9 Temmuz 2025 Çarşamba

Nazlı Top yazdı | Kadınları değil, adaleti yargıla!

2025'te yayımlanan AVFT'nin çarpıcı podcast serisi "Kadınları Değil, Adaleti Yargıla", işyerinde yaşanan tacizin adalet sisteminde nasıl görünmez kılındığını gözler önüne seriyor. Müzik endüstrisinden bir örnekte, güçlü bir yönetici tarafından tacize uğrayan bir kadın, "konuşursam kariyerim biter" korkusuyla yıllarca sustuğunu anlatıyor. Bu hikaye, Fransa'da taciz uğrayanların neden yalnızca yüzde 5'inin resmi şikayette bulunduğunu açıklıyor.

Adalet sistemi kimin için işliyor, kimi susturuyor?
Son yıllarda işyerinde cinsel ve cinsiyet temelli şiddet, yalnızca kadınların değil, toplumun da kanayan bir yarası haline geldi. Ancak bu yara, sadece münferit olaylarla açıklanamaz. Çünkü bu şiddet biçimi, kapitalist üretim ilişkilerinin içinde sistematik olarak yeniden üretiliyor. Kadın emeği değersizleştiriliyor, kadın bedeni ise hem eril tahakkümün hem de sermayenin denetimi altına alınıyor.

Tam da bu nedenle, Avrupa'da işyerinde kadına yönelik şiddetle mücadele eden AVFT (Avrupa İşyerinde Kadına Yönelik Şiddete Karşı Dernek) 40 yıldır süren mücadelesiyle çok önemli bir uyarıda bulunuyor: "Kadınları değil, adaleti yargıla!"

Bu çağrı yalnızca hukuk sistemine değil; doğrudan mevcut düzene yöneltilmiş köklü bir itiraz niteliğinde.

ADALET ERKEĞİN İTİBARINI KORUYOR
2025'te yayımlanan AVFT'nin çarpıcı podcast serisi "Kadınları Değil, Adaleti Yargıla", işyerinde yaşanan tacizin adalet sisteminde nasıl görünmez kılındığını gözler önüne seriyor. Müzik endüstrisinden bir örnekte, güçlü bir yönetici tarafından tacize uğrayan bir kadın, "konuşursam kariyerim biter" korkusuyla yıllarca sustuğunu anlatıyor. Bu hikaye, Fransa'da tacize uğrayanların neden yalnızca yüzde 5'inin resmi şikayette bulunduğunu açıkça açıklıyor.

Çünkü biliyorlar ki, adalet mekanizmaları çoğu zaman failleri değil, onları sorguluyor. Tacize uğradığını beyan eden kadın, bu defa da adaletin eril diliyle karşı karşıya kalıyor: "Delilin var mı", "Yanlış anlamış olabilir misin", "Şakaydı belki de…"

Fransa'daki veriler çok açık: Taciz davalarında mahkumiyet oranı yüzde 1'in altında. Bu oran, kimin sesinin susturulduğunu, kimin sözünün değerli sayıldığını net şekilde gösteriyor. Adalet, kadının beyanını değil; erkeğin itibarını koruyor.

KAPİTALİZMİN CİNSİYETİ VARDIR
Bu tablo bize bir kez daha gösteriyor ki kapitalist sistem cinsiyetsiz değildir. Erkek egemen sistem sermayenin en stratejik alanlarında özellikle iş hayatında kadınları hem ekonomik hem de cinsel sömürüye açık hale getiriyor. Kadına yönelik şiddet, bireysel değil; sistemsel bir sorundur. Ve bu şiddet sınıfsaldır. Patron karşısında susmak zorunda kalan işçi ve emekçi kadınlar, yargı karşısında da savunmasızdırlar. Aynı davranış, bir beyaz yakalının "şaka" diyerek geçiştirdiği bir durum olabilirken, işçi sınıfından bir kadının işten atılmasına yol açabilir. İşte bu yüzden mücadele de sınıfsal ve kolektif olmak zorundadır.

SESSİZLİK, SİSTEMİN SİLAHIDIR
Bugün adalet, erkek egemen sistemin duvarları arasında sıkışmış durumda. Bu duvarları yıkmak yalnızca kadınların değil, eşitlikten, emekten ve özgürlükten yana olan herkesin görevidir. Çünkü kadınların sessizliği çoğu zaman bir tercihten değildir.

"Bir kadının ‘hayır'ı, yargılanacak bir eylem değil; saygı duyulacak bir sınırdır."
Ve o sınır ihlal edildiğinde yargılanması gereken kadın değil; sınırları ihlal eden ve patriarkal sistemin ta kendisidir. Unutmayalım ki, sessizlik, sistemin silahıdır. O sessizliği bozmak ise direniştir.