Arif Çelebi yazdı | İsrail İran savaşı ve üçüncü cephe

Savaşan her iki taraf da gericidir. İranlı emekçiler, ezilenler, kadınlar İran rejimine karşı üçüncü bir cephede birleşmelidir. Gerici molla rejiminin yıkılması, ezilen ulusların özgürleşmesi ve İran'da devrimci demokratik bir devrimin gerçekleştirilmesi için gerici savaşı iç savaşa, halk için savaşa çevirmenin biricik yolu budur.
Ortadoğu'nun iki burjuva terör devleti savaşa tutuştu.
Siyonist İsrail, 7 Ekim sonrası yürüttüğü Ortadoğu'da egemen güç olma stratejisine uygun bir hamle yaptı. Gazze'de gerçekleştirdiği soykırımla Hamas'ın etkisinin kırılması, Lübnan'da Hizbullah'ın etkisizleştirilmesi, Suriye'de Esad rejiminin yıkılması ve Yemen'de Husilere yönelik artan saldırıların ardından sıranın İran'a geleceği açıktı. İsrail'in asıl hedefi önce İran'ın Ortadoğu'daki kollarını kesmek sonra da İran'a diz çökertmekti.
Hiç kuşkusuz emperyalist ABD'nin desteği olmasaydı İsrail böylesine kapsamlı bir saldırıya kalkışmayı göze alamazdı. ABD'nin yanı sıra Almanya, Fransa, İngiltere gibi emperyalist devletler de İran'a karşı İsrail'in tarafındadırlar. İran ise önemli ölçüde yalnızlaşmış durumdadır. Çin ve Rusya her ne kadar İran'dan yana tavır koysalar da bu tavır bir arabulucu olma isteğinden öte bir içerikte değildir.
ABD'nin amacı İran'ı tam teslimiyete mecbur etmektir. Trump'ın yaptığı açıklamalar tam da bu yöndedir. İran'la yürütülen dolaylı görüşmelerde ABD istediği sonucu alamayınca İsrail'in İran'a saldırısına yol verdi. Bilindiği gibi Obama döneminde nükleer bomba üretimi düzeyine ulaştırılmaması koşuluyla İran'ın nükleer enerji üretimine izin verilmesini içeren bir anlaşma yapılmıştı. Trump bu anlaşmayı iptal etti. Yeni dönemde İran'ı bir kez daha masaya çağırdı. ABD bu kez İran'ın nükleer enerji üretimine de son vermesini istedi, bununla yetinmedi balistik füze üretimine de son vermesi gerektiğini ileri sürdü. Bunun teslimiyetçi bir dayatma olduğu açık. İran bunu kabul etmedi. 15 Haziran'da ABD ile İran arasında yeni bir görüşme olacaktı. Bu görüşmeden önce 13 Haziran'da İsrail saldırıya geçti.
İran saldırılara karşılılık verdi, ama bu durumu dengelemeye yetecek düzeyde değil. İran büyük bir askeri ve siyasi darbe aldı. İsrail'in ilk andaki saldırıları askeri kişi ve tesislereydi, daha sonra petrol ve nükleer enerji üretimi tesisleri hedef alındı, İran da benzeri biçimde hareket etti. Savaş devam ediyor, çok sayıda sivil de savaşta hayatını kaybetti.
ABD'NİN HEDEFİ
ABD emperyalizmi ve emperyalist ortakları Ortadoğu'yu dünya tekellerinin çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemek istiyor. Ortadoğu, petrol ve doğalgaz rezervleri ve ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu nedeniyle emperyalist rekabetin başlıca alanlarından biridir. SSCB'nin yıkılmasından sonra bu bölgenin tam denetim altına alınması emperyalist sisteme tam olarak entegre edilmesi hedefiyle buradaki ülkelerin birer mali ekonomik sömürgeye dönüştürülmesi için harekete geçildi; siyasi ve iktisadi sistemlerini emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda revize etmeleri istendi. Türkiye gibi kimi ülkeler bu dayatmayı kabul etmek zorunda kaldı, AKP iktidarı bu sürecin bir ürünüdür.
Buna karşın kimi ülkeler bu dayatmaya direndi. Onlara da işgalci savaş sopasıyla yanıt verildi. Saddam'ın Irak'ı, Kaddafi'nin Libya'sı, Esad'ın Suriye'si bunun örneklerindendir. Şimdi sıra İran'da. İsrail'in Gazze, Lübnan, Suriye saldırıları İran'a saldırının ön temizliğiydi.
Bununla birlikte ABD'nin asıl uzun erimli büyük hedefi Çin'dir. Bilindiği gibi İran, Rusya ve Çin'le pek çok stratejik anlaşma imzaladı. İran'ı çökerterek bu ülkeler arasındaki iç bağı kesmek ve onları yalnızlaştırma hedefine bir adım daha yaklaşmış olacak ABD. İran etkisizleştirildiğinde bölgedeki petrol ve doğalgaz tekeli, tedarik ve ticaret yolları tekeli bütünüyle batı emperyalizminin denetimine geçmiş olacaktır. Ukrayna savaşıyla meşgul olan Rusya uluslararası politikada ve Ortadoğu'da etkisini öncekine göre önemli ölçüde kaybetti. Duruma müdahale güç ve yeteneği az. İran'a saldırı gelecekteki Çin'e yönelik hamlenin bir yol temizliği olarak da okunabilir.
İsrail'in saldırıları İran'ın teslim olmasına ya da bir rejim değişikliğine yol açmazsa ABD ve müttefiklerinin savaşa doğrudan girecekleri kuvvetle muhtemeldir. Bu da bütün bölge için çok daha kapsamlı bir savaş hali, bir altüst oluş demektir.
Esad rejiminin yıkılmasıyla Rusya Ortadoğu'dan büyük ölçüde uzaklaştırılmış oldu, İran'ın yıkılmasıyla Rusya ve Çin neredeyse bütünüyle Ortadoğu'dan çıkartılmış olurlar.
TÜRKİYE'NİN KORKUSU VE TELAŞI
Faşist MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, "Nihai hedef Türkiye'dir. İran'a yönelik saldırı Türkiye'ye verilmiş bir mesajdır. Asıl hedef 'terörsüz Türkiye' hedefini baltalamaktır" dedi.
Sömürgeci faşist Türk devleti korku ve telaş içinde. Bu korku ve telaşın nedeni İsrail'in bugünden yarına Türkiye'ye bir saldırıya girişmesi değil, Ortadoğu'daki hegemonya savaşında geride kalmaktır. Bundan da öte Kürtlerin bu süreçten kazançlı çıkma ihtimalidir.
Türkiye de tıpkı İsrail gibi bölgede yayılmacı bir güçtür. Türkiye'nin yeni Osmanlıcı hayalleri sır değil. İran'ın kollarının kırılması şimdi de bacaklarına yapılan atışlarla diz üstü çökertilerek teslimiyete zorlanması, bir yandan Türk egemenlerinin iştahını kabartmaktadır, diğer yandan bu hevesin kursaklarında kalmasından korkmaktadırlar. Türkiye İran'ın boşalttığı alanı dolduran bir güç olarak boy göstermek istiyor. Ne var ki karşısında aynı hedeflerle, yani bölgenin kabadayısı olma hedefiyle hareket eden İsrail var. Türkiye NATO üyesi olarak emperyalizmin bölgedeki başçavuşu olmaya soyunsa da ABD ve Avrupalı emperyalistler için İsrail çok daha güvenilir bir müttefik. ABD ve Avrupa İsrail'i destekliyor, bu destek sürdüğü müddetçe Türkiye yüksek perdeden protesto sesleri çıkarmaktan başka bir şey yapamaz. Türkiye'nin soykırımcı İsrail'le ticaret ilişkileri de kesintisiz biçimde sürüyor. Bununla birlikte İsrail'le Türkiye'nin bölgede rekabet içinde oldukları bir gerçektir. Ve belirli koşullar altında bu rekabetin çatışmaya dönüşmesi ihtimal dahilindedir.
KÜRT ULUSU İÇİN YENİ FIRSATLAR VE TÜRK DEVLETİNİN AÇMAZI
Türkiye'nin korku ve telaşının en büyük kaynağı da Kürtlerin olası kazanımlarıdır. Sömürgeci faşist Türk devletinin Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşma ve ittifak girişimi tam da Kürt ulusunun bölgesel düzeyde olası daha büyük kazanımlarını engellemeye dönük bir hamledir.
Sömürgeci faşist Türk devleti Kürtlerle anlaşarak "iç cepheyi tahkim" etmek istiyor. Ortadoğu'daki yeni süreçten avantajlı çıkmak, dahası ayakta kalmak için bu "tahkim" i başarmak zorunda. Diğer yandan Kürtlere ulusal haklarını vermeden PKK'yi tam teslimiyete zorlayarak bu "tahkim"i gerçekleştirmek istiyor. Türk devleti bir yandan Ortadoğu'nun yeniden dizayn edilmesi sürecinde devre dışı kalma korkusu yaşarken, diğer yandan Kürtlerin süreçten avantajlı çıkmamasını, hiçbir şey elde etmemesini istiyor. Bunun mümkün olmadığı ve olmayacağı açıktır. Kürtlere ulusal haklarını teslim etmeden "iç cephe" tahkim edilemez. Bu böyledir çünkü söz konusu Kürtler olunca "iç cephe" sadece Bakur Kürdistan'ı olmaktan çıkmıştır.
Kürtlerin uluslaşma düzeyi, dört parçanın birbiriyle bağı ve Kürdistan'ın jeostratejik konumu yeni bir düzeye ulaşmıştır. Suriye'de ve Irak'ta olduğu gibi Kürt ulusunu sömürgeci boyunduruk altında tutan ülkelerin zayıflamasıyla oluşan sömürgeci hegemonya boşluğundan Kürtler yararlanmıştır. İran'ın zayıflaması da aynı sonucu doğuracaktır. Bunun Bakur'daki olası "tahkim" cephesini sarsması hatta dağıtması kaçınılmazdır.
Türk burjuva devleti bu ihtimali ortadan kaldırmak için Rojava'yı yıkmaya, Rojhilat'la Başûr'un, Bakur'la Başûr'un, Şengal'le Rojava'nın bağını kesmeye, her parçayı yalnızlaştırarak etkisizleştirmeye çalıştı. "İç cepheyi tahkim" hamlesi bu stratejinin yeni bir aşamasını ifade ediyor.
İran'a yönelik teslim alma saldırısının Rojhilat'da tıpkı Rojava'daki gibi bir sonuç doğurması Türk devletini korkutmakta, onu telaşa sürüklemektedir.
Bu korku ve telaşı bertaraf etmesinin yegane yolu sömürgecilikten vazgeçmesi, Kürtlere ulusal haklarını teslim etmesidir. Ne var ki bu yönde bir girişim onun bugünkü varlık biçiminin, yani sömürgeci faşist sisteminin yıkımını, Türk egemenlik sisteminin, burjuva ırkçı Türkçülüğün ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bu Türk burjuva devletinin çıkmazıdır. Türkiye bu korku ve telaşın yarattığı çıkmazda yok oluşa sürüklenmektedir.
SAVAŞA KARŞI TUTUM
Hiç kuşkusuz İsrail'in İran'a saldırısı emperyalist ve siyonist bir saldırıdır, haydutçadır. İsrail soykırımcı, işgalci bir devlettir. Emperyalist devletler ve İsrail nükleer silah sahibi iken İran'ın bu silaha sahip olmasını istememeleri ikiyüzlücedir. Buna karşın İran da sömürgeci yayılmacı bir diktatörlüktür. Her ikisi de halk düşmanıdır, gericidir.
Emperyalistlerin ve siyonistlerin saldırılarına karşı ezilenlerin safı İran rejimi değildir. İran molla rejimi Kürdistan'ı, Belucistan'ı sömürgeci boyunduruk altında tutuyor, Azerileri ve Fars olmayan diğer halkları eziyor, onların ulusal haklarını inkar ediyor. İran emekçileri bilhassa İran'daki kadınlar gerici molla rejiminin ağır sömürü ve baskısı altındadır. İran rejiminin ABD ve İsrail karşıtlığının antiemperyalist bir içeriği yoktur. İran molla rejimi tıpkı Saddam ve Esad gibi kendi gerici diktatörlüğünü korumak istiyor, İran halklarını bu uğurda savaşa sürüklüyor. İran yöneticileri bu savaşın mağduru değil kışkırtıcılarından biridir.
Savaşan her iki taraf da gericidir. İranlı emekçiler, ezilenler, kadınlar İran rejimine karşı üçüncü bir cephede birleşmelidir. Gerici molla rejiminin yıkılması, ezilen ulusların özgürleşmesi ve İran'da devrimci demokratik bir devrimin gerçekleştirilmesi için gerici savaşı iç savaşa, halk için savaşa çevirmenin biricik yolu budur.
İran halkları ve ezilenleri için geçerli olan Türkiye halkları ve ezilenleri için de geçerlidir.