4 Aralık 2024 Çarşamba

Arif Çelebi yazdı | Rojhilat Kürdistanı ve İran'da serhildan; devrimimizin üç belirtisi

İran'da faşist molla diktatörlüğüne karşı Rojhilat'ın bir direniş kalesi olarak dikilmesi, Bakurê'da süregelen neredeyse 40 yılı bulan gerilla mücadelesi ve halk serhildanları, 10 yılını tamamlamakta olan Rojava devrimi ve Başûrê'daki ulusal kazanımlar kadar Kürdistan'ın her bir parçasındaki ihanetler de Kürt halk bilincinde yeni ufuklar açtı. Kürt halk bilinci hiç olmadığı kadar özgürleşti. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi bugün Türkiye ve İran'da birleşik devrimlerimizin en güçlü kaldıracıdır.

Rojhilatlı genç bir kadın, Mahsa Amini (Jîna Emînî), saçlarını kurallara göre örtmediği gerekçesiyle politik islamcı faşist İran devlet güçleri tarafından katledildi. Halkın öfkesi büyük oldu. Rojhilat'ta başlayan protestolar İran'ın bütününde bir isyan yangınına dönüştü. Politik islamcı faşist devlet güçlerinden duyulan korkunun yerini birleşmiş halkın cesareti aldı. Kadınlar ve Kürtler en önde, devrimci serhildanın sürükleyici gücü oldu.

Süregelen halk isyanı ışığı Ortadoğu devrimimizin üç belirtisini daha görünür kıldı:
1) 21. yy. kadın devrimleri yüzyılı olacaktır. Dünyanın her yerinde kadınlar yeni bir bilinçle cins eşitliği ve özgürlüğü için mücadeleye atılıyorlar. Kadınlar bir yandan daha büyük bir oranda işgücüne çekilir, daha büyük bir kadın kitlesi bu ihtiyaçtan dolayı eğitilirken bir yandan da yoksulluk, açlık, sefalet ve işsizlik en çok ve öncelikle kadınları etkilemektedir; diğer yandan kadınlar üzerindeki geleneksel cinsel baskı ve şiddet artmaktadır.

Hem çalışma hayatında hem de günlük yaşamda cins özgürlüğü ve eşitliği başta emekçi kadınlar olmak üzere bütün kadınlar için geleceğe ertelenemez, vazgeçilemez ve ilk elde ulaşılması gereken bir hedef haline gelmiştir. İran gibi politik islamcı devletlerde kadına yönelik geleneksel kısıtlamalar devlet eliyle çok daha katı kurallara bağlanmıştır. İran'daki kadınların erkek egemenliğine sıradan itirazları dahi devletle çatışmayı zorunlu kılmaktadır. İran'da kadın özgürlük mücadelesi politik islamcı faşist molla rejimine karşı öfke içinde olan bütün kesimler için bir isyan kanalı açmıştır. Cins özgürlüğü ve eşitliği mücadelesine atılan kadınlar politik özgürlük ve toplumsal kurtuluş mücadelesine öncülük etmektedir. Kapitalizmin varoluşsal krizi ve erkek egemenliğiyle perçinlenen burjuva devlet baskısı en fazla ve öncelikle kadınların hayatını cehenneme çevirmektedir.

Politik islamın egemen olduğu Ortadoğu ülkelerinde koşullar çok daha ağır ve dayanılmazdır. Bu cehennemden ancak bir kadın devrimi ile çıkılabilir. Kadın özgürlük mücadelesi bu bilinci her geçen gün biraz daha açığa çıkarmaktadır. Kadın devrimi sadece kadınları ilgilendiren bir devrim değildir. Politik özgürlük ve toplumsal kurtuluş mücadelesinin bir döl yatağıdır. Sınıf ve cins çelişkisi hiç olmadığı kadar iç içe geçmiştir. Rojhilat'tan başlayarak İran'ı saran Mahsa isyanı bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir.

2) Rojhilat ve İran'da Mahsa isyanından önce devrimci bir durumdan söz edilebilir miydi? Geleneksel bakış açısıyla buna "hayır" yanıtı verilir. Peki nasıl oldu da Rojhilat ve İran halkları ayaklandı? "Türkiye'de devrimci durum var" diyenlere de hemen ilk elde "hani nerede?" diye sorulmaktadır. Bu türden bir karşılık değişen toplumsal koşulları göz ardı etmektedir. Kapitalist emperyalizm varoluşsal bir kriz içindedir. Bu sıradan bir ekonomik kriz değildir, politik ve ideolojik bir krizdir. Burjuva toplum tarihsel ömrünü doldurmuştur, bu krizin unsurları tam da bu ölmekte olanın semptomlarından başka bir şey değildir.

Kapitalist emperyalizmin varoluşsal krizde olması burjuvazinin kendisi için olduğu kadar başta kadınlar ve gençler olmak üzere bir gelecek üretme yeteneğini yitirmesi anlamına gelir. Tekelci burjuvazi ayakta kalmanın yegane yolunu sömürüyü katmerleştirmekte bulmaktadır. Bu da emekçi sınıfların giderek işsizlik ve yoksulluk girdabında açlıkla karşı karşıya kalması demektir. Bu nesnel bir zorunluluktur. Kapitalizm başka türlü ayakta kalamaz. İşçi ve emekçi sınıflara taviz vererek değil sömürüyü daha da artırarak varlığını koruyabilir.

Burjuvazinin olduğu kadar işçi ve emekçi sınıfların bilhassa onların genç kuşaklarının da uzlaşmayı esas alan manevra imkanı giderek ortadan kalkmaktadır. Bu durum kaçınılmaz olarak çelişkileri şiddetlendirmekte ve devrimci çözümü dayatmaktadır. Burjuvazi de bu devrimci çözüm tehdidini görmekte bu nedenle devleti bu tehdit doğrultusunda yeniden yapılandırmaktadır.

Mali ve ekonomik sömürgelerde bu gerçeklik çok daha göz çıkarıcıdır çünkü bu devletler dünya tekelleri için ucuz işgücü cennetleri olabildikleri ölçüde dünya pazarından pay alabilmektedirler. Katmerleşen sömürü ve şiddetlenen devlet baskısı birbirini üretmektedir.

Bu demektir ki, emekçi sınıflarla burjuvaziyi bir arada tutan zemin kırılmaktadır. Bu tamamen nesnel bir sonuçtur. Başta kadınlar ve gençlik olmak üzere emekçi sınıfların üzerinde durabilecekleri burjuva toplum zemini her geçen gün biraz daha kırılmakta, parçalanmakta, dağılmaktadır. Bu da devrimci durumun nesnel zeminini oluşturmakta ve güçlendirmektedir.

Rojhilat ve İran'daki devrimci dalga bunu bir kez daha kanıtlamıştır. Bir kıvılcım bir anda yangına dönüşmektedir. Yine de bu henüz kendiliğinden bilinçtir. Kendiliğinden bilincin sıçramalı oluştuğu, bir ayaklanma biçimi halini aldığı da dikkat merkezinde olmalıdır. Devrimci durumun bir devrimle sonuçlanması devrimci bilincin örgütlü kitle bilinci haline gelmesi ile mümkündür.

3) Kürt ulusal kurtuluşu ve Kürdistan devrimi hesaba katılmadan ne İran ne Türkiye ne Suriye ne de Irak devriminden söz edilebilir. Kürt ulusu bu dört ülkede de en devrimci dinamiktir. Kürt ulusu ile birleşmeyen bu dört ülkenin egemen ulus devrimcileri bırakalım devrim yapmayı demokratik hakları bile elde edemezler. Türkiye ve İran bunun en çıplak örnekleridir. Sömürgeci boyunduruk faşist baskı ve terörü zorunlu kılmaktadır.

Egemen ulus devrimcileri sömürgeci zulme karşı Kürt ulusu ile birleşmezlerse faşist baskı ve teröre karşı mücadelede başarıya ulaşamazlar. Dahası Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi ile birleşmeyenler egemen ulus burjuvazisinin yedeğine düşeceklerdir. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi Kürtler için bir ulusal özgürlük sorunu ise egemen ulus proletaryası ve onun öncü devrimci güçleri için faşizme karşı mücadele sorunu ve bu temelde bir sınıf mücadelesi sorunudur.

Sömürgeciliğe karşı mücadele görmezden gelinerek faşizme karşı mücadele edilebileceğini ileri sürmek gerçek dışı bir iddiadır. Mahsa isyanı bunun en canlı örneğidir. Rojhilat Kürdistanı isyanın beşiği oldu. Oradan yayılan serhildan ateşi bütün İran'ı sardı. Bunun böyle olmasında şaşılacak bir yan yok. İran'da faşist molla diktatörlüğüne karşı Rojhilat'ın bir direniş kalesi olarak dikilmesi, Bakurê'da süregelen neredeyse 40 yılı bulan gerilla mücadelesi ve halk serhildanları, 10 yılını tamamlamakta olan Rojava Devrimi ve Başûrê'daki ulusal kazanımlar kadar Kürdistan'ın her bir parçasındaki ihanetler de Kürt halk bilincinde yeni ufuklar açtı. Kürt halk bilinci hiç olmadığı kadar özgürleşti. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi bugün Türkiye ve İran'da birleşik devrimlerimizin en güçlü kaldıracıdır. Kürt kadınları ve gençleri devrimlerimizin en dinamik kesimleridir. Mahsa isyanı ile bu gerçeklik çarpıcı biçimde görülmüştür.