20 Eylül 2024 Cuma

ABD'deki akademisyenler öğrenci intifadasını değerlendirdi

Amerika'da öğrenci intifadası devam ediyor. Giderek yayılan eylemlerde öğrencilerin köklü bir sistem değişikliği istediğine işaret eden Amerika üniversitelerinde akademisyen olan Işıkara, Tonak ve Göner; '68 öğrenci hareketine kıyasla Vietnam için mücadelenin yerini Filistin'in aldığını vurguladı.

Siyonist İsrail'in Filistin halkına yönelik soykırım saldırılarına karşı Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) öğrenci eylemleri, kampüslerdeki çadır nöbetleri tüm saldırılara rağmen sürüyor. Polen Ekoloji Kolektifi, X platformunda "Gençlik Filistin İçin Ayakta" sohbet odasında süreci tartıştı. Sunum yapan New York Üniversitesi akademisyenlerinden Güney Işıkara, Smith College ve Massachusetts Üniversitesi akademisyenlerinden Ahmet Tonak ve New York Şehir Üniversitesi akademisyenlerinden Özlem Göner, eylemlerin arka planını aktardı, '68 hareketiyle benzerliğine dikkat çekerek, Biden yönetiminin eylemlere bu nedenle saldırdığına işaret etti.

'İLK OLARAK COLUMBİA ÜNİVERSİTESİ İŞGAL EYLEMİ YAPTI'
İlk sunumu yapan Işıkara, Amerika'da siyahların polis tarafından katledilmesine karşı yapılan kitlesel eylemleri hatırlattı. Ekim, kasım, aralık aylarında başlayan öğrenci eylemlerinde mart-nisan gibi ortalık durulmuşken ve kitlesellik azalmışken bir sıçrama yaşandığını kaydeden Işıkara, "İlk önce Columbia Üniversitesinde başladı. Bu üniversite elit bir üniversite. Filistin'de Adalet İnisiyatifi kampüsün ortasındaki alanı işgal ettiklerini ve bir dayanışma kampı başlattıklarını duyurdu. Bu inisiyatif öğrencilerin hemen hemen her okulda kurdukları bir yapılanma, ulusal düzeye geçti. Öğrencilerin başlattığı eylem, aynı üniversitenin rektörü Nemat Minouche Shafik'in soruşturma komisyonunun sorularını yanıtladığı güne gelmişti. ABD kamuoyunda adeta bir cadı avı başlamıştı. 3-4 aydır üniversitelerde yaşanan vakalara dair kongre sözüm ona antisemitizm dalgasına ilişkin araştırma komisyonu kurdu. Ülkenin birçok üniversitesi, elit üniversiteler dahil olmak üzere rektörler soruşturma komisyonunda gidip ifade verdi. Shafik, 17 Nisan'da ifade verdi. Harvard ve Pensilvanya Üniversitesi'nin rektörleri bu soruşturmalar sonucunda istifaya zorlanmıştı. Siyaset mekanizmasının katılımı öğrenci eylemlerinden önce yoğun bir şekilde kendini kampüslerde hissettirir olmuştu. Üniversite ve akademisyen bazında çoğaltabiliriz, antisemitizm suçlamasıyla işinden edilen hocalar oldu" bilgilerini paylaştı.

'BU KARAR YALNIZCA REKTÖRLERE AİT DEĞİL'
Polisin kampüslere sokulması, öğrencilerin uzaklaştırma almalarının sadece rektörlerin kararı olmadığına dikkat çeken Işıkara, Shafik'e verilen ültimatomun ardından iki gün sonra polisin kampüse girdiğini, öğrencilerin gözaltına alındığını ve giriş kartlarının iptal edildiğini hatırlattı. Columbia Üniversitesi öğrencilerinin aynı hafta kampüste çadır kurduğunu, bu kararlılığın Filistin davası özelinde yılların biriktirdiği bir güç olduğunu vurgulayan Işıkara, New York Üniversitesi'nde binin üzerinde öğrencinin dersleri boykot ettiğini, okulun yanındaki bir parkta toplantı ve ardından gösteri gerçekleştirdiğini kaydetti. New York Üniversitesi'nde bir işgal eylemi yapıldığını, üniversitenin buna tahammül göstermediğini aynı günün akşamı polisin okulu basarak öğrenci ve akademisyenleri gözaltına aldığını söyleyen Işıkara, siyasi baskının bu süreçte arttığına işaret etti. Columbia Üniversitesi Rektörü Shafik'in kampüse polis sokarak öğrencilerin ters kelepçe işkencesiyle gözaltına alınmasını sağlamasına rağmen istifasının istendiğine dikkat çeken Işıkara, öğrencilerin taleplerini dinlenmek yerine yan yana gelmelerini engellemeye yönelik bir yol izlendiğini vurguladı.

'ÖĞRENCİLER ABD'NİN SOYKIRIMIN BAŞ SORUMLUSU OLDUĞU ÜZERİNDE DURUYOR'
Artan baskının ters teptiğini kaydeden Işıkara, kamp ve işgal hareketinin ülke çapında şehir ve eyaletlere yayıldığını söyledi. Ülkenin dört bir yanında 70'in üzerinde işgal ve dayanışma kampı kurulduğunu, bir kısmının polis baskınıyla dağıtıldığını ancak öğrencilerin geri gelerek yeniden kamp kurduğunu ve eylemlerin bir aydır sürdüğünü aktaran Işıkara, "Aslında her okuldaki kampın ve Filistin'de Adalet İnisiyatifi'nin kendi talepleri var. Ama hepsinin birleştiği talepler İsrail'e boykot girişimi, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımların uygulanması. Okulların muazzam yatırım fonu var. Öğrenciler bu fonlarının portföylerinin açıklanmasını istiyor. Harvard Üniversitesi'nin 50 milyar, Columbia Üniversitesi'nin 14 milyar, New York Üniversitesi'nin 6 milyar dolarlık yatırım fonu var ve portföyleri gizli. Okul bazında da özel talepler var; New York Üniversitesi'nin Tel Aviv'de de bir kampüsü var, bu kampüsün kapatılması, İsrail'le akademik ilişkinin kesilmesi, Filistinli ve Arap öğrencilere uygulanan ayrımcılığa son verilmesi, gözaltı durumlarında okulun şikayetçi olmaması ve okul içinde süren idari ve disiplin soruşturmalarının durdurulması talepler arasında" dedi.

Gelişen öğrenci hareketinin "kendi suretine aşık bir hareket" olmadığını söyleyen Işıkara, "Her fırsatta bakışları Filistin ve soykırıma çeviriyor. 'Söz konusu olan biz ve gözaltına alınmamız değil. Bunlar göze aldığımız sonuçlar. Fakat Filistin'de gözümüzün önünde soykırım var ABD'de bunun baş sorumlularından biri. Durdurulması gereken esas mekanizma bu' vurgusu yapılıyor" dedi. 

'MUAZZAM BİR SANSÜR SÖZ KONUSU'
Esas olarak Amerikan siyasetini rahatsız eden durumun bu olduğunun altını çizen Işıkara, mezuniyet törenleri nedeniyle önümüzdeki iki haftanın okullar açısından çok önemli olduğunu söyledi. Columbia Üniversitesi'nin mezuniyet törenini iptal ettiğini, New Yok Üniversitesi'nin konuşma yapacak öğrencilere metin verdiğini, uyması için taahhüt imzalattığını aktaran Işıkara, "Okulu dereceyle bitiren bazı öğrenciler bunu kabul etmediği için mezuniyette konuşmayı reddetti. Üniversite kesinlikle Filistin bayrağının, soykırımın mezuniyetle ilişkilenmesini istemiyor. Muazzam bir sansür söz konusu" ifadelerini kullandı.

'İSRAİL'E SÖYLENEN HER SÖZ ANTİSEMİTİZMLE EŞİTLENECEK'
'Özgürlükler ülkesi ABD'de bunların yaşanmasının manidar olduğunu sözlerine ekleyen Işıkara, 1 Mayıs günü Temsilciler Meclisi'nden 320 lehte oyla geçen antisemitizm suçunun tanımını genişleten yasanın senatoya gönderdiğini ancak henüz onaylanmadığını belirtti. Yasayı "düşünce ve ifade özgürlüğü açısından dönüm noktası" olarak tanımlayan Işıkara, yasanın Yahudilerin bütünlüğünün ifadesi olan İsrail'i söylemle hedef alınmasını antisemitizm kategorisine soktuğunu belirtti. Işıkara, "Yani dolayısıyla İsrail devletinin herhangi bir siyasetini, askeri hamlesini protesto etmek antisemitizmle yasal olarak eşitlenmiş oluyor" dedi.

'YAHUDİLER EYLEMLERİN EN ÖNÜNDE YER ALIYOR'
Antisemitizmin eylemlerde yok denecek kadar az olduğunun altını çizen Işıkara, her okulda Yahudi öğrenci ve hocaların en önde olduğunu, gün boyu yapılan eylemlere Ortodoks, Yahudi grupların katıldığını söyledi. Siyonistlerin ise eylemleri kışkırtmaya çalıştığını aktaran Işıkara, Araplara karşı ırkçı saldırıların rahatlıkla dillendirildiğini ve polisin müdahale etmediğini vurguladı.

'EYLEMLER TERÖRLE MÜCADELE KAPSAMINA ALINDI'
New York'ta gözaltına alınan bazı öğrencilerin "terörle mücadele" kapsamında yargılanacağının bilgisini paylaşan Işıkara, Türkiye'de A Haber'in yaptığı tarzda basılan kamplarda çekilen görüntülerden polis kurgusu videolar hazırlandığını, polis şeflerinin, "Bunun arkasında bir şey var öğrencilerin işi değil" tarzında açıklamalar yaptığını, FBI'ın devreye girmesinin istendiğini söyledi.

'ÖĞRENCİ EYLEMLERİNİN İŞÇİ SENDİKALARIYLA YÜRÜMESİ GEREK'
ABD'nin küresel anlamda hegemonik güç olma iddiasının aşındığını, "ağababa" konumunu kaybettiğini belirten Işıkara, eylemlerin gidişatına ilişkin bazı önerilerde bulundu: "On gün içinde okullar tatile girecek. Bu eylemliğin devam etmesi için kampüslerin dışına yayılması; işçi örgütleri, sendikalarla, sınıf talepleriyle görülmesi gerek. Belli işaretlerini gördük. Amazon işçilerinin sendika başkanı Columbia'daki ilk kamplarda konuşma yaptı, Google'da istifalar oldu, başka sendikalar, eğitim emekçilerinin sendikaları işin içinde. 60 sendikanın ortak konfederasyonu birkaç ay önce ateşkes çağrısı yapan bir metin yayınladı. Diğer taraftan sendikaların sınırlarını da görmek gerek. Hareketin ileri atılabileceği kavşak noktalarında ayak sürüyebiliyorlar. Üniversite bazında gördük, öğretim üyeleri ve yüksek lisans doktora öğrencileri grev örgütlemeye çalıştığında sendikaların grev kırıcılığı yaptığını gördük; 'yaptığınız yasal değil, sahip çıkamayız, sonuçlarını düşünerek hareket edin' diye tutumlarını gördük."

'SMİTH COLLEGE ÖĞRENCİLERİ SİLAH ŞİRKETLERİNDEN YATIRIMLARIN ÇEKİLMESİNİ İSTEDİ'
Ahmet Tonak ise, üniversitelerde çadır kampları kurulmadan önce mart ayının başında Smith College'de eylemler başladığı bilgisini verdi. 2 bin civarında öğrencisi bulunan Smith College'e erkek öğrenci kabul edilmediğini, pahalı ve girişin son derece zor bir okul olduğunu aktaran Tonak, özellikle Yahudi mezunlardan büyük bağış toplayan ve yatırımla ayakta duran okulun, yatırımlarının bir kısmını silah şirketlerine yaptığını kaydetti. Tonak, "Öğrencilerin ilk talebi, İsrail'de de kullanılan silahları üreten Amerikalı silah şirketindeki yatırımların çekilmesiydi. Bu hareket mart ayının başında başladı ve 27 Mart'ta elli öğrenci rektörlük binasını işgal etti. Diğer üniversitelerde çadırların kurulmadığı bir dönem. Bu işgal 13 gün sürdü. Öğrenci ve rektörlük arasındaki ön anlaşma yapılarak öğrenciler binayı terk etti" diye konuştu.

'VİETNAM ZAFERİ GENÇLERİ MOTİVE EDEN BİR REFERANS KAYNAĞIYDI'
'68 öğrenci hareketiyle bugünkü öğrenci hareketi arasındaki benzerlikler ve farklılara değinen Tonak, "Bunların başında Vietnam geliyor. Vietnam savaşı emperyalizme karşı somut bir çıkıştı. Vietnam'ın sosyalizm özlemi, sosyalizm inşası, Fransa ve Amerika'ya karşı savaşı ve zafer kazanması gençliği çok motive eden muazzam bir referans kaynağıydı. Herkes Che Guevara'nın 'bir, iki, üç daha fazla Vietnam komutana bin selam' sloganını hatırlar. Che Guevera '67 yılında öldürülüyor, Vietnam barış anlaşması ise '73 Ocak'tır. Hem '68 öncesinden başlayan Vietnam'a sahip çıkma motivasyonu hem de uzun süreli bir mücadele var" dedi.

'68 ruhu ve Vietnam ilişkisinin evrensel olduğunu kaydeden Tonak, "1968'de gelişmiş kapitalist ülkelerde ciddi bir ekonomik büyümeden, ekonomik refahtan 'altın yıllar' diye söz edilen bir dönemden çıkılmak üzereydi. Gençlik ileriye baktığı zaman kişisel iş imkanları, iş güvencesi, hayat standardı bakımından bugünlerden çok farklı olarak güvencesizlik hissetmiyordu. Amerikan gençliği bakımından bugünü ayıran çok önemli husus budur. Şu anda üniversiteye başlayan '68 ve öncesiyle karşılaştırıldığında Amerikalı gençler hangi mesleği seçeceğini bilmiyor, anne babalarından daha iyi ya da onların seviyesinde hayat tutturmada kaygılılar. Bunların üzerine 50'li ve 60'lı yıllarda yaşanmayan çok ciddi ekolojik katastrofik sorunlar geliyor. Sosyoekonomik, siyasi ve ekonomik sürecin ciddi kriz halinde çözülüş ve üzerine abanması, ne iktisadi ne de siyasi olarak hükümet edememe durumu içindeler. Dolayısıyla ciddi bir fark" diye konuştu.

'VİETNAM'IN YERİNE FİLİSTİN GEÇTİ'
Şu an ki gençlik hareketinin kapitalizmi sorguladığını, kendi geleceğini göremediği düzeni değiştirmek istediğini vurgulayan Tonak, "Vietnam'ın yerine Filistin'in geçtiğini söylemek mümkün. 68'deki durumu aşan, düzeni göbeğinden sorgulayan, düzeni değiştirme imkanını gören, bu gücü kendinde hisseden bir hareketlilik var" değerlendirmesinde bulundu.

'ÖĞRENCİLERDEN YANA TAVIR ALAN SENDİKALAR VAR'
Amerika'da bugün '68'de yaşanmayan ve son 2-3 yılda ortaya çıkan bir sendikal hareketlilik olduğuna dikkat çeken Tonak, "Birleşik Otomotiv Sendikası diye bir sendika var Kanada'da da örgütlü. Bu sendikanın başkanı açıklama yaparak öğrencilere şiddeti protesto etti. Sendikal hareketler açık bir şekilde Filistin yanlısı tavır henüz alamıyor ama ifade özgürlüğü, örgütsel özgürlükler meselesi ve sınırlanması meselesinde çok duyarlılar. Öğrencilerden yana tavır alan sendikaların varlığından söz etmek mümkün" diye ekledi.

'HAREKET OKULLAR KAPANINCA SÖNÜMLENEBİLİR'
Akademik yılın sona ermesinin ardından hareketin duraksayacağını, öğrencilerin evlerine döneceğini ve eylül ayına kadar bu boyutta yeni bir hareket beklenemeyeceğini söyleyen Tonak, hareketi durağanlaştıran etkenlerden birinin de ABD'deki seçimler olduğunu söyledi. Biden'ın ciddi oranda prestij kaybettiğini ve kendi tabanını genişletmek, tekrar seçilebilmek için eleştirilere cevap verecek mahiyette adım atar gibi yaptığını söyleyen Tonak, "şu silahları kullanamazsınız, saldıramazsınız" şeklindeki açıklamaların bu kapsamda olduğunu belirtti.

'EYLEMLERİN DEMOGRAFİK YAPISI SON DERECE DİKKAT ÇEKİCİ'
Eylemlerin demografik yapısının da son derece çarpıcı olduğunu belirten Tonak şu bilgileri paylaştı: "Müslüman öğrenciler var, Filistin yanlısı olmak hasebiyle katılan öğrenciler var. Ama ayrıca ciddi sayıda Yahudi, Hristiyan öğrenciler var. Bir de daha fazla risk alan yabancı öğrenciler var. Bir de özellikle elit okullarda, ücretli pahalı okullarda bir grup nispeten zengin aileden gelen öğrenciler var. Bu öğrenciler de risk alıyor tabii ki, ama en kötü ihtimalle uzaklaştırma alır ya da okuldan atılırlar. Bir de hiçbir güvencesi olmayan, yabancı olduğu için vizesi ikircikli olan gruplar var. Burslu olduğu için bu tip üniversitelerde okuyabiliyor, yabancı olduğu için siyasi eylemlere katılmaları bir şekilde sınırlanmış olduğu için Amerika'dan da atılma tehlikesini göze alanlar var. Risk eşitsizliği hem durum hem sınıf itibariyle öğrencilerin katılım şekillerini etkiliyor."

'26 ÖĞRENCİ VE AKADEMİSYEN HIRSIZLIKLA SUÇLANIYOR'
Son olarak Özlem Göner sunum yaptı. New York Şehir Üniversitesi'nde Filistin İçin Cuny içinde yer alarak çalışma yürüttüğünü belirten Göner, "Özellikle buranın sınıfsal yapısı diğer yerlerden çok farklı. Yüz yıllık bir geçmişi var; sınıf, iktidar ve siyah özgürlük hareketlerinin de merkezi olagelmiş bir yapı Cuny. Burada Columbia Üniversitesi'yle aynı şekilde binayı işgal eden gözaltına alınan/tutuklanan 26 öğrenci ve hoca (hocaların da sınıfsal yapısı çok ilginç. Sözleşmeli bile değil dersten derse kısa sözleşmelerle işe alınan, istendiği zamandan işten çıkarılabilecek. Yarı zamanlı hocalar) hırsızlık suçlamasıyla yargılananlar arasında. Ayrıca Cuny'nin talepleri, Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'daki en işleyen halkası olarak kullandığı İsrail ve İsrail'le olan ilişkilerin sorgulanması dışında; İsrail'in bir devlet olarak normalleşmesinin reddine varan Filistin'e özel talepler dışında; Cuny'nin yeniden ücretsiz hale getirilmesi, çalışanların iş koşullarının iyileştirilmesi gibi talepler mevcut. Dolayısıyla buruda sınıf ve iktidar ilişkileri merkezi bir yere oturuyor. O yüzden verilen cezaların eşitsiz olmasında rolü var" dedi.

'GENİŞ AMAÇLI TALEPLERİ OLAN KUVVETLİ BİR HAREKET'
Black Lives Matter hareketinin Cuny özelinde önemli olmakla birlikte genel olarak '68 öğrenci hareketinin Amerika'daki tahayyülü açısından çok merkezde yer alan bir siyah özgürlük hareketi olduğunu belirten Göner, "Siyah öğrenciler ve burada 'brown' -kahverengi- denen Portorikolu, Haitili, dünyanın birçok yerinden gelen Müslüman öğrencilerin birliği söz konusu. Ama bu sadece kimlik politikası değil, aslında sınıf, emperyalizm ve aynı zamanda ırkçılığın bir arada işlendiği, bunlara karşı mücadelenin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan geniş amaçlı talepleri olan kuvvetli bir hareket" ifadelerini kullandı.

'ANTİKAPİTALİST, ANTİEMPERYALİST SİYAH HAREKETİNDEN ÇOK KORKULUYOR'
Gençlerin gelecek kaygısı olsa da Cuny'de sistemi ve alternatif sistem kurmak için dönüşümün ne olması gerektiğini çok iyi algılayan bir öğrenci kitlesi olduğunun altını çizen Göner, İsrail'in kolonyalist bir devlet olduğunu ve emperyalist güçler tarafından nasıl desteklendiğini, bu soykırımın sadece İsrail tarafından değil emperyalist güçlerin eliyle gerçekleştiğini bildiklerine işaret etti. Güney Afrika'daki Apartheid rejiminin ortadan kalkmasında öğrenci hareketlerinin yatırımların çekilmesi için gerçekleştirdikleri boykotların önemli bir yerde durduğunu hatırlatan Göner, "2000'lerde ortaya çıkan Covid'le birlikte, siyah haklarının, özgürlük mücadelesinin sadece ırkçılık bağlamında değil aynı zamanda kapitalizmin ırkçılıkla işleyen bir sistem/düzen olduğu antikapitalist, antiemperyalist siyah hareketi dalgasından da çok korkuluyor" dedi.

'2020'DE YAN YANA ÇALIŞAN ÖRGÜTLER BUGÜN DE YAN YANA'
1950 sonları ve '60'larda, Vietnam savaşına karşı çıkan ve mücadeleyi büyütenin siyah hareketi olduğuna işaret eden Göner, "En reformist kanadı gibi görünen Martin Luther King bile 1968'te tam da öldürülmesinden çok kısa bir süre önce 'sınıf, ırkçılık ve emperyalist sorunlarının hepsinin bir arada görülmesine' dair konuşma yaptı. Sonra ortaya çıkan Siyah Güç Hareketi, Siyah Panterler; emperyalizm, kapitalizm, ırkçılık meselesini derinlemesine irdeleyen, alternatif siyaset üreten, enternasyonalist bağlarla derinleştiren, besleyen kanat oldu. 70'lerde ve 80'lerde baskılanan o kanat yeniden doğmaya çalışıyor. Baskılanma sürecinden sonra yeniden ortaya çıkan Siyah Yaşamlar Değerlidir, bütün önemli sektörlerde çalışan, hayatları tehlike altında olan siyah hayatlar, polis tarafından ezilen öldürülenler siyah hayatlar... 2020'deki dalganın içinde yer alan bir sürü grup, örgüt bir arada çalışıyor bugün" bilgilerini paylaştı.

'SİYAH VE MÜSLÜMAN KADINLAR BİR ARADA ÇALIŞIYOR'
Hareketin içinde çok güçlü bir kadın sesi olduğunu ve özellikle New York Times gibi liberal yayınların soykırım ve kadın kırımını meşrulaştırmaya yönelik yayınlar yaptığını aktaran Göner, "İsrail'in ne kadar feminist, LGBTİ+ yanlısı olduğunu, Filistinli örgütlerin 7 Ekim'deki şiddetinin kadınlara zarar verdiğini söyleyen liberal feministlere karşı da bir çıkış var. Bu çıkış hareketinin merkezinde de siyah ve Müslüman kadınlar var. Ve liberal feminizme karşı çok güçlü duruyorlar" dedi.

'KÖKLÜ BİR SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİ ÖNE ÇIKIYOR'
Sendikalardaki sınırlı hareketin yanı sıra sendikalar dışında da güvencesiz işçilerin bir hareketi olduğunu söyleyen Göner, bu işçi hareketleri, öğrenci gençliğin hareketi, siyah özgürlük mücadelesinin talepleri, antiemperyalist enternasyonalist talepler birleştiğinde ortaya derin bir sistem analizi ve köklü bir sistem değişikliği talebi çıkacağına dikkat çekti.

Bu hareketleri bastırmaya yönelik saldırıların bu nedenle gerçekleştiğini aktaran Göner, "Benim üniversitemde 200'e yakın ve sonrasındaki dalgalarda gözaltılar devam etti. Güvencesiz akademisyenler işten çıkarıldı. Talepler arasında işten çıkarmalar ve çıkarılanların işe iadesi var. Analiz güçlü, talepler güçlü ve çok ürkütücü geliyor Amerikan rejimine. İçermeye çalıştığı basit, kimlik politikası şeklinde yirmi yıldır uyutmaya çalıştığı siyah hareketin ne kadar canlı, güçlü kuvvetli ve yeniden Hampton gibi, Siyah Panterler'de gördüğümüz, yerli hareketlerin Filistinlilerin toprak talebi çok benziyor. Derinlemesine bir okuyuş ve köklü sistem değişiklikleri içeriyor" diye konuştu.