfiyeciliğe karşı durdu. Her zaman örgütlü olandan yana tutum aldı.

Dayanışma gazetesi ve Atılım gazetesi emekçiliği, işçi sendikası Tekstil-Sen kuruculuğu, ESP kurucu üyeliği ve Kadıköy ilçe başkanlığı, Halkların Demokratik Kongresi'nin kurucu delegeliği, HDP üyeliği gibi yerüstünde sayısız alanda görev aldı.

Devrimci mücadelenin yeraltı çalışmasında da yer aldı. Teksir makinesiyle illegal bildiri basmaktan partisinin kuruluşunun ardından onun yeraltında kurumsallaşmasında görev almaya bir dizi eylemin sahibiydi.

Kadın özgürlük mücadelesinde hep öne çıktı. Gelişmekte olanı hissetti, anladı, anlattı.

Kadın yoldaşlarını her zaman tamamladı, kadın yoldaşlığını hissetti, hissettirdi.

1979 yılında, ömür boyu hem yoldaşı hem de hayat arkadaşı olan Necati Abay ile tanıştı. Devrimciler arasında duygusal ilişkilerde geleneksel rollerin belirgin olduğu dönemde, aşkını, sevgisini önce o açıklayarak, dönemine göre ileri bir tutum aldı.

Yeraltı yaşamında mücadelesini sürdürdüğü sırada 1988 yılında İstanbul'da Denizcan'ı dünyaya getirdi. Gönülden derin bir bağlılığı olduğu kızıyla sık sık ayrı düştü, ancak burada da toplumsal cinsiyet rollerine, gelenekselliğe hapsolmadı. Mücadelenin ihtiyaçları nedeniyle ondan uzak kalmayı, büyük bir yüce gönüllülükle kabullendi.

Leyla yoldaş, Özgür Radyo'nun kapatılmasının ardından yoldaşlarının önerisiyle geldiği Avrupa'da da örgütlü devrimcilikte ısrar etti. Hem HDK Avrupa, Avrupa Göçmen İşçiler Federasyonu (AGİF), Sosyalist Kadınlar Birliği (SKB) ve Tutsakların Sesi Platformu gibi kurumlarda çalıştı hem de tüm olanaklarını devrimci mücadeleye, partisinin ihtiyaçlarına sundu. Bireycileşmedi, kendi yaşamını kurmaya yönelmedi, "bu kadar yeter" diyerek evine, kendi dünyasına çekilmedi. Aksine hem çalışmanın içinde aktif olarak yer aldı hem de konformizme, bireyciliğe karşı mücadelesini hiç bırakmadı.

Emek yoğun işlerde hep Leyla vardı. O'nun herhangi bir işi küçümsediğini, "Bana göre değil" dediğini hiç hatırlamam. Büyük, küçük ne iş varsa emeğini, aklını, yüreğini verdi.

Hayatın her anından keyif almayı başardı. Mutluluk için, neşe için, gülmek için beklemedi, tüm bunları kendi yarattı. Moda sahilinde yoldaşlarıyla çekirdek çitlerken, Gazi Mahallesinde bir devrimcinin cenazesinde slogan atarken, bir doğum gününde çiftetelli oynarken, gözaltında işkenceye direnirken aldığı nefesin hakkını verdi, hayatı yaşadı.

Leyla yoldaşın en temel özelliğini, İstanbul'daki uğurlama töreni sırasında yoldaşı ESP Eş Genel Başkan Yardımcısı Sezin Uçar çok iyi ifade etti: "O devrimci mücadelenin tüm görev ve sorumluluklarını, sırtında bir kambur olarak görmeden mücadele etti."

Leyla'nın mutlu devrimcilik sırrı da buydu. Bazen yorulduğu olurdu, ancak pes ettiğine hiç birimiz tanıklık etmedik. En olumsuz koşullarda bile umudunu hiç yitirmedi, yoldaşlarına, partisine, sosyalizme ve devrime bağlı kaldı.

Yaşamın ve mücadelenin her alanında, mutlu, tutkulu ve sürekli bir devrimciliğin sıra neferi olmayı başardı.

Ne mutlu ki bize, yoldaşız Leyla'ya! Devrin daim olacak Leyla sultanım!